| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Pervin Ünalp Röportajı
Ulya Altıntaş



Tiyatro izleyicisinin uzun yıllardır severek izlediği Sevgili Pervin Ünalp’ı televizyon izleyicisi de Bizim Evin Halleri Dizisiyle tanıdı. Samimiyetin sevginin ve sefkatin gücünü önemseyen oyuncu bir o kadar da içten. Uzun zamandır tiyatro dışında pek çok sanat dalıyla uğraşan, kitap yazan ve yazdığı karakterlerle oturup dertleşen, onların acısına ağlayan oyuncuyu Ankara izleyicisi boşuna sevmemiş… O anlattı biz dinledik ve size çok şey katacağını düşündüğümüz bir röportaj hazırladık…

Pervin Ünalp’ı kendi gözünden biraz tanıyarak başlayalım…
Kendine, kendi gözünden dürüstçe bakabilen insan, birçok şeyi aşmış demektir. Keşke bende kendime, kendi gözümden bakabiliyor olsam. Ama anlatmaya çalışayım; ben kasaba çocuğuyum, o yüzden dostluk, arkadaşlık ve komşuluk nedir çok iyi bilirim. Büyükşehir de büyüdüm onun avantaj ve dezavantajlarını bilirim. Oğlak burcu olmam sebebiyle gelenekçi bir yapım da var, dostlarıma çok çabuk bağlanırım ve asla bırakmam. Lisedeyken bile anaç ve sahiplenici bir tavrım vardı. İki çocuğum var onlarla keyifli bir ömür yaşamak istiyorum. Tiyatro mu beni, ben mi tiyatroyu seçtim diye bakarsak da; ben seçtim diye düşünüyorum. Tiyatro yapmak büyük keyif veriyor, Ayrıca bu mesleğin ek işleri de var. Hem seslendirmesi, hem çekimleri, hem de sahnesi var. Hayata dair renkli bir meslek seçtiğim için mutluyum.



Ailenizde tiyatrocu var mı?
Hayır. İlk ben uğraştım. Siz sormadan söyleyeyim; tiyatrocu olmasaydım, avukat ya da psikolog olmak isterdim. Merzifon da büyüdüm ve evimizin bahçesinde, annemin perdelerinden yaptığım sahnede, 25 kuruşa bilet satarak ya da bir tabak kiraz karşılığı oyunlar sahnelerdim. Kazandığım parayla da kitap alırdım. Çok adaletçi bir yapım var belki de o yüzden hukukçu olmayı da çok istedim. Şimdi hukukçu olsam ne yapardım bilmiyorum. Tiyatro aklımda kalırdı eminim…

Bu röportajı yapacağımı duyan pek çok insanın merak ettiği bir soruyla devam edelim istiyorum… Bizim Evin Halleri’nde yıllarca Füsun karakteriyle izleyici karşısına çıktınız. Gerçekten de bizim evimiz gibiydi. Dizinin arka planı nasıldı?
İnanın aynı samimiyet vardı. Halen arkadaşlarımızla görüşüyoruz zaten çoğu Devlet Tiyatrosu sanatçısı. Aynı oyunlarda oynuyoruz. Birbirimizi çok özlüyoruz, daha dün İstanbul da olan bir arkadaşım aradı, uzun uzun konuştuk. Ara sıra Ankara da toplanıp yemek yiyip sohbet ederiz. Sevilmese 8 yıl sürmezdi zaten.

Dizi de kendi kıyafetlerinizi mi kullanıyordunuz?
Evet. O zaman Ankara da sponsor sorunu olduğu için kıyafetleri kendimiz alıyorduk. Şimdi dolabıma baksanız her beden ve her model kıyafeti bulabilirsiniz. Mesela süslü, tüllü telli kıyafetler dolu. Füsun için almışım… Çünkü o öyle giyiniyordu. Anısı var hepsini saklıyorum.

“İSTANBUL DİZİLERİNDE DOSTLUK AZ” KISMI BENİ KORKUTUYOR

İstanbul dizilerinde de oynadınız, Ankara’yla belirgin farklılıklar var mı, siz neler düşünüyorsunuz?

