Mesele her şeyi tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermek mi , yoksa sıradan olayları süsleyip karşındakine vermek mi? Yada hayata başka açılardan bakmayı da gösterebilmek mi?
Bu sorularla çıktık yola ve sonunda şu sonuca vardık: İnsanı; insanca, insanla anlatandır tiyatro. İnsanların insanlıktan çıktığı günümüzde, herkesin rol yaptığı hayatta, gerçek olabilmektir. Olan gerçeği dürüstçe yansıtabilmektir. Hissettiğini hissetmezmiş gibi yapmayıp karakterin hissettiğini hissedebilme ve bunu aynı zamanda geçeklikle gösterebilmektir. İşte bu durumda oluşan tüm –malı, -meli, -acak, -ecek’leri bulunduğu zamana gömebilmek ve tüm zamanları şimdiki zamanda yaşayabilmektir. Kısacası kendinle birlikte olma durumudur tiyatro…
İşte bu yüzdendir ki şimdi seyircilerimizle buluşma zamanının geldiğini düşündük ve ‘ölümsüz tiratlar’ ile ilk kez karşınıza çıkıyoruz.
Tüm Yaşanmazlıkların Arasında
Sahne Bahane.
Günümüz Türkiye’sinde bireylerin yaşadığı olumsuzluklar ve emek vererek ürettiği değerlere çözüm bulmak bu değerlere saygılı olmakla başlar. İnsanın ürettiği değerleri, tiyatro sanatının seçkin örnekleriyle sunmayı amaçlıyoruz. “Dünyanın anlaşılmazlığını deşen ve insan varlığındaki sırların kavranmasına yardımcı olan bir sanat dalıdır tiyatro.” Yaşam dediğimiz bu karmaşanın örüntüsünü tiyatro eserleriyle sizlere sunmak yüklendiğimiz bir sorumluluk.
Yaşanılanların, asıl olması gerekenlerin gerçekte olmadığı, herkesin, her şeyin birbirine girdiği bir yaşanmazlık silsilesi içerisinde : “ne yani işte tiyatro yapıyoruz” diyecek halimiz yoktu.
Bertol Breht’in dediği gibi tiyatro bir dindir, sahne de ibadethane. İçinde yaşadığımız dünyayı anlamak ve anlatmak, kendi yarattığımız dünyayı paylaşmak için sahne bizim bahanemiz. Her oyunun varacağı yerdir ama asıl hedefine varmasında bir araç olarak kullanılır sahne.
“Ne düşünürsek oyuz. Biz her ne isek, düşlerimizden doğar. Düşlerimizle biz dünyamızı yaparız” diyor Buda. Bizde bahanemizi sahne tutup orada düşlerimizi hayata geçirdik.