| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bir Yeni Mezunun Tiyatro İnsanlarına Açık Mektubu (1/29/2015) TİYATRO İNSANLARINA AÇIK MEKTUP Saygıdeğer sanatçılar, tiyatrocular, oyuncular, aktörler, aktrisler, sanat seviciler, sanat diktatörleri, tiyatro tekelcileri, çok bilmişler, küçük dağları ben yarattım'cılar, ödül mahdumları ve kerimeleri, ağabeylerim, ablalarım, Rahat mısınız? Ben değilim. Hiç değilim... Gidişat nasıl? Doluyor mu cepler? Allah aşkına, bir gösterin hele, hangi dağları siz yarattınız? Ya da şöyle sorayım: Yaratabildiğiniz herhangi bir şey var mı? (Var diyenler var, ve evet, var olduklarını biliyorum.) Henüz mektubun başındayız, ve az önce hakkımda ulaştığınız ön yargının bir jenerasyon meselesi olduğunu düşündünüz Gezi'ye baktığınız tavırla (ya da hiç öyle bir ön yargıya ulaşmadınız, bunu düşünmediniz bile): "Bu daha çocuk, ne anlar ki, yeni mezun, tiyatro hakkında bir şey bildiği yok, deneyimsiz, hiçbir şey yaşamadı, atıp tutacak, dur bakalım, neler yazmış," dediniz içinizden (ya da demediniz). Olsun. Bu, üzerinde biraz düşünülecek olduğunda beni değil, sizi ilgilendiriyor. Bugüne kadar hiç kimseye muhtaç yaşamadığım göz önüne alınacak olduğunda... Ben bilmiyor muyum daha çok çalışmam gerektiğini; daha çok görmem, duymam, okumam, seyretmem, araştırmam gerektiğini? İnsanlara, tiyatro ve oyunculuk öğrencilerinize, yeni mezunlarınıza, alaylılara ve özellikle seyircinize aptal muamelesi yapmayı bırakın (ya da zaten yapmıyorsunuz). Ben deneyimlerinize, paylaşımlarınıza, bildiklerinize, öğrenmem için gösterdiğiniz bütün çabalara gözlerimi, kulaklarımı, yüreğimi ve zihnimi açtım. Bazı kapıları açabildim, birçoğu hâlâ kapalı. Ama durmadan, dinlenmeden yeni kapılara yöneliyorum elimden geldiğince. Sizi dinlemediğim bir an'ım bile olmadı. Dürüst olmadığımı düşünebilirsiniz (ya da dürüst olduğumu biliyorsunuz). Olsun, benim için fark etmez. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu beni değil sizi ilgilendirir. Önce insan olmak saygıdeğer sanatçılar, tiyatrocular, oyuncular, aktörler, aktrisler, sanat seviciler, sanat diktatörleri, tiyatro tekelcileri, çok bilmişler, küçük dağları ben yarattım'cılar, ödül mahdumları ve kerimeleri, ağabeylerim, ablalarım, Önce insan olmak. Hepinizden bunu işittim ve zamanla insan olmanın ne anlama geldiğini anladım: Karşılığını göremesem dahi çalışmak, çalışmak, hep çalışmak; sadece -ve sadece- kendimle ilgilenmek ve dinlemek demekti bu. Ama, karşılığında ne gördüm? Bir karşılık görememem gerekiyordu? Ama bir karşılık gördüm? Asıl sorun burada işte. Çenenizi tutamıyorsunuz (ya da tutabiliyorsunuz). Fikirlerinizi gerekli gereksiz savuruyorsunuz (ya da savurmuyorsunuz). Ben bizim çocuklar'dan biri olmayı kabullenmiyorum. Ben aranızdan hiç kimsenin çocuğu değilim (yani, annem babam belli, demek istiyorum; dipnot olsun). Ben, sizler etrafta, gerekli gereksiz ortamlarda şöyle iyi / kötü işler yapıyor (ama ufaklık bu daha, yolun başında alt metniyle) anlatasınız diye çalışmıyorum. Ben, istediğim için çalışıyorum. Yani, ben istediğim için... İstekten öte, benim buna ihtiyacım var. Yara'sı olmayan yaratamaz, evet, katılıyorum. Hah, şimdi de duygusala bağladığımı düşündünüz (ya da düşünmediniz). Bir ayrıma geldik şimdi. Ayrım şu: Ya desteğinizi açıkça belli edin ve gelin bizimle (bahsi geçen biz'i, Oyun İşleri'ni anladığınızı umarak) çalışmak isteyin bizim çocuklar gözüyle bakmayı bırakıp, ya da bize açıkça savaş açın. "Bu şehirde tiyatro dedin mi akla biz geliriz, bu işler burada olmaz arkadaş, İstanbul'a gidin, burası bizim," deyip savaşın bizimle. Çok şey istemiyorum. "Öteki şehirlerde de sizin yaşınızda çocuklar tiyatroyla uğraşıyor, onlar neden bu durumdan yakınmıyor," diye düşündünüz az önce (ya da aklınızın ucundan bile geçmedi). Onların desteğini her zaman hissettik, her zaman yanımızdaydılar ve zaman ilerledikçe bu durumun değişmeyeceğini biliyoruz. Onlarla zaten fikir birliği içindeyiz. Bahsi geçençocuklar şunu reddetmeyecekler; hatta bunu kendileri söyleyebilecek ve bundan gurur duyacaklardır: Sadece manevi değil, maddi anlamda da beslenebilecekleri tiyatro insanlarının destekleriyle ileriyi görebiliyor; o ileriye yönelik çalışabiliyor; bu kadarı yetmiyor, bahsi geçen bu tiyatro insanları bizim yaşımızdaki çocuklarla çalışıyor, çalışmayı bir ihtiyaç olarak görebiliyor. Eskişehir'de hiçbir şeyi tekeline almaya çalışmayan (sağ el mesela), deneyen -özellikle belirtiyorum; denemek daimi bir öğrencinin işidir-, kendi insan olmaklığının deneylerini yapan, ihtiyaçlarını hak ettikleri (en azından, dört yıl oyunculuk öğrenimi görmüş olmanın verdiği huzursuzluğun karşılığı olmak) üzere sahnede karşılamayı dileyen ve cebini bu sayede dolduramayacağını bilen bir yapı olduğumuzu (evet, Oyun İşleri'ni kastettim yine) otuz bin kere tekrarlamama gerek yoktur umarım. Bize katılmak isteyen herkese söylediğimiz gibi: çalış, çalışmanla katıl, ihtiyacın olduğunu iddia ettiğin şeyi yap. Yaşın, deneyimin, okullu-alaylı oluşun hiç önemli değil. Birazcık insan ol, yeter. Ekiptekiler insan olmaya çalışan tipler. Şimdi, bir başka ayrımdayız. Kabulleniş ayrımı burası: Eskişehir iddia edildiği gibi bir kültür-sanat şehri değil, sizler de Al Pacino / Meryl Streep değilsiniz. Eskişehir bir alkol-samimiyetsizlik şehri, sizler de 1950'lerden sıyrılamamış, ithal, Avrupa kopyala-yapıştır tiyatrosunun neferlerisiniz. Şimdilik tabii. Şimdilik... Bırakın taşra sanatçılığını, biraz büyük düşünün (ya da zaten düşünüyorsunuz; ama bir şeyler ters gidiyor, olmuyor). Biraz, çok az. İnsanların İngiltere'de, Amerika'da, Rusya'da, Polonya'da ne kafalardaolduğunu tartışmayın, bunu siz gerçekleştirin. Ama rahatsınız tabii, ve bunları okurken ya gülüyor ya da beni küçümsüyorsunuzdur (ya da tam tersine, benim gibi, acıyla göz yaşlarınızı tutuyor ya da en azından, bana hak veriyorsunuzdur). Olsun. Belki