Yer Gök Aşk ve Gülpare’de oynadım. Bunu aslında İstanbul’daki oyuncular söylüyor maalesef “Dostluk az” kısmı beni korkutuyor. Biz burada samimiyete alıştık. Bu oturduğumuz cafe evimin salonu gibi, Kızılay’a insem 50 tane arkadaşımla karşılaşırım, orda beş parasız kalsam 15 arkadaşım gelir alır beni, ya da kalan arkadaşlarıma ben giderim. İstanbul da koşturmaca içinde bu duyguların kaybolduğunu düşünen arkadaşlarım var ve onlar adına üzülüyorum tabii, o yüzden oraya gidip gitmeme konusunda tereddütlerim var. Hem tiyatro hem dizi çok rahat yapılabilir orda; ama ben ne kazanacağıma değil ne kaybedeceğime bakıyorum. Ankara da çocuklarımla mutluyum, onlar yirmili yaşlarında da olsa benim kuzularım.

ANKARA BENİM KALEM GİBİ
Ankara’yı çok seviyorsunuz…

Ankara benim kalem gibi. Her insanın sığınacağı bir kaleye ihtiyacı vardır. Yolları denize çıkmasa da, her insanı deniz, her insanı derya. O yüzden denizin eksikliğini hissetmiyorum.

Çocuk oyununuz “Aslan Nasıl Başkan Oldu” TBMM tarafından mansiyonla ödüllendirilmişti... Size neler hissettirdi?
Yarışma vardı bir arkadaşım da yazmam konusunda ısrarcı davrandı. İki çocuğum var, oyun oynuyorum, koşturmacam çok. Ama çocuklar için daha fazla şey yapabilirim diye düşünürüm hep, arkadaşım sayesinde yazdım ve ilk çocuk oyunumdu. Böyle ödüllendirilmek mutluluk verici tabii.

Geç Kalanlar isimli oyununuz devlet tiyatrosunda çok beğenilerek izlendi. Komşu Köyün Delisi de bana tiyatroyu sevdiren harika bir oyundur, o oyunda da oyuncu olarak oynuyordunuz, insanların beklentilerine karşılık veren oyunlarda hem yazar hem oyuncu olarak bulunmak mutluluk verici olsa gerek…
“Geç Kalanlar” adlı oyunum çok güzel tepkiler aldı. Bu da benim için bir sınavdı. Çünkü kendi kurumuna bir iş yapıyorsun ve eleştiri hakkı en tepede olan insanlarla, arkadaşlarınla, dostlarınla karşı karşıyasın. Dışarıdan bir edebiyat öğretmeni bir oyun yazsa, bazı noktaları gözden kaçırdığı için hoşgörülür, bilmiyor denilebilir ama benim yazdığım oyunda hata olmaması lazım, çünkü herkes dönüp bana “Ne yaptın Pervin” diyebilirdi. Komşu Köyün Delisi de seyircinin hatırladığı güzel oyunlardandır, o ekip işi bir oyundu. Ekip yüreğini ortaya koydu. Bu zaten tüm oyunlar için de geçerli. O zaman seyirciyi de içtenliği yaşıyor, text de adam oluyor. Bence Komşu Koyun Delisi’ni oyun yapan yönetmeni Sevgili Ergün Uçucudur. Çünkü o oyun geldiği zaman sahnelebilir halde değildi, radyo oyunu bile değildi. Ergün Uçucu da ekip de çok büyük emek verdi ve 5 sene kapalı gişe oynadı. 17 kez 22 kez seyreden seyirciler vardı.

