| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Annen Baban İşte Bunu Bilmezler
Can Doğan




Sevgili kardeşim ve okul arkadaşım Adnan Tönel’in sitenizde yayınlanan yazısını okuduktan sonra yirmibeş yıldır ekmeğini tiyatro ve bağlantılı iş kollarından kazanan biri olarak kendimi çok mutazarrır hissettim…

Haddim olmayarak ben de Üniversite’de öğretim görevlisi olarak görev yapmış biri olarak bunun pek de önemli bir kariyer noktası olmadığını gördüm… Sevgili Gülriz Sururi’nin “Ben Ali Poyrazoğlu’nun tiyatro yaptığını bilmiyorum. Pardon! Ali tiyatrocu mu! O iyi bir işadamı” gibi bir ifade kullanmasını hem yadırgadım hem de isabetli buldum…

Sevgili Ali Poyrazoğlu ben bildim bileli açık olan tiyatrosunda oyunlar oynarken sayısız tiyatronun açılıp kapanmasını manidar buluyorum… Ali Poyrazoğlu’nun oyuncu, yönetmen ve tercüman olarak Türk Tiyatrosu’na yaptığı hizmet hakkında olumsuz laf edecek kişilerin alnını en önce Gülriz Sururi’nin karışlayacağından hiç şüphe duymadan Ali Poyrazoğlu’nun “işadamlığı”nı tartışmak çok doğru olur… Bu “işadamı” buluşu bizzat Ali Poyrazoğlu’na aittir. Ali Abi, tiyatro mes’elesinin sadece sanatsal bir mes’ele değil işletme mes’elesi olduğunu pek çok televizyon programında bizzat kendi ifade etmiştir… Haklıdır da… Gülriz Abla bendeniz’in doğduğu yıl sahnelediği “Keşanlı Ali Destanı” oyununun bütün gösterimlerinde bir tek boş koltuk olmamasına rağmen zarar ettiğini, çünkü gişe gelirinin kalabalık ekibi besleyemediğini kendi kitabında yazmıştı…

Tiyatrocuların arasındaki polemiğin tiyatro sanatına zarar verip vermediği konusunda bir fikir üretebilmem mümkün değil, çünkü bu polemiği ciddiyetle izleyen tiyatro erbabı dışında insan var mı bilemiyorum…

Ayrıca Ali Abi’nin multi lenguiç oyunculuğuna kim şapka çıkarmıyor onu da anlayamıyorum…

Aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak birlikte çalıştığım Levent Kırca’nın Ali Poyrazoğlu’nun pornoculuğu üzerine söyledikleri ile ilgili sözlerinin pişirilip pişirilip (Levent Kırca’nın bile unuttuğu zamanlarda) gündeme getirilmesini şaşkınlıkla karşılıyorum…

Oya Başar’ın sevgili Adnan Tönel’in mektubunda duyduğum yaklaşımına da şapka çıkarıyorum… Hepi topu Gülriz Sururi ile Ali Poyrazoğlu didişsin de münasebetsiz bir polemik daha çıksın tadında yazılan mektubu da şaşkınlıkla karşılıyorum…

“Biz Sıfırdan Başladık” başlıklı gösterinin güncellenmesi niye bu kadar önemseniyor onu da anlamakta zorlanıyorum… Adnan Kardeşim kendi hayatıyla ilgili bir sahne gösterisi yapılsa ha bire güncellenmesini ister miydi onu da bilemiyorum… Tiyatro sahnesi bir televole sahnesi değildir ki bir eser ha bire güncellenerek ışıkların altına çıksın… Hamlet’i güncel yorumlayan onca yorum var, ama güncelleyen yok…

Kaldı ki akademik bir ortamda sahnelenen “Biz Sıfırdan Başladık” gösterisinin Ali Poyrazoğlu’nun kaç şirkete danışmanlık yaptığı, kaç kitap yazdığı, kaç porno filmle oynadığıyla ne alakası var anlamakta zorluk çekiyorum… Ali Abi’nin sahip olduğu özelliklerini tavazuudan uzak ifade etmesinden hiç rahatsızlık duymuyorum çünkü Adnan Kardeşim de Gülriz Abla’m da Ali Abi’m de fazla tavazuun kibirden geldiğini iyi bilirler…

Kaldı ki Ali Poyrazoğlu adıyla yarattığı markayı çok iyi yöneterek bir işletme başarısının mümessili olarak bu markayı maddi bir değer (kimileri kızacak ama) “mal” haline getirmeyi ve bunu çok iyi “satmayı” becerdiyse burada gocunulacak ne var ki?

