| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Medyatik Polis Rüstem
Mustafa Acar



Medyatik Polis
Rüstem

*

Mustafa ACAR

musar63@hotmail.com



Kişiler:

Polis Rüstem
Amir
Polis Hamdi
Polis Rüstem’in Hanımı
1. Bayan Polis
2. Bayan Polis
Hırsız
İşadamı
İntiharcı
1. Kişi
2. Kişi
Önemli Şahsiyet
Yanındaki
1. Muhabir
2. Muhabir
Kazazede
Gazeteyle geçen iki adam
Telefondaki bayan ve erkek sesi
Ağlamaklı Adam
İşadamının Arkadaşı



Dekor:

Ortada, geride karakol dekoru: Bir masa; üstünde iki telefon, daktilo, telsiz, bayrak; arkada bir tabela: Karakol. Yanında bir Türkiye haritası. (Sonradan sağ tarafa iki sandalye, bir sehpa, masanın üstüne birmüzikseti, bir vazo, çiçek vs. eklenecektir.)
Ön taraf sokak olarak kullanılacaktır.
Rüstem’in evi, dekorsuz olarak verilecektir.



Sahne 1


Koro sahnenin iki yanında dizilir. Sahnenin ortasında geride yalnızca Amir ve Rüstem görünür. Rüstem habire koşuşturur. Amir Ona bazı talimatlar verir. Rüstem çıkar, yeniden girer sahneye! Her girişinde mutlu ve ama yorgundur! Görevini tamamladığını işaret eder. Amir, yeniden görevlendirir Rüstem’i. Rüstem yine koşarak çıkar. Bu figürler marş boyunca sürecektir.

Koro müzikle (marşla) başlar:


Yurdumuzun bekçisidir O
Hainlerin düşmanıdır O
Namlunun ucundadır O:
Polis Rüstem

Yaşam boyu koşturandır O
Ezilirken yılmayandır O
Zorluklara katlanandır O:
Polis Rüstem

Zehirli oklarla savaş
Önünde kupkuru bir aş
Haksızlığa eğilmez o baş:
Polis Rüstem

Başında ayyıldızlı taç
Düşmanıysan durma
durma kaç
Etrafına hep bir ışık saç
Polis Rüstem



Koro çıkar.
Işık söner.





Sahne 2


Rüstem girer. Masada çalan telefonu kaldırır.

Rüstem: Buyrun, ben polis Rüstem, nasıl yardımcı olabilirim?
Telefondaki ses (bayan sesi) : Alooo! Şey, burası neresi?
Rüstem: Burası polis merkezi.
Telefondaki ses: Orasını sormuyorum beyefendi, burası neresi diyorum?
Rüstem: Hanfendi, nerden bileyim orası neresi?
Telefondaki ses: Nasıl polissin sen? Hani vatandaşa her konuda yardımcı oluyodunuz? Bizim can-mal-ırz-namus güvenliğimizden kim sorumlu olacak? Nerde bu devlet, nerde bu millet!
Rüstem: Ya tamam hanfendi, sakin olun yaparız bi şeyler, şimdi siz bana…
Telefondaki ses: Ne demek sakin olun ya; bakın şimdi karşıdan bana doğru bi adam geliyo, valla yürüyüşü aynı bizim Coşkun gibi!
Rüstem: Bizim Coşkun? Tinerci Coşkun?
Telefondaki ses: Hayır, tecavüzcü...
Rüstem: O zaman rahat olun hanfendi; cana geleceğine mala gelsin!
Telefondaki ses: Ay tinerciler de mi var burda?
Rüstem: Orası neresi ki?
Telefondaki ses: Ne bileyim neresi! Siz bilmezseniz ben nerden bilicem!
Rüstem: Haydaaa! Ya kardeşim hiç olmazsa bi ipucu ver, nasıl bi yerdesin?
Telefondaki ses: (Şarkı söyler) Öyle bir yerdeyim ki, bir yanım mavi yosun, dalgalanır sularda…
Rüstem: Tamam, anladım; su var, yosun var, kesin Konak’tır?
Telefondaki ses: Aaaa; şimdi gördüm; ‘Haliç Arındırma Tesisi’ yazıyo şurda!
Rüstem: Haliç mi? Lan hanfendi sen nerden arıyon?
Telefondaki ses: İstanbul’dan!
Rüstem: İki saattir benimle dalga mı geçiyon sen?
Telefondaki ses: Evet!
Rüstem: Hay ben senin biiip, tamam mı, gelmişini geçmişini biiip…

(Diğer telefon çalar.)

Rüstem: Alooo, polis merkezi.
Telefondaki erkek: Polis imdaaat! Tutun, yakalayın, kaçıyo kaçıyo!
Rüstem: (Panikler) Kim kaçıyo, nerde, aloo, beyefendi, sakin olun; hırsız mı, terörist mi, kim kaçıyo?
Telefondaki erkek: (Sırıtarak) Uykum kaçıyo uykum, yakalayın, kaçıyo!
Rüstem: Hay senin de, uykunun da biiip...
(Telefonu kapatır. Çalan diğer telefona:)
Polis Rüstem: Aloo?
Ağlamaklı Adam: Abi, benim karı beni aldatıyo!
Polis Rüstem: Aldatıyo mu, bana ne kardeşim ya, beni mi aldatıyo, seni aldatıyo!
Ağlamaklı Adam: Ne diyon vuriyım mı abi?
Polis Rüstem: Vur anasını satiyım. Öyle karı mı olurmuş be!
Ağlamaklı Adam: Beni korursun di mi abi?
Polis Rüstem: Seni... Ne koruyacam lan, polis suçluyu korur mu!
Ağlamaklı Adam: Ama sen vur dedin?
Polis Rüstem: Kim dedi? Oğlum hangi devirde yaşıyon, bi kadın aldattı diye vurulur mu hemen! Ne var birazcık boynuz taksan; hem artık moda zaten...
Ağlamaklı Adam: Abi öyle aldatma değil, sen yanlış anladın; benim hanım rejim yapıyo biliyon mu; yağsız salata yiyor üç öğün. Ama ben evde yokken meğer... (ağlamaya başlar)
Polis Rüstem: Ağlamadan konuş ya, anlaşılmıyo!
Ağlamaklı Adam: Bugün mutfakta yakaladım abi; hamburgerin üstüne Tat ketçap döküp yiyodu!
Polis Rüstem: Yapma ya; (ağzı sulanmıştır, yutkunur) içine marul neyin de koymuş muydu?
Ağlamaklı Adam: Ne diyon abi, yandan yandan, turşu da vardı üstelik...
Polis Rüstem: Ya, yengeye söylesen de bi tane de bana yapsa hayrına!
Ağlamaklı Adam: Olur abi, sen adres ver, hemen getireyim!
Polis Rüstem: Yaz... (birden farkeder) Ne yazıyon lan, burası karakol oğlum karakol! Açmışın telefonu, yok tat ketçap, yok hamburger... Ağzımızı sulandırıyon boş boş... Neymiş karım beni aldatıyo! Karının önüne doğru düzgün bi şey koymuyon, tabii aldatır! Dua et başka bi şey... demiyo sana!
Ağlamaklı Adam: Ama abi ketçap...
Polis Rüstem: Hadi len, ketçabına da sana da, biiip...

Müzik yükselir.


Sahne 3



İki vatandaş ayrı ayrı sahneye girerler. Ellerinde birer gazete vardır. Gazetedeki habere hayret ederler:

1. Kişi: Görüyor musun şu polisin vatandaşa yaptığını?
2. Kişi: Sözde Avrupa Birliğine girecez; olacak şey mi yav!
1. Kişi: Sallandıracaksın bu polisi... Olmadı, bi kaçını daha asıcan... Bak bakalım o zaman böyle hadiseler oluyor mu!
2. Kişi: Sallandıracan abi, başka yolu yok!

Müzik. Çıkarlar.

Polis memurları girip işlerine bakarlar.
Girip çıkanlar...
Amir elindeki gazeteye asabi bir şekilde baka baka girer. Koşturan Polis Rüstem’i döndürüp gazeteyi gösterir.

