| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Tehlikeli Saplantı - Erzurum Devlet Tiyatrosu
Ahmet Olcay




LONDRA’DA BİR TÜRK İMAM

N.J Crisp’in yazdığı oyun, yapılan değişiklikle, cinsellik ve iletişimsizlik sorunlarında vermek istediği mesajlara yönelik , izleyicileri hazırlama amaçlanarak başlamış.Oyun önce erotik dansla,sonra birbirini dinlemeyen iki insan diyaloglarıyla başlamış.Güzel düşünülmüş.Fakat başarılı görünüyor demek zor.Sally’nin (Fulya Koçak) yaptığı dans, bırakın cinselliği çağrıştırması gizli bir dinin yada doğa dinlerinin bir ibadeti gibi görülüyor.Cinsellik dışındaki bir nitelikte kalıyor.

Oyun girişindeki iletişimsizlik ise çok abartılmış.Şehirden uzak bir eve satıcılar,dilenciler,pazarlamacılar her dakika girip çıkamaz herhalde. Zaten güvenliği mükemmel olan bir eve de hop diye girilmez.Öyle çok sayıda ve yakın mesafede komşuları da yok. Olacak olsa o kadar silah sesini mutlaka duyan olur.Öyleyse Sally’nin iletişimsizlik görüntüsü neden bu kadar abartılı.Sanki her dakika birileri tarafından rahatsız ediliyor gibi.

Limonluğun değiştirilerek bahçeye dönüştürmesi,çiçek sulama yerine erotik dansla başlanması,açık kapı yerine kilitli kapı tercih edilmesi,izleyiciyi cinsellik ve iletişimsizlik sorunlarına hazırlama olarak görünüyor.

Erotik dans figürleri yaparken bir erkek çıkageliyor. Üstelik birkaç dakika sonra bu erkekle mükemmel düzeyde bir iletişim de kuruyor.Hem de evin beyefendisini kıskandıracak kadar .Peki girişteki iletişimsizlik neden bu kadar abartılı verildi.

Diyelim ki seyirci, iletişimsizlik değil de cinsellik sorununa hazırlanmak istendi.İletişimsizlik içinde cinselliği çağrıştıran bir replik geldiğinde de hemen Sally tarafından güçlü bir iletişim kuruldu.Böyle düşünülmüşse doğru olur. O zaman da erotik dansın ne önemi vardı diye sormak lazım. O dansı yapan bir kadın, kapısına gelen erkekle öylesine bir iletişimsizliğe girmez kanaatindeyim.

Eğer iletişimsizlik gibi bir soruna da dikkat çekiliyorsa sormak lazım:
Eski dünyadaki insanlar birbirlerinin lisanlarını bilmedikleri halde asla iletişimsizlik çekmezlerdi.Günümüzde ise aynı lisanı konuşan insanların iletişimsizlik çekmesini oyun neye bağlıyor?Bunun cevabını oyundan görmek isterdim .

72 milletten oluşan Osmanlı’da da, parçaları Antep’te de Erzurum’da da böyle bir sorun duyulmadı yazılmadı.Bugünkü sebep ne?sorun ne? Madem iletişimsizlik gösteriliyor sebep, çözüm ne?Sadece harcama çılgınlığıyla açıklanabilir mi bu sorun?Eski dünyanın da kendine göre tüketim hastalığı vardı.

Dramaturg Füsun Ataman Berke, oyun için şöyle yazmış, "İnsanın kendi kendini tanımasını sağlamak amacı güdüyor.Bu da antik tiyatrodan bu yana drama türünde var”.Antik tiyatrodan bu yana da aldatmanın olduğunu belirtiyor.Antik tiyatrodan bu yana süregelen bir soruna nasıl çözüm buldunuz? “İNSANIN DERİSİ ALTINDA BİR HAYVAN VAR”repliği çözümse, çözüm zayıf kalıyor.

Yok eğer “Bu zaafımızı bir de heyecanlı bir oyunla anlatalım,hazır elimizde iyi oyuncular da var”deniliyorsa diyebileceğim bir şey yok.Bu açıdan bakarsak oyun yüksek tempolu,heyecan verici,sürekli merak içinde bırakan,sürprizleri bol bir oyun .Bize de emeği geçenlerin yüreğine sağlık demek kalır.