Kitabınızdan da bahsetmek istiyorum. İsmi de çok güzel “Ve Sustu Melek ”… Oynamak size yetmiyor sanırım. Ben karşımda mesaj vermek isteyen bir Pervin Ünalp görüyorum. Yazmanızın sebebi de bu mu?
Mesaj kaygısıyla yazmadım. Yazmam gerektiğini hissettiğim için yazdım. Ama romanım ana cümeleri var tabii ki. Eleştirileri çok iyi. Mutlu oldum. Yazar sayılmam ama; kitabımın ilk imza günü Beylikdüzü’nde yapıldı. Dostlarıma uzak bir semtti yine de lise arkadaşlarım, akrabalarım ve dostlarım bana sürpriz yaptılar, toplanıp geldiler, izleyicilerimde yalnız bırakmadı. Farklı şehirlerde imza günleri düzenlendi. Çok keyif aldım. Oyun yazmak, oynamak dışında “eline sağlık” dedikleri bir işti. Duygusallığım vardı içinde. Zaten yaşamın ve insanın farkında olan herkes duygusal oluyor. İnsanın farkına varmadığında bir duvar çekersin etrafına, sert kabuğunla yaşar gidersin. Sanırsın ki hep ben kalacağım, sadece ben yaşayacağım, hep bana olsun… Hayır. Yan masaya bak, şurda gençler var ve onların anneleri onlar için ölebilir. Ne kadar özel insanlar değil mi. Mesela burada bize kahvemizi getiren çocuğun eşi akşam ona “yoruldun mu?” diyordur. Her insan birileri için değerlidir, o zaman herkes değerlidir. Böyle düşünmek istiyorum. Hata yapmak insana mahsustur ama ben bilinen sapıkça hatalardan söz etmiyorum orda çok katıyım.

Çocuk tacizleri, tecavüzler, kadın cinayetleri bunların hiçbirini onaylamıyorum. Bunların olmaması için çok iyi eğitilmemiz gerektiğine inanıyorum. O yüzden bazı insanların harcandığını düşünüyorum. Romanımda da böyle bir şey var. Töre İnsanları...

Neden Töre?
Töre nedir ben bilmem, ama töre var ve insanları harcıyor. Her gün gazeteyi açtığında elli defa gözüne çarpıyorsa bu kelime, oturup araştırıyorsun. Noluyor, nereye gidiyor diye bakıyorsun. Roman yazmak çok zor. Benim oyun yazarlığı hocam Turgut Özakman’dı. Allah rahmet eylesin çok değerli bir hoca ve çok özel bir insandı. O bana “ yaz” diyen insandır. Trt’ye çocuk dizileri yazdım, radyo skeçleri yazdım. Onlar benim için kolaydı, ama romana gelince, roman yazmak çok daha zordu. Yazacağıma inanarak oturdum ve severek ama çok da ağlayarak yazdım. Fantastik bile olsa inanarak yazman gerekir ki inandırabilesin. Oyunculuk gibi kitap yazmakta ikna etme sanatıdır. Çocukluğumun geçtiği sokaklardan aklımda kalan fotoğrafları kullandım. Kahramanlar benim yarattığım insanlar, öykü de öyle.

Kahramanlarınızla aranız nasıl?
Bir dünya ve bu dünyada varolan kahramanlar yaratıyorsun. Her şeyiyle sana ait. Ancak benim kahramanlarım olayları yaşıyor, ben tanıklık ediyorum. Yaşadıklarını aktarmaya aracılık ediyorum. Bir ara sit.com yazarken de çok eğlenmiştim. Yazarken bir tanesi öyle bir espri yapar ki kalkıp saatlerce gülersiniz. Hatta bir arkadaşım vardı neden kendi kendime güldüğümü sormuştu. Çok iyi bir espri yaptığını söyleyince de “Ama onu sen yazıyorsun” deyip bana kahve yapmıştı (Kahkahalar) . Yani ben yazmıyorum, onlar yazdırıyor. Romanda da öyle, kalkıp iki gün inatlaştığım karakterler oldu yine de bazı cümleleri söyletemedim. Doğrusunu yapıp kendileri gibi konuştular. Eleştiriler iyi. Mutluyum.

