| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Eşik - Ankara Devlet Tiyatrosu
Ahmet Olcay




EŞİK DEVAM EDİYOR

Eşik,süreç anlamındadır.İnsanların ya da toplumların yaşadığı süreçler.Süreçler çelişkilerle doludur.Süreçlerin bir diğer adına da çelişkilerle mücadele diyebiliriz.Eşik oyunundaki süreç, köyden kente yerleşmiş bir ailenin kentleşme sürecidir.Süreç geçiş süreci olunca kentleşme sürecindeki acılı çelişkileri izleriz.Yazar Hasan Erkek,oyundan kendimizce sonuçlar çıkarmamızı ister.Çözüm bize kalmış. Çünkü yazar,kentleşme sürecindeki acıların kaydını tuttuğunu söyler.Tıpkı bir ağıt gibi,bir türkü gibi.

Oyunda kentleşme sürecinde bir ailede ilk kuşakların gelecek adına nasıl kurban edildiğini görürüz.Kentleşme hayatına katılmanın acı bedellerini görmek, hatırlamak, eski yaraları sızlatmak, adına başarılı bir oyun.Bu oyunla geçmişini hatırlayıp dile getiren bir çok izleyiciye kulak misafiri olmak da başka bir öykü.

Sahnede sürekli kafes içinde tutulan bir keklik vardır.Keklik esir düşmüştür. Durduğu eşik isteğiyle durduğu bir eşik değildir.Keklik eşikte durmayı sembolize ediyor.Oysa Musa ve Elif dışındakiler, durdukları eşikte gönüllü durmaktadırlar.Diğer aile bireylerini de sembolize etmesi için oyuna, “biz de senin gibi bir kafese kapatılmışız” repliği konulmuş.Öyleyse keklik kapatılmayı sıkışıklığı,içinden çıkılamayan bir eşiği bütün aile için böyle sembolize eder.

Keklik aynı zamanda iç sestir. İnsanın içinden geçen doğallık, keklik sayesinde dile getirilir.Umutlar,sorunlar,dile getirilemeyenler, keklikle konuşularak dile getirilir.

Keklik vicdandır. Vicdanlar sızladığında keklikle dertleşme başlar.Dertleşme insanı rahatlanır.

Keklik sanki şunu da söyler: “Her canlı ancak kendi ikliminde yaşayabilir.Her adaptasyon adaptasyon değildir.Adaptasyon uğruna aşamadığın bir eşik varsa bu esarettir,sonu ölümdür” der.Oyunun sonunda da adeta bunu ispat eder.

Keklik geçmişteki güzel günlere dönmenin umudunu simgeler.Kekliğin ölümüyle geriye dönüşün ölümü gerçekleşir.Bu görevi bahçe de yapar.Musa ve Elif geriye dönmenin umudunu bu bahçeye çıkarak yaşarlar.Bu bahçe geriye özlem duyulduğunda herkes için bir nefes alma yeridir.

İpek’i köyden getirdiği çoraplarla görürüz.Bir taraftan arabesk kültürü yansıtıyor gibi görülürken aslında değişimi, eşikten geçişi anlatmak için ayaklarındadır. Eşikten çıktığını zan ettiğinde artık köy çorapları yerine ayağında ince çorap vardır.İpek evden dışarı çıkması yasaklanınca yine ayağında aynı çorap olmasa da köy çoraplarıyla görürüz.Bence burada bir hata vardır.Köy çorapları kentteki esareti, eşikte duruşu temsil etmiyor.Şehirde köylü gibi yaşamayı anlatıyor.İpek ince çorapları giyene kadar adım adım kıyafetleri değişir.Köy kıyafetleri yerine kent kıyafetleri giymeye başlar.Karanlık odadan sonra artık başka bir İpek’tir.İpek’in karanlık odaya gitmeden önce eşikte duruşuyla, yeni durumundan sonraki eşikte duruşu aynı değildir.Öyleyse köy çorapları, köy kıyafetleri giymemelidir.Tıpkı kentleşme adına saçlarının örgüsünü çözmesi gibi.Köylülüğü temsil eden saç örgüleri kentleştiğini sandığı anda çözülür.Bir daha da örülmez.Onun umudu eşikten geriye dönüş değil, ileriye doğrudur.Geriye dönme gibi bir çelişkisi de yok.Köye dönmeme konusunda kesin kararlıdır.Bu nedenle köy çorabı giymemeli,tıpkı saçlarını örmediği gibi.İpek artık başka bir İpek’tir.