Amir: Ne bu ha, ne bu? Şuraya bak! Şu rezalete bak! Ne görüyorsun?
Polis Rüstem: (Süklüm püklüm) Resim!
Amir: Kim var o resimde?
Polis Rüstem: (Okumaya çalışır) Manken Ebru Ballı.
Amir: Onu bırak; üstündeki kim...
Polis Rüstem: Yeni sevgilisi...
Amir: Altındakine bak oğlum, altındakine...
Polis Rüstem: Eski sevgilisi...
Amir: (Sinirlenir) Delirtme adamı lan, şurdakini diyom, sen değil misin bu?
Polis Rüstem: Evet, sanırım benim... Şapkasız olunca tanıyamıyom kendimi amirim, o yüzden şeettim...
Amir: Gene sen, gene sen! Lan bi gün de gazetelere doğru düzgün çıksan olmaz mı? Niye bu gazeteler senin hakkında bi günden bi güne kahraman polis diye yazmıyo? Hı?
Polis Rüstem: Aslında ben yeterince kahramanlık yapıyom ama… Gözlerinden kaçıyo zaar…
Amir: Sen gazetecinin gözünü morartırsan kaçar tabii… Bak Rüstem, sana bu son uyarım, bi daha gazetelere bu şekilde çıkarsan, sen bilirsin artık… Şuna bak ya, devletin polisi resmen cıscıbıl…
Polis Rüstem: Ama efenim soyunmadan suya giremezdim ki! Baktım soyguncu suya atladı, yüzüyo, bıraksam teee adalardan çıkacak…
Amir: E, sen de elbiseyle atlasaydın madem, niye soyunuyon...
Polis Rüstem: Amirim bizim hanımı biliyon; bi keresinde paçalarım ıslanmıştı diye eve almadıydı!
Amir: Oğlum sen de medyayı biliyon; olmadık bi pozunu yakalarlar, aha burda olduğu gibi, böyle bi elinde pantolonun, bi elinde şeyin….
Polis Rüstem: Ayakkabım… Hayır yanlış anlaşılmasın diye şeettim…
Amir: Her neyse işte, böyle yalınayak koşarkene gördüler mi (gazetecinin fotoğraf çekişini taklit eder) şakk! Bitti.
Polis Rüstem: Evet, aynen öyle oldu. Ben adamın arkasından koşarkene bi baktım karşımda gazeteci. Daha (gazeteciye yumrukla saldırışını yapar) ‘napıyon arkadaşım’ demeye kalmadan, şakk! Çekti. Erkek olmasa sorardım hesabını...
Amir: Biz olsak biz de çekeriz. Ahan da bak ne yazmış: “Polis güpegündüz hovardalığa çıktı!”
Polis Rüstem: Ne? Hovardalık kim polis kim amirim!
Amir: Sensin. Bak: “Çapkınlık için girdiği evde uzun saatler geçiren polis memuru...” gerisini okumiyım, yüzüm kızarıyo!
Polis Rüstem: (Gazeteyi elinden alıp koltuğunun altına koyar.) Ben sonra okurum Amirim, evde neler oluyo merak ettim şimdi...
Amir: (Bir başka gazeteyi gösterir.) Bak, burda da sen varsın: Manşete bak: “Polis dehşet saçtı!” Polis kim? Sen!
Polis Rüstem: Ama efenim, iki şahıs zavallı kadının çantasını gasp etti...
Amir: Ama bu resimde adamları döverken görülüyorsun?
Polis Rüstem: Siz, mümkün mertebe silah kullanmayın, zanlıyı yakalayıp merkeze getirin, demiyor musunuz? Ben de aynen emrinizi uyguladım.
Amir: Yav sen burda adama resmen tekme atıyosun Rüstem, deli etme adamı?
Polis Rüstem: Tekme atmıyorum amirim; yön tayini yapıyorum! Bıraksam adam başka sokağa sapacak. Halbuki bizim karakol, biliyosunuz, yolun sağında kalıyo... Resimde görülüyo mu bakiyim...
Amir: Tamam, diyelim ki, sen hakikaten haklısın...
Polis Rüstem: Haklıyım amirim. Arkadaşlara soralım, haklıyım diyenler? (Yanındaki Mehmet’e) Kaldırsana lan elini! (Mehmet zorla kaldırır.) Bakın...
Amir: E, peki sen olsan, burda yazılanlara mı inanırsın, kendine söylediğine mi?
Polis Rüstem: Burada yazılanlara tabii amirim! Koca gazete yalan yazacak değil ya! (Hamdi’ye) Di mi lan?
Amir: Bitti! Ben akademideyken... (çalışmakta olan diğer polisleri de çağırır) gelin bakalım, siz de gelin. Ben akademideyken, rahmetli hocamız Hulusi bey, bize hep şunu derdi: Polis kendini şaibe altında bırakmayacak! Daima müspet ve de izahı mümkün şeyler yapacak ki, hakkında çıkan haberler onu moralman bitirmesin, görev aşk ve şuurunu perçinlesin! Ne demek istemiş Hulusi bey? (Rüstem’e) Söyle bakayım?
(Rüstem cevap verecekken Hamdi atılır.)
Polis Hamdi: Yani polis, her hareketini dikkatle yapmalı! Attığımız adımı ölçüp biçmeliyiz!
Amir: Aferin! Bitti!
Polis Rüstem: Ben de böyle söyleyecektim. Ne hava atıyon!
Amir: Ben akademideyken, en önemli ilkemiz şuydu: Halkın huzuru polisten sorulur! Halk; polisi, kendi huzurunun teminatı olarak bilmeli arkadaşlar! Bi gün akademide arkadaşlarla konuşuyoruz, birisi “iyi ama” dedi, “biz ne yaparsak yapalım, imam bildiğini okumaz mı?” Bu dediğim akademi hocalığım sırasında oluyor! Okumaz arkadaşım, dedim! Sen cemaat olaraktan şöyle gür bi sesle fatihaya başla, imam zavallı bi başına Kevser’i okuyabilir mi! Değil mi ama! Ne var bu dediğimde? Hı? (Rüstem’e) Sen söyle bakalım? (Rüstem cevap verecekken Hamdi atılır.)
Polis Hamdi: Kıssadan hisse var efendim!
Amir: Aferin sana! Kıssadan hisse var tabii ki!
Polis Rüstem: Oğlum sen kendi önünden yesene!
Amir: İşte biz, ne yapacağız, elbirliğiyle yeni bir duaya başlayacağız arkadaşlar! Mesela, biliyorsunuz ki, medyanın gözü her zaman üstümüzde, değil mi! O zaman ne yapacağız? Aleyhimizde yaratılan kötü imajı yıkacağız! Yani ne yapacakmışız?
Polis Hamdi: (Atılarak) Yani yeni bir imaj, yeni bir vizyonla çıkacağız kamuoyunun önüne!
Amir: Bitti! Bakın, ben akademideyken en önemli ilkemiz şuydu: “İmaj hiçbir şeydir, susuzluk her şey! O halde ne yapmalı; polisin, halktan yana olduğunu örnek davranışlarla ortaya koymalı! Görevimizi öylesine liyakatla yapmalıyız ki, kimse en küçük bir eleştiride bulunamamalı! Biliyorsunuz ki, bir polis arkadaşımızın yanlış bir davranışı hepimize maledilir! Kimse falanca polis şunu yaptı demez, “polis yaptı”, der! O zaman ben ne yaparım; o yanlışı yapanı... şapa oturtur, yani, karşıma oturtur, gerekli uyarıyı yaparım! Herkes kendi sorumluluğunu bilecek arkadaşlar! Bu laflarım en çok da sana Rüstem!
(Rüstem süklüm püklüm onaylar)
1. Bayan Polis: Ama efendim, biz zaten yasaları uyguluyoruz; keyfi davranmıyoruz ki!
Amir: Yav sana yasaları uygulama diyen yok ki! Ama bunu yaparken, yüzünden düşen sinek, neşeyle sörf yapmalı! Hayvanı paramparça edersen olur mu! Olmaz! Bak burada da bir kıssa ve bir hisse var! (Rüstem’e) Nedir o hisse?
Polis Rüstem: Ben kıssayı söylesem?
Polis Hamdi: Ben söyleyebilir miyim efendim?
Amir: Aferin sana Hamdi. (Rüstem’e) Arkadaşını örnek al biraz! Ben söyleyeyim; bugüne kadar polis nasıl bilindi? Ciddi, sert, astığı astık kestiği kestik falan, değil mi? Yok arkadaş, ben kendi görev mahalimde bunu görmek istemiyorum! Eskiden ne yapardık, birini yakalar ve ona bir suç giydirirdik; artık öyle yapmayacağız!
Polis Rüstem: Takım elbise mi giydiricez amirim?
Amirim: Gerekirse evet! Buraya gelen vatandaş, suçu ispat edilene kadar masumdur! Onu öyle bi karşılayacağız ki, şu kapıdan çıktıktan sonra, ‘yav keşke yarım saat daha kalsaydım be, tüh, neyse bi dahaki sefere artık’, demeli! Yani o kadar memnun kalmalı bizden! Böyle böyle, ne yapmış olacağız? Hı? (Rüstem’e) Söyle bakayım?
(Polis Hamdi atılır:)
Polis Hamdi: Polisle vatandaşı kaynaştırmış olacağız efendim! Aradaki duvar kalkacak yani!
Amir: Tamam, bitti! Sahi sen nerden biliyon bunları yav? Ne sorsam maşallah şakır şakır...
Polis Hamdi: Teksi önceden okumuştum efenim!
Amir: Güzel! Ama metinde ‘aradaki duvar kalkacak’ yoktu!
Polis Hamdi: Onu kendim kattım efenim, bi çeşit doğaçlama yani!
Amir: Aferin! İşte polis, böyle yaratıcı olacak yeri geldiğinde! (Rüstem’e) Örnek al arkadaşını! Ve az zamanda polis-halk birlikteliğini sağlayacağız arkadaşlar! (Polis Hamdi’ye) Bi ara hatırlat sana bi takdirname yazayım!
Polis Rüstem: Ama ben de çalışmıştım Amirim!
Amir: Kıskançlık yok! Bi ara sana da veririm, şimdi elimde fazla takdirname yok; bizim hanım öğretmen ya, hepsini öğrencilerine yazmış. (Masanın üstündeki ciltler halindeki dosyaları gösterir) Bakın arkadaşlar, işte, bir sürü genelge! Hepsi halka nasıl yaklaşmamız, görevimizi nasıl yapmamız gerektiğini söylüyor! (Bir kısmını eline alır) Bakın mesela bunlar, içişleri bakanlığından gelenler, bunlar başbakanlıktan, bu zirai donatımdan… (durur, Hamdi’ye) Bunun ne işi var lan burda?
Polis Hamdi: Araya karışmış efendim! Bizim bahçıvana gelmiştir!
Amir: İşte bu genelgelerin hepsi size anlatmaya çalıştığım konuları içeriyor. Ben hepsini inceledim bunların! Sonra gereksiz sözcükleri çıkardım, bi sayfa bi şey tuttu. (Bir sayfayı gösterir) Ahan! (Yanındakine) Şunun fotokopisini çek, arkadaşlara dağıt! İşe öncelikle buradan başlayacağız ! Karakolumuzdan yani! Şimdi önerilerinizi bekliyorum. Ne gibi değişiklikler yapalım sizce?
1. Bayan Polis: Efendim bence, işe yeni bir isimden başlamalı. Örneğin şöyle olabilir adımız: White House! Dış cepheyi de beyaza boyadık mı, işte size beyaz saray? Nasıl?
Polis Rüstem: Olmaz efenim. Beyaz Saray dedik mi, Usame Bin Ladin vurur bizi maazallah!
Amir: Yok, o önemli değil de, Barak Obama, bakarsın gece yatmaya falan gelir! İşin yoksa ona bi tane bayan Obama bul! Gecenin bi vakti O bama senin bu bama benim… Yok yok, olmaz! Bize yakışmaz o!
2. Bayan Polis: Efenim imaj dediniz ya; bence buraya kameralar koyalım, dışarıya da dev ekran bi televizyon, halk karakolda neler olup bittiğini gözleriyle görsün. Şeffaf karakol yani. Halk o durumda medyaya mı inanacak, kendi gördüğüne mi!
1. Bayan Polis: Ayyy ne güzel, aynı “Biri Bizi Gözetliyor” programı gibi! Belki şöhreti de yakalarız böylece!
Amir: Fena fikir değil aslında!
Hamdi: Bence de...
Polis Rüstem: Olmaz efenim! Bi defa rütük kesin kapatır bizi! Sonra işin yok yayına ikidebir değişik değişik manzaralar koy! Hayır, hep aynı manzara sıkabilir insanları!
Amir: Ne manzarası lan?
Polis Rüstem: Amirim buraya hırlısı geliyor, hırsızı geliyor! Adam göz göre göre yalan söylüyor mesela, ben yapmadım, leylekler yaptı diyor, halbuki leylek mevsimi de değil! Ne yapacaksın, mecburen yayına ara vereceksin, manzarayı koyduktan sonra dönüp adama koyacaksın!
Amir: Nasıl yani?
Polis Rüstem: Diyelim ki yalan söyleyen bu. (Hamdi’nin boğazını tutarak uygulamalı anlatır) şöyle kenara çekip, ağzına ağzına… (Amirin kızgınlıkla ayağa kalktığını görünce cebinden lokum çıkarıyomuş gibi yapar) lokum neyin koyacaksın, ki tatlı yiyip tatlı konuşsun! Değil mi efenim!
Amir: Hah aferin! Boş yere korktum ben de! Adamı dövüyon sandım bir an! Arkadaşlar, buraya öncelikle kendi küçük imkanlarımızla bir şeyler yapalım; mesela şimdi burayı şirin, sempatik bir hale getirelim. Hadi bakalım, başlayalım arkadaşlar, şuraya güzel bi çiçek koyalım mesela, (herkes ortamı güzelleştirmek için çaba içine girer. Kimisi balon getirir, kimisi çiçek...) Buraya da konuklarımız için güzel bir koltuk yerleştirelim, ileride masaj koltuğu alırız inşaallah... Şuraya bi müzik seti getirelim... Elimizde ne varsa onu değerlendirelim, en iyi şekilde, hadi bakalım, tamam, oluyor işte…..

