Mustafa Avkıran ve Övül Avkıran’ın yarattığı 5. Sokak Tiyatrosu’nun “Ashura”sını izledim. Bir oyundan çok, bir müzik şöleni bir dil şöleni diyebilirim. Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem Ayı’nın onuncu günü olan ashurayı Mustafa ve Övül Avkıran bir taziyeye dönüştürmüşler. Kaybolup giden “ötekiler” için bir taziyeye. Oyun süresince 1920’lerden 1960’lara kadar, nüfus sayımı sonuçlarına göre Anadolu’da konuşulan dillerin nüfusa göre oranları veriliyor ve bu bize “ötekiler”den ne kastedildiğini anlatıyor.
Oyunun başında Mustafa Avkıran 8-10 cümleyle ashurayı anlatıyor, ondan sonra da türküler konuşuyor bir de oyuncuların mizansenleri. Türkçe, İbranice, Ermenice, Arapça, Süryanice, Zazaca, Rumca, Kürtçe, Kıptice, Pontus dili, Lazca, Sefarat dili ile okunan türkülerin hepsi aynı şeyi anlatıyor aslında. Hepsinde hüzün var, vatan hasreti var, ayrılık var.
Türkülere de davul, klarnet, viyolonsel, kontrbas gibi enstrümanlardan oluşan zengin bir takım eşlik ediyor. Türküleri o varlığını bile unuttuğumuz dillerde söyleyenler öyle hisli söylüyorlar ki, ekrana yansıtılan Türkçe tercümeyi okumasanız da o derinliği hissediyorsunuz ve gözleriniz doluyor.
Türkülerin arasında zaman zaman sahnedekiler sandalyelerini alıp yer değiştiriyorlar, bu yer değiştirme esnasındaki tedirginlikleri, yer arayışları, bulup oturuşları o kadar güzel anlatıyor ki her şeyi. Mustafa Avkıran’ın oyun boyunca ağzının bir bezle bağlı olması, Övül Avkıran’ın gözlerindeki isyanı, yere atılan kuru baklaları tek tek özenle toplayışları, herkesin lastik ayakkabılarını çıkarıp ortalıkta bırakmaları o kadar güzel anlatıyor ki, söze gerek kalmıyor zaten. Hatta oyunun broşüründe kırmızıyla yazan ashuranın üzerinin siyah çizgiyle çizilmiş olması bile anlatıyor bir çok şeyi.
Oyunda alışık olduğumuz tavandaki spot sistemi yok, yer değiştirebilen tekerlekli bir ışık düzeneği kurulmuş. O kadar ustaca kullanılıyor ki o düzenek, karanlığa da söz hakkı veriliyor bir şeyler anlatması için. Oyunun sonunda müzisyenler enstrümanlarını ortaya bırakıyorlar, bu da ayrılığı çağrıştırıyor bende. Sonra Övül Avkıran aşure tarifi veriyor. Aşureden daha güzel bir simgesi olamazdı bu oyunun. Çıkışta aşure yemek için sıraya giren seyirciye de kendi elleriyle dağıtıyor, biz de afiyetle yerken bir yandan sahnede bırakılan lastik ayakkabılara, enstrümanlara, su şişelerine, yerdeki kuru baklalara bakarak garip bir hüzünle kalakalıyoruz.
Oyunun son günü 24 Ocak’tı, yoğun ilgi nedeniyle Şubat’a da gösterim koymuşlar, kaçıranlara şimdiden afiyet olsun.
sefiller - ( 1/28/2008 )
kesin gideecm bukadar guzel bir oyun kaçmaz yani.çok iyi anlattınız ordaneler yaşadığınızı anlayabiliyorum.ama tabi gidip görmek lazım .
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...