Bu noktada Ali Poyrazoğlu’nun “porno”culuğuna da hadisenin birinci dereceden tanığı olarak müdahil olmama izin verin… 1970’li yılların sonlarında Hülya Koçyiğit’li Türkan Şoray’lı filmler birden bire yok oldu… Biz de sinemaya gitme kültürüyle büyütülmüştük… Televizyon tek kanallıydı ve siyah beyazdı… Eğlenmek için gidilebilecek hiçbir mecra kalmamıştı… Bir tek sinema bilirdik… Yabancı filmler de ancak üç beş yıl sonra gelirdi… Sinema olarak bildiğimiz mecrada Ali Poyrazoğlu, Aydemir Akbaş, Mete İnselel, Hadi Çaman, Tuncay Özinal gibi insanların filmi oynardı. Bu filmler berbat komedi filmleriydi… Filmde oynayan kadınlar da biraz cesurdu… Olup biten bundan ibarettir…

İsimlerini saydığım ustalarımız cüretli kadınlarla yatağa girerlerdi filmlerde… Hiç birinin bırakın bacaklarını arasını görmeyi, popolarını da görmüş değilim o filmlerde… Şimdilerde hepsi annemden daha yaşlı olduğu için adını anmadığım kadın oyuncuların orasını burasını görmedik dersem yalan olur… Lakin Bir lise öğrencisi olarak Beşiktaş’daki Suat Park sinemasında seyrettiğim Ali, Aydemir, Mete, Hadi ve Tuncay Abileri aynı akşam son derece ciddi oyunlarda sahnede gördüğümü de ifade etmek isterim… Abilerimiz, mekleki ustalarımız bu boktan filmlerde görünüyorlardı ama bu filmlerden kazandıkları paralarla tiyatrolarının kepenklerini hep açık tuttular…

12 Eylül sürecine hızla sürüklenen Türkiye’de tiyatro varlığını sürdürdüyse bu abilerimizin berbat filmlerden kazandıkları paraları tiyatroya harcamalarıyla gerçekleşmiştir… Hatta bu özel tiyatro kapsamında da kalmamış devlet tiyatrosu oyuncularından biri de bu furyada kamera karşısında geçmekten imtina etmemiştir…

Acıdır, Hadi Çaman’ı son yolculuğuna gönerdiğimiz gece D-Smart’ta onun öyle bir filmini seyredip gözyaşı döktüğümü de itiraf etmeliyim…

Bilesiniz ki adını andığım ağabeylerimin adını sevgiyle ve saygıyla anıyorum…
Kaldı ki “porno” kelimesinin ne manaya geldiğini sözlükten araştırmayanların da ayıp ettiğin düşünüyorum…

Adnan Tönel Kardeşimin Nedim Sabancı Kardeşimi “genç tiyatrocu” olarak nitelemesini de ola bite “ironik” olarak niteliyorum… kardeşim Nedim Saban her ne kadar 40’larındaysa da “genç” diye ifade edilmesini matrak buluyorum…

Son “Balıkesir Muhallebicisi” polemeğinde Nedim Kardeşim “ironi” doruklarında geziyorsa da bu benzetme pek yakışıklı kaçmadı… Tıpkı menbusu olmaktan gurur duydouğum Şehir Tiyatrosu’nun maksadı aşan cevabı gibi…

Erol Günaydın Usta’mın lafını düzeltmek bana düşmez ama bildiğim kadar hiç profesyonel tiyatro sahnesine çıkmamış Adnan Tönel Kardeşime ben de tırnak içinde bir cümle üretebilirim…