Müzik yükselir.
Amir direktifler verir.
Düzenlemeler sürer. Sahne kararır.








Sahne 4



Ev ortamı. Polis Rüstem ve karısı bebek bakmaktadırlar. Kadının da Rüstem’in de ayaklarında ve kollarında mızıldayan bebekler vardır!

Polis Rüstem: Pış pış da pış pış, haniymiş de güzel Ayşecik… Ayşecik büyücekmiş de Ayşe teyze olucakmış… Haniymiş de Ayşe teyzecik…
Kadın: Ayşe o değil, dizindeki…
Polis Rüstem: Bunun adı neydi?
Kadın: Necatiydi galiba…
Polis Rüstem: Haniymiş Sultan Süleymanım… (Koklar) Lan bu hünkar kaka mı yaptı acaba, salhaneye döndü ortalık…
Kadın: Amirin seni aradıydı… Söylemeyi unuttum… Gene gazetelere çıkmışın…
Polis Rüstem: Nasıl çıkmışım? Yakışıklı mıydım?
Kadın: Ya, ya… Ne yakışıklı… Kanunsuz polis, diye yazmışlar…
Polis Rüstem: Ne yapmışım yine… Şerefsizim var ya… Her şeyi yazıyo bunlar…
Kadın: Hadi be; her şeyi yazıyolarmış; neden hiç ‘kahraman polis’ diye yazmıyolar madem…
Polis Rüstem: Bak Onu ben de bilmiyom. Milletin canı, malı, rahatı için sabah akşam rahat yüzü görmüyom, yine de amirim bana kızıyo. Bazen de ben kızıyom kendisine. Geçen koridorda yakaladım . Ya amirim, dedim! Tamam, bizim de yanlışımız olabilir, ama bunu herkesin içinde söyleme yav, hayır, bizim de bi karizmamız var, di mi!
Kadın: (Kendi kendine) Hay senin karizmana…
Polis Rüstem: Kendisini sevmesem anında bozarım, öyle amir mamir dinlemem, biliyon beni!
Kadın: (Alaycı) Biliyom biliyom!
Polis Rüstem: (Dizindeki bebek ağlamaya başlar) Şunun mamasını verdin mi, bak mızıldıyo yavrucak!
Kadın: Verdim verdim! Off offf! Yarabbim ne günahım vardı benim! Kendi çocuklarım yetmiyor, bir de elin veletlerine bakıyom!
Polis Rüstem: Öyle tekil tekil konuşup adamın asabını çoğaltma… Ben armut mu topluyom burda! ‘Biz’ bakıyoruz desene, veletlere! Devletin yedi gün yirmi dört saat meşgul polisi olaraktan sana yardım ediyoz işte! Daha ne dırdırlanıyon!
Kadın: Ben o kör talihime ne diyeyim bilmiyom ki! Beni ne hortumcular, ne mafya babaları istedi de salak gibi sana vardım! Ah kafam ahh! Ama işte, ana sözü dinlemezsen olacağı bu!
Polis Rüstem: Hay senin ananı….(toparlar) ananı uzun zamandır görmüyom! Hastaydı en son, inşallah ölmüş, olmasın?
Kadın: Niye ölsün ayol! Ağzından yel alsın! Alt tarafı verem olmuştu kadıncağız! Sonra iyileşti! Şimdi yarışmaya hazırlanıyor!
Polis Rüstem: Ne yarışması?
Kadın: Maraton!
Polis Rüstem: Hadi ya! (Kendi kendine) Bendeki şansı görüyon mu! Elin kaynanası grip olsa ölüyo! Bizimki zevkine verem oluyo arada!
Kadın: Hele şu mamayı ver! Kendi çocuklarım yetmezmiş gibi bi de başkalarının çocuklarına bakıyorum!
Polis Rüstem: Yav hanım, ikide bir başıma kakma! Bu güzel yavrucaklara bakmasak nasıl geçinecez? Ev kirası, kredi kartı, çocuğun okul masrafları, senin pasta çörek paran nasıl karşılanacak!
Kadın: (Yüzünü öbür tarafa çevirerek) Ayda bir pasta yapıyom, o bile çok geldi gözüne! Gözün çıksın!
Polis Rüstem: Hem senin başkalarının çocukları dediğin bu vatanın evlatları neticede! Cumhuriyet bunların omuzlarında yükselecek ilerde, inşallah! Biz de öööyle uzaktan bakacağız, yani göreceğiz demek istiyom! Yarın bi bakmışsın, bunların biri milletvekili, öbürü bakan neyin olmuş! Bak mesela bunda (dizindekini gösterir) mebus gözü var namussuzum, cin gibi bakıyo; bak bak; göreceksin, ahan buraya yazıyorum, başbakan bile olur bu! (Burnunu çeker, yüzünü ekşitir) Lan bu harbiden altına yapmış! Başbakanlığa haber mi salsak…
Kadın: Bezler arkanda, değiştiriver!
(Rüstem değiştirir.)
Kadın: Elin karıları her günü bayram gibi yaşıyolar! Ben bütün gün evde…
Polis Rüstem: Öyle konuşma öyle konuşma! Hele bunlar bi büyüsün, bak gör o zaman!
Kadın: Sen de öğretmenler gibi ek iş yapsan olmaz mı!
Polis Rüstem: Devletin polisi ek iş yapar mı lan! O nasıl söz! Öğretmen yapar, doktor da yapar, ama polis yapmaz!
Kadın: Aha yapıyon işte ya?
Polis Rüstem: Canım bu başka! Burda kim görüyo senden başka, hani, bi tek bilen var mı! Lan sahi konu komşuya söylemiyon değil mi?
Kadın: Söyler miyim ayol! A-aa!
Polis Rüstem: Allah razı olsun senden! Helal süt emmişsin! Ama anandan değildir bence! Hele söyle, her biri kaç lira bırakıyordu bunların?
Kadın: İşte her birinden elli lira alıyom!
Polis Rüstem: Bi kağıt kalem versene! Hesap edeyim bu ayki gelir gideri…
Çocuk girer.
Çocuk: Anne anne, eve hırsız girdi!
Kadın: Ne! İmdaaaaatttt poliiiiissss!
Polis Rüstem: Ne bağırıyon salak! Sağır mıyız! Veletler uyanacak şimdi! (Çocuğa) Oğlum git o (durur) hırsız amcaya de ki, burası cami duvarı, de! O anlar!
(Çocuk çıkar)
Polis Rüstem: (Karısına) Sen de, ne velveleye veriyon ortalığı! Kaçar gider şimdi, merak etme! Bilmeden girmiştir salak! Arada böyle kerizler çıkıyo! Ne yaptığını bilmeyen. Halbuki burası senin bildiğin evlerden değil oğlum, git adam gibi başka evleri soy soyacaksan! Hayır, ayrıca devletin şerefli polisinin evinden ne götürebilirsin ki, değil mi ama! Ahan bi tek bilezik, onu da bu karıyı öldürsen alamazsın!
Kadın: Doğru ya; Belki mutfaktaki eski buzdolabımızı, çeyizimden kalma fırını götürür diye telaş ettim…
Polis Rüstem: Car car etme lan gene; bizim müdür bile daha dayrek drayv teknolojisine geçmedi!
(Çocuk nefes nefese girer.)
Polis Rüstem: N’oldu, söyledin mi oğlum?
Çocuk: Söyledim baba!
Polis Rüstem: (kadına) Ya bak, bu kadar işte, ne panikliyon hemen! Her mahallede senin gibi iki telaşeli kadın olsa polis uyku uyumaz be! İkide bir polis imdat polis imdat! (Oğluna) Hırsız amca giderken bi şey dedi mi oğlum?
Çocuk: Yatak odasına giderken mi?
Baba: (Şaşarak) Hı? (Karısına döner) Lan elin adamının yatak odamızda ne işi var?
Kadın: Ne biliyim ayol, ne tanıyom adamı!
Polis Rüstem: Lan sen cami mami bi şeyler demedin mi oğlum?
Çocuk: Dedim!
Polis Rüstem: Eee?
Çocuk: Burası bi polisin evi, biliyom, dedi! Ben de onun için geldim zaten!
Baba: Hadi ya! (Davranır, ancak bebekler ağlayınca vazgeçer) Oğlum, git Ona de; benim babam senin bildiğin polislere benzemez; götürür seni merkeze...
Kadın: Boş boş konuşacağına tabancanı çıkar bari!
(Çocuk çıkar. Rüstem tabancasını aranır, ancak bulamaz.)
Kadın: Ya buraya gelirse?
Polis Rüstem: (Telaşla) Tabancam?
(Çocuk girer)
Çocuk: Söyledim baba!
Polis Rüstem: N’oldu oğlum, giderken el salladı mı amca? Ne dedi?
Çocuk: Bu iyi işte, dedi! Şimdi baban nasılsa dizinde çocuk bakıyodur, hayatta kalkamaz. Fırsat bu fırsat dedi!
Kadın: İmdaaat jandarmaaaa!
Polis Rüstem: Salaklık etme kadın! Burası jandarma bölgesi mi! (Kendi kendine) Keşke de olsaymış! En iyisi güzellikle halletmek... (Ayağındaki bebeği indirmeye çalışır, bebek ağladığından vazgeçer. Kadına) Lan bu herif nerden biliyo benim çocuk baktığımı? Allah bilir sen söylemişsindir?
Kadın: Niye ben söyleyeyim ayol! Aaa, elin hırsızına…
Polis Rüstem: Kim biliyo senden başka! Bir sen, bir ben, bir de bebek! Haaa, bi de anan biliyo tabii!
Kadın: Ne ilgisi var canım! Kadıncağız taa nerelerde yaşıyor!
Polis Rüstem: Onun dili uzundur! Taa buralara uzanır! Bilirim ben!
Kadın: Medyadan öğrenmiştir belki!
Polis Rüstem: Doğru yav, iyi de şükür bu eve medya girmedi daha! Oğlum, git o…. hırsız amcaya söyle, medyada çıkan her habere inanmasın! Biz şimdi karı-koca iş üstündeyiz, ondan kalkamıyom! Atarım kendisini içeri! Yani dışarı! Ona göre! (Kadına) Sen de ağlama be! Ne korkuyon! Buraya gelemez nasıl olsa!
Kadın: Nerden biliyon gelmeyeceğini?
Polis Rüstem: Ağzını hayr aç lan! Gelirmiş! Sahi gelir mi diyon?
(Çocuk girer)
Çocuk: Ya baba, hırsız amca, ‘git o babana söyle, bana hiç bi şey yapamaz’, cuk oturur, ‘cumuk’a, diyo! Ayriyeten, birazdan oraya gelicem, olayı ayrıntılarıyla görüşürüz, diyo!
Polis Rüstem: Lan burada brifing mi veriyoz, neyi görüşücek benle!
Kadın: Ya, şurdan bi telefon aç da arkadaşların gelsin! Bak buraya da gelecekmiş!
Polis Rüstem: (Telefonu ister.) Ver şunu, ver!
Kadın: Çabuk ayol çabuk! Şimdi içeri girecek adam!
(Telefona cevap verecek olan polis Hamdi girer. Oturup tespih örmeye başlar. Çalan telefonu kaldırır)
Polis Rüstem: (Telefona) Alo, Hamdiciğim, ben Rüstem! Nasılsın güzelim?
Polis Hamdi: Ooo, Rüstem, n’aber yav, seni sormalı!
Kadın: Ya bırak şimdi hal hatır sormayı!
Polis Rüstem: (Telefona) Nolsun işte, iş-güç, uğraşıyoruz!
Polis Hamdi: Ben de hazır Amirim yokken, oturdum tespih örüyom! Bunlar iyi para bırakıyo biliyon! Bizim bacanak Oltu’dan gönderiyo...
Polis Rüstem: Ya o işi ben de yaptım, pek bi şey bırakmıyo; yapıyosun ediyosun, pazarlama sorunu çıkıyo bu sefer de!
Kadın: Ya, hadiii!
Polis Rüstem: Ya Hamdiciğim, senden bi ricada bulunacağım!
Polis Hamdi: Emret abi, ne demek?
Polis Rüstem: Yok, estağfurullah, bizim eve hırsız girdi de!
Polis Hamdi: Hadi ya! (Tespih tanelerinden biri düşer.) Abi pardon, bi tanesi düştü de, onu aliym! Ne zaman girdi abi?
Polis Rüstem: Şimdi şimdi, kendisi sanıyorum şu anda yatak odasına geçti!
Çocuk: Mutfağa geçti baba; yemek yiyo, senin tabanca da elinde, oynuyo!
(Kadın çığlık atınca Polis Hamdi ayağa fırlar:)
Polis Hamdi: Abi n’oldu hayırdır? (Bu arada eliyle apışını düzeltir.)
Polis Rüstem: (Hırsıza doğru bağırır) Lan oynayacak başka şey bulamadın mı?
Polis Hamdi: (Elini ordan çeker) Abi özür dilerim!
Polis Rüstem: Sana söylemedim Hamdiciğim, orda arkadaşlardan kimse varsa bizim eve bi gönderiver be gülüm!
Polis Hamdi: Valla arkadaşların hepsi bi görevde Rüstemciğim; bi kısmı mitingde görevli! Bi kısmı, maç varmış, orda konuşlandı! Bir kısmı da şınav mekik çekiyo! Amirim, kimse boş durmasın, diye talimat vermişti ya, o yüzden!
Polis Rüstem: Ya orda bi Allahın kulu yok mu yani?
(Hırsız odaya girer. Elinde tabanca vardır. Kadın çığlık atar. Hırsız, bebekleri pış pışlar, sever.)
Polis Hamdi: Yok abi be, olsa dükkan senin, biliyon! Yenge doğum mu yapıyo, bi ambulans göndereyim mi?
Hırsız: Rahatsız etmiyom di mi abi?
Polis Rüstem: Yok yav, hırsız arkadaş buraya geldi de, ondan korktu sanırım! Halbuki korkacak ne var değil mi; kendisi de insan yani, değil mi!
Hırsız: Valla öyle diyenler de oluyo demeyenler de...
Polis Rüstem: (Telefona) Hamdiciğim, bi daha görüşemeyebiliriz, helalleşelim canım!
Polis Hamdi: Korkma, sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacahsın. Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin, oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki o arı ben olacağım.
Polis Rüstem: Defol Hamdi!

