Günde ortalama 2200 suçun işlendiği, her 10 kişiden ikisinin silahla gezdiği bir ülkede şiddete maruz kalmadan yaşamak mümkün mü?
3.sayfalardan inmeyen töre cinayetleri, sanki tüm toplumun kaderi olmuş! Yasalar, namus adına işlenmiş cinayetlerin yıllarca koruyuculuğunu üstlenmiş bu ülkede adeta. Şimdi durmuş, hep birlikte kaderimize ağlıyoruz.
Ülkede yazar, çizerin, gazeteci ve aydınların kurşunların hedefi olmasını dahi kanıksamış ya da öldürülmelerine kayıtsız kalışımızı türlü bahanelerle süslemeyi ihmal etmemişiz. Hatta katledilmelerine suskun kalmakla yetinmeyip, bir kısmımız da "kurşunu sıkan da yiyen de kahramandır" safsatasını gelenekselleştirip, kasapları "kahramanlık" payesiyle yücelterek, sırtlarını sıvazlar hale gelmişiz.
3.sayfalardan fışkıran şiddet, hepimizin aklını, beynini kana buladı
Her gün sokaklarda "ya paranı, ya canını" tehditleri savuran yan kesicilerin, boğaz keser hale döndüğü bir memleket haline gelmişiz. Hatta bazı durumlar karşısında güvenlik görevlilerinin bile çaresiz kaldığına 3.sayfalarda şahitlik etmişiz.
Basit kıskançlıklara kurban giden hayatları, sönen ocakları "Cinnet getirdi" başlıklarıyla avutmuşuz.
Defalarca çıkarılan aflarla ıslah edilmemiş suçluları, yeniden iyi bilenmiş birer silah misali sokaklara salarak, onları yeni suçlar işlemeleri konusunda adeta özendirmiş ve bu yeni suçlara yataklık etmişiz.
Bunca ölen insanla birlikte trajediler de öldü
Sokaklarında destancıların gezerek, bireysel trajedileri tek renk olarak basılmış, kan renkli gazete kağıtlarında halkına ibretlik olarak sattığı o günler, pek de gerilerde kalmadı oysa. İbretle okuyup, o küçük insanların, küçük hayatlarına ağlamayı unutup, unutturup, sıkıştırılmış, yalnızlaştırılmış bir dünyada her birimizin hayatının birer kapana nasıl dönüştürüldüğünü birbirimizin yüzlerinden bile okuyamaz hale gelmişiz. Naklen katliamlarla, naklen savaşlarla ölüm ve şiddet adeta küçültülmüş, kanıksatılmış. Yanı başımızda ölen, öldürülen, yaralanan insanlara, "iyi ki benim başıma gelmedi" diyerek izler hale gelmişiz.
Suçun suçu yok!
İşte tüm bu 3.sayfalardan izlediklerimizi "Can Tarlası" oyunu, en yalın, en çarpıcı halleriyle bir daha izletirken, ağlanacak halimize güldürmeyi de ihmal etmeden yapıyor.
Can Tarlası
11 kısa oyundan oluşan "Can Tarlası" son yıllarda ülkemizi hızla saran şiddet kasırgasının boyutlarını ve nedenlerini araştırıyor. Toplumsal hayatımızın hızla şiddetin tehditleriyle sarmalanmasının ve bireysel trajedilere yabancılaşmamızın, şiddeti kanıksamamızın nedenlerini eleştirel-gerçekçi bir bakışla, şiddetin kendisi kadar yalın ve sert bir dille sorgularken güldürmeyi de ihmal etmiyor.
Kocatürk’ün yazdığı ve yönettiği, dekor ve kostüm tasarımını Türkan Kafadar’ın, müziğini Ayça Kocatürk’ün, ışık tasarımını ise Sinan Tuzcu’nun üstlendiği “Can Tarlası”nda, Dolunay Soysert, Levent Üzümcü, Yıldıray Şahinler, Bahtiyar Engin, Ertan Saban, Mehmet Özbek, Fatih Yurdakul ve Nilgün Atılgan oynuyorlar. Oyun her Pazar 19.30’da BKM’de sahneleniyor.