| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Erhan Yazıcıoğlu Söyleşisi - Tiyatrolar Alkıştan Yıkılsın!
Yurdagül Yurtseven




TİYATROLAR ALKIŞTAN YIKILSIN!

Bu söyleşi 2007'de yapılmıştır...



Atatürk Kültür Merkezinde olağanüstü bir isim var. Adı bile sizi korkutuyor.
Böyle bir yeri sen yok sayacaksın “Hayır efendim o isimle yine açacağız. Muhsin Ertuğrul ismiyle yeniden açacağız.” Bunları çok gördük. Yıkılan bir daha yerine gelmiyor.


Pek çok oyunda önemli roller üstlendikten sonra oldukça genç bir yaşta emekliye ayrılan Erhan Yazıcıoğlu yönetmen ve konuk oyuncu olarak halen Şehir Tiyatrolarında görev yapıyor. Televizyondaki “ Seç Bakalım” adlı programıyla adından uzun süre söz ettirdi. Yazıcıoğlu, tiyatronun yanı sıra uzun yıllar seslendirme yaptı. Görev aldığı oyunlardan bazıları; Rüyaların En Güzeli (Yönetmen) , Keşanlı Ali Destanı, Misafir, Düğün Ya Da Davul, Ağrı Dağı Efsanesi, Vişne Bahçesi.

YY. Tiyatroya nasıl başladınız?

Erhan Yazıcıoğlu.
Beni edebiyat hocam etkiledi. Çok taklitler, soytarılıklar yapardım. İlyada ve Odessa’yı okurken keşfedildim. Babamın karşı çıkmasına rağmen 17 yaşında Şehir Tiyatroları’na figüran olarak girdim arkası geldi. 40. yılımı doldurdum fakat hatırlayan yok. 40 yıl tiyatroya gönül vermek onlar için önemli değil. Eskiden Tepebaşı yanarken karşı kaldırımda geçip ağlardık. İnsanlar tek tek işten çıkarılıyordu. Adama mı iş, işe mi adam? Tiyatro çok nazik bir konu. Eğer dekorda bir şeyi yanlış yaparsan adamı işten çıkarırlardı.

YY. Ülkemizde hangi parti iktidara gelse o partinin yakınlarının yakınları, tanıdıkları kısaca birileri birilerini kamu sektörüne bir şekilde yerleştiriyor. Yani kazanan partiye göre işler yürütülüyor. Bu durumdan Şehir Tiyatroları etkileniyor mu?

EY.
Tiyatrodaki gençleri pasifize etme yoluna gidiyorlar. Stajyer olmaları için Ankara’ya gönderdiğimiz liste, bir sürü sorun ile geciktiriliyor. 21 Ekim’e kadar o liste onaylanmazsa biz birçok oyunu oynayamayacağız.
Neden oynayamayacağız?
Bu gençlere biz bir sürü sorumluluk verdik, büyük roller verdik. Bu rolleri oradan alıp genç bir jönü ben mi oynayacağım? Bir sürü arkadaşımızı emekli ediyorlar. Neden, yaş haddiymiş. Yahu oyuncunun yaşı mı olur? Böyle bir düşünce olur mu? Sıkıştırmak için her şeyi yapıyorlar.

YY. Sizce İstanbul’un kültür başkenti olması iyi bir bahane midir? Zaten Muhsin Ertuğrul Sahnesi tarihi olan bir kültür merkezi.

EY.
Çelişki şurada: Kültür Başkenti İstanbul sloganıyla yola çıkıyorlar. Kültürü yok edersen nasıl kültür başkenti olursun? Sen İstanbul’un kültürünü yok ediyorsun. Güzel sanatları yok sayıyorsun. Bunun içinde bale var, opera var, tiyatro var, resim var, müzik var.

YY. Atatürk Kültür Merkezi ve diğer sahnelerinde yıkılacağı söyleniyor?