Pervin Ünalp’ın iç dünyası nasıl, nasıl hayaller kurarsınız?
Dönem dönem hayaller değişiyor. Mesela çocukken casus olmak isterdim, biraz büyüdüm hostes olmak istedim. Sonra avukat olayım dedim ama baktım ki bizim mahkemelerde jüri yok, vazgeçtim. Galiba şov yapmak istemişim, o yüzden tiyatrocu oldum. Sadece kendi adıma hayal kuramıyorum çünkü herkes, her şey birbirini etkiliyor. “Hava soğuk olsa” diyorum sonra aklıma kediler ve evsizler geliyor üzülüyorum, “sıcak olsa” diyorum bu seferde yol yapımında çalışanları hatırlıyorum tam bir hayal kuramıyorum. Önceliklerim ailemle sağlıklı bir hayat istiyorum, çocuklarımla, kardeşlerimle , dostlarımla, sevdiklerimle… Ben hemen genişletirim hayallerimi çünkü senin bir sorunun olsa ben mutlu olamam. Herkes için iyi şeyler dilediğinde, sana da her taraftan iyi dilekler gelir. Şu aralar hayalim; Oğlum Sinema Televizyon bölümünü bitirirse; oğlum, kızım ve ben bir film yapacağız...

AŞKTA ŞEFKAT VARSA HER ŞEY HALLOLUYOR

Siz de söylediniz, ben de bir izleyici olarak baktığımda aynı şeyi görüyorum. Anaç bir karakteriniz var, yetişme tarzınızın büyüdüğünüz yerin bunda etkisi var diyebilir miyiz?

Tabii ki var. Olmaz mı… Bende sahiplenme duygusu var. Şefkat var. Aşkta da aradığım şey budur; şefkat. Çünkü o varsa, her şey halloluyor. Sevmek tek başına yeterli değil, sevmeyi besleyen şey şefkattir. Bu acıma ya da merhamet; değil şefkat. Bambaşka. Belki de kıyamamak. 20 evlik bir çıkmaz sokak düşünün, evimiz o çıkmaz sokaktaydı ve ben herkesi akrabamız sanıyordum çünkü öyle yaşıyorduk, herkes birbirini severdi. E, böyle yetişince içinde şefkat oluyor. Ben kızdığımı da sevdiğimi de çok rahat söylerim. Sinirli anımda yakınımda olmayın ama bana 10 dakika dayanan da kazanır sinirim saman alevi gibidir ( Kahkahalar ) . Ama saygısızlığa, haksızlığa da asla gelemem, illa ki bana yapılması gerekmiyor, şurada birine yapılan bir saygısızlık göreyim Don Kişot olurum, elimde değil dayanamıyorum neden öyle olsun ki. Haksızlık, yalan, adaletsizlik bana göre değil. Çocuklarıma da söylerim; yalan söylerseniz, cumhurbaşkanı olsanız tören kıtasının önünde döverim diye… Dövmek mecaz anlamda tabii, yanlış anlaşılmasın...

Yazarken yakınlarınıza mesaj verdiğiniz oluyor mu?
“Geç Kalanlar” da bunu yapmıştım. Orda ki kadın karakterin söylediği 2 cümle vardı ve annemin cümlesiydi. Annemi kaybettik 11 yıl oluyor ama o acı hiç bitmiyor. Kırkıncı mum gibi sönmüyor, ara ara bayağı alevleniyor. Oyun oynarken o cümleler gelince kardeşlerimle bakıştık, kendim için ve ailem için yaşattım onu orda.

Siz nasıl oyunlar izlersiniz, öğretici olması gerekir mi?
Bana mesaj vermek zorunda değil, benim ne alacağım önemli. Çünkü mesaj verme gayesi olursa didaktik ve parmak sallayan oyunlar olur ki ben de onlardan çok sıkılıyorum. Eminim seyirci de çok sıkılıyordur. Komedi severim, komedide de seni ne kadar güldürdüğü önemli. Mesela; komedi filmi diyorlar ama ben asla gülemiyorum, küfürlere, aşağılamaya, birbirlerine tokat atmaya kahkaha atamıyorum, bu değil ki komedi, komedi bence zeka işi.

