| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Alkışlamak Seyircinin Görevi Değil, Yargısıdır. Yuhalamasını da Bilmek Koşuluyla...! Dündar İncesu 24 Nisan 2009 da Özgür Tiyatro’nun 15.Kuruluş yıldönümü nedeniyle Başkentteydim. 24-25-26 Nisan günlerini kapsayan etkinlikleri izledim. Size Özgür Tiyatro’nun “Sanata Soldan Bakmak” başlığı ile hazırladığı panel ve ardından gelen günde yapılan toplantıda sunulan bildirileri aktarmayacağım. Nasıl olsa bunları öğrenmişsinizdir. Aradan üç haftaya yakın bir süre geçtikten sonra “Sanata soldan bakmak” üzerine görüşlerimi bu dayanaktan yola çıkarak sunmak istiyorum. Bugün “geri kalmış” deyimiyle tanımlanan aslında “geri bırakılmış” olan bir ülkede yaşıyoruz.Bir yanda bu durumu görüp değerlendirenler, ana nedenleri ve çözüm yollarını bilenler, bu yolda çalışanlar var; öte yanda da toplumsal yapının hiç değişmeden olduğu gibi sürüp gitmesini isteyenler. Bu iki kesim arasında gittikçe aydınlığa çıkan çağdaş bilgilerin doğrultusunda bilinç kazanan bir çatışma bugünün Türkiye’sini belirliyor. Yarının Türkiye’si ise bugün içinde bulunduğumuz temel çelişmenin çözümüne uygun olarak kurulacak.Bilimsel bir gerçek bu. Tartışılması gereksiz. Ben asıl böyle bir ülkede sanatın yerini ve görevini araştırmak istiyorum. Onun için yukarıda sözünü ettiğim iki kesimi bir gözden geçirmek gerekiyor. Toplum yapısının değişmesine karşı çıkanları, hatta toplumun daha da geriye götürmek için çabalayanları kabaca ikiye ayırabiliriz. Bunlar ya kendi çıkarları için çalışmaktadırlar, düzenin değişimi onlara zarar verecektir; ya da tam tersine çeşitli toplum değerlerinin, ön yargılarının körü körüne etkisi altında kaldıkları için aldatılmakta, çıkarcılar tarafından sürüklenmekte, bilgisizliklerinin,bilinçsizliklerinin kurbanı olmaktadırlar. Bu basit ayırım bile hemen gösteriyor ki iki bölüğe karşı tutumumuz aynı olmayacaktır. Çıkarcıları, güçsüz kılmaktan başka yol yoktur. Kendi sınıfına karşı çıkan gözü kapalı emekçilere ise gerçeği göstermek yetecektir. Bu kesimin karşısında ise “ilerici-toplumcu” gibi yuvarlak sözcüklerle tanımlanan kesim yer alıyor. Hiçbir bilimsel değeri –anlamı yok bu tanımın. Bu kadar karışık,bu kadar tutarsız bir topluluk elbette hiçbir zaman eylem birliğine de varamıyor.Onları bir araya getiren etken, yalnız gerici ve tutucuların karşısına düşmüş olmalarıdır. Birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmamaları, kimi durumlarda birlikte görünmeleri, bilinçli çalışmaların toplumumuza derinlemesine kök salmaya başlamasının çok yeni olmasından doğan geçici bir durumdur. Toplumcu birikim bilinçli kişilerle, sözde ilerici olan biçimcileri birbirinden ayıracak, herkesin ne dediği, nereye kadar var olduğu açığa çıkacaktır. Böyle bir toplumda sanat ne yapabilir ? Bu sorunun yanıtı zaman yani toplumun içinde bulunduğu aşamaya göre değişir. Bizim için ilk adım sanatın kimin yanında bulunduğunu saptamaktır. Bugün ülkede yalnız küçük kentsoyluya sanat yapılmaktadır. Birkaç büyük kentimizde tiyatro-sinema-konser-sergi salonu-atölye