İşte AKP’nin sanat karşısındaki yıkıcı tutumuna karşı girişilen Sanat Maratonu’ndan izlenimler.
İstanbul’daki Sanat Maratonu eylemi dün akşam sona erdi. Ankara’ya sirayet eden maraton neden İzmir’de, Trabzon’da, Diyarbakır’da, her yerde sürmesin?..
Sanat bir toplumu ileri taşıyan en önemli damarlardan biri. AKP iktidarı ise sanatı kontrol altına alarak toplumda bilinçlenme, uyanış ve tepki mekanizmalarını zayıflatmak niyetinde.
Muhalif olan her ses etkisizleştiriliyor. Eleştiriye en ufak tahammülü olmayan “tek ses”li yönetim, ifade özgürlüğünü hiçe sayarak medyayı susturduğu gibi muhalif sesin en etkili araçlarından olan sanata da savaş açmış ve tüm gelişmiş ülkelerde emsalleri bulunan devlet destekli sanat kurumlarını kapatma kararı almıştır. Bu ilk adımın ardından bu kurumlar özelleştirilerek “tek ses”li sanat kurumları yaratılmak isteniyor. Sanat da muhafazakârlaştırılıyor.
Bu kara tabloya direnerek bizlere umut veren ise yine sanat ve sanatçılarımız. 16 Haziran’dan beri Kadıköy Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nda bir direniş vardı. 22 Haziran’a kadar sahnede aralıksız tiyatro, müzik, film, gösteri vardı. Bu, dünyada bir ilkti. Öyle ki Guinness gözlemcileri de takipteydi. Dünyanın hiçbir yerinde sanatçılar 24 saat kesintisiz bir sanat maratonu yapmayı denememiş. “Neden?” diye merak etmek yersiz. Zorunda kalmadıkça ne anlamı var? Deli mi insanlar?! İşte Türkiye’de sanatçılar ve sanatseverler bir ilke imza attılar. Bu bir ilk rekor ise sevinecek miyiz? Övünebilecek miyiz?
En kara, en dibe vuran zamanlarda umut daha kıymetli olur. Bir de direnme dürtüsünün sirayetini görmek mümkündür. Yetmez ama evet, bu umudu yaşadım 6 akşam boyunca Özgürlük Parkı’nda. Her gün öncekinden kalabalık, her gün daha çok bilerek katılan destek veren izleyicilerin artışıyla coşkusu da artan, onurlu bir sanatçı direnişinin tek kişilik parçası olmakla büyütüyorum ihtiyacım olan iyilik duygusunu.
Sanat direnişi, 100. saatini doldurduğu gece sosyal mecrada da patlama yaptı. Saatlerce Twitter’da en çok yorum ve destek alan konu oldu. Yeter mi? Hayır ama iyi.
Ben bu maratonda Tülay Günal’dan tiyatro şarkıları dinledim, Şehir Tiyatrosu oyuncularından “İstanbul Efendisi”ni izledim. Çiğdem Erken’in şarkıları sırasında Odatv davasından haber geldi. Müyesser Yıldız’ın tahliye haberini sahneden sevinçle duyurduk. Saat geç olduğundan çevreyi rahatsız etmemek için Güvenç Dağüstün’ün mikrofonsuz da herkese yeten sesiyle hep beraber sahneye ve birbirimize sokularak büyülendik.
Benim için en anlamlı ve özel olan, 2009 Ocak ayında Mehmet Aksoy’un Nâzım Hikmet heykelini Nâzım Hikmet Vakfı ile birlikte Küba’ya götürüşümüzde Nicolas Guillen Vakfı’nda tanıklık edebilmekti. Anneciğim Füsun Akatlı hayattaydı. Heyecanla, mutlulukla Nâzım’ı, Küba’yı, Genco’yu, dostlarımızı içimize doldurmuştuk.
17 Haziran Pazar gecesi ise yüreğimde o anılarla, biraz buruk yeniden sahnede Nâzım’a kulak kesildim. Genco Erkal “Kabahat senin demeye dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu sende canım kardeşim!” derken sesi, bir imar cinayeti olan her biri 52 katlı korkunç 4 bloka çarparak yankılanıyor ve bize geri dönüyordu! Genco Erkal her zaman olduğu gibi dimdik, Nâzım her zaman olduğu gibi direnişin, onurun sesi. Tüylerimiz diken diken...
Sanat Maratonu 22 Haziran’a kadar devam etti. Her akşam 24.00’te yitirdiğimiz sanatçıların anısına mumlar yakıldı, fenerler göğe süzüldü. Sanatçıların bildirisi okundu.
Eğer hâlâ katkıda bulunmayan sanatçı, desteğe gelmeyen basın, kulak kesilmeyen izleyici varsa “kabahat sende demeye dilim varmayacak”. Sanat maratonu Ankara’ya da sirayet etti. Devamı İzmir’de, Trabzon’da, Diyarbakır’da, her yerde niye olmasın!
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...