| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Tek Kişilik Şehir - Ankara Devlet Tiyatrosu
Ahmet Olcay




Çok Şanslıyız
Absürd bir oyunla ödül almanın, hele de bolca ödül almanın kolay olmadığına inanıyorum.Geleneksel kalıpların dışına çıkılarak yazılan bu tür oyunlar, izleyiciyi olumlu-olumsuz oldukça şaşırtır.İzleyicinin yadırgadığı bu tür oyunlarda,çoğunlukla sağlam bir öykü bulunmaz.Buna bağlı olarak olay örgüsü görülmez.Başı sonu belli olmayan,güçlü karakter bulundurmayan,yüzeysiz gibi görülen diyalogları içeren bu oyunları, izleyicinin kabullenmesi kolay olmamış.Yapısının getirmesi gerektiği etki ve hayranlık,sorunu ve çözümü izlerken oluşması gereken şaşkınlık gibi konularda izleyiciyi memnun etmesi gereken bu tür oyunları başarıyla ortaya koymak da kolay olmuyor.Bu başarıyı gösteren bol ödüllü Tek Kişilik Şehir, can alıcı bir sorunla ve doğru çözümler sunmasıyla ,izleyicisini izlemeyenlere karşı ayrıcalıklı hale getiriyor.

Yazar Behiç Ak, iki ana sorun karşısında dünyayı kişisel kavrayışıyla karşımızdadır.

1-Doğa sorunu

Doğa her gün insan tarafından bir parça daha yok edilir. Doğanın parça parça ölümüyle insan da kendi kendini de yavaş yavaş yok eder. Bu yok oluşu da fark etmez.Dünya canlı bir organizmadır.İnsan da bunun bir parçasıdır.İnsanın ismine Dünya’nın bir siniri, bir kılcal damarı da diyebiliriz.Doğayı içten içe zehirleyen insan, haliyle kendini de zehirleyerek kendi ölümünü gerçekleştiriyor.Tek Kişilik Şehir’de sık sık yaşanan insan ölümleriyle bunu kolayca görürüz.

İnsanlar doğayı parça parça öldürürken hesaba katmadığı bir şey var:Her canlı organizma gibi Doğa da mutlaka tepki verir.Tabi tepki veren Doğa olunca tepkisi çok sert olur.Doğanın tepkisini oyunun sonunda izlerken ürpeririz.

Peki insan doğayı neden yok ediyor?

İnsan; çözemediğini,kontrol edemediğini yok etme eğilimindedir.Doğaya egemen olmak isterken yok ettiği doğa özellikleri yerine yapay doğa özellikleri yaratır.Ama insan bu büyük canlı bedenin içinde kendisinin de küçük bir canlı olduğunu unutur. Anne karnında annesini öldürmeye çalışan bir bebek düşünün.Annesini öldürürken kendisini de öldüreceğini hesaplayamaz.İnsanlar da tıpkı anne karnındaki bebeğin annesini öldürmek istemesi gibi, Dünyanın bünyesi içerisinden biri olarak doğayı öldürmeye çalışıyor.

Doğaya parça parça egemen oldukça kendini tanrı gibi görmeye başlayan insan, giderek tanrı gibi yalnızlaşıyor.Her şey tek kişilik olmaya başlıyor.Doğa’nın içinden çok sayıda tanrı inancı çıkaran insan, bu defa kendini tanrı sanmaya başlıyor. Adeta geçmiş günlerden öç alırcasına, doğaya müdahale edip, esir almaya çalışıyor.Kölenin ile efendisi ile yer değiştirmesinin getirdiği ruh haline benzer bir ruh haline geçiyor.Yarattığı sahte doğayla da doğanın gücünden,gereksiniminden kurtulmaya çalışıyor.Oyunda gösterilen teknolojik yağmurdan,rüzgardan,kardan bu anlaşılıyor.