Günümüzde doktorlar çok fazla tahlil yapıyor. Bir şikayet için gidenler birkaç hastalıkla karşılaşabiliyor.Nedenleri ve çözümleri de gösteriliyor.Madem ana hastalığın yanında başka bir hastalık verdiniz, hem de oyunun başında,reçeteyi de verseydiniz keşke.

Oyun tanıtımı için “Aldatmayı konu alan yüzleşme odağında kurgulanan oyun” denilmiş.Oysa, alan memnun veren memnun bir final izledik. Aldatalım ama bu eylemi dürüstçe yapalım.Nedir dürüstlük? Bu eylemden eşler haberdar olsun .Olur dedik alkışladık(!)

Sally’nin “Or...pu çocuğunun teki” tanımı bize özgü bir aşağılama ifadesi değil mi?Onlar daha çok b..k kelimesini kullanmazlar mı? Yoksa yönetmenimiz burada bir hile yapıp tirübinlere mi oynuyor?Or.....puluk oyunun sonunda onaylanıyor.Sadece bir eleştiri var o da bunu dürüstçe yapın.Eşleriniz de yaptıklarınızı bilsin deniliyor. Yapılan or..puluk af ediliyor.

Bize özgü bu aşağılamaya içine kahramanlarımız da girdiğine göre, bu küfürü söyletmek boşuna oluyor.ÇÜNKÜ ALDATMA AF EDİLİYOR. Zaten Sally de “Aldatma hissedilir ama görmezlikten gelinir” repliğiyle aldatmayı onaylıyor.

Asıl final gizli kaldı bence. Adalet duygusu.Kendini kurtarmanın kirli şeklini sorgulama.Ölüme sebebiyet vermek,bundan kaçmak suç.Bu suç cezasız kalmamalı.Bütün oyun bunun üzerine kurgulanmıştı.Yapılan titiz dedektiflik çalışmaları hep bunun için değil mi?Toplanan o kadar belge, bilgi ne için kullanılacak ancak ölüme sebebiyet vermek.Peki aldatılmışlık etrafında koparılan o kadar gürültü ne diye?Ölüme sebebiyet suçu itiraf edilmezse şantaj aracı olarak kullanılacak.

Diyelim ki oyun kendimizi tanımamızı sağladı. Bundan sonra dürüst olup eşlerimize söyleyeceğiz.Nasılsa sırlar sonunda ortaya dökülecektir. Yazarın dediği gibi bütün sırlarımızla yüzleştikten sonra mı kendimizi gerçekleştirebileceğiz.Hepsi bu mu?Oyunda saplantılarıyla yüzleşenlere ne oldu?Kendilerini gerçekleştirebildiler mi?Herkes kaderine razı olarak bitirdi.

Yoksa oyunda gizli bir kadercilik mesaj mı var?Oyunda dönüşen kahraman göremedim.Mark şantaj altında kaderine razı olacak.O da dönüşüm değil.

Oyunun günümüzden birkaç on yıl önce geçtiği belli. Kapı üzerindeki alarm düğmesinden, araba kazasında hava yastığı olmamasından, telefonun şeklinden öykünün bir kaç on yıl öncesine ait olduğunu anlıyoruz.Evet ama ses kayıt cihazına ne demeli.Alıcısı çok hassas bu cihaz, günümüzü hatırlatmıyor mu?Kasetli bir ses kayıt cihazı kullanılmalıydı diye düşünüyorum.

İçinden çıktığımız kültürün davranış kalıplarını üzerimizden atamıyoruz.Rahatlık üzerine kurulu tiyatro sanatında bunu yapabilmeliydik.Ama yok.John (Burak ALTAY),bir İngilizi izletmedi.Oyunculuğu boyunca bizden biriydi.İngilizlerin özgüvenini, soğuk,mesafeli duruşlarını,nesnelerle rahat iletişimlerini verebilmeliydi.Oysa John, bizim gibi sinirlenen,bizim gibi kızan,bizim gibi oturan –kalkan,vücut diliyle bizden bir karakterdi.