“Bakma, herkes birbirinin arkasından konuşur, kıyamet kopar ama bu meslekteki herkes birbirini sever, nefret ettiği birinin kolu kırıldığında hastane kapısında ilk “o” nefret ettiği kişi belirir…”

Sevgili Adnan Tönel Kardeşim mes’elelere şematik bakma hakkına sahiptir, polemiklerle, didişmelerle düzenlenmiş hayatları bilir, ama aynı mukaddes tahtada kader birliği edenlerin yol arkadaşlığını, yoldaşlığına bilemez… Çünkü ekmeğini o mukaddes tahtadan değil, o mukaddes tahtanın yan ürünlerinden kazanmaktadır…

2000 yılında kalp krizi geçirdiğimde beni ilk ziyaret edenlerin beni pek de sevmediğini sandığım meslektaşlarım olduğunu bilemez…

Allah korusun Gülriz Abla’ya ya da Ali Abi’ye bir şey olsa ilk ziyaretçileri şimdilerde didişiyor gibi duran “öteki”ler olacaktır…

Hani çok bildiğimiz türküdeki gibi…

Annen baban işte bunu bilmezler…

Can Doğan

Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

- ( 1/2/2009 )
sevgili adnan tönel kardeşim,
öncelikle yazımı manşetten değil de sanki bu yazıyı yorumlayan bir okuyucu gibi "yorum" köşesinden yanıtladığın için ancak okuyabildim... senin de benim bu yazımı ne zaman okuyacağını kimbilir...
senin pek de aşina olmadığın o mukaddes tahtayı paylaşan insanlar birbirleriyle mahkemelik de olsalar hastaneye koşarlar. rocon budur çünkü. bu ziyaret ne kişilik bozukluğudur ne de senin tasımladığın başka bir şey. o mukaddes tahta her ne kadar didişsek de kader yoldaşı olduğumuzu öğretir bize... çünkü eşit şartlardayken didişmek ne kadar meşruysa yatağa düşmüş birinin yanında olmak da o denli meşrudur...
niye kavga ettin, niye mahkemeye verdin diye soranlara gelince, bu onların sorunudur...
arama motorlarını çok iyi kullanıyor ve dahi senin tiyatro sanatıyla ilgili çalışmalarını yakinen takip ediyorum.
lakin bunu sanki bunları bilmezmişim gibi yazmanı da yadırgıyorum. benim yazdığım o mukaddes tahtadan uzak kalmanla ilgiliydi. hala da öyle. öyle ki didiştiğin biri ölse cenazesine gitmeyeceğini üzülerek görüyorum ve bu beni üzüyor...
sen ki şimdilerde pek çoğu o sahnenin tozunu attıran sınıf arkadaşlarını geride bırakıp belediye konservatuvarından devlet konservatuvarına geçiş sınavının yıldızlarından biriydin...
tiyatronun cyeni oyununu seyretmek cesaret işi olduğunu vurgulamaya çalışacağın yeni oyununu heyecanla bekliyorum.
Çeyrek asırdır tiyatro mesleğiyle ilgili üretimin her aşamasında görev yapmış biri olarak senin cür’etli girişiminden çıkaracağım çok ders olduğuna da eminim...
nedim kardeşimle ilgili mevzuu’ya gelince, zaar ki derdimi iyi anlatamamışım... çocukluğumuzdan beri tanıştığımız nedim’in mesleğimize nasıl önemli açılımlar getirdiğini en yakından bilen biri benimdir zaar... ama birilerinin nedim’i "genç" diye niteleyerek bir adım geride tutmasına muhalefet ettiydim esasen... olgunluk çağını yaşayan nedim’i bir sürü ifadeyle niteleyebiliriz. ama onu "genç" diye nitelemek artık ayıptır. ayıptan da ziyade kötü niyetli bir girişimdir. çünkü köşeleri tutmuş bir sürü ihtiyar (dikkatini çekerim, yaşlı demiyorum) çakalın menfaatperestliğidir...
sevgilerimle
can doğan
bana yazmak isteyen olursa da
candoganbey@gmail.com


- ( 12/4/2008 )
Sayın Can Doğan,

Ben senin kadar entellektüel değilim. Ulus Tiyatrosunu savunacak kadar da profesyonel bir tiyatrocu olamadım.