(Telefonu kapatır)

Hırsız: Abi eviniz tamtakır kurubakır yav! Bizim evi görsen, bi daha burada oturmazsın namussuzum! Bi tek bilezik dahi bulamadım! (Kadın bileğindeki tek bileziği saklar.) Yengenin kolundakini saymazsak! Korkma yenge, o kadar düşmedik biz; bi tek bilezik için kimsenin bileğini kesmedim daha…
Polis Rüstem: Geçen, iki bilezik için kadını deşen sen miydin yoksa?
Hırsız: Sen olsan doğrardın şerefsizim; adam gibi çıkar ver değil mi, yok, illa nazlanacak…
(Kadın hemen bileziği çıkarıp uzatır.) İşte böyle anlayış gördüm mü gözlerim doluyo benim. Neticede duygusal insanlarız abi… Ama harbiden sana acıdım bak; bi ara benim eve gel de gör...
Polis Rüstem: Ne görecem lan senin evi! Hırsız! Ben çalarak yapmadım bunları! Alnımın teriyle yaptım!
Hırsız: (Gülerek) Ondan mı her yer ıslak!
Polis Rüstem: Ondan değil, iş icabı! Bi sürü çocuk var, ıslatıyolar, ister istemez!
Hırsız: Abi bu kafayla sen en fazla emniyet müdürü falan olursun!
Polis Rüstem: Ben devletin saygın bi memuruyum oğlum, sen kendine bak, hırsız!
Hırsız: Yok be abi, senin kafan eskiye gidiyor! Dediğin doğru, bundan elli-altmış yıl öncesinde tabii ki hırsızlık ayıp bir şeydi, menfurdu! Ama şimdi, en muteber şahsiyetler hırsızlar abi!
Polis Rüstem: Senin neren muteber lan, hırsız!
Hırsız: Ya öyle deme gözünü seveyim, tamam, ben bu işi küçük çapta yapıyom, ondan da sık sık yakayı ele veriyom! Ama bütün hırsızlar benim gibi güpegündüz ev neyin soymuyolar, tereyağdan kıl çeker gibi götürüyolar işi! Sen ben uyuyoz şerefsizim!
Polis Rüstem: Hadi ordan len, polis uyumaz. Kaç gündür uyku uyumadım biliyon mu sen?
(İçeri Polis Hamdi girer. Arkalarından bi de gazeteci girip fotoğraf çeker.)
Polis Hamdi: Kımıldama, ateş ederim!
Müzik. Çıkarlar.

Elinde gazeteyle bir adam girer.
Gazetenin Manşeti: “Polis Hırsız Dostluğu!”


Sahne 5


Amir, bir muhabire bilgi vermektedir.

Amir: Değerli basın mensubu arkadaşım, gördüğünüz gibi karakolumuz oldukça çağdaş bir dizayna kavuşmuş, her türlü konfora sahiptir. Artık karakolumuzda günümüz koşullarına uymayan hiçbir şey yoktur! Her şey yurttaşlarımızın huzur ve güveni için düşünüldü.
Muhabir: İşkence aletleriniz nerde?
Amir: Ne aleti arkadaşım, var mı öyle bi şey ya, işte size başbakanlıktan gelen genelgeler, işte içişleri bakanlığı genelgeleri, bakın bu insan hakları beyannamesi…
Muhabir: Yani şimdi hiçbir işkence aleti yok mu bu karakolda?
Amir: Arkadaşım, her tarafı gezdin ya, olsa görürdün herhalde!
Muhabir: Ben yine de şüpheliyim! Belki üstünüzde saklıyorsunuzdur!
Amir: Ne münasebet! (Ellerini kaldırır) Buyrun arayın! Buyrun buyrun, Arkadaşları da arayabilirsiniz!
Muhabir: ( Amirin arkasını döndürür) Şöyle bi dönün, dayanın duvara, bacaklarınızı açın, aç iyice aç! Tamam, sen temizsin! (Polis Rüstem’e) Gel buraya, dön arkanı! (Bacaklarını kontrol ederken) Anaaaa, bu ne be?
Polis Rüstem: Alet!
Amir: N’oldu, ne buldunuz?
Muhabir: Alet! Bu arkadaş üstünde taşıyor! Ben biliyordum zaten!
Amir: Ya güzelim, o alet bi işe yaramıyo ki, bu salak öylesine taşıyo yanında!
Polis Rüstem: Öylesine olur mu amirim, ayda en az bi defa kullanıyom ben onu!
Muhabir: (Defterine yazar) Ayda en az bir kez olmak üzere düzenli kullanılan aletler saptanmıştır.
Amir: Ya, bak arkadaşım, karakolumuzda bir tek Filistin askısı bulamazsın; biz yalnız ampullere elektrik veriyoz, (Muhabir çıkar.) ya bi dinlesene kardeşim, bak ne diyeceğim…
(Rüstem’e döner ) yıkıl git şurdan!

