Umutsuzluktan nasıl kurtulabilirim?! (Tiyatro Biteatral'in Medea Oyunu Üzerine) (12/12/2010)
Yeni bir tiyatro ekibi ve onların ilk oyunları ile selam ediyorum bugün; Tiyatro Biteatral ve Euripides’un M.Ö. 431 tarihinde yazdığı eseri "Medea"...
BETÜL MEMİŞ / memisbetul@gmail.com / HABERTÜRK
Şimdi ferah bir mekânda, sonbaharın asil-hüzünlü yüzünde, bolca muhabbet-mey eşliğinde ve arka fondan da yükselen Roisin Murphy’nin solistliğini üstlendiği (2004’te de İstanbul’da dinleyenlerini canlı performansıyla ihya eden) Moloko’nın “Forever More” şarkısıyla demleniyoruz.
Ortalık yumurta şenliğiyle çınlarken, birileri de bağdaş kurduğu cepheden inceden söylemlerini geçirmeye çalışıyor. Metropoller çoktan yılbaşı avam hazırlıklarına başlamış bile. İtfaiye giremeyen sokaklar-ım-da arabalar yaylanıyor. Çöp konteynerlerinin temizleye temizleye bitiremediği caddeler ve yeniden söküleceğini öğrendiğim İstiklâl Caddesi’nin meşhur taşları… Karaköy’den Tünel’e çıktığımız metro da en cüsselisinden 1 TL’den 2.5 TL olmuş. Benzinin litresi 4 TL.’ye çıkmış. (Benzin zammı için; Alem FM’den Nihat Sırdar’ın güzel bir eylem planı var; kulak kabartmanızda fayda var!) Sesimizi daha çıkarmayalım en iyisi değil mi?! “Eyvallah” deyip, yolumuza devam edelim, en iyisi budur; evde oturup, TV karşısında içimizi çitleyelim. Yanımdaki bünye, “yine gaza geldin” diyor; başkalarına gerek yok ki, ben kendi kendimi de gaza getirip, efkârımdan ölüyorum nasılsa. Off… (Camus’nün “Ontolojik mesele yüzünden ölen kimseye rastlamadım” sözünü de es geçmiş değilim.)
İrvin Yalom'un “Nietzsche Ağladığında” eserinde doktor soruyor Nietzsche'ye; "Umutsuzluktan nasıl kurtulabilirim?" Nietzsche cevap veriyor: "Ondan kurtulamazsın sadece ona katlanabilirsin." Bizler de bu bütünü oluşturan eksik ve hatalarla devam ediyoruz işte oynamaya-katlanmaya… İstanbul perşembesinin protagonist’leri olarak, külliyatımızı sererken işte bu mevzular üzerine, biraz uzağa ama çokça da yamacımıza doğru, dün gecenin şahane seyirliğinin tiratlarının tadı hâlâ aklımda (“Zavallı Medea”). Maksat ortalığı suça teşvikten ziyade, “tecrübeyle sabittir”, hatta “randıman alınmıştır”, “buyurun siz de izlenceye” demek! O halde ışıkları kapayıp, biraz da efkâra bulanıp, moleskine’ye meramımızı anlatalım.
“İNTİKAM, AŞK, NEFRET” BERABER OLABİLİR Mİ? Yeni bir tiyatro ekibi ve onların ilk oyunları ile selam ediyorum bugün; Tiyatro Biteatral ve oyunları "Medea".
Eshilos ve Sofokles'ten sonra Atina'nın yetiştirdiği üçüncü büyük trajedi şairi olan Euripides’un M.Ö. 431 tarihinde yazdığı, eski tragedyalar arasındaki en trajik hikâyenin anlatıldığı eser Medea.
Geçtiğimiz akşam, Talimhane Tiyatrosu’nda izlediğim oyun, etkisini hemen üzerinizden atamayacağınız türden bir anlatıma sahip… Metin Balay’ın dilimize çevirdiği eserin yönetmeni Zurab Siharulidze; “Medea’nın konusu intikam. Aşk da var içinde… Nefret de ama geriye intikam kalıyor. İntikam, aşk, nefret tutkusu beraber olabilir mi? Olabiliyor. İşte biz buna odaklandık. Yönetmen olarak benim derdim insanlara ne olduğunu göstermek. Sahnede tutkuları göstermek... Ucuz duygular değil… Tutkular olmalıydı sahnede… Medea’nın tutkuları… Neden Medea’nın başına bunlar geldi? Bunun elbette cevabı var. Herkes suç işledi bu oyunda… Büyük aşka ihanet edilmez, edilmemeli. Eğer tragedya görmek ve yaşamak istemiyorsak tabii. Medea bizden, çağımızdan, toprağımızdan uzak değil, hemen yanı başımızda. Kıskançlık yüzünden kocasını veya karısını öldüren erkekler ve kadınlar var değil mi? İşte tragedya yine karşımızda. Aşk sadece tutku değil, sorumluluktur da. Aşka karşı sorumluyuz da. Bu sorumluluk olmazsa her şey tragedyaya dönüşecek” diyor.
Sevdiği adamın peşinden, yurdunu, ailesini terk edip, hatta bu uğurda kardeşini öldüren, başka bir ülkeye gelmiş olan bir kadının, yıllar sonra kocasının kralın kızıyla evlenmek istemesine ve kral tarafından kovulmasına direnmesinin mitoslara dayalı trajik öyküsünün anlatıldığı Medea, tarihin en çarpıcı hikâyelerinden hâlâ.
Ayşe Lebriz Berkem’in Medea rolünü kıvamında üstlendiği oyunda, Gizem Erdem, Damla Ekin Tokel, Berk Yaygın ve İlkay Zeynep Aknam (müzisyen) rol alıyor. Medea’nın dekor-kostüm tasarımı Başak Özdoğan’a, hareket düzeni ise Gizem Erdem’e ait.
“Medea bir kahraman mı? Yoksa anti-kahraman mı? Nasıl düşünülürse düşünülsün… Güçlü bir intikam için güçlü bir aşk olması gerekir…” diyor oyun başlangıçta. Kadının yüzyıllık çilesi, 2010’un Medea’sında da bitmiyor. Keza bu son yaşanılan olaylara da açtığımızda üçüncü gözü, sanırım tüm kadraj aydınlığa oturuyor.
Oyun bittiğinde tiyatrosever bünye ile tırmanırken Dolapdere Yokuşu’nu, yüzümüzde “işte budur” üstad ifadesi oluştu. Bir erkeğin perspektifinden, bir kadının DNA’sı ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi. Kaderin cilvesine bakın ki yaşadığı tarihlerde Euripides, kadın düşmanı olarak adledilmiş. Sadece aşk, intikam, tutku değildi meramda paylaşılan, eserdeki sosyal fon olarak duran mevzunun alt metniydi; Ezici politikalar ile onurlu birey arasındaki çatışma.
O yüzden Tiyatro Biteatral’a bir kez daha alkışlar. Oyunu bugüne yakınlaştırmış ama genetiğini mıncıklamamış. Zor bir işin altına girmişler, tragedyalar öyle kolay kotarılacak söylenceler değildir, ama Ayşe Lebriz Berkem adının altını bir kez daha çizmeden geçemeyeceğim; şahane bir oyunculuktu. Bir kadının tutku ve cesaretinin, ona neler yaptırabileceğini merak ediyorsanız ve ortaya çıkacaklara da hazırsanız, işte Tiyatro Biteatral’ın rotası: (212 287 38 93)
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...