Çiğnenen çikletler vurdum duymazlığı çok güzel simgelemiş.Bu insanlar öyle insanlardır ki eşiği aşmış inancı içindedirler. Ama bu durumu taşıyacak donanımları yoktur. Kendi kendilerine inanmadıkları gibi başkalarının da onlara inanmadığı inancı içindedirler.Bu nedenle en rahatlatıcı çözüm vurdumduymaz görünmektir.Görünmek diyorum çünkü oyunun sonlarına doğru Sevil tarafından bu gerçek açıkça görülür.Yansıttığı kişilik Onu yakmaktadır.

Bekaret, eşikten ileriye gitmenin eski bütün değer yargılarını hiçe saymakla olmayacağını anlatır.Bekaret bir sistemin değer yargılarının tümünü birden sembolize eder.Yüzyıllarca süren geçmişle oluşan değer yargılarının birden silinemeyeceğini anlatır.Keklikle yapılan konuşmalarda da bunları görürüz.Eğer eski sistemin getirdiklerini birden bire elinin tersiyle itersen sonu drama dönüyor.Hele mutlu bir aileden geliyorsan ve bir hata nedeniyle bunu yapmışsan İpek gibi hoş olmayan bir sonla karşılaşırsın.

Mutlu aileler de şiddet yoktur.Şiddetin olmadığı ailelerde vicdan gelişmiştir.Vicdan ezikliğini taşımak kolay değildir.İpek’in korktuğu töre değildir. Karanlık oda, bu amaçla oyuna konulmuştur.

Oyunda böylece bekaret sembolüyle köy sisteminin bütün değer yargıları kötü değildir mesajı veriliyor. Yaşlılar da bu sistemin hiç de boş olmadığını anlatarak bu düşünceye yardımcı olurlar.Bütün bir sistemin değer yargılarını sembolize eden bir sembolü yıkmak radikal bir karardır.Bunu taşımak ise güçlü kişilik ister.

Gelinlik temizliği ve saflığı temsil eder diye söyleniyor.Oyunda gelinlik olmadığına göre bunu temsil eden dantel görülür.Dantele kızların ruhlarını da yansıttığı vurgulanır.Aynı dantel bir sisteme toptan karşı çıkılmayacağını simgeler.Sonuçta bu sistem de insanidir.İçerisinde mutlu insanlar da bulundurur.Zaten ihtiyarlardan ve diğer kahramanlardan eski mutlu günlerin özlemini açıkça görürüz.İpek, tertemiz bir çiçeği koparıp üzerine bastıklarını söylediğinde içimiz ürperir.Yönetmen sanki bütün zamparalardan bu sahneyle öç alır.Zamparalıklarıyla övünen zamparalara önemli bir ders verir.Tabi vicdanları varsa.

Feride (Anne) akıllı karakterdir.Kentleşmeyi ister ama muhafazakardır.Muhafazakarlığı olumluyu korumak,olumsuzluğu akılla dönüştürmek şeklindedir.Hayatın gerçeklerini kabullenir.Bazen sitem etse de bulunduğu durumu kabullenir.Heyecanları kontrol altındadır.Kostümünden de bunu kolayca görürüz.Kostümleri değişmez.Köyden geldiği gibidir. Ev eşyalarını değiştirme fikrine de bu nedenle karşı çıkar.Aklı bunu söyletir.Aklı tamamıyla sezgileri altında işler.Çünkü döneminde eğitim yoktur.Ailesi bu nedenle biraz şanslıdır. En azından Feride’nin sezgileri vardır. Vardır ama yaptırım gücü yoktur.Burada şunu düşündüm acaba mutlu kadınlığın aşkla yaşamasının ceremesi de bu mu?Yanlışlarını görmesine rağmen,sevdiğine itiraz edememe!

Nedim Yıldız’ın hazırladığı canlı müzikler durumu yaşatmakta çok katkı sunuyor.Türküleri böylesi bir eşiği anlatmada oldukça başarılı. Türküler tüm Türkiye’nin bir eşikte bulunduğunu sembolize eder. Türküler de doğru seçilmiş.Aynı zamanda türkülerin eşiklerden doğduğunu da bize hatırlatıyor.