Öyle bir ceket çıkarışı vardı ki sanki abdest alacak.hemen sonrasın da gömleğin kollarını sıvaması da abdest alacak görüntüsünü güçlendirdi.bu da tam bize özgü.Bin beş yüz yıllık kültürün doğurduğu davranış kalıplarını üzerimizden atmak kolay değil.

John’un refleksleri bir imamım refleksleri gibi.Elinde silah doğrulturken gösterdiği başarılı refleksleri diğer durumlarda da gösterse daha başarılı olacaktı.Diğer durumlarda ağlayan sızlanan şikayetçi, kırılgan, aman dileyen birine dönüyordu. Bu tavırları bana,saçma sapan yapılmış sürekli ağlayın ağlayın diyen bir Türk filmini hatırlattı.Kaderinize razı olun.Sorun çıkarsa ağlayın, aman dileyin diyen bir Türk filmini.

Kostümde Funda Karasaç da adeta bunun için çalışmış. John 'u öyle giydirmiş ki sanki Londra’da bir imam gibi .Sakalı da bunu tamamlıyor.Bir tespihi eksik.Uzun boylularda görmeye alışık olduğumuz dirseği, beli deri yamalı bu ceketi giydirmek zorunda mıydınız.John’u biraz daha kısa gösterme isteği neden olabilir ki.Üstelik bir beden de büyük bir ceket ile yapılmış.John İngiliz değil, İngiliz sömürgelerinden biri gibi. Kahramanımızı bu halde gördükçe sıkıldım. John,ceket altında çöküyor, taşıyamıyor.Ceket,başkasından ödünç alınmış bir ceket gibi.

John’un gösterdiği korkular, panikler, refleksler bizi gösteriyor Londra’ yı değil. Oyunun Londra’ da geçtiğine inandıran sadece silah sesleri ve kırılan şişelerdi.

John un sesi vurguları tonlamaları hep kendini acındıran halde .Oyunun başında belki yüzsüzce girdiği evden kovulmamak için,bu hali kandırma amaçlı olabilirdi.Neden ısrarla devam etti anlayamadım.

Türkleri oynayan yabancı oyuncular bize komik gelir.

Bily (Kuvvet Yurdakul)evin sahibi gibi değil.Dokunduğu eşyalar ona ait değilmiş gibi.
Kendi evinde yürümüyor gibi.O kendinden emin duruşu göremedim.Hatta evin sahibi John,misafir Bily gibi.John’u ilk gördüğünde çok tedirgin olmalıydı.Üstelik John, darka attığı son okla aralarında bir sorun olduğunu hissettirdi.

Çok mürekkep yalamış,yurt dışında bulunmuş,yurt dışında çalışmış,yabancılarla ortak projeler yürütmüş, yabancıları benden çok çok iyi bilen yönetmen M.Akif Yeşilkaya, nasıl olur da yabancılar gibi oynanmadığını görmez merak ediyorum.Eğer Çinli olmayı başaramıyorsak farklı anlatım dilleri bulmamız gerekli.Belki dramatik oyunları epik türe çevirebiliriz.Belki başka şeyler yapılabilir.Böyle yaptığımızda kimse bize niye Çinli gibi değilsiniz demeyebilir. Trabzon devlet tiyatrosunda Git Gel dolap oyununa kattığı yorum çok başarılıydı.Bu başarı tesadüfte kalmamalı.

Dünyanın neresinde olursa olsun aldatılan kadınların hep aynı tavırda olacağını düşünüyorum.Fulya Koçak’ın bu durumdaki hemcinsleriyle empati kurmada zorlanmadığını gördüm.Durumu oyunculuğuyla firesiz verdi.Ama kostümü ne salon kostümü,ne bahçe kostümü,ne de limonluk kostümü.Ancak düğün salonlarına yakışır.Aynı zamanda çok çiğ kalan bu kostüm yüzünün de çiğ görünmesine neden oluyordu.

