Kış ortasında bir yaz günü daha..
Feriköy sahasında miniklerin final maçı var.. Günay Kayarlar hocam birgün önceden haber verip, davet etti..
“Turnuva rahmetli İsmail Tartan adına düzenlenmiştir..” demesi yetti bana.. İki elim kanda olsa giderdim..
İsmail Tartan, yeşil sahalardaki lakabıyla “Sarı İsmail” futbol aracılığı ile tanıdığım en güzel insanlardan biriydi..
Bursaspor’un unutulmaz kaptanı, A milli liberosuydu.. İki yıl da Galatasaray’da oynamıştı..
Amansız bir hastalık, onu aramızdan zamansız alana kadar da top oynadı..
İki ağır ameliyat geçirdi, bildiğim.. İki ameliyattan sonra da sahadaydı..
***
Biri bana sorsa:
“Kazık kadar adam oldun.. Hâlâ top peşinde koşuyorsun.. Bunca yıl oynadın da eline ne geçti?” diye..
Kazancımı bilirim, düşünmeden cevap veririm:
“Futbol hevesim sayesinde birkaç güzel insan tanıdım..”
Bana yeter.. “Bir dostun varsa dünyanın en zengin adamısın..” diyen Çin atasözüne göre ilişki zengini bile sayılırım..
O yüzden hevesle gittim miniklerin onun adına oynayacağı final maçına.. Feriköy’ün efsane futbolcusu İsmet’i gördüm.. Diz dize seyrettik maçı içim açıldı..
Öbür yanımda İstanbul futbolunun başka bir efsanesi vardı.. Seksendört yaşındaki İsmail Elçin..
TERS ZAMANLAR
Önümüzde koşuşturan çırpı bacaklı, mini minnacık çocuklar arasında; gören tek gözüyle bir Lefter, bir Kadri arıyordu..
Hani çocukları tarafından huzurevine bırakılan kadının sızlanması vardır, bir kere daha yazmıştım:
“Yavrum..” diyordu..
“Ben kaynanalığın kıymetli zamanında gelindim.. Gelinlerin kıymetlendiği zaman da kaynana oldum..”
Bizimkilerin futbolculuğu da böyle zaman şaşmasının gadrine uğramış..
İsmet gibisini bulursan, bugünün futbol borsasında sadece menajerine her mukavelesinde bir milyon lira komisyon kazandırır..
Kendisi de parayı koyacak yer bulamaz..
Sevgili İsmail Tartan adına düzenlenen turnuvada Feriköy takımının gayretli idarecileri vardı ama Bursaspor’dan kimse yoktu.. Bir Levent Kızıl’ın aklına İsmail arada bir gelir mi acaba?
Belki de seyretmemiştir bile..
Futbol şimdi sektör oldu.. Yani tüfek icat edildi..
Kulüpler, protokol tribününde puro tüttürerek maç seyreden naylon sanayicilerin hobileri haline geldi.. Bu saatten sonra futbolun efsanelerine kim bakar? Kim hatırlar?
***
Atatürk’ün yaveri Muzaffer Bey’in oğlu “Taka Naci..” şimdi huzurevinde..
Geçen günlerin birinde, kaldığı huzurevinde kendisiyle yapılan bir röportajı gözlerim yaşlanarak seyrettim.. Bir odadan diğerine zorlukla yürüyordu..
Dünyayla ilgisi kalmamış gibiydi..
Muhabir ne zaman ki futbola getirdi lafı, eski arkadaşlarını hatırlattı.. Artık ölümle kucaklaşacağı an dışında bir beklentisi kalmamış gibi duran ihtiyarcık birden canlandı..
Duvara asılı fotoğraflardan eski takım arkadaşlarını tek tek sayarken o günleri yeniden yaşıyor gibiydi..
NE GELENEKMİŞ!
Galatasaray’ı hobi haline getirenlerin dillerine pelesenk ettikleri bir “gelenek” lafı vardır ki nerede duysam karşılığını içimden veririm..
Gelenek diye diye sarıldıkları tek şey de maç seyrederken kendinden geçen üç günlük yönetici Abdürrahim Bey’in ekrana yansıyan neşe verici görüntüleri..
Bizde olmayan asalet müessesesinin illegal asilleri için servis şoförlüğünden gelip zengin olan Abdürrahim Bey’e katlanmak bile geleneğe aykırıdır ya neyse..
Bari dönüp geçmişten miras kalan birkaç kişiye sahip çıksalar ya!
Şimdi bu satırları okurlar.. Üç beş kişi bir araya gelip huzurevine gider, Taka Naci’nin elini öperler.. Bir buket, bir kutu badem ezmesi..
Lig TV de bunu, döner döner yayınlar.. Geleneğin hakkını böylece vermiş olurlar..
Sonra Taka Naci bir daha aranmamak üzere yeniden yalnızlığına terk edilir..
***
“Küllü tavil-ûn ahmaktır..” diyerek kendisiyle dalga geçme meziyetini gösteren Galatasaray’ın çelebi başkanı bile bunları hatırlamıyorsa..
Ağzı purolulardan Galatasaray’a da hizmet vermiş olan İsmail Tartan’ın veya Taka Naci’nin hatırlanmasını beklemek biraz safdillik oluyor..
Finalistlerden biri Galatasaray’ın minikleriydi.. Onlardan da kimse yoktu..
İYİ Kİ GÖRMEDİ..
Merak ederim.. Seksenine çeyrek kalmış bir efsane, Lefter.. Neden Fener’in maçlarını Başkan’ın locasında başkanla yan yana seyretmez?
O koca Lefter’i her maça limuzinle, helikopterle getirmek dahi zevkli bir külfet olmalıydı bu yönetime..
Hatta her cümlesini “Allah razı olsun” yakarması ile noktalayan, hükümet adamları mağduru Federasyon Başkanı’na..
Ama Başkan, maçlarını paranın azdırdığı genç çocuklarla birlikte seyretmeyi seviyor..
Senede üç dört milyon dolara iki frikik atan Alex’i efsaneden sayıyor..
***
Paranın gücüyle efsane olmaya çalışanlar belli ki gerçek efsanelerden haz etmiyorlar..
Bir önceki Fener Başkanı, efsane ile şöhret arasındaki farkı Rio’da gözleriyle gördü..
Brezilya’yı daha bir ay önce dünya şampiyonu yapan Parreira, kaldığı beş yıldızlı otelin lobisinde paralı müşteri muamelesi görürken; gerçek bir efsanenin gölgesi düştü üzerine..
Fener’i görmek için şehir dışındaki gecekondusundan gelen yoksul Didi yüzünden İpenama sahil yolu insan seliyle kilitlenmişti..
Kendiliğinden oluşan efsaneler yok artık.. En azından yeşil sahalarda tükendi..
O yüzdendir ki katiller kendilerini pervasızca efsane ilân edebiliyor.. Bu da “Var olmanın dayanılmaz hafifliği”nin başka türlüsü..
Bugünleri görmediğin için şanslı sayılırsın İsmail Hoca!
Kişisel zenginliklerimden biri de İsmail Tartan’dı..
Selahattin Duman
Vatan