Türkiye’de geçtiğimiz son iki iktidarın hışmına uğrayan tiyatro, salon yıkma ve kapatma senaryolarıyla, her yıl ayrılan özel tiyatrolara devlet ödeneğinin adaletsizliğine rağmen tiyatrolar perdelerini açıyor. Amatör ve profesyoneller yeni ve iyi oyunlar yapıp son yılda tiyatronun ruhuna can kattılar. Son dönemlerde Kürt Tiyatrosunda çok iyi gelişmeler olduğunu söylemek gerçeği tersyüz etmek olur. Kürt tiyatrosunun nabzının tutulduğu Türkiye metropollerindeki Kürt Tiyatro grupları bölgeye yaptığı turnelerle bir nebze de olsa varlığından söz ettirdi. Ama yapılan tiyatronun ne nicelik ne de nitelik açısından bir gelişme kaydetmediğini söylememiz abartı olmasa gerek. Fakat Kürt Tiyatrosunda Diyarbakır’da yapılması planlanan “Kürt Tiyatro Günleri” Kürt tiyatrocuları ve seyircisinde bir heyecan yarattığı ortaya çıktı. Ama bu söz konusu olan tiyatro günleri gerçekleşemedi, yine ertelendi.
Her yıl dillendirdiğim bir hususu tekrar etmekten bıkmayacağım ve bıktırana kadar tekrarlayacağım; Türkiye Cumhuriyeti’nin Kültür Bakanı her yıl özel tiyatrolara dağıttığı ödenekten Türkiye’de yaşayan diğer halkların tiyatrolarına da bu paydan verilmeli. Türkiye coğrafyasında 20 milyon Kürt’ten bahsediliyorsa, söz konusu ödenekten Kürt tiyatrosu da faydalanmalıdır. Bu bizi hiçbir şekilde devletten veya başka bir yerden bir şeyler bekleyip, “aman yapılmıyor”, “aman edilmiyor” moduna sokmamalıdır. Tam tersi inadına kendi kendine hiçbir şekilde devletten bir şey umup, hantal ve dedikoducular moduna girmemeliyiz.
Bu madalyonun bir yüzü, diğer yüzü ise Kürt Tiyatrosuna desteğin kimlerden gelmesi gerektiğidir.
Kürt sanatının en cılız, en önemsiz-gereksiz görülen Kürt Tiyatrosu varlıkla yokluk arasında. Onun için bizler hala Kürt Tiyatrosu mu, Kürtçe Tiyatro mu, var mı, yok mu diye tartışıyoruz. Buradaki büyük sorunların tiyatroculardan kaynaklandığını da görmemiz gerekiyor. Doğru dürüst projelerimiz yok. Sunma yöntemini bilmiyoruz. Sunulan projelerimiz ise, devlet ve kurumlarını geçtik, ne Kürt yönetimlerinde ne Kürt sanat çevrelerinden hiçbir şekilde destek görmüyor. Ama en önemlisi projelerimizin var olup olmadığıdır. Var olan projelerin de çok da iyi ve şaheserler olmadığı bir gerçek. Proje üretemiyoruz, izlemiyoruz, paylaşmıyoruz, birbirimizi sevmiyoruz.
Tiyatrocuların hep ağladıkları söylenir. Bence bu durumda ağlaması gereken tiyatrocular değil, tiyatroyu bu halde bırakanların ağlamasıdır. Literatürde dünya savaşları olurken bile hiçbir şekilde perdelerini kapatmayan tiyatrolar, en kötü ekonomik koşullarda bile gelişmiş ülkeler tiyatro bütçesine hiçbir şekilde kısıtlama getirmeden bugüne kadar varlıklarını sürdürmüş ve seyircisiyle tiyatrolarını geliştirmişler. Bugün açlık ve yoksullukla cebelleşen Afrika halkı da tiyatrosuyla günümüzde söz edilen tiyatrolardandır. Tiyatroyu insanlara lüks olarak gören ve ya tiyatronun seyircisine ulaşmasını her türlü engellemeye çalışın bugünün iktidarı ve kurumları, bu kültürün altına dinamit koyduklarının yakıcı bir gerçeğidir.
Günümüzde en sanatçı ve ya tiyatrocu olarak bilinen ve sözde entellektüel-aydın sıfatı yakıştırılan bazı figürlerin görmezden geldiği Kürt halkı ve tiyatrosunun 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde bile sessizliklerini koruduğu ortada. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milleti eğer Kürt kardeşliğine inanıyorsa, her yıl özel tiyatrolara ayırdığı adaletsiz ödenekten adaletli davranıp Kürt Tiyatrosuna da pay verir, bu bir dilenme biçimi değil, bir haktır. Devlet ve şehir (belediye) tiyatroları da yılda en az beş tane Kürtçe oyun çıkarmalı. İstanbul gibi milyonlarca Kürt insanının yaşadığı bir şehirde niye devlet ve şehir tiyatroları Kürtçe oyunlar sahnelemesinler? Madem TRT gibi devletin bazı kanalları Kürtçe yayın yapıyorsa, devlet tiyatroları da Kürtçe oyun yapmalılar. Çünkü vergi, askerlik v.s gibi konularda Kürtler hep akla geliyorsa, bu konularda da akıllara gelmeliler. Aksi takdirde kimse Kürt ve Türk kardeşliğinden bahsetmemelidir.
AYDIN ORAK
Tiyatro Avesta Oyuncu ve Kurucusu
tiyatroavesta@gmail.com