Müzisyenler de gerek sazlarıyla gerek sesleriyle icraları başarılı olunca oyuna olumlu katkı sağlamış.Müzikler oyunculara da olumlu katkı sunup,işlerine yardımcı olmuş.

Oyunun metnini çok istememe rağmen bulup da okuyamadım. Bu başarılı oyunun ne kadarı yönetmenin, ne kadarı yazarın bilemiyorum.Bir erkek yazarın oyununun kadın gözüyle sahnelenmesi beni her zaman heyecanlandırır.Kadınlık durumunun oyunlara katacağı çok şey olur diye düşünürüm.Oyundaki o kadar çok ayrıntının ne kadarı yönetmenindi acaba? Oyunun oyuncularını iyi seçmiş.Yönetmeni mahcup etmeyen oyuncularla oyunu izlemek büyük keyif doğrusu.Oyuncularla yönetmen karakterler üzerine iyi çalışmış. Karakterler doğru çözülmüş.Yönetmen Vacide Öksüzcü, oyuncuları bir aile gibi tutmakta başarılı olunca oyunu izleme keyfi artıyor.Mizansenler o kadar güzel seçilip oyuncular da başarılı olunca izleyici aileden biri oluyor.Semboller başarılı işlenmiş.Gerektiği kadar emek verilmiş.Kentleşme sürecinde geçmiş-günümüz-yarın bağlantısını bir aile üzerinden çok başarılı bir şekilde ortaya koymuş.İzleyiciler de mutlu ayrıldığına göre oyun amacına ulaşmış.

İzlediğimiz hayatın bütün ayrıntılarını başarıyla sahnelemek kolay değil diye düşünüyorum.Bu nedenle yönetmenimiz Vacide Öksüzcü’ye bu güzel çalışmasını izlettiği için teşekkür ederim.

Oyun başlamadan oyuncular sahnede yerini alıyor.Orkestra da sahnede türkülerine başlıyor. Oyun başladığında ise Halil seyirciye doğru kente geliş hikayesi anlatır.Buraya kadar oyunun epik olduğu izlenimi edindim.Oysa oyun epik biçimli oyun değil.Halil oyunun sonunda da yine seyirciye dönük konuşur.Bence bu sahneler farklı düşünülebilirdi.Epik oyun izlenimi doğmamalıydı.Belki ilk konuşma oyun içimde serime dönüştürülmeli.Belki keklikle konuşulabilir.Son konuşmaya da gerek yok sanırım.

Mehpare ve Sevil hep İpek’i tuzağa düşürmenin peşinde olduklarını zan ettim.İpek’i tuzağa düşürüp fuhşa sürükleyecek gibi görülüyorlar.Aynı mahallenin insanları gibi durmuyorlar.Şehrimiz İstanbul olmadığına göre herkes hemşehrisinin mahallesinde oturuyordur.Böyle bir mahallede tek tük telefonun bulunduğu bir dönemde kahramanlarımızın bulunduğu mahallede bu tipler bulunmaz diye düşünüyorum.

Güncelleme yapılmaması bence doğru olmuş.Ülkemizde hala kentleşme sancısı devam ediyor.Çünkü ülkemizin hala yüzde kırkı köylerde yaşamakta. Bu oran standartlar birliğine girmemiz için yüzde yediye inmek zorunda. Politikacılar bu oranı azaltmak için uğraşıyor.Bu gerçek, izlediğimiz dramın devam ettiği konusunda bizi uyarıyor.

Ben üç keklik hikayesini abartılı buldum.Bence cahilane inançları anlatması bakımından düşünülürse iyi bir hikaye.Üç keklik yakalamak bu kekliklerin çocukların kaderiyle aynı kaderi yaşaması ya da böyle bir anlam yüklenilmesi bana çok masalsı geldi.

Sevil ve Mehpare dönemin yıllarında Antep’te pavyon kültürünü modernlik zan edenleri hatırlatıyor. Sevil ve Mehpare sanki bunları temsil eder.Bayanlarımız bir dönem modernliği pavyon kadınlarının görünüşü zan etmiş.Onlar gibi giyinmiş,onlar gibi oturup kalkmış.Bu durum uzun süre her modern görüntülü kadına kötü gözle bakılmasına sebep olmuş.

Hakan Dündar’a ait dekor döneme uygun hazırlanmış.Kentte köylü gibi yaşandığını dekorla çok güzel göstermiş.Oyuncular rahat ediyor,izleyici de bir eve konuk oluyor.Göz dolduran bir dekor.