EY.
Atatürk Kültür Merkezi’nde olağanüstü bir isim var. Adı bile sizi korkutuyor.
Böyle bir yeri sen yok sayacaksın “Hayır efendim o isimle yine açacağız. Muhsin Ertuğrul ismiyle yeniden açacağız.” Bunları çok gördük. Yıkılan bir daha yerine gelmiyor.
Yıkacaksın. Peki, devlet politikası, hükümet politikası…vs. Tamam yıkıyorsun. O zaman bizden bir ekibi çağırırsın. Bizim bir yönetim kurulumuz var. Ya da bu işten anlayanları veya duayen diyebileceğimiz insanları toplarsın “Efendim bir yıl sonra sizin binanızı yıkacağız. Ama yapılana kadar eş değer olmasa bile bizi ikna ederek şurada şöyle bir binayı merkez bina yapacağız, şurayı idari bina yapacağız ve size de şu sahneyi vereceğiz” Fakat bize 1 ay kala, 15 gün kala bir yazı geliyor ve başkan (Kadir Topbaş) “Bu yazıdan haberim yok” diyor.
Diyelim ki işi çok, hele şu ara seçimler, cumhurbaşkanlığı bir sürü hükümetin uğraştığı nedenler…vs. Peki sen sanatı yok sayarak nereye varabilirsin?
Geçen yıl başkana (Kadir Topbaş) şöyle demiştim: “Bizim tiyatromuz bırakın tarihsel değerini, bırakın nereden nereye geldiği, sizin vitrininiz. Bir iş adamı vitrinini yıkar mı? Sen beni vitrine çıkaramazsan içeriği nasıl dengeleyeceksin. Sen beni vitrine çıkar ki senin sanata ne kadar değer verdiğini görelim insanlar da görsün. Fakat senin hedef kitlen sanatı ayıp sayıyorsa zaten yapacak bir şey yok. Yani direncimizi kırdı. Seyirciyi soğutuyor.

YY. Şehir Tiyatrolarına ilgi nasıl? Halk yanınızda mı?

EY.
Benim oyunum 3 Ekim Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde başladı. Daha ilk gün yoğun ilgi gördü ve 15 gün oynadı. Demek ki arkamızda bizi isteyen, bizi ayakta tutmak isteyen.bir seyirci kitlesi var.
Kadıköy sahnesini de yıkacaklar. Orası tarihi bir bina ve oranın güzelleştirilmesine katkısı olan bir bina. Şehir Tiyatroları ve birtakım ünlü yazarların ismini taşıyan tiyatrolar hepsi birer birer yıkılacak. Tamam ülkenin menfaati için bu bina yıkılacak. Peki o halde ben nerede faaliyet göstereceğim. Ben manav değilim ki balıkçı değilim ki.

YY. 1994 yılında aynı çizgideki politikacılar yine “yıkıcı” zihniyetle birtakım planlar yapmaya çalıştılar. Ve fakat bütün oyuncular ve seyirciler birlik olup bu düşünceyi engellediler. Direnmelerinde başarılı olmuşlardı. Siz bir direniş gösterecek misiniz?

EY.
Elbette ki göstereceğiz. Zaten yürüyüşler yaptık, toplantılar, basın toplantıları yaptık. Yapmaya devam edeceğiz.

YY. Basının ve TV’nin bu protestoya ilgisi nasıl oldu?

EY.
Hayır maalesef bir ilgi göremedik. Çünkü bizde bir skandal yok. Ben tiyatroda bir kadın oyuncunun bacağını açmıyorum. Seksi bir mankeni sahneye çıkarmıyorum. Gazetelerde küçücük bir şekilde yer aldı. Bu yeter mi? Sen Helin Avşar’ın çıplak resmini koyuyorsun gazetenin en üst köşesine. Sen Hülya Avşar’ı baş sayfa yapmayı biliyorsun. Sonra Emin Çölaşan’ın işine hükümet baskısıyla son veriyorsun. Orada bir Bekir Coşkun kalıyor. Ona olan tutkum yüzünden hâlâ o gazeteyi alıyorum. Bu olaylardan sonra Cumhuriyet Gazetesi’nin tirajı arttı. Bunları görmüyorlar mı? İnsanlar artık o gazeteyi almıyor.