Tiyatrocular için aile yaşamının zor olduğundan bahsedilir, gerçekten zor mu?
Gerçekten zor. Gerçi her iş öyledir. Kolay olması, senin programlamana bağlı, ben mesela bir buçuk yaş arayla iki çocuk büyüttüm. Matine-suare arasında 1 saat bile olsa eve gelip yemeklerini yedirdim, sohbetimi ettim ve oyuna döndüm. Her şey gibi aile de emek istiyor. Çocuklarım bunu bilerek büyüdüler. Cep telefonu yoktu turneye gittiğimde kontörlü telefonlardan arar seslerini duyardım. Annemin, ablalarımın emeği büyüktür. Annemi kaybedince bir Anadolu turnesinde komşularım baktı çocuklarıma. Bırakacak yer yoktu. “Biz ne güne duruyoruz” diye 15 gün baktılar. Tiyatro büyük bir aşk ama çok bencil. Ben alkış meraklısı değilim, mesleğimi çok seviyorum. Bana her yaşta oyun oynayabilme özgürlüğünü veriyor. Çok bencil diyorum çünkü o varsa; ana- baba, sevgili, çoluk -çocuk istemiyor. Ben şanslı olanlardanım, hepsine sahibim çünkü.

Normal yaşamınızda neler yaparsınız, dünyanızın görmediğimiz kısmındaki Pervin hanım nelerle uğraşır?
Çok evcilim. Beni evden çıkarmak zor. Belki yıllarca koşturduğumdan geliyordur, yoruldum sanırım. İşim yoksa 5 gün evden çıkmadığım olur. Yazı yazarım, televizyonda yabancı komedi ya da polisiye izlerim. Çocuklarıma yemek yaparım, kedimiz var, çok iyi arkadaşlarım var. Tiyatro içinden ve dışından görüştüğüm arkadaşlarımla çok iyi vakit geçiririz, sohbetler ederiz... Hayatımda çok güzel dostlar edindim.

ÇOCUKLARINIZI “BEN TİYATROYU SEVİYORUM” DEME KEYFİNE ERİŞTİRİN

Eklemek istediğiniz seyircilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Seyirciler bizi yalnız bırakmasın. Tiyatro size, yaşama başka pencerelerden bakma şansı verir ve bu yetinizi geliştirir. Çocuklarınızı” ben tiyatroyu seviyorum” deme keyfine eriştirin. Tiyatro salonlarının kokusunu duysunlar, oranın zarafetini görsünler. Canlı canlı, nefes nefese oynanan oyunları görsünler. Naif bir sanat ve küstürmemeliyiz. Ankara’nın seyircisi de tiyatro açısından bilinçli bir seyircidir. Oyun seyretmek için kar- kış, yağmur- çamur demez, gelir, sevdiği oyuncuyu bırakmaz. Benim evime telefon açıp hangi oyundaysam ona geleceğini söyleyen seyircilerim var. Bu destek çok güzel hissettiriyor. Tiyatro sizlerle var, unutmayalım... herkese sevgilerimi yolluyorum... Teşekkür ederim.