Müzik yükselir. Gazeteyle bir adam girer.
Gazetedeki manşet: İşkencede Yeni Yöntem


Sahne 6


Ani bir fren sesiyle bir adam sahneye yuvarlanır. Polis Rüstem yetişir. Arabanın sahibi olan İşadamı gelir.

Polis Rüstem: Hoooop lan hooop, ezdin adamı be! Çüüüüşş!
(İşadamı gelir. Yerdekini kaldırmaya çalışırlar.)
İşadamı: Ne ezmesi be komserim, hafiften dokunduk! Olan arabaya oldu! Şuraya bak be!
Polis Rüstem: Üstelik alkollüsün!
İşadamı: I-ıh! Kastamonu’lu! (Kimliğini çıkarıp gösterir) Bak! Çorumlu olmaktan daha iyi değil mi!
Polis Rüstem: Ne diyon lan, ben Çorumluyum!
İşadamı: Yapma ya! E, hemşehri sayılırız komserim, arada ne var ki! Hem benim dedem vaktiyle sizin ordan bi kız götürmüş! Ne anlatırdı be! Senin nenen olmasın, o kız?
Polis Rüstem: (Kendi kendine) Çattık ya sabah sabah! (İşadamına) Görmedin mi lan, koskoca adamı önünde!
İşadamı: Yav komserim, gördüm görmesine, fakat bi başıma ne yapabilirim ki: Adamlar araba yapmış; tek kişi kullanıyo! Şimdi ben, bi başıma, frene mi basayım, dikizleri mi kontrol edeyim, direksiyonu mu tutayım! İnanın olsun, koskoca şirketi tek başıma yönetiyom, ama buna gelince, işte böyle istenmeyen durumlar oluyo, haliyle!
(Adam yerde kıvranmaktadır.)
Polis Rüstem: Yani senin hiç bi suçun yok, yalnız Henri Ford suçlu!
İşadamı: Mersedes komserim, Mersedes!
Polis Rüstem: Komser değilim ben!
İşadamı: Olursun inşallah komserim! Bak Ankara’da tanıdıklar var, istersen bi telefon ediyim…
Polis Rüstem: İstemem! (Yerdekine) Bir şeyin var mı kardeşim?
Adam: (Ahlayıp oflayıp kalkar.) Oy anam oy, bacağım tutmuyo abi!
İşadamı: (Yerde yatana yaklaşıp, ceketinin cebine para sıkıştırır) Bi şey olmaz komserim, bunlar alışıktır, bak iki dakkaya bi şeyciği kalmaz!
Polis Rüstem: Ne demek bi şey olmaz yav, dur kan akıyor bacağından!
Adam: (Adam canlanır) Önemli değil abi, biz alışığız! Bak iyileştim şerefsizim!
İşadamı: Bak, ben demiştim komserim,iki dakka olmadı daha!
Polis Rüstem: Önemli değil olur mu yav! Hastaneye götürmeliyiz seni! Hem ben komser değilim!
Adam: Olursun inşallah komserim! Bak abi sana yardımcı olacağını söyledi! Bana müsaade ben gideyim!
Polis Rüstem: Yav bu adamdan şikayetçi olmayacan mı?
İşadamı: Ne kışkırtıyon adamı ya komserim! Ayıp ediyon valla!
Adam: Niye şikayetçi olayım komserim, bir şey yapmadı ki bana?
Polis Rüstem: Daha ne yapsın, tepeledi seni!
Adam: Ben kendim atıldım arabasının önüne, (İşadamına) abi bi şeyi yok di mi arabanın?
Polis Rüstem: Lan ben gördüm, O sana vurdu...
Adam: Yok komserim, kazayla oldu! Hem O vursa bile, mahsustan mı vurdu canım!
İşadamı: Yok, ben arada keyfiyetten de vuruyom!
Adam: Olsun be abi! Her vuran senin gibi olsa, memlekette işsizlik kalmaz be, ne diyon! Helal olsun sana! Abim be! Türkiye seninle gurur duyuyor, Türkiye…
Polis Rüstem: Ne Türkiyesi lan, kim gurur duyuyo, ne diyon sen!
İşadamı: Tamam tamam abartma, hadi git sen, biz komser beyle biraz laflayacağız! Komserim gördüğün gibi halkta belirli bi sempatimiz var yani!
Polis Rüstem: Komser değilim ben!
İşadamı: (Telefonunu çıkarır) Yapiyım komserim, sen söyle şimdi bu iş kiminle bitiyo!
Polis Rüstem: (Yaralıya) Bak güzel vatandaşım, şimdi karakola gideceksin, bu adamdan şikayetçi olduğunu söyleyeceksin, hepsi bu!
İşadamı: Yav senin yaptığını Çorumlular yapmaz be komserim! Adam işine gücüne gidecek! Ne tutuyon!
Adam: Yapma komserim! Basit bi kaza için karakola gidilir mi? İşim gücüm var benim! (Kendi kendine) Gerçi bugünkü yevmiyeyi doğrulttum, gitmesem de olur!
Polis Rüstem: Yav ne duyarsız vatandaşsın be!
İşadamı: Sen bu işlerde ya yenisin, ya da memleket hakkındaki bilgilerin zayıf!
Polis Rüstem: Sana ne lan benim tahsil hayatımdan!
İşadamı: Hayır şimdi (cebinden para çıkarıp uzatır) bu iş kaça bitiyosa bir an önce söylesen de bitirsek diyorum! İşim gücüm var benim! Beni alıkoyma komserim, işadamıyım ben, insanların bana ihtiyacı var güzel kardeşim! Biz halkımız için çalışıyoruz. Bu devlet, bu vatan, bu millet… benden görev bekliyor komserim, bak vatan millet deyince tüylerim nasıl diken diken oldu yav, yapma gözünü seveyim!
Polis Rüstem: Ne yani, rüşvet mi teklif ediyon sen?
İşadamı: Ne yani, rüşvet almıyon mu sen?
Polis Rüstem: Kardeşim niye alayım yav, ben memurum, görevimi yapıyorum! Ayrıca bu yaptığın da suçtur!
İşadamı: Tamam işte, tahsilin yarım senin komserim! Şunu bil ki aklı başında bir memur, parasız yaşayamaz!
Polis Rüstem: Haysiyetsiz de yaşayamaz ama! Hem bizim aldığımız bize yetiyor! Olmadı, bebek falan bakıyoz! Kim soktu kafana bunu bilmiyorum ama, onu çıkar, yerine şunu sok: Polis rüşvet almaz!
İşadamı: Valla komserim, ilkokuldan beri bize bu öğretildi! Öyle kolay kolay da değişmez, ama bi güzellik yaparsan, senin için bi şeyler yaparız.
Polis Rüstem: Nasıl bi güzellik?
İşadamı: Şöyle bi teklik atarsan, belki silinir hani, kafamızdaki o meşum imaj!
Polis Rüstem: (Cebinden para çıkarır) Bi yirmilik yeter mi?
İşadamı: Olur mu komserim; hadi ilkokulu saymayalım; lisesi var, üniversitesi var, oralarda da aynı şeyi öğrettiler bize! Hatta bunun için ders bile koymuşlardı! Kitabın kapağında bi polis rüşvet yiyodu.
Polis Rüstem: Yapma ya?
İşadamı: İnan ki! Her biri için yüzer kağıt olsa, üçyüz eder; ama sen yabancı değilsin, ikiyüz ver, resetliyim kafayı!
Polis Rüstem: Çüşş lan, maaşı komple vereyim istiyosan! En fazla elli kağıt, işine geliyosa!
İşadamı: Katiyen olmaz komserim! Hayır, can çıkar, imaj çıkmaz demiş atalarımız! İki yüzden aşağı kurtarmaz!
Kazazede: Ya komserim tutuşun hele, hah şöyle, ne sana ne sana yüz kağıt!
Polis Rüstem: Olmaz, en fazla yetmiş beş!
İşadamı: Bi dakka komserim; Ankara’da dayım var benim; Ona soriym; alo dayı, selamlar, şimdi yanımda bi komser arkadaş var… Ufak bi işi var da, bitirmemi istiyo, yalnız teklif ettiği meblağ çok cüz’i! İkiyüz istedim ben!
Polis Rüstem: Anan güzel mi senin!
İşadamı: Şu anda anamı soruyo dayı, ne yapacaksa! Anam senin kardeşin oluyo biliyosun! Yaka numarasını mı? Tabii tabii alayım! (Polisin yaka numarasını okumaya çalışır, Polis kapatır) yaka numarası 225… kapatıyo dayı, okunmuyo, eşkalini veriyom; kısa boylu, tipsiz, görsen polis demezsin yani!
Polis Rüstem: Tamam lan, yüz kağıt!
İşadamı: Yüz kağıda bitiriyom? Oldu. Yalnız bu sefer fifti fifti olsun be dayıcım! Anlıyorum, acilen nakite ihtiyacın var, peki, hemen yatırıyom hesabına! (Telefonu kapatır) Hayret bi şey yaa, bi sefer de yarıyarıya kırışalım diyom, adam aç gözlü yav! Hele ver şu yüz kağıdı! (Kazazadeye işaretle) Sen de toz ol burdan!
Polis Rüstem: Tamam, yalnız önce, karakola varıncaya kadar bi şeyi tekrar edecen?
İşadamı: Neyi tekrar edecem?
Polis Rüstem: Polis rüşvet almaz, ben alırım, diyecen?
İşadamı: Hı! (Kıs kıs güler) Hepsi bu mu yani?
Polis Rüstem: Yoksa vermiyom parayı!
İşadamı: Yav karakol uzaktır şimdi; şunu kırk defa yapalım yeter, bak bi şeyi kırk defa söylersen olurmuş…
Polis Rüstem: I-ıh! Olmaz, karakola kadar...
İşadamı: İyi madem, napalım, sen yabancı değilsin diye söylüyom bak, yoksa onuruma dokunuyo namussuzum! Hele şu parayı ver!
Polis Rüstem: Al.
(Tam parayı verirken bir muhabir girip fotoğraf çeker)

İşadamı: Ne diyecektim?
Polis Rüstem: Polis rüşvet almaz, ben alırım, diyecen!
(Çıkarlarken)
İşadamı: Polis rüşvet almaz, ben alırım, polis rüşvet almaz ben alırım...
(İşadamı’nın arkadaşı girer.)
Arkadaşı: Hayırdır Necmi? Nereye böyle?
İşadamı: Karakola gidiyom ya, küçük bi problem oldu, arkadaş da bayağı bi dirayetli!
Arkadaşı: İyi de, inşaatlara bakacaktık hani, Şefik beyler tapuda bekleyeceklerdi bizi?
İşadamı: Ya şurda arabada bekle, on dakkada geliyom!
Arkadaşı: Ya ne on dakkası, karakol bu; on dakkada çıkılır mı? Biz en iyisi yarın görüşelim senle, tabii yarına kadar çıkabilirsen! Hadi eyvallah!
İşadamı: Ya oğlum on dakka diyosam on dakka, büroda bekle hemen geliyom; bi bildiğimiz var elbet, di mi ama! (Rüstem’e döner) Gidelim komserim. Polis rüşvet almaz, ben alırım, polis rüşvet almaz, ben alırım, üff sıkıcı yav... Polis rüşvet almaz...