YY. TV ve basın kirliliği hakkında neler düşünüyorsunuz?

EY.
Bizim halkımız magazin içerikli gazeteleri aldıkları sürece, sosyal içerikli yazı yazan yazarı okuma imkânını elinden alıyor. Çünkü adam yazarlarını topluyor “siz bir hiçsiniz” ben magazine dönüyorum. Siz satmıyorsunuz magazin sattırıyor” diyor. O da haklı.
Beni arayıp “sosyal görüşün nedir” diye soran yok. Sadece “yanında bir manken var mı? Şuraya gel bir haber patlatalım” diyorlar. Ben gündeme bu şekilde değil yaptığım işle gündemde olmak istiyorum.
Geçen aylarda gala yaptık. Basına, TV’ye davetiye gönderdik. Fakat davet listesinde ünlüler, mankenler olsaydı TV’de gösterirlerdi. Sadece tiyatro severler geldi, buna rağmen salon doldu. Fakat bunlar azınlıkta kalıyor ne yazık ki.

YY. Neden TV’de sizi göremiyoruz?

EY.
Ben yalaka değilim. Gay taklidi mi yapayım? “Bismillah” diye mi lafa başlayayım? Ben nabza göre şerbet vermek zorunda değilim. Yemeğe davet edildiğim zaman başkan nar suyu içerken ben rakı içiyorum. Ben böyle bir adamım. Çizgimi bozmamaya çalışıyorum. Çok büyük paralar karşılığında teklifler geliyor. Şimdilik direniyorum. Bizi oraya döndüreceklerine ortasını bulsalar daha iyi... Ben bütün mal varlığımı dublajla kazandım.

YY. Seyirci nasıl? En beğendiğiniz hangi sahnenin seyircisi?

EY.
Eskiden seyircilere bakardık bir, iki türbanlı vardı. Şimdi dolu. Çünkü rahatladılar. Onu da yadsımıyorum. Biz bir mozaiğiz aslında. Eskiden başörtüydü şimdi türbana dönüştü. Türbana oy için benimsendiği için daha çok önem verildi, sayıları da arttı. Ben Kadıköy seyircisini daha çok beğeniyorum.

YY. Tiyatroda kadrolar nasıl oluşturuluyor. Nasıl bir çalışma sistemi var? Bürokratik baskı var mı?

EY.
Var tabii. Biz gençleri konservatuar mezunu olmasa da TV’ye yöneleceğine tiyatroya yönelsin diye onların yeteneğini sınıyoruz ve kadroya alınmasını sağlıyoruz. TV’ye değil de tiyatroyu seven, emek vermek isteyen gençler var onların elinden tutuyoruz. Benim 7-8 sahnem var ve bana oyuncu gerekli. Fakat “siz bu oyuncuları sınavdan geçirdiniz mi” diye soruyorlar. Ben sana “bu adam bu işten anlıyor kadroya al” diyorum fakat sınav diye tutturmuşlar. Zaten ben onu çalışmalar boyunca gözlemliyorum ve bu işten anlıyorum.

YY. Demek ki bürokratik bir baskı var.

EY.
Evet var. Bu yüzden oyunlarımız zedeleniyor.

YY. Şimdiki oyuncularla eski oyuncular arasında bir fark var mı?

EY.
Yenilerde TV bağımlılığı, ünlü olma, kısa sürede para kazanma tutkusu var. Eskiden tiyatronun uzantısı olan piyesler vardı. Radyo piyesleri ek bir gelir kaynağıydı. Şimdi halk TV’yle adeta uyuşturuldu. Biz yaptığımız işin eğitim olduğunun bilincindeyiz. Dünya klasikleri, köy oyunlarını öğretiyoruz. TV’ye geçenler var. Halk öyle bir tembelliğe alıştırıldı ki insanlar evinden çıkıp yol ve tiyatro parasını düşündü. Fakat 30 kuruş verip magazin içerikli mecmua alıyor fakat tiyatroya para vermiyor. Hatta bir ara 1 YTL yaptık herkes tiyatroya gelsin, bir kişi daha tiyatroyu sevsin dedim. İnsanların emeğini görsünler istedim. Tepkileri anlamıyorum. TV’ye esir olup kendini tiyatro sahnesinde görmek istemeyenler var. Yani nereye varacak bilmiyorum. İyi ki çok genç değilim tepkim daha farklı olabilirdi. İyi, bilinçli gençler de var, uyuşturululanlar da var. Bir afiş hazırladık. “Tiyatrolar alkıştan yıkılsın” diye.