İnsan olarak Doğanın bir düşmanı gibi Doğanın özelliklerini yok ettiğimizde, onun yerine koyduğumuz yapay doğa özellikleri, taşımış olduğu özellikler nedeniyle, doğa ile doku uyuşmazlığı oluşturur.Bu nedenle insan yaşamının tümüne zarar verir. Bu büyük canlı bedenin vereceği tepkiyi hesaplayabilmeliyiz.Oyun bunu bizden ister.
İnsanlar doğaya müdahale ederek mevsimleri yok etmiştir. Restoran sistemi doğaya karşı kurulmuş bir sistemdir. Oysa bu sistemin doğa bünyesi içerisinde olduğu unutulmuştur.Bu bünye, nasıl ki insan bünyesi bazen silokonları pırtlatıyorsa veya içindeki irini bir süre sonra vücuttan atıyorsa, doğa da bu yapay restoran sistemini bünyesinden atacaktır.Küçük doğa parçası olan insan bunu yapmaz ise doğanın kendisi bunu yapacaktır.

Doğayı temsil eden garson , her ölümden sonra bir tekrar yapar. “İster ağır ol ister hafif,aynı sürede düşersin yere,çünkü ivme sabittir,eşit dokuz onda sekiz.” yer çekim ivmesinin değeri örneğiyle düşünürsek doğanın kanunları değişmez.Değişimler doğaya aykırı olursa ölümler başlar.Her ölüm bir tehlikeyi söyler ama biz her defasında bunu yine anlamaz,tehlikeyi görmeyiz.

Doğayı temsil eden garson,doğanın da insansız mutlu olmayacağını bu nedenle yol yakınken doğayı korumamız gerektiğini anlatır.Aslında çok şanslısınız denilerek yol yakınken
uyanmamızı ister.

2-Birey insan,tek kişilik aile,tek kişilik şehir sorunu

Bireyin geleceği nereye gidiyor?

İşte yazarın öngörüleri

Bireyler bedenlerine o kadar yabancılaşacaktır ki artık bu bedenden kurtulmak isteyecekler.
Her şey yatırım aracına dönüşecek.Nesnelerin kendileri değil, görüntüleri birer yatırım aracına dönüşecek.Görme duyusu dokunma duyusundan daha fazla değer yapacak.
İnsan ölümlerinden bile para kazanmak sektöre dönüşecek. Şehir meclislerince bu ölümleri teşvik edici ve kolaylaştırıcı kararlar alınacak. İntiharlar olmaz ise başka bir teşvik adına otomatik olarak devreye girecek insan intihar seslerinin sistemleri kurulacak.Bu sayede ölüm isteği sürekli kılınamaya çalışılacak.Tıpkı doğanın ölümü gibi insan ölümü de adım adım gerçekleşecek. Dokunmak,sohbet,tartışma,kavga gibi insani her ihtiyaç, bir maddi bedel karşılığında sunulacak.Yalancılık, sahtekarlık daha da artacak.Tek kişilik yani birey sistemi kurulacak.Dostluklar amatör ilişkiler olarak görülecek, her iletişimin mutlaka bir maddi bedeli olacak.

Birey giderek daha çok sürüleşecek.Herkesin yaptığını yapacak. Birey kendi kendine yetebileceğine inanacak.Tesadüfler diye bir şey kalmayacak.Şehir hayatı mutlaka bireyleştirecek çünkü düzen sahipleri tüketim malları için bunun şart olduğuna inanacak.Bütün sistem tek kişiye göre kurulacak.İki kişi bile olsanız sistem çökecek.Tek kişilik aileler çoğunluk olacak.Bu aileler kimseyle konuşmayacak. Konuşursa azınlığa düşecek.Tek kişilik aileler kurulması için bin yıldır zaten oldukça yoğun çalışan bilim adamları çalışmalarına aynı yoğunlukta devam edecek.İcatların hepsi bu amaca yönelik olmaya devam edecek.İnsanlar ilişki istediğinde endişe korkusuna kapılacak.İnsanlar hiç göz göze gelmeyecek.Kimse kimseye dokunmayacak.Kimse sorumluluk kabul etmeyecek.Herkes kendinden haberdar olmadığı gibi çevresinden de habersiz olacak.Kendisine yabancı olduğu gibi her şeye yabacı olacak.