Ulya Altıntaş

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 426
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Uygur'un ölümü çocukluğumuzun da ölümü aslında... (Nedim Saban) - 11/26/2013
  • Nejat Uygur ve Öğretisi (Kaan Erkam) - 11/26/2013
  • Nejat Uygur Taziye Sayfası - Başsağlığı Mesajınızı Yazın (Taziye Sayfası) - 11/26/2013
  • RAİN MAİN oyunu Türkiye'de ilk kez sahneleniyor (Rengin Uz) - 11/26/2013
  • Şans kader midir? (Yurdagül Yurtseven) - 11/26/2013
  • İzmir Devlet Opera ve Balesi Sezonu Çeşme'de Açtı: Zorba (Üstün Akmen) - 11/26/2013
  • Hayvan Çiftliği/Animal Farm; Tüyap Kitap Fuarı'nda Geçen Hafta George Orwell'la İçtiğim Acı Kahvenin 40 Yıllık Hatırı (Murat Örem) - 11/26/2013
  • Bir Yaz Masalı (Cüneyt İngiz) - 11/26/2013
  • Özel Tiyatrolar ve Devlet Yardımı (Cüneyt İngiz) - 11/10/2013
  • Tiyatro Yan Etki'den Yan Etkisi Olan Bir Oyun: Kurabiye Ev (Üstün Akmen) - 11/7/2013
  • Pervin Ünalp Röportajı (Ulya Altıntaş) - 11/6/2013
  • Kadıköy ve Sanat (Cüneyt İngiz) - 11/1/2013
  • Vehbi Dinçcan, Arapsaçı Oyununu Yazdı... (Vehbi Dinçcan) - 11/1/2013
  • Tarihte Yanan Her İnsanın Alevi Sonradan Işık Olur: Son Çığlık (Üstün Akmen) - 10/30/2013
  • Yeni Sezonda Kocaeli Şehir Tiyatrosu… Canlı Maymun Lokantası (İhsan Ata) - 10/29/2013
  • Bir Aile Travması Öyküsü: Gerçek Hayattan Alınmıştır (Üstün Akmen) - 10/23/2013
  • Trakyalı Kölenin Başkaldırı Öyküsü Bodrum'daydı: Spartacus (Üstün Akmen) - 10/12/2013
  • Asi Bir Kuş Olabilmek (Cüneyt İngiz) - 10/9/2013
  • teneke; gözü açların arsız tarihi (Murat Örem) - 10/9/2013
  • Yalnızlar Kulübü (Üstün Akmen) - 10/8/2013
  • Popüler ve Eleştirel Bir Oyun: Televizyon Cumhuriyeti (Kitap Tanıtım Yazısı) (Serkan Fırtına) - 10/7/2013
  • Tiyatro Dünyası Oyuncuları - Arapsaçı (Cüneyt İngiz) - 10/5/2013
  • Olay Rusya'da Geçiyordu (Cüneyt İngiz) - 10/3/2013
  • Ankara'nın Yalnızca -İstanbul'a Dönüşünü- değil; Devlet Tiyatrosunu da Seviniz... (Murat Örem) - 10/3/2013
  • Saat On İkiyi Beş Geçiyordu - Tuncel Kurtiz (Yurdagül Yurtseven) - 9/28/2013
  • Kıbrıs Tiyatro Festivali'nden Döndüm (Üstün Akmen) - 9/25/2013
  • Dokuz Tenorun Sesi, İzmir'İn Çeşme İlçesinin Semalarını İnletti (Üstün Akmen) - 9/12/2013
  • Antalya'da Sevgi, Merhametsizlikle Yer Değiştirirken: Othello (Üstün Akmen) - 9/2/2013
  • Hortum Bank (Hüseyin Manto) - 8/26/2013
  • Şimdi Ordulu Oldum, Gönlümü Ordu İle Doldurdum (Üstün Akmen) - 8/21/2013
  • Tükeniriz, Ama Yeniden Var Olabiliriz: Yağmur Durduğunda (Üstün Akmen) - 8/20/2013
  • Devlet Tiyatroları ve Opera/Bale Çalışanları Eyleme Geçmeli (Üstün Akmen) - 8/17/2013
  • Sisyphos Aşaçatı'da, Hanım İğnesi'ni Yolundan Alıkoyuyor (Üstün Akmen) - 8/17/2013
  • Ah O Eski Bayramların Gözü Kör Olsun! (Üstün Akmen) - 8/14/2013
  • Shakespeare Klasiğine Cesur Yaklaşım: Antonius İle Kleopatra (Üstün Akmen) - 8/12/2013
  • Soprano Didem ve Sinem Balık Alaçatı'daydı (Üstün Akmen) - 8/12/2013
  • Bir Aktörün Serüvenleri: Yaman Tüzcet (Serkan Fırtına) - 8/1/2013
  • Verdiği Söze Kanmayın! Padişah Taksim'e Topçu Kışlasını Dikecek (Üstün Akmen) - 8/1/2013
  • Memet Ali Alabora (Arda Aydın) - 7/29/2013


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..