Oyuncunun ağustos sancısı (Nedret Güvenç oyunculara ve tiyatroseverlere seslendi) (8/30/2012)
8 Ağustos 2012. Bu sabah içimde bir sızı, bir özlem, bir nostalji, çaresiz bir hüzünle kalakaldım.
Doğada her şey sıralıdır ya, günü gelince uyanır doğa, süslenir. Bademler çiçek açar, pembe beyaz her taraf yemyeşil, ilkbahar… Yaza doğruysa, sırasıyla kendini yaşar doğa, daha bir gelişir, çiçeği ile böceği ile, yaylasıyla, deniziyle, rüzgârıyla sımsıcak… Sonbahara doğruysa!.. Şimdi biraz duralım.
Çünkü artık bizim sıralı mevsimimiz başlar. Ağustosun ikinci yarısında, usul usul değişmeye başlar ya yaz günleri, sabahları daha serin olur, güneşin ışınları yumuşar, ikindi rüzgârları sertleşir, beklenmedik yağmurlarıyla ufukta güzelim eylül… Derken bu arada tiyatrolar hafiften ayaklanır ve okuma provaları başlar. İşte böyle, bizde de her şey sıralıdır. Kara tahtaya asılan ilk oyunlar, rol bölümleri, içimiz kıpır kıpır tiyatro tiyatro diye… Yeni bir sezon için taptaze istek, umut ve enerji dolu ve mutlu ve telaşlı ve heyecan dolu prova günleri, masa başı çalışmaları… Biz dram tiyatrosundayken desem!.. -hiç aklımdan çıkmıyor ki!-
15’inde provalar başlar, bir hafta. Derken sahneye geçilir, eylül boyunca sabah, akşam, gece, prova, prova ve sırasıyla bu böylece sürer. Eylülün son haftası, genel prova haftası ve doğum sancıları… Sabahlara kadar soluksuz çalışılır ve 1 Ekim’de, bismillah perdeler açılır, artık söz seyircinindir. Dedim ya bizde de her şey sıralıdır, çünkü işin doğası bu.
Bugün 15 Ağustos 2012. Ben bunları yazarken, geçmişte kalan o enerji dolu okuma provalarını, bir oyuncunun, her oyuncunun, o zevkli çalışma dönemlerini özlemle hatırladım. Şimdi saat onu on geçiyor, provalar çoktan başladı. Masa başında yapılan okuma provalarında, oyun bütünüyle, her yanıyla ve yönüyle masaya yatırılır.
Okurken, okurken ve bir yandan kelimelere alışırken, bir yandan da satır satır, cümle cümle, aslında daha çok satır aralarıyla, oyun yazarı, oyunun mesajı, oyundaki karakterlerin yapısı, birbirleriyle olan ilişkileri, bu ilişkilerin oyunun yapısına olan etkileri dikkatle araştırılır, yavaş yavaş saptanır.
Nedir onlar, o etkiler? Merak mı, kin mi, nefret mi, sevgi mi, merhamet mi, kıskançlık mı, hoşgörü ya da fedakârlık mı? Ya peki oyunun türü nedir? Dram mı, trajedi mi, komedi mi, fars mı, satir mi (kara komedi), komik mi, romantik mi, fantastik mi, ne kadar gerçekçi ya da sanal? Tüm bu yapısal özellikler ve çeşitli duyguların oyuna getireceği nüanslar, her gün, her gün, biraz daha, tıpkı banyo edilen bir fotoğraf gibi, yavaş yavaş belirir ve ortaya çıkar.
Masa başı çalışmaları, yani okuma provaları, çok gereklidir ve dikkat ister. Aslında oyuncunun arayış dönemi ve giderek yaratıcı olacağı prova dönemlerinin başlangıcıdır. Çok zevklidir çok. Tıpkı bir ozanın şiirini yarattığı o esin dolu anları yaşaması gibidir. Arayışlar, buluşlar, denemeler ve yan çalışmalar. Kılıç gibi, dans gibi kullanılacak bir alet veya enstrüman gibi.
Bu çabalar mesleğin en zevkli anlarıdır, tadını çıkarmak gerekir, seyirciye yüzlerce kez oynamanın verdiği hazdan çok daha zevklidir. Provalar boyunca çalışıp her gün her gün bir şeyler katarak o kişiliği, o karakteri yaratıp bütünlemek, ona can vermek, ses vermek, tıpkı bir keman ustasının akçaağaçtan kesip, yontup biçimlediği, şahane sesler ve ölümsüz melodiler çalabilen bir kemanı bütünlemesi gibi… Bu örnekle işi biraz abarttım mı dersiniz, yoo hiç de değil, bence tiyatroda her şey özeldir zaten, tiyatronun gizemi, vazgeçilmezliği budur.
Başta dediğim gibi tüm bu saydığım güzelliklerin başlangıcıdır okuma provaları. Şimdi gene biraz duralım… Zaten zaman durdu!.. Bugün 15 Ağustos 2012, az önce televizyonlar Müşfik Kenter’in ölüm haberini bildirdi… Ve yüreğimdeki tiyatro özleminin verdiği acıya, koca bir kıymık girdi.
Benim sevgili sevgili kardeşim, eşsiz meslektaşım Müşfik Kenter. Dünya çapındaki oyunculuğunun yanı sıra, o tertemiz, pırıl pırıl çocuksu varlığınla ne çok sevmiştim seni. Demek Türk tiyatrosunda perdeler bundan böyle onsuz açılacak. Çok acı… Sanatsal zenginliğinle tiyatromuzun gurur kaynağıydın, sen sahnede rol yapmazdın, oynamazdın ki, tüm doğallığınla o insan oluverirdin ve rolün içinde kaybolurdun, bence olağanüstü başarılarının sırrı buydu. Gençlere umut veren o sağlam, anıtsal kişiliğinle unutulmayacaksın. Bu gece ve her gece açılan bütün perdeler boyunca, kabrine yıldızlar yağsın.
Bugün okuma provasına başlayan bütün genç meslektaşlarıma buradan sevgiyle sesleniyorum. Müşfik’in anısı ve acısı size güç versin. Yeni sezonda başarınız büyük, alkışınız bol, gişeniz bereketli olsun. Ve unutmayın, Müşfik Kenter gibi bir değerin yetiştiği bu ülkede umutlar tükenmez.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...