Oyunun bireyleri

Doğaya yabacılaşmayla insana ait özelliklerimizi de öldürdüğümüzün farkında değiliz.Adamın şiir okuması beğenilerimizin ne kadar öldüğünü de gösterir.Bu beğenilerin hayatı ne kadar işgal ettiğini gösteriri.Oysa güzelliğin kendisi doğadadır. İlham varsa bu da doğadan alınır.Yaratıcılık ancak doğayla bütünleştiğimizde gerçekleşebilir.Doğa anayı simgelen garsondan bu mesajları sıkça görürüz.

Danslar ritimden farklı verilmiş.Burada anlatılmak istenen insanların yine gerçeklerden uzak olmasıdır.Her iki oyuncu da kendi ezberleriyle dans eder.Müzikle uyumlu olup olmadıklarının farkında değillerdir.Bazen de müzik olmadığı halde dansa devam ederler.

Yabancılaşma anlatılırken,insanın yabancılaşması doğayla yabancılaşmayla başlamıştır. O anda müziği çalan da doğadır.Doğanın dans müziği farklı onların gösterdiği ritimler, dans figürleri farklıdır.Bu dansla da doğadan ne kadar uzaklaştığımızı görürüz.Bu aynı zamanda bedenimize yabancılaşmayı da anlatır.

Kadın yine ucuz programları beğeni edinmiş,seviyesiz eleştirmenlerin dilini kullanır.Oldukça yavan ve yapay bir tiptir.Bütün bu yapaylığı da kurslarla kazanmıştır.Bunun nedeni yine doğadan kopuştur.Doğayla bütünleşemediğimiz için üzerimizde bir hastalık belirir.Bunun ilacını yapay yollarla tamamlamaya çalıştığımızda ne yapsak da boştur.Zaten doğa da oyunun sonunda yapay olanı bünyesine kabul etmez bunları kusar.

Kurslar insanın yanlış yönlenmesidir.İnsanın doğadan uzaklaşmasının getirdiği yalnızlaşmanın yanlışlarıdır.Kurslardan bir tanesi düşündürücüdür.Bu kurs hakaret kursudur.İnsanlar yalnızlaşıp tek kişilik hale geldiğinde neden hakaret görmek isterler.İnsan hakaret görmek için niçin kurslara gider.O kadar mı yalnızdır,bitmiştir.Yoksa bu kurs doğanın dili midir? İnsanın, doğanın karşısında bir hiç olduğunu mu anlatmak ister?Yoksa hakaret görmeyi istemek, bitmenin,ölüme yaklaşmanın göstergesi mi? Bu kurslardan sonra mı intiharlar başlar? Ölümden bir süre önce ölüme karşı kendini rahatlatma seansları mıdır? Yoksa metinde geçtiği gibi dışarıdan bir saldırı gelmeyince insanın bütün savunma sistemi çöküyor mu?

Doğayla uyumumuz için gerekenlerin o kadar çok uzağındayız ki,birlikte hayat alıp, hayat yaratığımız yanı başımızdaki başka bir kılcal damarı, başka bir dokuyu göremeyiz.Bunlara yabancılaşırız.Birbirine yabancı insanları oyunun sonunda birer eski ahbap olduklarını görmek,bu çıkmazları anlatır.

Kadın, insanların ancak ezberlediği üç beş cümleyle konuştuklarını çok güzel yansıtmış.Bu cümlelerini tekrar ettiğinde ezberlenen sözler bittiğinde biz de biteriz anlamı var.

Adam da doğadan uzaklaşmış,hırslarının insanıdır.İçinde bulunduğumuz korkunç gerçeği yüzümüze vurur.Bir taraftan da zekidir.Doğaya dönüldüğünde aslında her şeyin çok kolay görüleceğini de bize gösterir

Peki insanlığın sonu?