Müdürümüz Ahmet Burak Bacınoğlu, “Çok çalıştık...işin uzmanı,mesleğine aşık,titiz özverili,dinamik ve en önemlisi özel bir ekibin bütün güçlükleri aşarak bir araya gelmesiyle,sizi de en az bizim kadar heyecanlandıracağına inandığımız bir ürün yarattık”demiş.

Çok doğru söylemiş.Temposunun hiç düşmediği doğru .Heyecan verici olması doğru. Oyuncu performanslarının mükemmelliği doğru.Çok emek harcandığı doğru.Sürprizlerle dolu olduğu doğru.Sormadan edemiyorum:Bütün bunlar oyunun zaaflarını gizlemek adına mı yapıldı?Ya da böyle bir zayıf oyun seçilerek oyuncular mı ön plana çıkarılmak istendi.Erzurum DT’ nin diğer oyunlarını izlememiş olsaydım bu konudaki kuşkularımı ısrarla sürdürürdüm.

Madem yüzleşme konusu işlenmek istenmiş,bize özgü o kadar çok yüzleşecek konu var ki.Kumasıyla yaşamak zorunda kalanlar,eşlerinin sevgilileriyle dost olmak zorunda kalanlar.Kızının tecavüzcüsünden maddi anlamda geçinenler... Bu konulardan oyunlar seçilebilir.Oyun yoksa yazılabilir.Belki havuza katmak zor olabilir.Amatörlere destek olarak bu oyunlar onlara oynatılabilir.Televizyonlarda görüyoruz gencecik insanlar başarıyla oyunlar yazabiliyorlar.Denemek lazım.

Belki yazarlar işledikleri günahlar altında ezildiklerinden,kendilerini rahatlatmak için bizlerin de onaylayacağı türden oyunlar yazabilir, bizim onayımızı görüp rahatlatmak isteyebilir.Buna alet olmamak lazım.Oyunun bize kattığı hiçbir şey yok.Erzurum DT ye yakışan yeni Kafkas Tebeşir Daireleridir.Yeni türler deneme adına seyirciyi küstürmemek lazım.Oyundaki tek heyecan verici şey,dış aksiyonun devamlılığından ibaretti.

John’un, darka attığı son oku evin beyi Mark,sahneye girdiğinde fırlatma mizanseni gerilimin sinyalini vermesi açısından başarılıydı.Bir sorunun sinyali güzel verildi.

Selamlama oyunun bir devamı gibi.Buradan verilen mesaj oyun devan ediyor sizde oyunun içindesiniz deniliyor.Gayet başarılı.

Müzikler başarılı .Özellikle yüzleşme anından önce gelen müzikler yüzleşme anının yansıtılmasında çok başarılı bir şekilde yardımcı oldu.Bazen replikleri duymamamıza engel olmasını saymazsak, çok başarılı müzikti.Gerilimi yaşatmada katkısı mükemmeldi.

Işık kumanda da Eser Dursun’a pek iş düşmedi.Olan görevini başarıyla sürdürdü.Dördüncü oyuncu üzerine biraz ışık verilebilirdi.John, tecavüz amaçlı Sally’nin üzerine eğildiğinde nokta ışık verilebilirdi.

Ceketi askılığa giydirmek,askılıkla oynama, maskeleri çıkarıp atma, yalın yüzle konuşma adına başarılı mizansendi.

Hakan Dündar’ın kurduğu dekor olmamış.Kurduğu sahne bahçe diye geçse de oturumu geniş bir cephesi tamamen camdan oluşan salon havasındaydı.Saksıdaki çiçekler de bunu destekliyordu.Salon görünümündeki sahnede bambu bahçe oturma grubu garip kalıyor.Limonlukta saksıların bulunması doğrudur.Bahçede saksıların,salon çiçeklerinin bulunması garip.Limonluk olması gereken,ısrarla bahçe denilen sahnede bahçe havasını soluyamadım.Camdan bir duvar, otolarda hava yastığı olmayan döneme lüks gelir.Güvenliğine çok önem verilen bir evde camdan duvar garip görülüyor.