Müzik yükselir. Çıkarlar.
Gazeteyle bir adam girer. Gazetedeki manşet:
“Polis Rüşvet Alırken!”


Sahne 7



Amir ve iki bayan polis çalışmaktadır. Polis Hamdi girer. Yanında mahut hırsız vardır.

Polis Hamdi: Getirdim amirim!
Amir: Kim bu?
Polis Rüstem girer. Benim eve giren hırsız amirim! Bu da gözümün önünde bi adam tepeledi!
İşadamı: (Rüstem’e) Ya komserim, basit bi kazaydı, hala abartıyon ama!
Polis Rüstem: (Sessizce) Sus lan, bak benden rüşvet aldığını da söylerim! (Amire) Nezarete atalım mı bunları amirim!
Amir: Ne nezareti oğlum, ne biçim konuşuyon sen! Beyleri şöyle alalım!
Polis Rüstem: Hadi ya!
Amir: Buyrun, şöyle buyrun! Ne alırsınız, aperatif olarak yani?
İşadamı: Zahmet etmeseydiniz, ben hafif bi şeyler aliyım, kahvaltı da yapmadım gerçi, şöyle içecek bi şeyler olursa, fena olmaz!
Polis Rüstem: (Hırsıza) Siz?
Hırsız: Valla, ben bu saatlerde hep rakı içerim ama, burası uygun değil tabii, hayır, şekil itibariyle!
Amir: Olur mu öyle şey, burası sizin eviniz sayılır! Rahat olun lütfen! (Hamdiye) Hamdi koş, bak beyler ne istiyorsa marketten alıver…
Polis Rüstem: (Amirin koluna girerek) Ya, amirim, bunlar suçlu, ne yapıyorsunuz?
Amir: Nerden biliyon suçlu? Hani, ispat edecek belgen var mı, ya yarın mahkemeye çıkıp beraat ederlerse, bugüne kadar olduğu gibi?
Polis Rüstem: Olur mu efenim, biri evime girdi?
Amir: Başka bi yerine girdi mi?
Polis Rüstem: Yok, Allaha şükür!
Amir: O zaman boş ver! Böyle küçük şeyler yüzünden vatandaş nezdindeki imajımızı zedelemeyelim şimdi! Bir turist bin turist demektir, unutma!
Polis Rüstem: Burası turizm acentası mı amirim!
(Hamdi elinde tepsiyle girer. Suçluların önüne koyar)
Amir: Ya güzelim, ne anlattım ben size geçende! Polisin imajını yeniden kuracağız! Bunun için her yolu deneyeceğiz! Anladın mı? (Suçlulara) Başka bi isteğiniz olursa, ben buradayım arkadaşlar, siz keyfinize bakın şimdi, bi ara olayı anlatırsınız, arkadaşlar bi tutanak tutarlar, hani bürokrasi işte! Çok da önemli şeyler değilmiş bildiğim kadarıyla!
İşadamı: Üstünde durmaya bile değmez komserim, ben zaten arkadaşın hatırı için geldim, yoksa Ankara’da dayım var benim, sizi tanıyo, önceden bahsetmişti bana! Çok seviyo sizi! Adınız geçti mi gözleri doluyo namussuzum! Bak şimdi, ben de fena oldum, bu millet, bu devlet, size çok şey borçlu komserim, bu vatan, bu evliyalar diyarı, ki her karışında binlerce kefensiz şehidimizin... Allaaaaahuu ekber! (kadehi kafasına diker.)
Hırsız: (Kadehini kaldırır) Aynen, yarasın!
İşadamı: (Ağzını silerken) Kıvamı iyi yalnız!
Amir: (Gözleri dolmuştur. Rüstem’e) Görüyon mu, vatan millet aşkıyla yanan çocuklar bunlar! Kimse bana, bunlar suçlu dedirtemez arkadaş! (Suçlulara) Başka bi isteğiniz var mı, bakın Allaaşkına söyleyin!
İşadamı: Şöyle, hafif bi müzik koysak, kasete, fena olmazdı komserim, milli hislerim galeyana geldi de!
Amir: Hemen! Hasan Mutlucan nasıl?
İşadamı: Sibel Can olsa, daha ziyade şöyle oynak bi şeyler çekiyo canım, tabii mümkünse...
Amir: Ne demek... (Rüstem’e “çağır” anlamında işaret eder. Rüstem, kötü kötü bakıp çıkar.) Size canlı müzik yapalım, öyle kasetten falan olmaz!
İşadamı: Yapma yav, valla büyük sevaba girersiniz! (Müzisyenler girip yerlerini alırlar) Biliyon mu, ben işim gereği halkla iç içeyim, bazıları beni görür görmez hemen başlarlar, yok polisler rüşvet alıyor, yok karakolda ayna var, falan derler. Ben, kendime bunu bir misyon olarak edindim; emin olun sizin için döktüğüm ter, barajlarımızdaki doluluk oranını, tepeleme doldurur yani!
Amir: Ne güzel; polis camiası adına teşekkür ederim beyefendi!
İşadamı: Yani adam duymuş bi yerlerden, neymiş karakolda sorgusuz sualsiz dayak atılıyormuş! Yav, nerden biliyon, gördün mü gözlerinle! Yok! İşte bazı vatan hainleri, ki, bunları siz daha iyi bilirsiniz, polis aleyhinde böyle maksatlı telkinler yaratıp, ülkemizi bölmeye çalışıyorlar! Halbuki vatan parçalanamaz bir bütündür komserim! (Rakı içer.)
Amir: İşte biz üstümüze yapışan bu olumsuz imajı yıkmaya çalışıyoruz arkadaşlar! Sizler de buna katkıda bulunursanız, ne mutlu bize! (Müzisyenlere döner) Hazır mıyız arkadaşlar, son, ki, üç, dört!

Müzik başlar. Bir polis türkü söyler, diğerleri ona eşlik eder. Bu sırada Amir’in telefonu çalar. Müziği susturur.

Amir: (Ordakilere) Bakanlıktan arıyolar. (Telefona) Efendim sayın bakanım? Emredersiniz bakanım. Elbette sayın bakanım! Tabii ki sayın bakanım... (Çıkar.)
İşadamı: (Rüstem’e) Şunu bi doldursana canım!
Polis Rüstem: (Etrafı kontrol ederek kendi kendine) Lan hazır bakan makan yok; şuna bi daliyım ben! (Adama vurmaya başlar. Bu esnada muhabir girip olayı görüntüler. Polis Hamdi falan yetişip Rüstem’i tutarlar.)
Müzik.
Gazetelerdeki manşet: “Karakolda Kötü Muamele!”


Sahne 8


Bir adam çatıya çıkmış intihar edecektir. Üç polis ve Amir aşağıda, yukarıya bakarak konuşmaktadırlar.