Osman Uzgören’in tasarlayıp Mustafa Özdemir’in kumanda ettiği ışık, ruhlarımızın durumuna göre değişip durdu.Sahnedeki aksiyonları bire bir takip edip güçlendirdi.

Funda Karasaç’ın hazırladığı kostümlere de diyecek yok.Titizlikle hazırlanmış.

Feride rolünde Meliha Savaş,bir Anadolu kadınıydı.Evde bir denge unsuru olduğunu iyi gösterdi.Seven bir kadın olurken de, bir anne olurken de,bir komşu olurken de çok başarılıydı.Sezgileriyle hareket eden bir kadını canlandırırken mükemmeldi.Sadece sezgileriyle yuvasını korumaya çalışması insana hüzün veriyor.Evinin eşyalarına dokunurken hiç yabancılık çekiyor izlenimi edinmedim.Ev Feride’nin ,eşyalar Feride’nindi.Evine de çok yakışıyordu.Bazı sahnelerde alnını kırıştırması bana fazlalık gibi geldi.

Halil rolünde Osman Nuri Ercan,aile içinde baskın olmayan bir egemenliği güzel yansıtmış.Anne ve babası karşında eğik durmayışıyla, baskın olmayan aile reisi arasında bir uyumsuzluk yoktu.Her iki özellik de Halil’e aitti.Yine ticaretin cahili Halil,aynı Halil olup ter temiz,bulanık olmayan bir karakter ortaya çıkarmış.Osman Nuri Ercan,jestleriyle,mimikleriyle,mutluluklarıyla,hüznüyle,tepkileriyle bedenini Halil’in bedenine dönüştürmesini bilmiş.

İpek rolünde Deniz Gökçe Kayhan,27 yaşında bir insandan 17 yaşındaki bir insanı iyi çıkarmış.Hal ve hareketlerinin hepsi 17 yaşında bir kıza ait olduğu kadar, ruh hali de 17 yaşındaki bir kızın ruh haliydi.Bu oyuncumuzda da göze batan bir şey yok.Üzülmesi gereken yerde üzüldü,gülmesi gereken yerde güldü,şaşırması gereken yerde şaşırdı,meraklanması gereken yerde meraklandı,ağlaması gereken yerde ağladı.Hem de çok sahici.Ekipteki yönetmenin ve kendisinden yaşça büyük oyuncuların kıymetini bilmeye devam ederse oyunculuğu çok geliştirecektir.Evet O mutlu bir ailenin saf çocuğuydu.Saflık ve temizlik İpek’e çok yakışıyordu.

İzleyiciler onun sitem dolu,isyan dolu,gözleri yaşlı sahnesini unutmayacaktır.Ben bir İpek’in, Sevil’ in ojeli tırnaklarını kaçamak gözlerle izlediği anı unutmayacağım.Bu sahne insanımızın hiç hak etmediği zavallılığını yansıtır. Fakat örgü örmeye biraz çalışmalı.

Musa rolünde Kurtuluş Şakirağaoğlu, köy sisteminin bütün kişilik özelliklerini barındırıyordu.Öyle bir duruşu vardı ki herkese bir ders veren bilgin dede rolündeydi.Tabi yaşlılıktan doğan aksilikleri yansıtmada da çok başarılıydı.

Musa bize bir geçmişin bütün değerlerine çizgi çekmeyin der.Her sistemi eskide olsa bütünüyle reddetmeyin der.Hele saygı ve ahlakı kaybetmeme konusunda çok titizdir.En azından yemek kültürümüzü köyden getirmişiz.Bunun gibi daha bir çok olumlu değeri korumamız konusunda bizi uyarır.

Kurtuluş Şakirağaoğlu,öyle bir yaşlıdır ki,insan onu görünce kendini toparlıyor.Kalkıp yerini veresi geliyor.Sesindeki hüzün,kırılganlık iç parçalıyor.Sonuçta herkesin mutlu olma hakkı var.

Elif rolünde Gönül Döğüşçü, Musa ile uyumlu bir ikiliydi. Karı koca olduklarına inandırıyor.
Yüzüne verdiği özlem, bıkkınlık,hüzün çok başarılıydı.Bedensel hareketleri de bir yaşlının olunca bize alkışlamak kalıyor.