Duvarın diğer tarafındakileri kolayca görülüyor.Öyleyse diğer taraftakiler de, beri tarafı kolayca görebilirler.Böyle bir ortamda silah kolayca sıkılmaz. Herhalde camın üzerinden mermi sesleri daha da şiddetli yayılır.Silahı sıkanı tedirgin eder.Dışardan gelen dördüncü oyuncunun sesi çok rahat duyuluyor.Oyuncu çok rahat da gözüküyor.Oysa üç koca insan bir koltuğun arkasında görülmüyor.Koltuğun dışında kalıp sallanan iki bacak da görülmeye yetmiyor.

Olması gereken perdelenebilen camlardı.Burada da bir hile yapılmış olabilir mi? Zaten var olan polisiye öğe,daha da artırılarak oyun türü bulandırılmış olabilir mi?Psikolojik gerilim yerine polisiye gerilim mi tercih edilmiş?Seyirci daha çok polisiye öğelerle mi merak içinde bırakılmak istenmiş,bilemiyorum.Kaderci geçinip kısmetimize razı olalım.

Ahmet Olcay


Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

hilal - ( 11/15/2008 )
öncelikle kuvvet yurdakulun ismi billy değil MARKsanki oyunu sadece eleştri yapmak için izlemişsiniz hatta yazınızı okurken bazı yerlerinde izlememiş olduğunuzu düşündüren anlatımlar hissettim...mark evinde neden rahat değil sanki misafir o:mark john un gelme sebebini çözmeye çalışıyor ve rahat değil ama bu rahatsızlık misafir olduğundan da değil...john yıkılmış bir adam o yüzden kılık kıyafetine bakamamış ceketi büyük falan filan..hiç mi güzel birşey olmamış bu oyunda...aldatmacalar sonunda insanlar günümüzde de birlikte yaşamaya devam ediyor...

eda - ( 5/27/2009 )
oyun çok başarılıydı..konusuda etkileyici ve ilginçti..bence bu yorumları haketmedi.

Gökhan - ( 7/13/2010 )
Ankara oyunlarının ve Ankara’ya turneye gelen oyunların tümünü seyrederimYazdıklarınıza inanamadım, yani Eşik oyunu beğendiniz (yıllardır seyrettiğim en kötü oyundu) ve Tehlikeli Saplantıya bir sürü eleştiri yazdınız.. Hımmm... Üzerinde düşünmek gerekli sanırım... Bir doktor olarak acaba bu duruma bir teşhis koymam gerekir mi bilemedim...

Özlem - ( 1/28/2014 )
Bir tiyatro müdavimi olarak bu oyunu Ankara turnesi sırasında Ankara-da seyrettim ve gerçekten çok beğendim. Ahmet Olcay, Gökhan isimli yorumcunun da yazdığı gibi seyrettiğim en kötü oyunlardan biri oan Eşik-i beğenip sonra da bu oyuna bunları yazıyorsa ortada çok garip ve enteresan bir durum var demektir. Yazıyı okudum da Ahmet Olcay dekor tasarımı konusunu muhteşem biliyor, sadece dekor mu ışık tasarımı konusunda da çok yetkin, hele de kostüm tasarımı konusunda müthiş olmalı. Müzik ve beste konusunda da inanılmaz donanımlı. Reji konusunda ise herhalde doktorası olmalı. Ayrıca Türk tiyatro tarihinde oyun eleştirisinde ilk kez ışık kumandaya da yer verilmiş. Ahmet Olcay bunu bile biliyor. Müthiş. Belli ki oyuncularla ya da yönetmen ve tasarımcılardan biri ile kişisel bir konusu var.