Amir: Oğlum bak, gençsin daha, yazık değil mi canına kıyacaksın! Hadi atla güzelim, yani in aşağı, aşağı in! Bak inersen sana bi külah dondurma alırım!
İntiharcı: Bi külah dondurmayla mı inicem ya, o kadar çıkmışım!
Amir: Yav baklava üstü dondurma olsun, bak valla alıcam şimdi, ayağımın altına! İn hadi!
İntiharcı: İnmem komserim, atlıycam şimdi!
Polis Rüstem: (Megafonu alır) Amirim bi saniye! (Çatıdakine) Oğlum derdin ne ya! Yere niye atlıyon? Salak mısın! Karın yok mu senin?
Amir: Tahrik etme lan, atlıycak şimdi, üstümüze!
Polis Rüstem: Ya amirim, bu adam bizimle dalga geçiyor! Dokuz saattir bekletiyor bizi! Atlayacak olsa şimdiye atlardı zaten! Şimdi bebeler ağlıyodur evde!
Amir: Ne bebeği lan? Senin en küçük çocuğun sekiz yaşında değil miydi?.
Polis Rüstem: (Panikler) Benim yeğenler geldiydi Amirim, onlarla ilgileniyom bazen!
Amir: Önce bu adamı indirmeliyiz! Ben akademideyken, bu gibi durumlar için bi yöntem öğrendiydim ama, hatırlayamadım şimdi!
Polis Rüstem: (Megafonu kapar) Atla lan, atlamazsan namertsin! (Bu sırada muhabir fotoğrafını çeker Rüstem’in)
Amir: Ne yapıyon sen ya, intihar edicek adamla böyle mi konuşulur!
Polis Rüstem: Psikolojik olarak tahrik edersem, hani umursamaz gibi yaparsak, belki vazgeçer, diye şe ettim!
Amir: Bi daha kafana göre şe etme! Aklıma geldi, gelin şöyle….
(polislerle baş başa verip konuşur. Donarlar. Bu arada sahneye elinde gazete bir adam girer. Gazete başlığı şöyledir: Polis intihara teşvik etti! Gazeteli adam, “Allah Allah” diyerek çıkar. Evvelkiler koro halinde başlarlar)
Amir: Son, ki, üç, dört, (koro halinde ezgiyle) derdini söyle derman olayım, hele sen bana gel ilacını bulayım!
İntiharcı: Tamam, derdimi söyliycem, ama önce yardımcı olacağınıza söz verin!
Amir: Son ki üç dört, (koro halinde) sööööz, sana yemin sana sööööz, körolayım yalansa….
İntiharcı: Peki, peki, size inandım komserim; derdim şu: Evvela, şöyle eli yüzü düzgün bi hatun bulup evlendireceksiniz beni…
Polis Rüstem: (Megafonu alır) Biz şey miyiz lan, dümbük!
Amir: (Megafonu kapar. Ters ters bakar Rüstem’e.) Dur hele, senin baldız bekar mı hala?
Polis Rüstem: Bekar. Nolmuş?
Amir: Tamam işte, bunla evlendiririz!
Polis Rüstem: Amirim, adam bu sefer kesin intihar eder, bakmayın siz ben ablasına dayanıyom da!
Amir: (Yukarıya) Başka ne istiyon onu söyle? Bu kolay!
İntiharcı: Bir de dış borçlarım var! Faiz yükü altında inlemekteyim! Bunların ödenmesini istiyom!
Amir: Ne kadar borcun?
İntiharcı: Bi şey değil komserim, üç-beş kağıt!
Amir: Üç-beş milyon mu? Kolay oğlum, sen in, ben öderim!
İntiharcı: Üç-beş milyar komserim!
(Polisler şaşırırlar)
Polis Rüstem: Amirim beni dinlerseniz üçe beşe bakmayalım, atlasın bu! Ekonomimiz açısından da böylesi daha hayırlı!
Amir: (Yukarıya) Tamam lan, ödeyeceğiz, söz, in aşağı hadi!
Polis Rüstem: Doğru mu amirim!
Amir: Doğru tabii, ne var bunda! Aramızda denkleştirip öderiz!
Polis Rüstem: Beni aradan çıkarsanız diyorum! Evde çoluk çocuk….
Amir: Hadi hadi, sökül paraları! Yetişmezse polis vakfından karşılarız!
İntiharcı: Yaşa be komserim, iniyom işte!
(İntiharcı girer. Bu arada bir gazeteci fotoğrafını çeker.)
İntiharcı: Paralar hazır mı komserim, kız nerde?
Amir: Tamam, bulacağız kızı, merak etme! Gidelim hadi!
Çıkarlar. Müzik.
Elinde gazeteyle bir adam girer. Gazetedeki manşet: Ama O Allahtan Yaşamı Seçti!



Sahne 9


Amir girer. Rüstem ve iki polis de girer. Polisler bitkin görünmektedirler.

Amir: N’oldu Rüstem, görev tamam mı?
Polis Rüstem: Tamamdır Amirim! Şimdi müsaade ederseniz eve gidip biraz uyuyayım, iki gündür…
Amir: Güzel, şimdi de, Nasrullah Zonturlu beyi karşılamaya gideceksiniz! Bu görevi gene sana veriyorum Rüstem!
Polis Rüstem: Efenim ben almasam! Valla iki gündür uyumuyom Amirim!
Amir: Değerli büyüğümüz Nasrullah beyi en iyi şekilde karşılayacaksınız! Sakın yanlış bi şey yapılmasın! Aman ha! Çok dikkat istiyorum!
Polis Rüstem: Siz merak etmeyin amirim, görev en iyi şekilde sonuçlandırılacaktır!
Amir: Hadi göreyim sizi!
Polis Rüstem: Emredersiniz amirim! (Arkadaşına) Gidelim!
Çıkarlar. Müzik. Gelip sahnenin önünde beklemeye başlarlar. Işık kararır. yandığında
Polis Rüstem ve polis Hamdi yolda beklemektedirler. İkisi de omuzları düşük dururlar. Polis Rüstem saatine bakar arada.

Polis Hamdi: Ne zaman gelecek bu ya! Bize sabah yedi dediler, kahvaltı yapmadan geldik!
Saat gecenin onbiri oldu, hala kimse yok! Bence vazgeçelim!
Polis Rüstem: Oğlum adettendir, sonradan gelir bezme ekabir! Ya!
Polis Hamdi: Valla başım dönüyo benim! Şurdan bi simit alıp yesem!
Polis Rüstem: Olmaz! Polis görev başında simit yemez! Bi daha öyle laflar etme! Ağzım sulanıyo!
Polis Hamdi: Ne zaman geleceklerine dair bi bilgi var mı elimizde?
Polis Rüstem: Demin fal baktırdım, üçe bakıyo!
Polis Hamdi: Yani, bilemedin üç yıl burdayız! E, bi şey değilmiş!
Polis Rüstem: Hah, geliyor işte, dikkaaat!
(Bir adam geçer!)
1. Kişi: Yok, ben o değilim, o birazdan geçecek!
Polis Rüstem: (Gevşer) Hadi ya!
(Işık kararır. Yandığında biraz daha inmiştir omuzları)
Polis Hamdi: Ya bu hıya-damın geleceği yok, bi yemek yiyelim şurda, bak ne güzel tavuklar dönüyo, boş yere!
Polis Rüstem: Sus! Dönmekten söz etme, başım dönüyo anasını satiym! Aha geliyo işte, dikkaaaattt!
(Bir adam geçer.)
2. Kişi: Yok, O, ben de değilim, öylesine geçiyom ben, ilerde kelle paça dükkanım var! Sizi gördüm de bi geçiyim dedim, hani boş yere beklemeyesiniz diye!
Polis Rüstem: Git işine lan, alırım paçanı aşağı! Kelleci!
Polis Hamdi: Ya böyle olmayacak, ben gidiyom valla!
Polis Rüstem: Nereye lan, görev ve sorumluluğunu nasıl bırakıyon?
Polis Hamdi: Yav aç aç görev mi olurmuş yıkılacağız şimdi be!
Polis Rüstem: Yıkıl git hadi! Çabuk dön ama!
Polis Hamdi: Tamam tamam, hemen dönerim!
Polis Rüstem: Tamam, dön, dönme, başım dönüyo!
Müzik. Işık kararır. Yeniden aydınlandığında, Rüstem daha bir bitkindir.
Polis Rüstem: Niye döner evler yapmışlar! (Başı döner. Yavaş yavaş yere yığılır) Hay anasını satiyım, bi döner mi yesem, dönmezi yok mu bu tavukların! Dönmeyin lan, dönekler…
(Uyur. Muhabirler girip fotoğraflarını çekerler. Işık kararır. Işık yandığında asıl önemli şahsiyet girer. Yanında bir adam ve bir muhabir vardır. Rüstem’i gösterirler. )
Önemli şahsiyet: (Muhabire) Bu muydu O?
(Muhabir onaylar. Yanındaki Rüstem’i dürter. Rüstem silkinip kalkar.)
Polis Rüstem: Dikkaaayytt!
Önemli Şahsiyet: Bu ne hal! Bu ne hal?
Yanındaki: Hal-i pür melal!
Önemli Şahsiyet: Kahraman Türk polisi vakur ve de mağrur durmak iktiza eder! Bu ne hal!
Yanındaki: Hal-i pür-melal!
Önemli Şahsiyet: Onu demin söyledin salak!
Yanındaki: Efenim ben kafiye için şettim!
Önemli şahsiyet: Adın ne senin?
Polis Rüstem: Rüstem efenim!
Önemli Şahsiyet: Bittin sen Rüstem, bittin!
Polis Rüstem: Bittim efenim, bi uyusam, iki gün kalkmam, çok yorgunum!
Önemli Şahsiyet: Polis uyumaz!
Polis Rüstem: Uyumaz!
Önemli Şahsiyet: Polis yorulmaz!
Polis Rüstem: Yorulmaz!
Önemli şahsiyet: (Yanındakine) Not al, not al!
Polis Rüstem: Efenim, yanında bi de ayran alsa! Sevabına…
Önemli şahsiyet: Ayranın yok içmeye, nasıl görev yaparsın, böyle! (Yanındakine) Oldu mu lan?
Yanındaki: Çok güzel uydurdunuz efenim!
Önemli şahsiyet: (Alçak sesle) Politika bu, uyduracan oğlum! Hazır medya mensupları da burdayken… (Yüksek sesle) Tiz bunun defteri dürüle, Erciş’in, viran bi köyünün, bilmem ne karakoluna sürüle! Öyle kim, haritada izi tozu bulunmaya!
Polis Rüstem: Amiiin!
Yanındaki: Efenim, sürç-i lisan eylediniz, köyde polis karakolu olmaz?
Önemli Şahsiyet: Sanal bi karakol yapıla!
Yanındaki: Emredersiniz efenim!
Önemli şahsiyet: Artık istediğin kadar uyuyabilirsin Rüstem! Bi mahsuru yok!
Polis Rüstem: Allah razı olsun efenim!
(Adamlar çıkar. Rüstem, yerde yatak varmış gibi kıvrılıp uyur.)
Müzik.

Bir adam gazeteyle girer. Gazetedeki manşet: Polis Ayakta Uyudu!


Sahne 10


Amir, üzgün, elindeki belgeyi okumaktadır. Rüstem girer.

Amir: Gel oğlum gel!
Polis Rüstem: Görev başarıyla yerine getirilmiştir amirim! Başka emriniz?
Amir: Yok, aslında vardı, ama kursağımda koydular! Ne diyeceğimi bilemiyorum sana! Nasıl diyeceğimi de bilemiyorum! Demin düşündüm, bulamadım!
Polis Rüstem: Akademik olması gerekmez amirim, siz pat diye söyleyin!
Amir: Hakkaten, akademide bu gibi durumlar için bi şey öğretmiyolar yav!
Polis Rüstem: Bu seferlik ali okulundan olsun!
Amir: O zaman, pılını pırtını topla, di hadi git!
Polis Rüstem: Hadi ya?
Amir: Ya! Aha! (Kararnameyi gösterir)
Polis Rüstem: (Kararnameye bakar) Anaaa! Orası neresi amirim?
Amir: (Haritaya yönelir) Valla ben de merak ettim, ama haritaya almamışlar! Bulamadım!
Polis Rüstem: Önemli değil amirim, Türk bayrağının dalgalandığı her yerde görev yaparız biz!
(Duygulanır, sarılırlar birbirlerine! Polis Rüstem çıkar.)
Müzik.