Sevil rolünde Dilek Bozkurt, Sevil’in ruh halini iyi yansıttı.Bir çıkar için arkadaşlık kurduğunu güzel yansıttı.Başlarda ben bunu İpek’i fuhşa düşürme oyunları sandıysam da ilerleyen sahnelerde gerçek amacı görmek bana sürpriz yaşattı.Ancak yaşı role uygun değil diye düşünüyorum.Makyajı onu yeterince genç göstermiyor. İsteksiz oynadığı kanısındayım.Oynarken sadece görevini yapıyor gibi hissettim.Kendinden yaşça büyük birini oynamak izleyiciyi sıkmıyor da, yaşından küçüğü oynamak nedense sıkıyor.Benim gördüğüm ne evde kalmış bir kız, ne de 17 yaşında biriyle arkadaşlık edecek uçuk bir genç kızdı.Fiziği ve bedensel hareketleri uygun olsa da yüzü role uymuyordu. Belki de izlediğim gün makyajı kötüydü.Diğer günler öyle görünmemiş olabilir.Saflığından dolayı İpek’e kızdığı sahnede aslında kendine kızıyor izlenimi vermede çok başarılıydı.

Mehpare rolünde Ayşe Meral Ülkü,sesinde olsun,kahkahalarında olsun yansıttığı çığlıklar Mehpare’nin ne kadar mutsuz olduğunu anlatmaya yetiyor.Kostüm ve makyajını da mutsuzluğunu örtmek için kullandığını çok güzel yansıtıyor.

Durmuş rolünde Cüneyt Arif Soysalan,köylü kurnazı tiplemesini başarıyla oynadı.
Kerem rolünde Barış Onan,tipiyle olsun,hareketleriyle olsun,sesiyle olsun rolüne yakışıyordu.

Mıstık rolünde Orhun Üstüner,çok başarılıydı.Gerek zeka özürlü birini yaşatma da, gerek ihmal edilmiş bir cahilliğin kurbanı olduğunu çok güzel yansıttı.Gerçekleri görüp de kabullenmemeyi insanın yüzüne güzel vuruyor.Her anı sahici olup bu zor rolün altından kalkmasını bilmiş.Çok dikkat ettim bir saniye bile oyunu izleyici gibi izlemeyip oyundan kopmuyor.Böyle rollerde özellikle repliksiz kısımları oynamak zordur diye düşünüyorum.

Sorunların yanıtını izleyicinden bekleyen oyunu izlemeden önce, kentleşme sürecindeki acıların nedenine ve çözümlerine kendimizi hazırlayalım.Bu oyun bir kayıt,bir veri.Mutlaka bizim öykümüz de bir başka kayıttır.

Ahmet Olcay

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

demet parla - ( 5/9/2009 )
çok güzeldi emeğinize sağlık

cennet teker - ( 10/24/2009 )
AKHEM EŞİK OYUNUNU ÇALIŞIYORUZ .ÇALIŞMALARDAN BÜYÜK KEYF ALIYORUM .HALA GÜNCELLİĞİNİ KORUYAN KONUSU CAN ALICI.

CENNET TEKER - ( 10/29/2009 )
AMATÖR OYUNCUYUM,EŞİK OYUNUNDAKİ -FERİDE - KARAKTERİ PROFOSYONEL RUHLA OYNAMAK EN BÜYÜK DİLEĞİM.FARKLI KARAKTERLERİDE OYNADIM FAKAT -FERİDE-yi YAŞAMAK ÇOK FARKLI.

yasemin uzn - ( 6/22/2010 )
istanbul şehir tiyatrolarında izlemiştim bu oyunu.benim için yeri özeldir.çünkü izlediğim ilk tiyatro oyunuydu.keşke tekrar istanbulda olsa da tekrar izlesem:(

