Neslihan Acu, Keşanlı Ali Destanı Dizisi'ni yazdı - KEŞANLI ALİ DESTANI: BİR DESTAN PARODİSİ (12/12/2011)
Çok büyük merakla beklediğim Keşanlı Ali Destanı dün gece başladı.
Dizinin sadece bir sezon (yaza kadar) süreceğini okudum bir yerlerde. Umarım bu doğrudur da, Keşanlı Ali Destanı, diğer edebiyat uyarlamaları gibi rating uğruna orasından burasından çekiştirilip hilkat garibesine döndürülen yapıtlardan biri olmaz.
Keşanlı Ali Destanı çok önemlidir çünkü.
Haldun Taner’in bir tiyatro yazarı olarak büyük yeteneğini, güçlü mizahını, sağlam toplumsal eleştirisini bünyesinde barındıran olağanüstü bir tiyatro örneğidir.
Şekil olarak Türk tiyatrosuna getirdiği yeniliğin ötesinde, Haldun Taner’in karakter yaratmadaki müthiş başarısını yansıtır.
Keşanlı Ali Destanı ile Haldun Taner, “destan balonunu” patlatır, bizlere efsanelerin içyüzünü sunar.
Keşanlı Ali Destanı bir kahramanlık öyküsü değildir, bir kahramanlık parodisidir. Bir zoraki kahramanın öyküsüdür.
Bir gecekondu mahallesinde (Sineklidağ) tümüyle kaderine terk edilmiş insanlar, (kendi yarattıkları) kahramanları Keşanlı Ali’den medet umarlar, Ali’nin başlarına geçip onları her türlü kötülükten, yoksulluktan, haksızlıktan vs kurtarmasını beklerler.
Oyundaki bir şarkı bu absürd durumu gayet güzel özetler:
“Biz yaratır biz taparız, ne çekersek ondan çekeriz”
Oyunda Keşanlı Ali aslında kendi halinde, silik tabiatlı bir adamdır. Ama işlemediği bir cinayeti üstlendikten sonra, Sineklidağ ahalisi tarafından bir kahraman olarak görülür.
Daha önce Keşanlı Ali’ye hiç önem vermeyen Sineklidağ’lılar, Ali, cinayeti üslendikten sonra ona tapınmaya başlarlar.
Keşanlı Ali de bu durumu kabullenir. “Bu dünyada namuslu, insaniyetli oldun mu alaya alınıyorsun. Zorba, katil oldun mu saygı, itibar görüyorsun” sözleriyle.
Böylece havaya giren Keşanlı Ali, yaratılan destanın peşine takılır gider ve kendi hazin sonunu hazırlar.
Oysa Zilha karakteri daha akıllıdır.
Gecekondudan çıkıp hayalinde yaşattığı zenginliğe kavuştuğunda, aslında her şeyin ne kadar sahte, düzmece olduğunu görüp özüne dönmeyi tercih eder.
Keşanlı Ali oyunu müzikal açıdan çok önemlidir.
Orijinal müzikleri Yalçın Tura yapmıştı.
Dizi versiyonunda Yalçın Tura’nın adı geçmiyor.
İlk bölümde müzikal yapının zayıflığı ciddi bir sorun gibi görünüyor.
Çünkü Keşanlı Ali Destanı, şarkılarıyla / müziğiyle var olan bir eserdir. Gücünü müzikten alır.
Koro, oyunun çok önemli bir unsurudur.
Bu müzikal zayıflık sorununun nasıl çözüleceğini ileriki bölümlerde göreceğiz herhalde.
İlk bölümle ilgili diğer izlenimlerim şöyle: Sineklidağ’ın bir tiyatro dekoru tarzında canlandırılması bence doğru olmuş.
Oyunculuklar iyi. Belçim Erdoğan, sosyal mecradan takip ettiğim kadarıyla pek beğenilmemiş. Nedenini anlayamadım. Bence role gayet uygundu.
Nejat İşler çok iyi oyuncu, evet. Ama o bitirim yüz ifadesi, ilk bölümdeki saf Ali’yi yeteri kadar inandırıcı oynamasına engel olmuş gibi. Vücut diliyle ve düdük gibi kıyafetlerle o garibanlık verilmeye çalışılmış ama Nejat İşler’in bakışlarında o saflık olmayınca biraz tuhaf bir Keşanlı çıkmış ortaya. Ama Nejat İşler, Keşanlı’nın sonraki bitirim hali için biçilmiş kaftan. O kesin.
Keşanlı Ali Destanı’nı Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Suna Pekuysal gibi oyunculardan izleme mutluluğuna erişmiş biriyim.
İnsan onlardan sonra daha iyisi olamaz diye düşünüyor.
Ama bir tiyatro oyununun dizi halinin çok farklı olabileceğinin, oyunculuk açısından da değişik tarzların denenebileceğinin bilincindeyim.
O yüzden çok keskin eleştirilere ve tutucu davranmaya gerek yok diyorum.
Seyredelim ve görelim.
Bu dizi sayesinde Keşanlı Ali Destanı’nın ve Haldun Taner’in yeniden gündeme gelmesi önemli bir olay…
Ama dediğim gibi, umarım, oyunun ruhu ve Haldun Taner’in metni seyirciye doğru aktarılır ve rating uğruna konu alakasız yerlere saptırılmaz. Aksi halde, oyuna gerçekten çok yazık olur.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...