Tiyatromuzun duayenlerinden bir güzel insanı, bir yakışıklı şövalyeyi daha beyaz atının üzerinde sonsuzluğa uğurluyoruz. Beklan Algan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde kurduğu Tiyatro Araştırma Laboratuvarı’nda birlikte çalıştığımız süre içinde beni “İnsan dediğimiz nedir ki,” diye düşünmeye zorlayan bir tiyatro adamıydı. Günü geldiğinde insanı: “Birbirlerine gevşekçe bağlanmış parçalardan kurgulanmış sistemler,” olarak tanımlamıştım da pek gülmüştü. Bu anlamıyla insan olarak kendimi kurgulayışım, tıpkı Erol Keskin ile olduğu gibi, aynen Ayla Algan’a duyduğum gibi, Haluk Şevket Ataseven’de bulduğum gibi, Ahmet Cemal’de sorguladığım gibi düş, düşünce, duygu, ruh ve benzerlerince, aynı ölçüde gevşek bağlantılı olayların “transit istasyonları” gibi, Beklan Algan ile de işlev gördü. O, sanatçı-öznenin vazgeçilmez rolünü hiç yadsımadan yaşadı. Tiyatrocuyu yeti ve emeğiyle kişi yapması, Beklan Algan’ın TAL’e baş koymasıyla daha bir somutlaştı. Tüm çalışmaları dünyalaştı. Dünyadan çabuk uzaklaştı, ama bir gerçek var ki, uzaklaşırken kapsamlı bir yaratılmışlık bıraktı?