çalışması var. Buralara gidebilenler ekonomik etkenlerle sınırlanmıştır. Kaldı ki bu sanat olaylarını izleyenler yalnız ekonomik rahatlıklarıyla değil, toplumsal ve dolayısıyla kültürel yapılarıyla da kendilerini toplumun ana bölümünden, emekçi sınıftan ayırmışlardır. Geri bırakılmış ülkelerin dışarıya dönük özenti küçük kentsoylusu, yavaş yavaş durmuş- oturmuş, modaları- alışkanlıklarıyla toplum üzerinde baskı kuran, kendine özgü değerleri bulunan tarihsel bir kentsoylu gücüne erişmek çabasındadır. Bu sınıf ekonomik baskılarıyla sanatı ve sanatçıları da hizmetine girmek zorunda bırakırlar. Kendi paraları ile yaşayan sanatçıları ve oluşumların kendi yararlarına çalışmasını, onları eğleyip, gerçekleri gizlemesine, dahası öz çıkarlarının söz konusu olduğu durumlarda elbette yanlarında yer almasını isteyeceklerdir. Onlar sanatı, sanatçı onları kullanacak, karşılıklı çıkara dayanan bir işbirliği içinde geçinip gideceklerdir. Birkaç sanatçının belli oranda da olsa bu işbirliği dışında kalmaya çabalaması, kentsoylulara idealistçe kafa tutması genel yargıyı değiştirmez. Dünyanın büyük devletlerince uygulanan yeni sömürgecilik anlayışının başarıya ulaşması için geri bırakılmış ülkelerin kültür ve sanat bakımından da ulusal öz değerlerinden koparılması, yozlaştırılması gerekmektedir. Ekonomik emperyalizm amacına ulaşmak için her yola başvururken, kültür emperyalizmini neden kullanmasın... Bu koşullar altında sanattan bütün bütün ümit kesip onu bir yana itmek mi gerekir ? Elbette böyle bir boşlama, kültür bezirganlarının ekmeğine yağ sürmek olur. Batıdan aktarıp kotardıkları kalıplarla göz boyamaya, hedef kitlesini yabancılaştırmaya daha bir hız verir. Nasıl ki bugün anamalcı düzen içinde yarının emekçisi düzen için çalışıyorsa aynı şekilde yarının sanatını kurmak için bugünden hazırlık yapmak zorunluluğu vardır. Bu görev de emekçilerin yanında yer alan namuslu sanatçılara, namuslu kalmaya çalışanlara ve hatta dürüst aydınlara düşmektedir. Ne yapılması gerektiğini ana ilkeleriyle belirlemek hiç güç değildir. Ama sıra uygulamaya geldiğinde birçok sanatçının ve sanat kurumunun soluğu kesiliveriyor. Onlarda varsaydığımız iyi niyetlerine rağmen koşulların dışına çıkıp kentsoylu kof kalıplarını zorlayamıyorlar. Bunun için seçeneksizliklerini yıkıp toplumu tanımak gerekli.Bu da uzun ve güç bir iş. Sabırlı araştırma ister, toplanan verileri değerlendirip yorumlamaya yetecek kadar bilgi ister, sonunda yeni bir eser yaratmayı başarmak için kabiliyet ister. Daha önemlisi yıllardır uyutulanların alışkanlıklarına karşı çıkacak yürek ister. Kültür emperyalizminin boyunduruğuna her gün biraz daha itelenen bir ülkede,elbette böyle güçlü sanatçılar yerden fışkırmaz.Beklemesini bilmek ama bilinçlenme çabasını sanat alanında da hiç eksik etmemek gerek. Ne dedik başlıkta “alkışlamak seyircinin görevi değil, yargısıdır; yuhalamasını da bilmek koşuluyla. İşte bize düşen bu koşulları yaratmaktır. Bence “sanata soldan böyle bakılır” Dündar İncesu 13 Mayıs 2009 Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|