Yazınızın Kulis oyunculuğunu pompalayan, tiyatrocular arasında hasta ziyaretlerinin önemini anlatan bölümünü, birgün hepimizin başına gelebilir düşüncesiyle de dikkatle okudum.
Yazınızda, "normal zamanlarda didişseler bile birbirini hastalanınca ziyaret edebilme başarısını gösterenlere, Profesyonel tiyatrocu denir" gibi bir anlam da çıkmıyor değil.
Eğer böyle bir durum varsa yani kavgalıyken, mahkemelikken de davalı olduğunuzun hasta ziyaretine gidebiliyorsanız, kurguda ve kurgunuzda bir yapaylık ve rejinizde bir çökme var demektir. Öyleyse niye kavga ettin kardeşim, niye mahkemeye verdin diye sorarlar. Nitekim Erol Günaydın’da bunu sormuş, ben de yazımda aktardım.

Bilim adamları, İnsanın bir yapay zeka olduğunu varsayıyorlar. Yani bilgisayar gibi bir yazılım ürünü olduğunu söylüyorlar.

Can, Bilgisayarı sevdiğini biliyorum. Ama arama motorlarını daha iyi kullanabilirsen Adnan Tönel’in akademik tiyatro yayınlarını, çocuk oyunlarını, DT ve Şehir tiyatrosunda oynadığı oyunları, Kendi bağımsız tiyatro prodüksiyonlarını, performanslarını, Liseli Gençlerin tiyatro eğitimi için verdiği mücadeleyi, AKM nin ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunun yıkılmaması için gençlerle birlikte verdiği mücadeleyi, ve gazete yazılarını, tiyatro eğitimciliğini kaydedebilirsin.
97-98 tiyatro sezonunda Can Yücel Türkçesiyle sahnelediğim Solo Hamlet’i izlemeni isterdim. Ama merka etme 2009 Mart’ında senin de davetli olacağın yeni bir oyunla tiyatronun cesaret işi olduğunu vurgulamaya çalışacağım.
Ayrıca Nedim Saban’ın son dönemlerde tiyatro sanatı için verdiği agresif mücadeleyi de takdirle karşılıyorum. Bir çoğumuzun cesaret edemeyeceği girişimci mizansenleri, onun hala genç bir beyne sahip olduğunu göstermez mi?


Habibe Merih Atalay - ( 12/4/2008 )
Adnan Tönel ve Can Doğan’ın yazılarını tekrar tekrar okuduğumu belitmeliyim.
Bu tür yazılar bana hep şunu düşündürür: Öylesine büyük bir ihtiyaç ki insan için dertleşmek, sorunlarını paylaşmak, hak vermek ve hak verilmek yani olumlanmak, sayılmak, sevilmek, hoşgörülmek, övülmek, alkışlanmak, ödüllendirilmek.
Ve daha bir sürü. Şöyle bir söz var hani ’kelin ilacı olsa önce kendi başına sürer’. Bir de derler ya hani ’berber kendi saçını kesemez, terzi kendi söküğünü dikemez.’ Ne kadar doğru sözler. Biz tiyatrocular, bana göre, ’toplumun gezgin duygu terapistleri’ olmalıydık öncelikle ve ’öz yergici’ olabilmeliydik kendimize. Ama işte aynı söz bizim için de geçerli. Sağaltamadığımız benliklerimiz, sanatçı kimliklerimiz, mahalli gerçeklerimizle ancak eh işte bu kadar olunuyor.
’Kıyamamak’ diye bir sevgi durumu vardır ya hani. Ben hiçbirine ’kıyamam’ öyle severim. Belki sevgi dilini yeniden gözden geçirmeli öncelikle tiyatrocular.


Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 85
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Babalar Gününde - Sevgi Yarışı (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Masal Bilmeyen Çocuk (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Evli Evine Evi Olmayan Nereye? (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Ben Anne İstiyorum! (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • AH, GÜL O!.. (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Bebelerin Hababam Sınıfı Harfleri Öğreniyor (Çocuk Oyunu) (Fevzi Günenç) - 12/3/2008
  • Franz Kafka'nın Dönüşüm'ü (Öznur Çetin) - 12/3/2008
  • Necdet Mahfi Ayral'ı Anarken (Pınar Öztürk) - 12/3/2008
  • Kırcaali'deydim... (Üstün Akmen) - 12/3/2008
  • İstanbul Efendisi – İstanbul Şehir Tiyatroları (İsmail Can Törtop) - 12/2/2008
  • Annen Baban İşte Bunu Bilmezler (Can Doğan) - 12/2/2008
  • Türk Tiyatrosu'nun Neden Var Olamadığı Bu Yazıda Gizlidir (Adnan Tönel) - 12/1/2008
  • Albatrosun Kanatları (Melih Anık) - 12/1/2008
  • Şahane Düğün (Selçuk Soğukçay) - 11/30/2008
  • Asuman Dabak Tiyatrosu'nda Başarılı Bir Komedi: Şahane Düğün (Üstün Akmen) - 11/30/2008
  • Vasıf 70 Yaşında Zengin Mutfağı Hala İşliyor (Mehmet Esatoğlu) - 11/28/2008
  • Ankara DT Tek Kişilik Şehir ile Beykoz Sahnesi'nde (Savaş Aykılıç) - 11/28/2008
  • Pembe’nin Hikayesi (Mustafa Acar) - 11/27/2008
  • Ben Öğrenciyken veya Cindi (Mustafa Acar) - 11/27/2008
  • Demokrasi ve Aşk (Mustafa Acar) - 11/27/2008
  • Çılgın ve tehlikeli bir serüven: 39 Basamak (Rengin Uz) - 11/26/2008
  • Suçlu Yürekler - Ankara Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 11/26/2008
  • Third Space Uluslararası Sanat ve Barış Konferansı - 15- 19 Eylül - Viyana (İlkay Sevgi) - 11/26/2008
  • Sofrada Canavar Var - Canavar Sofrası (Cüneyt İngiz) - 11/25/2008
  • Vişne Bahçesi - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 11/25/2008
  • İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda -Saatleri Ayarlama Enstitüsü- : Bir YANLIŞ Var ! (Melih Anık) - 11/24/2008
  • İstanbul'da Tanpınar Uyarlaması: Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Üstün Akmen) - 11/23/2008
  • İletişim Çağında İletişimsizlik! - Var Mı Sın (Rengin Uz) - 11/22/2008
  • Tiyatroya Devlet Yardımı - Türk Tiyatrosu'nun Politikası (Melih Anık) - 11/21/2008
  • Albay Kuş – Tiyatro Adam (İsmail Can Törtop) - 11/20/2008
  • Burası Dot. Bir Tiyatro Mekanı (Arda Aydın) - 11/20/2008
  • Pambık Prenses (Ali Erdoğan) - 11/19/2008
  • Asiye Nasıl Kurtulur - Bursa Devlet Tiyatrosu (Ahmet Olcay) - 11/19/2008
  • Ah Be Babam, Ne Zormuş Erkek Olmak!: TESTOSTERON (Üstün Akmen) - 11/18/2008
  • Devlet Tiyatroları ölüleri gömdü mü? (Feridun Çetinkaya) - 11/18/2008
  • Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz (Rengin Uz) - 11/17/2008
  • İşte Hayat Bu; İşte Tiyatro Bu - Çılgın Dünya - Van DT (Savaş Aykılıç) - 11/16/2008
  • O Güzelim Kaymaklı Dondurma Rengi Elbise (Meral Arslan) - 11/16/2008
  • Yeni Kuşak Tiyatro'da "Salvador Dali Göndermeleri İçimi Isıtıyor" (Melih Anık) - 11/14/2008
  • Sokak Kedileri (Çocuk Oyunu) (Arda Aydın) - 11/13/2008


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    12 Şubat'tan itibaren her PAZARTESİ Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..