Orhan Alkaya: AKM'nin bekleyecek zamanı kalmadı! (7/31/2010)
AKM konusunda birçok kesimin kolektif sorumluluğu var. Tabanlıoğlu projesi, her katkısıyla binaya işlev ve hayatiyet kazandırıyordu, neye itiraz ettiklerini hâlâ anlamış değilim ya da anladıklarımı izan çerçevesine oturtamıyorum'
İki küsur senedir boş duran, muhtemelen mekanik, teknik, elektronik sistemleri sökülmüş halde ve ısıtılmayan, soğutulmayan, havalandırılmayan, kısaca ‘yaşamayan’ AKM git gide yıkılmaya yüz tutuyor. Korozyona teslim olan bir başka ahmaklık abidesini, Ayazağa Kompleksi inşaatını hatırlamalıyız. Üst düzeyde statik ölçümlerle kabası tamamlanan bina şimdi yıkıcısını bekliyor. AKM için de, birçok kesimin kollektif sorumlusu olduğu ahmakça bir süreç, korkuyorum, dibi bulmak üzere. İstanbullular var bu kollektifin içinde. Bale ne idi? Ya opera? İDSO konserleri kaç icracıyla gerçekleşiyordu? Değerli dostum Yekta Kara muhteşem bir ironi imzaladı ve opera salonu olmayan bir şehre şahane bir opera festivali sundu. Kaç kişi utandı dersiniz? Onat Kutlar vakti âdeta sinematekleşen sinema salonunun girişini de hatırlayan kaç kişi çıkar, bilmem.
Evet, AKM cinayet teşebbüsü çok bileşenlidir. Her insanda var olan saçmalama kabiliyetini umulmadık ölçüde teşhir eden eski Kültür Bakanı ortalığı gerdi durdu. AKM evveli Kültür Sarayı’nı komünistlerin yaktığını bile söyledi ki Macit Koper bu traji-komedyayı oyun halinde yazmıştı-. Hâli hazırdaki Kültür Bakanı da bileşenler arasında. 31 Mayıs 2008’de apar topar boşalttırdığı AKM’nin, o tarihte restorasyon / renovasyon projesi dahi yoktu. Var mıydı? Yoktu. Kültür Bakanı’nın Cumhuriyet gazetesine verdiği beyanata bakılırsa, Başbakan’ın da ‘Yaptırmıyorlarsa yapmayalım’ diyesi tutmuş. Ah güzel İstanbul!
İyi niyetlerinden kuşku duymadığım bir grup tiyatrocu, oda temsilcisi ve sendikacının mahkeme sürecini başlatıp, Tabanlıoğlu projesi için yürütmeyi durdurma kararı aldırması ise, cehenneme giden yolları döşedi ya da bir cinayet girişimini taçlandırdı. Tabanlıoğlu projesi, her katkısıyla binaya işlev ve hayatiyet kazandırıyordu, neye itiraz ettiklerini hâlâ anlamış değilim ya da anladıklarımı izan çerçevesine oturtamıyorum.
Bir de Anıtlar Yüksek Kurulu var ki, Türkiye’deki ‘korumacılık’ anlayışının ne denli içeriksiz olduğunu ortaya koyan bir bürokratik çaresizliği temsil ediyor. Uzun söz almak üzere kısaca sormalıyım: Anıtlar Yüksek Kurulu, bizim mahalledeki yıkılmaya yüz tutmuş tarihi binaları koruyor mu, ürettiği bürokrasiyle yıkılmalarını teşvik mi ediyor? Aynı soru AKM için de geçerli. Bu yasalarla zaten, tarihsel kimliği olan bir şehir ancak öldürülür, ki öyle de oldu, oluyor.
Şimdi yapılacak iş, kısa ve çekişme dışı bir sürat gerektiriyor. Tabanlıoğlu projesinin ya da aynı fonkiyonellikte bir başka projenin derhal ama derhal hayata geçirilmesi gerekiyor.
Yoksa, 1930’larda Muhittin Üstündağ Belediye Reisi iken ilk çalışmaları başlamış, 1946’da temeli atılıp 1949’da senelik ödeneği 1 liraya indirilerek durdurulmuş, 1956’da Hayati Tabanlıoğlu’nun Bakanlık ofisine geçtiğinde tekrar ivme kazanmış, 1969’da açılıp 1970’de yanmış, 1977’de tekrar açılana kadar bilfiil 33 sene İstanbul’un göbeğinde bir ‘alay’ gibi bekletilmiş yegâne opera, senfonik müzik, klasik bale salonumuzu barındıran AKM gitti gider!
Son olarak, Üstündağ zamanında uluslararası ölçekte yapılan Şehzadebaşı Tiyatrosu proje yarışmasının kadük edilişini de hatırlatmanın zamanı, sene 1935! 2008’de sonuçlanan İBB Şehir Tiyatroları Beyoğlu Sahnesi ve Tiyatro Müzesi proje yarışmasının olası akıbeti için ürkütücü bir örnektir aynı zamanda. Konuşulacak çok mesele var ama AKM’nin bekleyecek zamanı kalmadı.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...