Bu oyun evli olan bir çift üzerinden insanın kendine, diğer insanlara ve giderek bütün dünyaya yabancılaşmasını anlatır.
Hayatı yaşamakla, izlemek arasında azımsanmayacak boyutta bir fark var. Hayatın bize yaptırdıkları ise; her şeyin dış dünyaya uygun olarak yeniden üretilmesine ve bu üretime üretenin kendi ruhunu ne yazık ki hiçbir şekilde katmasına izin vermemesidir.
Bu durum, insanın kendinden ve diğerinden kopuşunu getirerek çoğunlukla gerçeklerden kaçmasına ya da gerçekleri bilmeyi tercih etmemesine sebep olur. Varolan hemen kanıksanarak, biteviye bu şekilde yaşamaya devam edilir. Gerçeklerle hasbel kader yüzleşildiğinde ise varolan durumu sürdürmek adına bu gerçeği kanıksamanın bir yolu icat edilir.
İnsanlar hangi gerçeğin peşinde olduklarını fark etmedikleri sürece, hayatı sadece izlemiş ama yaşamamış olurlar. Dış dünyada her şeyi yaşarken, iç dünyalarında yaşayamamanın gerilimini ölümcül bir şekilde hissederler.
Bu süreçte, acıları kabuklaşmış, kişiliksiz ruhlarında oluşan kabuklardan kamburları çıkmış, dayatılan kimlikleri sadece alan, bazı varlıklar olunmasıyla karşılaşılır. Yaşadığı hayatın farkında olmak; insan olma özelliğini yitirmeyen, yaşamaya cesareti olan ve bedeline katlanabilen bilinçli insan olmaya neden oluyor.
Bu hayatı kavrayabilmek ve yaşayabilmek için, kim olduğunu ve kim olması gerektiğini sorgulamak cesaret gerektiren bir durum oluyor.
Oyundaki çeşitli durumlar ve kavramlar bize insanın neler kaybettiğini söylemese de, insanın kaybettiğini, trajedisini ortaya koyar.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...