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 967
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Şehir Tiyatroları Yönetiminin Özrü Kabahatinden Büyük (Feridun çetinkaya) - 11/1/2008
  • Milliyet Sanat'tan Nedim Saban'a Cevap Mektubu (Özlem Özdemir) - 10/31/2008
  • Bize danışmadan asla (Orhan Aydın) - 10/31/2008
  • Dolu Düşün Boş Konuş – Bakırköy Belediye Tiyatroları (İsmail Can Törtop) - 10/29/2008
  • Balıkesir Muhallebicisi (Nedim Saban) - 10/29/2008
  • Kendi Gök Kubbemiz - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 10/29/2008
  • Müjdat Gezen'den: MUSTAFAM KEMALİM (Ahmet Kara) - 10/28/2008
  • Mahmud ile Yezida Üzerine İnceleme (Mitolojik Kaynak Açısından) (Dılşah Kamalı) - 10/28/2008
  • Genel Sanat Yöneticisi Orhan Alkaya'ya Sorularımdır (Hülya Karakaş) - 10/27/2008
  • Nedim Saban'dan Milliyet Sanat'a Mektup (Nedim Saban) - 10/26/2008
  • Tehlikeli Saplantı - Erzurum Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 10/26/2008
  • Kayıp Cennet ve Dün Meydana Gelen Bir Olayda... (Üstün Akmen) - 10/25/2008
  • Savaş ve Kadın - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 10/25/2008
  • Çocuk Aklını Çalan Hırsızlar (Orhan Aydın) - 10/23/2008
  • Yedi Tepeli Aşk - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 10/22/2008
  • Kırşehir Ahilik Haftası Kapsamında Tiyatro : Evran (Berkan Karasu) - 10/20/2008
  • İstanbul bir sahne, sahne İstanbul... (Üstün Akmen) - 10/20/2008
  • Çalıkuşu – Tiyatro Kedi (İsmail Can Törtop) - 10/14/2008
  • Tiyatro Z'nin yeni oyunu: Philoctetes Bir Medeniyet Entrikası (Üstün Akmen) - 10/14/2008
  • İşte Ekim... (İbrahim Kırkbulut) - 10/14/2008
  • Tiyatro (Mehmet Çetinkaya) - 10/10/2008
  • Ezilenlerin Tiyatrosu (Ulaş Tuzak) - 10/10/2008
  • Hadi Çaman'ı da Uğurladık (Tuncer Cücenoğlu) - 10/7/2008
  • Nerde Hani? (Nedim Saban) - 10/6/2008
  • Dünyayı Yöneten Hormon: TESTOSTERON (Ahmet Kara) - 10/4/2008
  • Yazdıkları da yaşamı da renkliydi (Doğan Hızlan) - 10/3/2008
  • Hava 1 Ekim Kokuyor! (Ersan Uysal) - 10/3/2008
  • Çelişkiye davetiye… Roma Hamamı - Ankara Sanat Tiyatrosu (İhsan Ata) - 10/3/2008
  • HEM ARAŞTIRMAYIP HEM DE ANLAMAYAN AKADEMİSYENE İKİNCİ CEVABIMDIR! (Kemal Oruç) - 10/3/2008
  • Boğuşan ve boğulan tiyatrocu Hadi Çaman’ın ardından... (Üstün Akmen) - 9/28/2008
  • Televizyon Dizisi Aşk-ı Memnu'da Selçuk Yöntem'in Oyunculuk Gösterisi (Üstün Akmen) - 9/25/2008
  • Kan, Ter ve Gözyaşı (Cüneyt İngiz) - 9/25/2008
  • Hayaller Tiyatrosu (Sinop) - 9/23/2008
  • Tiyatro Sekiz (İzmir) - 9/23/2008
  • Hadi Çaman'ın Ardından... (Hadi Çaman) - 9/22/2008
  • Beyoğlu ve tiyatro (Üstün Akmen) - 9/19/2008
  • SİLAH ARKADAŞLARI…PARDON SAHNE ARKADAŞLARIM İBO CAN GİBİ OLSUN… (Hülya Karakaş) - 9/18/2008
  • Zoraki Sanat (Berkan Karasu) - 9/18/2008
  • Tuncer Cücenoğlu’nun Birkaç Eserini İnceleme Esnasındaki Düşüncelerim... (Doç.Dr.Tudora Arnaut) - 9/17/2008
  • 6. Kıbrıs Tiyatro Festivali bitmedi ama benim dönme zamanım… (Üstün Akmen) - 9/17/2008
  • ARAŞTIRMADAN, BİLMEDEN YAZAN AKADEMİSYENE CEVABIMDIR! (Kemal Oruç) - 9/17/2008


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..