Haftalık bir haber dergisinde kendisiyle söyleşi yapılan 20 yaşındaki bir dizi oyuncusu kız “ İşlerim o kadar yoğun ki, okula gitmeye bile zaman ayıramıyorum” diyor. Bu genç kızın gittiği okul ise bir üniversitenin tiyatro bölümünün oyunculuk kısmı.
Yine benzer bir okulda antik tiyatro üzerine ders verirken, sevimli bir kız öğrenci “hocam bunları bize niye anlatıyorsunuz, ben dizi oyuncusu olmak istiyorum” deyiverdi.
“O Ses Türkiye” yarışmasında özellikle çocuklarını bu yarışmaya sokan aileler, sanki tümü ağız birliği etmişçesine hep benzer şeyleri söylüyorlar: “Benim çocuğum çok küçük yaşlardan beri şarkı söyler, çok yetenekli olduğunu biliyoruz, ayrıca müzik onun yaşam biçimidir”
Buna benzer örnekleri daha çoğaltabiliriz. Hepsinin ortak paydası ise eğitime gerek duymadan bir yerlere gelmek, kısacası kitlelere empoze edilen para ve şöhrete hiçbir bedel ödemeden sahip olabilmek. Bu öylesine empoze ediliyor ki, sonunda bu yola eğilim gösteren gençler, bu düşün belki de en masum kurbanları olmaktan kurtulamıyorlar.
Örneğin “O Ses Türkiye”yi ele alalım. Bu yarışma üç bölümden oluşuyor: Jüri, yarışmacılar ve ailelerin görüntüleri. Jüriye bakıldığında, hemen hemen her aile onların da köklü bir müzik eğitiminden geçmediğini ve yine sağlam bir diğer dalda eğitim görmediklerini biliyor. Jürinin bu ayarda seçilmesi yalnızca popüler kişi olmalarından değil, onun da ötesinde eğitimle ilgili konumlarından geliyor. Onun için çocuğunu bu tür yarışmalara sokan aileler “Bak kızım/oğlum, sanki onlar bu işin okulunu mu bitirdi, sen de onlar gibi olmaz mısın?” diyerek çocuklarını bu arenanın içine atıveriyorlar. Hiçbiri, ‘çok yetenekli’ dedikleri çocuklarını, bu yetenekleri geliştirip çoğaltacak bir eğitim kurumuna vermeyi düşünmemiş, bundan sonra da düşüneceklerini sanmıyorum. Nasıl olsa en zahmetsiz ve en kısa yol bu. Dizilerde oynayan genç bir kızın, kendi mesleğiyle ilgili bir okula gitmeye bile gereksinim duymaması bu yüzdendir. O kendince bir çıkış yolu bulmuş; okusam ne olur, demek bu işe okulsuz da, eğitimsiz de olabiliyormuş düşüncesi onun için belki geçici bir süre bir şeyler ifade edebilir. Ama yarışmaya katılanların bu şansı pek fazla yok. Onların içinden yalnızca bir kişi seçilecek, onun da bugüne dek bu türde yapılan yarışmalar söz konusu edildiğinde pek başarı şansı yok. Bir süre sonra diğerleri gibi unutulup gidecek.
“O Ses Türkiye” ve benzeri yarışmalarda daha ilk turda seçilen gençlerin anne-babalarıyla kucaklaşmaları, bu sevinci birlikte yaşamaları güzel bir şey. Hele baba-annelerin ilk turda seçilen evlatlarına “ben kazanacağını biliyordum, çünkü sen çok yeteneklisin “diye başarılarını taçlandırmaları belki ilk bakışta çok güzel bir paylaşım. Ama bir haftalık bir sevinç, ya sonrası? Elemeye dayalı olan bu formatta her biri sonuna dek bir hafta arayla tek tek elenecekler. Peki o zaman, bir hafta önce onların çok yetenekli olduğunu söyleyen anne-babalar bu kez çocuklarına ne diyecekler? Teselliyi “haksızlık” yapıldığında mı, yoksa başka yerlerde mi arayacaklar? Bu da hiç önemli değil. Önemli olan, o genç insanların, o genç bedenlerin düş kırıklığıdır. Eğitimi dışlayarak paranın ve şöhreti en kısa yoldan arama yanılgısıdır. Çünkü artık sanat ve sanatçı olmanın karşılığı, yalnızca şöhret ve paradır. Bu yolun tek kurbanları da ne yazık ki bu genç bedenlerdir. Eğitimin bu denli küçümsenip yok sayılmasının örneklerini de, dizilerden programlara, jürilerden geçici şöhretlere dek her alanda görmüyor muyuz? Burçak Evren Aydınlık
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...