Canlı bir organizma tek bir damarla,tek bir sinirle yaşayamaz.Oyunun sonunda itiraflarda bunu kolayca görürüz.İnsanlar doğadan af diler.Büyük organizmanın bir parçası olmayı kabullenir.Sarsılan doğada yeniden insan olma kararı alır.Ama bazıları için artık çok geç kalınmış olacak.Biz hala şanslı olanlardanız.

Yönetmen Serhat Nalbantoğlu’nun yaptıkları

Yönetmen yazarın düşüncelerine katıldığını başarılı görsel yorumla ortaya koymuş.
Müşteriler ekleyerek ve garsonun giriş çıkışlarını artırarak oyuna olumlu yönde katkı sağlamış.

Oyunu başından önce bir de oyun arasında oyuncuların sahnede olması siz ne yaparsanız yapın doğa sizin dışınızda yaşama ya devam ediyor der.Deyim yerindeyse dünya dönmeye devam ediyor der.Tiyatro sanatı için bir çelişki gibi görünen bu ekleme, bence oyunun türünü beslemiş.Çok da güzel olmuş.

Yönetmen Serhat Nalbantoğlu, erkek garson yerine bayan garson tercih etmesi bence yerinde olmuş.Kadın garson zaman zaman doğayı temsil eder.Bu da “doğa ana” tanımına uygun düşüyor.

Tema net ortada. Oyunun vermesi gerekenini kolayca anlaşılır kılıp, izleyicilerin eğlendirici komikliklerle eğlenmesini üst seviyede tutmasını bilmiş.

Oyun türünde olması gereken karşıtlıkları başarıyla göstermiş. Tek kişilik şehirde self servis olmalı diye düşünülebilir.Yazar ve yönetmen, garsonu çelişki adına koymuş.
Yine garsonun diğer tiplerden farklı bir tip olması oyun içinde bir çelişki gibi görülebilir.
Oldukça başarılı ve eğlenceli olan bu tipler, absürd tiyatronun yapısına uygun olarak karşıt gösterilmiş.Yine ölüm kafesinde karşıtlık olan salıncak,hem metinde hem oyunda güzel verilmiş.

Kadının yalnızca çoraplı ayakla girişi yerine, ayakkabıyla girişini tercih etmesi görsel yorum olarak yaratılan tipe uymuş.Aynı zamanda Adamın o sırada yarı çıplak durumuyla karşıtlık oluşturmuş.Kadın ayakkabısız girseydi adamla bir uyum söz konusu olabilirdi.

Yönetmen Serhat Nalbantoğlu,zaman zaman trajik olanı komik bir şekilde,komik olanı trajik şekilde görsel yorumuyla vermeyi başarmış.Sadece bu kadarı bile bize güzel bir absürd oyun izletmeye yetiyor.

Genellikle oyunların son konuşmalara karşıyım.Bu oyun için de öyle.
Oyunun sonu izleyiciye bırakılmalı diye düşünüyorum.İzleyici kendi kafasındakilerle salondan çıkmalı.Ama son konuşmalar genellikle, yönetmenin anlatmak istediğini mutlaka anlayın dercesine görünür.Kendi gördüklerimle oyundan çıkmak,bununla mutlu olmak isterdim. Son konuşma bunu bulandırıyor. Bence son konuşmadan önce oyun çok güzel bir şekilde bitmişti.
Tabi çiklet çiğneyerek oyun izleyenler de oyunu anlasın düşüncesine de saygılıyım.

Bence oyunla ilişkisi olmayan, oyun için fazlalık duran ve yazarın oldukça rahatsız olduğu bir karın ağrısını, yönetmen de görsel olarak ortaya koymuş, bende katılıyorum.Bu kaybetmişlerin çekilmez oluşunun dile getirilmesidir .
Kaybetmişler aynı masada oturur.Birbirlerinden nefret ederek oturur.Birbirlerini dinlemeden hep anlatır,birbirlerine tahammül etmek için de hep içerler.(aslında kendilerine de tahammül edebilmek için içerler.) İzleyicilere, tv tartışma programlarının düşük düzeyinin nedenini anlatıyor değil mi?