YY. Mankenlerin dizilerde oynamasını nasıl karşılıyorsunuz?

EY.
Tabiî ki görüntü açısından iyi karşılıyorum, renk katıyorlar o kadar. Sen düz bir ifadeyle “Seni seviyorum, senden nefret ediyorum” diyorsun. Oysa ki mimiklerin aldığı ifadeyi hissettirmek önemli.

YY. Tiyatrocularda özellikle de gençlerde bir umutsuzluk, mutsuzluk var mı?

EY.
Büyük bir kısmında umutsuzluk, mutsuzluk ve içe kapanıklık var. O yüzden çoğu TV’ye yöneliyor.

YY. Ülkenin 68-70’li yıllarındaki siyasi çalkantıların olduğu dönemde “iş vermezler” diye hiç ideolojinizi gizlediniz mi?

EY.
Hayır hiç gizlemedim. Vasfı Rıza dönemiydi, kadroya geçmek için en kuvvetli adaylardan biriydim. Solcuyum diye iş vermediler ve bana “sen git solcularla dolaş” dediler. 1974’te kadroya geçtim. Solculara iyi bakılmıyordu. Gerçi şimdi de gerçek solcular kalmadı.

YY. Tarık Akan’ın geçen yıllarda “solun sanatı vardır” sözüne katılıyor musunuz? Sizce de sanatı en iyi solcular mı yapıyor?

EY.
Katılmamak elde değil. Sadece Türkiye’de değil dünyaya da baktığımızda evet sanatı en iyi solcular yapıyor bu görüşe katılıyorum. Çünkü sanatçılar sefalet çekenden çıkmıştır, ezilmiştir, ezilenin yanında olmuştur, hapishaneye girmiştir şiirler yazmıştır.
Fakat mafyanın sevgilisi hapse giriyor ve TV’lerde kendisiyle ilgili özel program yapılıyor. Bu bayan kitap da yazar. Kimisi hastalığını kullanıp duygu sömürüsü yaptı, milletvekili oldu. Bende hastalandım fakat kullanmadım. Bu şekilde gündeme gelmek istemiyorum. İnsanların çoğu olduğu gibi görünmüyor. İlkelerini satıyor.

YY. Hiç TV izliyor musunuz?

EY.
TV hiç izlemiyorum, film ya da haber izliyorum. Herkes oyuncu herkes nasıl bu kadar kolay oyuncu oluyor. Neden biz bu kadar emek verdik? Beyinsel ve fiziksel olarak ödün verenler çabuk oyuncu oluyorlar. Ne yazık ki bütün çeşme başları tutulmuşken nasıl değişir ki bu düzen. Ya sen değişeceksin suyuna gideceksin ya da yerinde sayacaksın.

YY. Sizce sanat sanat için midir? Yoksa toplum için mi?

EY.
Elbette her ikisi için de olmalı. Toplum için diye yapılıyor fakat kendini tatmin ediyorsun. Bana limon sattırabilir misin?
Ben sadece oyunculuğumu sürdürmek istiyorum. Oyuncu politikanın içine girmez fakat bizi soktular. Bizim siyasetle ilgimizin olmaması gerekir. Fakat bizi adeta politikanın içine sokup sanattan uzaklaştırdılar. TV sanat mı değil mi? O kadar çok değişimler görüyorum ki. Geçenler de bir dizi tanıtımı gördüm. Yakın plânda bir adam “eşhedü en la ilahe illahllah ve…” bunu neden gözüme sokuyorsun, bu nasıl bir yalakalıktır. Bu dizinin çizgisi bu değil ki.

