Levent Kırca, onur ödülü aldığı törende hastaneden yazıp gönderdiği mektupla herkesi duygulandırdı.
Bu
yıl beşincisi düzenlenen Bodrum Türk Filmleri Haftası kapsamında Bodrum
Belediyesi, Bodrum Sinema ve Kültür Derneği ile Magazin Gazetecileri
Derneği sanatçı Levent Kırca’ya Yaşam Boyu Onur Ödülü verdi. Kırca
törene gönderdiği adeta “veda” niteliğindeki mektubuyla katılanları
duygulandırdı. İstanbul’da devam eden tedavisi nedeniyle törene
katılamayan sanatçının ödülünü oğlu Oğulcan Kırca aldı. Törene, oğlu
tarafından okunması isteğiyle bir mektup da gönderen Kırca, “veda”
niteliğindeki satırlarıyla katılanlara duygulu anlar yaşattı.
“1974’de
TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir zamanınızı aldım.
41 yıl… Teşekkür ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için.”
sözleriyle başlayıp “Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle” şeklinde
son bulan mektubunda Kırca, bugüne kadar aldığı tüm ödüllerden söz
ederek aldığı ‘Yaşam boyu onur ödülü’ne ayrı vurgu yaparak, “Yaşamda
yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın topyekün
mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok büyük.’
dedi.
Törende kısa bir konuşma yapan Bodrum Belediye Başkanı
Mehmet Kocadon mektup için Levent Kırca’ya teşekkür etti. Kocadon,
Kırca’nın çocukluk yıllarından bugüne kendisinde çok büyük anıları olan
büyük bir sanatçı olduğuna vurgu yaparak, Türkiye’nin değerli bir
sanatçısı olduğuna dikkat çekti.
İşte tam metni ile o mektup:
1974’de
TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir zamanınızı aldım.
41 yıl… Teşekkür ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için.
Hayatımda
sayısız ödül aldım. Renk renk, biçim biçim. Altından olup da bir şey
ifade etmeyeni de var, tenekeden olup da paha biçilmezi de. Aldığım ilk
bir kaç ödülü çalışma masamın üstüne koydum. Çalışacak yer kalmayınca
camlı bir dolaba koydum. Dolap isyan edince odamı onlara tahsis ettim.
Evi istila ettiklerinde ise sokakta kaldım.
Arada bir onları
ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını gördüm. Üzerlerindeki toza
rağmen şikayet edeni yoktu. Hepsi yerini biliyordu. Birbirlerine
saygılılardı. Hiç kavga etmediler. Birbirlerini yemediler. Bir arada
mutlu mesut geçindiler. Altından da olsalar, tenekeden de olsalar,
hepsi birer ödüldü. Hepsi eşitti.
İki kardeş bir çorap yüzünden
kavga edebilirler. Ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş
birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina
yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında
kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti
takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında
ülke birlik olur. Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın.
Memlekette yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın,
memleketlin olur. Toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi. Su aynı
su, biraz berrak, biraz kireçli. İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek,
birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?
Geçmişlerimiz
ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her zaman daha güzel
gelmiştir insana. Daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz gelmiştir. Daha
adaletli, daha umutlu gelmiştir.
Eski zamanlar; ‘’Ah o eski zamanlardır’’..
Bu
mektubumu sizlere ülkemizin değerli bir film festivali olan, 5. Bodrum
Film Festivali vesilesiyle yazıyorum. O yüzden benim için yeri çok ayrı
olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody Allen’ın
Midnight in Paris filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde
başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. Filmde o
geçmiş dönemler içerisinde Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S.
Elliot, Edgar Dega, Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara
rastlarız. Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, kendi
geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını
belirtirler. Hepsinin ağzından ‘’Ahh, o eski zamanlar’’ cümlesini bir
kez duyarız. Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde
bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.
Yaşadığımız şuan..
Şuan..
Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek onore etmektir.
Almaksa onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, bir şeyi hayata
geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler.
Bunun karşılığı maddi karşılığından büyüktür. O işiniz için ödül
alırsınız. Yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın,
varlığınızın ya da amacınızın top yekün mükafatlandırılması gibidir. Bu
ödülün anlamı benim için çok büyük.
Bu ödülü de eve götüreceğim.
Ama diğer ödüllerin arasında baş köşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü
bil. Diğerleri neredeyse oraya, yanlarına koyacağım. O da onlarla
birlikte tozlanacak. Onlardan biri olacak. Yaşam boyu onur ödülü de
olsan, Cumhuriyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam.
Diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap
yapmayacağım. Çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde
bulunduğu dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz
değerdir.
İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye versin?
Güzel
şeyler paylaşabildiysek sizinle, ne mutlu bana. Benim jenerasyonumda
bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı üzülmeli, yoksa
daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi bulmalı şuan
bilemiyorum.
Yine Woody Allen, ‘’Bir yönetmenin en büyük hatası,
bu kötü senaryoyu çekerek adam ederim demesidir’’ der. Siz de
yönetmensiniz. Ailenizi yöneten, işinizi yöneten.. Etrafınızı yöneten.
‘’Şu an’’, yöneten. Birlik verip bu senaryoyu değiştirin ki, filminiz de
iyi olsun.
Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin
sirayet etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle.
Atatürkle kalın, Cumhuriyetle kalın, hoşçakalın!!
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...