Dekor ve giysi tasarım Işın Mumcu’ya ait.

Dekor, haklı övgüler ve de ödül almış.Dekor iç mekan olarak geçiyor.Bu mekan bir restorandır.Göze hoş gelen oyuncuların rahat ettiği bir dekor. Masalar tek kişilik olarak oyuna uygun hazırlanmış.Tek kişilik dünyayı gösteriyor.Sahne intihar vurgusunu başarıyla gösteriyor.

Dekordaki zincirler,insan tarafından yaratılan doğa parçasının aslında insanı esir aldığını anlatır.
Restorandaki başarılı yağmur,rüzgar,sıcaklık gibi durumlar absürd tiyatronun olağanüstü durumlar gösterme özelliğine iyi birer örnek olmuş.

Işık tasarım Şükrü Kırımoğlu’na ait

Işığın renkleri,açıları,seviye tonları oldukça başarılı.Oyuncuların iç dünyasını dekorla birlikte vurgulama bence eksiklik yok.

Efektler ve müzikler
Efektler ve müziklerle çok iyi seçilmiş.Oyuncuların işlerini kolaylaştırıyor.İzleyicilerin ışıkla birlikte oyuncuların ne hissettiklerini anlamasına yardımcı oluyor.

Oyuncular
Adam rolünde Cüneyt Mete ve kadın rolünde Benian Dönmez bu oyunla ödüllü oyuncular.Garson rolünde Devrim Yakut ise gönlümüzün ödülünü alıyor.Her üç oyuncu da absürd oyunda nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynadılar.Alışılmadık tipleri başarıyla sundular.İletişimsizliği,yabancılaşmayı,soyutlanmışlığı çok sahici yansıttılar.Komik olandan trajediyi,trajik olandan komikliği izlerken olumsuzluk adına bizleri hiç şaşırtmadılar.Oyun içinde mantığımızın kabullenmediği bir tek anları yok.İzleyicinin eğlenmesi için yaptıkları mizansenler güzel,oyuna uygun olarak yüzeysel dilleri başarılıydı.Bize, ne oyunun zamanını hissettirdiler ne mekanın geçtiği yeri hissettirdiler.(Oyunun sonunda mekanın Türkiye’de oluşu şaşırttı.)

Tek kişilik şehir ikinci kez Antep’teydi.Dilerim daha uzun yıllar sahnede kalır,kendini tüm Türkiye’ye defalarca izletir.

Ahmet Olcay

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

ezgi - ( 5/17/2009 )
bence çokk iyii

Gül - ( 12/22/2010 )
Çok iyiydi. Oyuncular mükemmeldi.. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Oyunun textini bulmayı çok istiyorum acaba nereden bulabilirim?