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 856
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Suç, insanın en karanlık olgularındandır: Nehrin Solgun Yüzü (Üstün Akmen) - 1/28/2009
  • Nazım Hikmet Zaten Memleket ve Sahneler Sansürlenmesin (Yurdagül Yurtseven) - 1/28/2009
  • İzmir'de Tiyatroculara Destek Kampanyası (Ulaş Tuzak) - 1/28/2009
  • Tiyatronun Önemi (Serkan Fırtına) - 1/28/2009
  • Çehov - Vişne Bahçesi / İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBŞT) (Melih Anık) - 1/23/2009
  • Şarkıların Annesi Aysel Gürel, Çocuk Tiyatrosunda da Yaşamaya Devam Ediyor (Yurdagül Yurtseven) - 1/23/2009
  • Verin bir önyargı, dünyayı yerinden oynatsın: Kırmızı Pazartesi (Üstün Akmen) - 1/21/2009
  • İzmir Sanat Kulesi (Ulaş Tuzak) - 1/19/2009
  • Bürokrasi dolambacında bir vatandaşın öyküsü: Deri Ceket (Üstün Akmen) - 1/16/2009
  • Kel Oğlum Keleş Oğlum (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 1/16/2009
  • Eşik - Ankara Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 1/15/2009
  • Şehir Tiyatroları bir ailedir edebiyatı (Feridun Çetinkaya) - 1/14/2009
  • Ful Yaprakları ~ Civan Canova (Karin Kökciyan) - 1/14/2009
  • Eşkıya dünyaya hâlâ hükümdar olmakta: Rahat Yaşamaya Övgü (Üstün Akmen) - 1/13/2009
  • Dopdolu Bir Geçmişin Damıtılmışı: Eski Testi Doktorunun Anıları (Üstün Akmen) - 1/13/2009
  • Fiko Baba Özledik Seni (Yurdagül Yurtseven) - 1/12/2009
  • Bir Şubat Gecesi (Çocuk Oyunu) – İstanbul DT (İsmail Can Törtop) - 1/11/2009
  • Balıkesir Muhasebecisi: Para istemeyiz, namus isteriz! (Rengin Uz) - 1/11/2009
  • Aklımızın gerisindeki diyaloglar: Dolu Düşün Boş Konuş (Üstün Akmen) - 1/10/2009
  • oyun atölyesi’nin tek muhatabı var: seyirci! (Oyun Atölyesi) - 1/9/2009
  • Yaban Ördeği (H. Ibsen) – Antalya Devlet Tiyatrosu (Öznur Çetin) - 1/9/2009
  • Oyun'un Oyunu Mu? (Yurdagül Yurtseven) - 1/8/2009
  • Brecht Gecesi ve Sayın Site Yöneticisi (Aslı Nişancı) - 1/8/2009
  • Yedi Tepeli Aşk Oyunu Yasaklanırken Kim Nerede Ne Yapıyordu? (Nedim Saban) - 1/8/2009
  • Tiyatroda Kurban Geleneği (Savaş Aykılıç) - 1/8/2009
  • Her türlü insan davranışı suç olabilir: İstanbul’da Bir Dava (Üstün Akmen) - 1/8/2009
  • Erhan Yazıcıoğlu Söyleşisi - Tiyatrolar Alkıştan Yıkılsın! (Yurdagül Yurtseven) - 1/7/2009
  • Çılgın Dünya - Van Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 1/6/2009
  • Can Doğan'dan Feridun Çetinkaya'ya Cevap Yazısı (Can Doğan) - 1/6/2009
  • Okday Korunan Söyleşisi (Savaş Aykılıç) - 1/6/2009
  • Doğru Yerde miyiz? (Arda Aydın) - 1/5/2009
  • Avrupa Tiyatro Sanatçıları Toplantısı (İlkay Sevgi) - 1/5/2009
  • Bugün Yeditepeli Aşk, Yarın... (Nedim Saban) - 1/4/2009
  • Hülya Karakaş'ın disipline verildiği Şehir Tiyatroları'nda despot zihniyeti -altın dönemini- yaşıyor (Feridun Çetinkaya) - 1/4/2009
  • 2008'in son saatlerindeki önlenemez düşüncelerim (Üstün Akmen) - 1/3/2009
  • Tanrı Şehir Tiyatrosu'nu 90'lı Yılların -Ruh-suzluğundan Korusun (Can Doğan) - 1/3/2009
  • Testosteron Üzerine Zorunlu Bir Açıklama (Melih Anık) - 1/1/2009
  • Hülya Karakaş'tan Orhan Alkaya'ya Açık Mektup (Hülya Karakaş) - 12/30/2008
  • Tiyatronun Kuru Fasulye ile Bağlantısı (Nihat Keleş) - 12/30/2008
  • Yanmak… Kül Olmaktır Sivas Ellerinde... (Yurdagül Yurtseven) - 12/29/2008


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..