YY. Tanıdığım birçok kişi ekranların kirliliği yüzünden TV’de program yapmaya cesaret edemiyorlar “biraz daha bekleyelim” diyorlar. Bu konuda ne diyorsunuz?

EY.
Daha çok beklerler. Düzeleceğini zannetmiyorum. Beni neden pasifize edip Türkçe duymak istemiyorsun, dürüst adam görmek istemiyorsun.. Halkın bir bölümü duyarlı, fakat büyük bir bölümü duyarsız menfaatler uğruna ilkelerini değiştiriyorlar.

YY. 27 Mart 2001 Dünya Tiyatrolar Gününü arkadaşlarımla birlikte birçok büyüğümüzle Toron Karacaoğlu, Ayla Algan, Ali Karagöz…..vs. sahnede kutlarken bir kameraman ve muhabir bize doğru yaklaşıp o dönemin sanat yönetmeni Şükrü Türel’e “gençlerle ve sizinle röportaj yapabilir miyiz? diye sorduklarında ise o dönemin sanat yönetmeni “lütfen kameranızı ve mikrofonunuzu kapatın bizim ideolojimize ters düşen bir kanalla konuşmayız” dedi. Sizce tiyatronun bir muhalif tarafı var mı?

EY.
Tiyatroda bir politik koku var. İnanılmaz bir yelpaze var. Bu yelpazeye boya karıştır.
Halkın gerçek yüzünü yansıtıyorsan bunun nereye gittiğini seyirci karar vermeli. Dindarlara lafım yok saygı duyarım. Benim lafım dincilere. Dini istismar edenlere... Kullananlara, satanlara. Ve insanları dininden soğutuyorlar. Askerleri dinsiz görmek, solcuları dinsiz görmek, CHP dinsizdir… vs. düşüncelere sahipler. Geçenlerde Deniz Baykal bayram namazına gitti diye “ne işi var” diye sordular. Namaza gider. O adamda sonuçta bir Müslüman. Fakat adam kullanmıyor istismar etmiyor. Fakat solcuysan dinsizsin. Eskiden beri böyle…
Şimdi Atatürk dinsiz mi? Adamın yaptıklarına bakın. O olmasaydı sen var olabilir miydin? Ne dediyse bugün çıktı. O olmasaydı biz kimin sömürgesi olacaktık, kimin baskısı altında olacaktık. Sen var olma sebebini nasıl inkâr edersin.

YY. Çok siyasi konuştuk biraz gülelim. Unutamadığınız komik bir anınız var mı?

EY.
Aydın’da Mete Sezer’in yönettiği Tuzak adlı bir oyununu oynuyordum. Oyunda rahip, polis, komiser vardı. Ben “kadını ben öldürmedim. Yemin ederim….vs” derken Bahçe Sinemasında ön sırada yaşlı bir kadın “yaa o öldürmedi görmüyor musunuz, diyerek yanağımı okşadı. Ve beş dakika sonra benim katil olduğum ortaya çıkınca da o kadın bu defa “ Tüüüüh Allah seni kahretmesin..” dedi.