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 753
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi (Nedret Güvenç) (Nedret Güvenç) - 3/22/2009
  • Aşkı Yaşamak İçin Zaman Asla Geç Değildir: Bana Bunu Yapma (Üstün Akmen) - 3/21/2009
  • 27 Mart Dünya Tiyatro Günü Bildirisi (Yılmaz Onay - Nâzım Hikmet Kültür Merkezi) (Yılmaz Onay) - 3/20/2009
  • Kabaret - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 3/20/2009
  • Türkiye Tiyatrolar Birliği Dünya Tiyatro Günü Bildirisi (Temel Demirer) - 3/20/2009
  • Azerbaycan -Oyun- Çocuk Tiyatrosu Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Günü Kutlaması (Rasim Aşın) - 3/20/2009
  • İletişimsizlik Düşanının Bilinmez ve Görünmez Rengi: Bayrak (Üstün Akmen) - 3/18/2009
  • Şafak Türküsü (Yurdagül Yurtseven) - 3/18/2009
  • Finansman Canavarı (Mehmet Çetinkaya) - 3/17/2009
  • Susmayın... (Orhan Aydın) - 3/17/2009
  • Tek Kişilik Şehir - Ankara Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 3/17/2009
  • Sıradışı Yazarın Sıradanlığı: Troyalı Kadınlar ve Dünyalar Savaşı (Üstün Akmen) - 3/15/2009
  • Gençlerin Tiyatro İhtiyacı ve Mücadelesi (Kerem Kıtay) - 3/15/2009
  • Azerbaycan Üç Nokta Gazetesi Köşe Yazarı Prod. Dr. Vagıf İbrahimoğlu'ndan Türk Dünyasına Sesleniş (Vagıf İbrahimoğlu) - 3/15/2009
  • Tiyatro Neden Güzeldir? (Ulaş Tuzak) - 3/15/2009
  • Konak Gençlik Tiyatrosu (Ulaş Tuzak) - 3/14/2009
  • Neden Fırtına Koptu ve Neden -Kendi Gök Kubbemiz- Çatırdadı? (Rıfkı Demirelli) - 3/14/2009
  • Özerk Sanat Konseyi (Savaş Aykılıç) - 3/14/2009
  • Yassakkk! (Yurdagül Yurtseven) - 3/12/2009
  • Maskeliler - İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatroları / Kurnaz Yazar… -Bukalemun- Metin… (Melih Anık) - 3/12/2009
  • Sahne Senin İstanbul... (Orhan Aydın) - 3/10/2009
  • Kurt Puslu Havayı Sever (Nedim Saban) - 3/10/2009
  • Poyrazoğlu'ndan Aşkın Matematik Hesabı: İyi Günde Kötü Günde (Üstün Akmen) - 3/10/2009
  • Nesrin Kazankaya ve Tiyatro Pera'nın başarılı yükselişi... (Rengin Uz) - 3/8/2009
  • ABBOO! DİLBER HALA (Yurdagül Yurtseven) - 3/7/2009
  • İşte Toron Karacaoğlu'nun El Yazısıyla Sansürlenen Belge (Nedim Saban) - 3/6/2009
  • Orhan Alkaya’nın Nedim Saban'ın Yazısı ile İlgili Açıklaması (Orhan Alkaya) - 3/6/2009
  • Şehir Tiyatroları'nda Yeni Bir Sansür Hikayesi (Nedim Saban) - 3/5/2009
  • Tiyatrom.com veda edeli 1 yıl oldu ! (Moderator) - 3/5/2009
  • Öldün Duydun Mu? – Altıdan Sonra Tiyatro (İsmail Can Törtop) - 3/5/2009
  • Tiyatroda Günlük 5 Mart 2009 (Melih Anık) - 3/5/2009
  • Tiyatromuzda Mustafabey Ödülleri ve Açtığı Körkuyu (Üstün Akmen) - 3/4/2009
  • Çürüme (Orhan Aydın) - 3/4/2009
  • Röportaj: Tiyatro Eleştirmeni Üstün Akmen gelecekten umutsuz... (Üstün Akmen) - 3/3/2009
  • Biri Sanat mı Dedi? (Berkan Karasu) - 3/2/2009
  • Kafka'yı Yakmışlar (!) : Dönüşüm / İstanbul BB Şehir Tiyatroları (Melih Anık) - 3/2/2009
  • Antalya Devlet Tiyatrosu - Bay Kolpert - David Gieselmann (Öznur Çetin) - 3/1/2009
  • Tiyatrocular İlgi bekliyor (Adnan Tönel) - 3/1/2009
  • Teatral Bir Yazı: BALIK SEVDASI (Yurdagül Yurtseven) - 2/28/2009
  • Nuh'un Uzay Gemisi (Küresel Isınma ile İlgili - Çocuk Oyunu) (Hakan Atalay) - 2/28/2009


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..