Sahne 11

Polis Rüstem, karısı, çocukları, ellerinde valizlerle yürürler. Bu sahne kararır.



Sahne 12


Amir, elinde mektup okumaktadır. Müzik indiğinde.

Amir: Arkadaşlar, arkadaşlar, gelin bakın, Rüstem’den mektup gelmiş!
(Polisler girer.)
1. Bayan Polis: Aaa, ne yazmış, okur musunuz amirim!
Polis Hamdi: Nasıl, durumu iyi miymiş?
Amir: Dinleyin bakın, neler yazmış!
(Mektup, Rüstem’in sesinden verilir. Polisler mektubu dinlerken ağlarlar.)
Muhterem amirim ve de mesai arkadaşlarım! Evvela hal ve hatırınızı sual eylerim, saniyen evlad ü ayalinizin her iki gözlerinden buus eyleyerek, yav amirim, burda hazır bi mektup örneği vardı, onu geçireyim dedim, ama olmadı kusura bakmayın, silgi de yok şimdi, neyse! Anlayacağınız hepinizi çok özledim ben! Buraya geldiğimde, birazcık zorluk çektim tabii ki, fakat sağolsun, gerek muhtar ve ihtiyar heyeti gerekse köyün inekleri, karakolun inşaatında bana çok yardımcı oldular! Bilhassa inekler, günde üç beş posta fazladan mesai yaptılar, yiyip içip sıçtılar yani! Şimdi pancurları zibil renkli şirin bi karakolum var artık, görseniz, kerpiçlerini koparasınız gelir, öyle şirin! Burası iki dükkan artı bi fırından ibaret amirim! Bazen avucuma alıp gezdiriyom! Avuç içi kadar yani! Siz beni bilirsiniz, bayrağın dalgalandığı her yerde görev yaparım ben! Bizim hanım biraz mızmız yapıyor, hepsi bu! Mektubuma son verirken, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim!

Not: Amirim, biliyorsunuz ben Türk bayrağının dalgalandığı her yerde aşkla yürekle çalışırım. Ama yine de sizden ricam; buraya bayrak dikeni bulursanız bana bildirin! Arkadaşla biraz işim var.
Müzik.


Sahne 13

Rüstem ve eşi, ellerinde orak, çapa, tarlayı eşelemektedirler.
Önlerinde bir korkuluk vardır.

Kadın: Ah kafam ah, beni ne hortumcular, ne mafya babaları istedi de, salak gibi sana vardım! Ama işte, ana sözü dinlemezsen olacağı bu!
Polis Rüstem: Hay, senin ananı… sahi uzun zamandır görüşemedik de, inşallah ölmüş, olmasın diyorum?
Kadın: Niye ölsün ayol! Gayet iyi olduğunu yazıyodu mektubunda. Kadıncağız buralara gelebilir mi artık, yüzlerce kilometre...
Polis Rüstem: Bi tek ona seviniyom zati! Artık istese de cırt pırt gelemiyo!
Kadın: Şu halime bak! Elin karıları şimdi sıcak yuvalarında oturmuş Binbir Gece’yi izliyo, ben de bin bir rezalet yaşıyom, Allahın dağında!
Polis Rüstem: Öyle konuşma yav, senin Allahın dağı dediğin bu vatanın toprağı! Bayrağımızın dalgalandığı toprak… Hem seneye şu mahsul bi gelsin, dile benden ne dilersen!
Kadın: Sen beni çifte çubuğa sürme, başka bi şey istemiyom ben!
Polis Rüstem: Her işte bi hayır vardır, demiş atalar! Neden dersen, şimdi şehirde olsak, gene bi medyacı çıkar, gazeteye haber neyin yapardı bizi, hem de manşetten! Hatırlamıyon mu, evimize bile girmişti, çocuk bakarkene! Burda hiç olmazsa, gözden ırak, mesai bitti mi istediğimiz gibi çalışıyoz, kimseler görmüyo!

Bu sırada korkuluk (=muhabir) Rüstem’in fotoğrafını çeker. Rüstem şaşırır. Kemerini çözüp üstüne yürür.
Polis Rüstem: Anaaaam, burda da mı lan!
Kadın: Napıyosun, adamı mı döveceksin?
Polis Rüstem: Yok, bu sefer niyetim başka!
Adamı kovalamaya başlar.
Işık. Müzik.

Işık yandığında Rüstem kıyafetini giymekle meşguldür. Karısı Onun giyinmesine yardım eder.
Kadın: Yine hakkında kim bilir neler yazacaklar…
Rüstem: Ne yazacaklar canım, belli işte… Bugüne kadar ‘kahraman polis’ yazdıklarını gördün mü…
Kadın: Hadi hadi, selametle git, işe geç kalıyosun.
Rüstem: Tamam, Allaha emanet ol.
(Rüstem çıkar. Kadın arkasından iç geçirerek bakar.)
Kadın: Ah benim bahtsız adamım…
(Birdenbire yüzünde dehşet ifadesi oluşur.)
Kadın: Rüstem, dikkat et, teröristler…
(Silah sesleri duyulur. Kadın haykırarak koşar.)
Kadın: Rüsteeeeem…
Işık.
Silah sesleri devam ederken müzik yükselir.

Işık yandığında içeri gazeteyle iki adam girer.
Gazetenin başlığı:

“Kahraman polis şehit oldu.”

Müzik.

Rüstem’in karısı, kucağında bebeği, bir elinde valizi ve yanında çocuğu olduğu halde başı önde geçer.
Müzik yükselir.
Işık.



Perde.


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 583
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Yansı(t)malı Oyun – Suriyeli Yazar Amayri'den Kargaşa (İBBŞT) (Melih Anık) - 10/22/2011
  • Kocaeli'nde Murat Atak'ın Yönetiminde Bir Şölen: Kösem Sultan (Üstün Akmen) - 10/19/2011
  • Görünmeyen - Tiyatro Karnaval (Ayşe Müge Gerdan) - 10/18/2011
  • Tiyatro Neden Yapılır? (Kaan Erkam) - 10/13/2011
  • Işığa Uçak Bileti (M. Erkul Eğilmez) - 10/10/2011
  • Asu Maro'ya Açık Mektup (Salih Dündar Müftüoğlu) - 10/9/2011
  • Yazının Üstünde Uyumak ve Yaşamın Kayaları (Melih Anık) - 10/7/2011
  • TOMEB'den Bay Bilginer'e (Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği) - 10/5/2011
  • Yılmaz Güney Çok Yaşa (Üstün Akmen) - 10/3/2011
  • Yeni Sezon… Geç Kalınmış Yazılar/ Cüneyt Çalışkur'a Saygı ve Rahmetle… Kredi Kartı-Vak'aaaaa (İhsan Ata) - 10/3/2011
  • Medyatik Polis Rüstem (Mustafa Acar) - 10/3/2011
  • Haluk Bilginer'e Açık Mektup - Yakıştı mı? (Melih Anık) - 10/3/2011
  • Yazarlığın Ağırlığı, Eleştirmenin Hafifliği (Melih Anık) - 10/1/2011
  • Zaman Dilimlerine Değer Kazandırmak (Üstün Akmen) - 10/1/2011
  • Teşekkür Ederim Sevgili Seyirci… (Ayşe Burcu Eren Önen) - 9/26/2011
  • Oyun Seçme Sanatı (Melih Anık) - 9/20/2011
  • Geçmişin üzerimizde bıraktığı tatlı ekşi izler, buruk hüzünler (Pınar Çekirge) - 9/20/2011
  • AKM İçin Bu Kadar Yumurta ve Yumurtlama Yeter Be Bakanım (Üstün Akmen) - 9/20/2011
  • Karnı ağrıyan Prometheus - Zincire Vurullmuş Prometheus (Ayşe Burcu Eren Önen) - 9/19/2011
  • Yine Yeniden Her Zaman Tiyatro (Yurdagül Yurtseven) - 9/19/2011
  • Karanlığın Çocukları (Üzeyir Lokman Çaycı) - 9/16/2011
  • Kral Boş (Üzeyir Lokman Çaycı) - 9/16/2011
  • İstanbul AKM'yi Yakın! Ama Bekletmeyin, Kibritinizi Hemen Çakın! (Üstün Akmen) - 9/16/2011
  • Çocuk Tiyatrosu'nda Yeni Arayışlar – 1 (Rasim Aşın) - 9/16/2011
  • Kültür Politikaları ve Bir Kültür Çınarı : Faruk Pekin (Melih Anık) - 9/13/2011
  • Şems Unutma... (Ayşe Burcu Eren Önen) - 9/4/2011
  • Yazar ile Hayâli bir Sohbet (Melih Anık) - 9/4/2011
  • Sevinç Aktansel - Taziye Sayfası (Tiyatro Dünyası) - 8/26/2011
  • Generaller, Çay ve Barbekü / Boris Vian ve Engin Alkan (Melih Anık) - 8/18/2011
  • Kültür Ayrı Turizm Ayrı mı? (Özer Arslanpay) - 8/18/2011
  • Oyunculuk Bölümüne Girecek Adayın Bilmesi Gerekenler (İhsan Ata) - 8/17/2011
  • Bakan Günay'a Bir İki Zorunlu Hatırlatma (Üstün Akmen) - 8/17/2011
  • Bir -Münasebetsiz- Komedi (Röportaj) (Onur Şimşek) - 8/16/2011
  • Hillay Clinton'a Açık Çağrı: Artık Sabrımız Tükendi, ABD ve NATO Olaya El Koysun; AKM Yıkımı Durdurulsun! (Savaş Aykılıç) - 8/15/2011
  • Bir Damla Gözyaşı ve Tebessüm:Yeşim Koçak'tan Mutfak Söyleşileri (Melih Anık) - 8/15/2011
  • Üstü Kalsın (Arda Aydın) - 8/15/2011
  • Kız Kafası (Yurdagül Yurtseven) - 8/15/2011
  • Yeşim Özsoy Gülan Proje'si: Yüzyılın Aşkı (VDŞT) (Melih Anık) - 8/5/2011
  • Tiyatro Sanatının Başat Sorunlarından Eğitmen Olgusu - 1 (Hakan Urcu) - 8/3/2011
  • 20 Temmuz 2011 ve Köyümüzde Şenlik Var (Hüseyin Köroğlu) - 8/3/2011
  • Keşke (Arda Aydın) - 8/3/2011


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..