bu rahatlık oynamadığınız her oyundan aldığınız tatmin edici maaşlardan, o çok sevdiğiniz seyirciniz tiyatroya gelmesin de evinde oturup altın vuruşunu yapmak üzere televizyonu açıp haftalık dizisini seyretsin diye oynadığınız dizilerin tatmin edici-üstü ücretlerinden, araştırmadığınız, yazmadığınız akademik makalelerden, yönetmediğiniz, oynamadığınız akademik çalışmalardan kaynaklanıyordur (ya da tam tersine cebiniz dolu olsa bile rahat değilsinizdir). Evet, ara sıra çok oluyorum. Dik konuşuyor, dik yazıyorum. Yaşıma uygun davranmıyorum. Çok bilmişlik taslıyorum. Ama bu, vallahi size saygısızlığımdan değil. Beni tanımıyormuş gibi böylesine gerçek dışı düşüncelere kapılmayın. Yaptığınız her işte belki bir şeyler öğrenirim gözüyle seyirci koltuğundaydım. Her dersinizde bulundum. Seyrettim, dinledim, not aldım, fark etmediniz (belki de fark ettiniz). Ama çok yukarıda da belirtildiği gibi, bu benim sorunum değil. Gerçekten. Bütün bunları okuduktan sonra -ki birçoğunuzun sıkılıp okumayı bıraktığını biliyorum, olsun, kalan sağlar bizimdir-, aklınızdan bir an için bile olsa bu yazılanların size yönelikolduğunu geçirdiyseniz, ya da yazdıklarımı küçümsediyseniz bana değil kendinize tahammül edemiyorsunuz demektir. Evet, yarayla alay eder yaralanmamış olan. (ya da dile getirmek istemediklerinizi yazdığımı düşünüp bana bir kez daha hak veriyorsunuzdur / ya da belki çoktan dile getirmiştiniz.) Bunca can sıkıcı şeyden sonra tek bir sonuca varıyorum: (...) insanını ifade etmek için (...)'nın oyunculuktan başka silahı yok. Yeniden hatırlayın istiyorum sadece, neden bu işe, bu oyunculuk zırvasına kalkıştığınızı. Neden bir zırvaya böylesine tutulup, ne zaman bu tutkunun yerini başka şeylerin aldığını bir kez olsun dibine kadar düşünün, benim için yeter. Neden kendinize bir sıfat takmak zorunda hissediyorsunuz, sadece o an var olmak ihtiyacınızı karşılamıyor mı? Neden kendinizle ilgilenmiyorsunuz artık? Neden başkalarının çabaları size bu kadar dokunur oldu? Nedenbüyüklük taslamak zorundasınız? Evet, yarayla alay eder yaralanmamış olan. Şimdi bitiriyorum: On yıl içinde o küçümsemediğinizi sandığınız (ya da gerçekten küçümsemediğiniz) seyircinin beğenileri değişecek. Önümüzdeki on yıl içinde, bir türlü vazgeçemediğiniz alışkanlıklar tiyatrosunun yok olduğunu ve seyircinin başka performans alanlarına ve özellikle ekrana yöneldiğini göreceksiniz (ya da çoktan gördünüz). Az kaldı. Çok az... Bu öngörü de, bu yazı da benim ukalalığım olsun. Olsun, fark etmez... Ama öngörümün bir de tam tersi var; ki düşünmek dahi istemiyorum. Paylaşıyorduk ya hani birbirimizle büyük-küçük ayırt etmeden, hani o jenerasyon meselesini çözdüğümüzde, hani, diyorum birbirimizi dinlediğimiz zamanlarda: "simit sat, onurlu yaşa!" diye. İşte onunla ilgili bir şey bu bahsettiğim tam tersi. O olmasın işte. <b>Özgün Can Karaburun, 29 Ocak 2015</b> Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|