Yurdagül Yurtseven

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 219
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Bir Şubat Gecesi (Çocuk Oyunu) – İstanbul DT (İsmail Can Törtop) - 1/11/2009
  • Balıkesir Muhasebecisi: Para istemeyiz, namus isteriz! (Rengin Uz) - 1/11/2009
  • Aklımızın gerisindeki diyaloglar: Dolu Düşün Boş Konuş (Üstün Akmen) - 1/10/2009
  • oyun atölyesi’nin tek muhatabı var: seyirci! (Oyun Atölyesi) - 1/9/2009
  • Yaban Ördeği (H. Ibsen) – Antalya Devlet Tiyatrosu (Öznur Çetin) - 1/9/2009
  • Oyun'un Oyunu Mu? (Yurdagül Yurtseven) - 1/8/2009
  • Brecht Gecesi ve Sayın Site Yöneticisi (Aslı Nişancı) - 1/8/2009
  • Yedi Tepeli Aşk Oyunu Yasaklanırken Kim Nerede Ne Yapıyordu? (Nedim Saban) - 1/8/2009
  • Tiyatroda Kurban Geleneği (Savaş Aykılıç) - 1/8/2009
  • Her türlü insan davranışı suç olabilir: İstanbul’da Bir Dava (Üstün Akmen) - 1/8/2009
  • Erhan Yazıcıoğlu Söyleşisi - Tiyatrolar Alkıştan Yıkılsın! (Yurdagül Yurtseven) - 1/7/2009
  • Çılgın Dünya - Van Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 1/6/2009
  • Can Doğan'dan Feridun Çetinkaya'ya Cevap Yazısı (Can Doğan) - 1/6/2009
  • Okday Korunan Söyleşisi (Savaş Aykılıç) - 1/6/2009
  • Doğru Yerde miyiz? (Arda Aydın) - 1/5/2009
  • Avrupa Tiyatro Sanatçıları Toplantısı (İlkay Sevgi) - 1/5/2009
  • Bugün Yeditepeli Aşk, Yarın... (Nedim Saban) - 1/4/2009
  • Hülya Karakaş'ın disipline verildiği Şehir Tiyatroları'nda despot zihniyeti -altın dönemini- yaşıyor (Feridun Çetinkaya) - 1/4/2009
  • 2008'in son saatlerindeki önlenemez düşüncelerim (Üstün Akmen) - 1/3/2009
  • Tanrı Şehir Tiyatrosu'nu 90'lı Yılların -Ruh-suzluğundan Korusun (Can Doğan) - 1/3/2009
  • Testosteron Üzerine Zorunlu Bir Açıklama (Melih Anık) - 1/1/2009
  • Hülya Karakaş'tan Orhan Alkaya'ya Açık Mektup (Hülya Karakaş) - 12/30/2008
  • Tiyatronun Kuru Fasulye ile Bağlantısı (Nihat Keleş) - 12/30/2008
  • Yanmak… Kül Olmaktır Sivas Ellerinde... (Yurdagül Yurtseven) - 12/29/2008
  • Marx’a susadığımız kadar Brecht’e de susamışız! (Cansu Fırıncı) - 12/29/2008
  • SÜRMANŞET: Her türlü eyleme hazır mısınız? (Rengin Uz) - 12/29/2008
  • Oyun Atölyesi - Testosteron: Soytarılar Panayırı (Melih Anık) - 12/28/2008
  • İBŞT'nde Hareketli Öykü (Okuma) Tiyatrosu: Yedi Tepeli Aşk (Üstün Akmen) - 12/27/2008
  • Sümerde Yeni Yıl (Akitu) Şenliği ve Tiyatronun Etimolojisi ve Hatta Sümerolojisi ! (Savaş Aykılıç) - 12/27/2008
  • Kanlı Nigar - Ankara Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 12/26/2008
  • -Aristosal Sunumla- Bertolt Brecht Gecesi (Kemal Oruç) - 12/25/2008
  • Testosteron – Oyun Atölyesi (İsmail Can Törtop) - 12/23/2008
  • Elim Sende ve Araf Ne Taraf (Üstün Akmen) - 12/23/2008
  • Onların diz boyu, bir çocuğun baş hizasıdır: Maskeliler (Üstün Akmen) - 12/23/2008
  • Tekrar Çal Sam; Başarılı Bir Ekip Çalışması (Rengin Uz) - 12/21/2008
  • Geleneksel'den Halk Tiyatrosu'na, tiyatromuz. (Adnan Tönel) - 12/20/2008
  • Yıldız Kenter'in Yıldız Kenter Bayramı'ndaki zaferi: Victoria (Üstün Akmen) - 12/19/2008
  • Deri Ceket – İstanbul Şehir Tiyatroları (İsmail Can Törtop) - 12/17/2008


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    1 Mayıs'tan itibaren her ÇARŞAMBA Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..