İstanbul Halk Tiyatrosu, İlk Oyunları 'Can Tarlası'nı Tiyatroseverlerin Beğenisine Sunmaya Hazırlanıyor.
'Avrupa Yakası'nın Cem'i Levent Üzümcü, Yıldıray Şahinler, Bahtiyar Engin ve Kemal Kocatürk'ün kurduğu tiyatro; 'Can Tarlası'nda üçüncü sayfa olaylarını irdeliyor.
Levent Üzümcü:
Bu oyunda hepimiz birden fazla karakteri canlandırıyoruz. Oyunun başından sonuna kadar tek bir konu yok. Ben beş tane farklı karakteri canlandırıyorum. Oyunda hiç kimse aynı rolü iki kere oynamıyor. Minimum 4-5 farklı karakteri canlandırıyor.
Bir bakkal ülkede yaşananlardan nasıl rahatsız oluyorsa, biz de rahatsız oluyoruz. Ben rahatsızlığımı hem bir protesto eylemine katılarak gösterebilirim hem de tiyatro oyuncusu olmanın da verdiği avantajla oyun oynayarak... Bazen nutkunuz tutulur ve bir şeyleri söyleyemezsiniz ya... Burası benim için söz söyleyebileceğim bir yer! Ülkenin içinde bulunduğu birçok durumu beğenmiyorum. Burası benim ülkem. Gidecek çok yerim var ama gitmiyorum. Bu ülkenin beğenmediğim yerlerini gösterdikçe, bu ülkenin daha iyi yere gideceğini düşünüyor; o yüzden de bu oyunu oynuyorum.
Toplumun büyük bir kesimi üçüncü sayfa haberine malzeme. Ancak dikkat edin, maddi birikimi olan insanlar 3'üncü sayfa haberlerini okumaz. Rahatlarını bozmazlar. Haber olma potansiyelindeki insanlar ise bu mutsuzluktan, umutsuzluktan ve kötülükten güç almaya çalışıyorlar. Bir tür açlıkla besleniyorlar.
Ben de bir babayım ve 8 yaşındaki bir çocuğun ailesiyle birlikte bu oyunu izlemesini istemem... Ailesinin gelip izlemesini isterim, filtre dediğim şey bu... 14 yaş sınırımız var. Kapıda bunun kontrolü de sıkı bir şekilde yapılacaktır. Çünkü bu oyunun bir şeyler verebileceği yaş grubu 15'ten başlar.
Hemen her gün Anadolu Yakası'ndan buraya geliyorum ve her gün birbirine küfreden insanlar görüyorum. Delilik!
Kemal Kocatürk:
Bu tiyatronun ismi benim fikrimdi. Ben ilk tiyatroya Ankara'da başladım. İstanbul Halk Tiyatrosu'yla amacımız halkla bütünleşen bir tiyatro yapmak... Yalansız, yalın, gerçekten tiyatro yapmak... Bu gerçeklerle örtüşen tiyatroda toplumun varolan gerçeklerinden ayrı bir yere düşemezsiniz. Biraz politik bir yerde duruyoruz. Toplumun sorunlarıyla boğuşan her şey politiktir.
Bir gün gazeteyi açtım. Gazetenin sürmanşeti şu: 'Bir dakika bile suç işlemeden duramıyoruz.' Öyle istatistik bilgiler veriliyordu ki, şaşırmamak elde değildi. Polise günde yansıyan suç oranı 2.200. Yani bunu zamana böldüğünüzde 35-36 saniyede bir suç işleniyor demektir bu ülkede... 10 kişiden ikisinin silahlı gezdiği bir ülkede yaşıyorsunuz, şiddete maruz kalmamak mümkün mü? Bu şiddetin nedenlerini aramak lazım. Nasıl arayacağız bunu? Üçüncü sayfada içimizi sızlatan ama kolayca unuttuğumuz olaylara biraz daha derinlemesine bakmak istedik.
Bu oyunu ekim gibi yazmaya başladım. Aralık ayı gibi bitmişti. Sonra ocak başlarında bu oyunu anlattım; 'tamam' dediler. Bir de bu işe yapımcı aradık Aysa Organizasyon'un sahiplerinden Alahattin arkadaşımız 'Ben bu oyunu yaparım' dedi. 'Sen yol gösterici ol. Gel bizimle çalış' dedik. Beş kişi bu işe başladık. Levent Üzümcü, Bahtiyar Engin, Yıldıray Şahinler, ben ve Alahattin arkadaşımız...
Ben üçüncü sayfa haberlerini bu oyuna başlamadan önce de okurdum. Kişisel hayatların kişisel trajedilerine çok farklı boyuttan bakmayı severim. O insanın nasıl bir insan olduğunu düşlerim. Okurken de 'İyi ki oradaki ben değilim, iyi ki benim başıma gelmedi' diye düşünürüm. Milyonlarca kişi de eminim ki, böyle düşünüyor. İyi de biz olmamak bizi kurtarmıyor ki...
Gasp edilmedim ama dolandırıldım. Bizim oyunumuzun içinde de bunlar var. Halkın önüne bunları getirmek için yeniden çaba gösterdik. Umarım halkımız bu oyunu beğenir ve bundan hep birlikte ders alıp bir şeyler yapmanın derdine düşeriz. Gerçekten toplumumuzu çok kötü günler bekliyor.
Oyuna devlet erkanını da davet ediyoruz. Ancak gelirler mi bilmiyoruz. Bizim söylemimiz net... Buradan herkesin alacağı dersler var. Bu iş öyle bir şey ki; bunu devlet önlemeye çalışırken devlet kendi içinde kendi mekanizmalarını bile işletemez hale getiriliyor bu şiddet karşısında... Polislerin de başına geldi gasp olayları...
Tiyatro hayattan kopuk bir şey değildir. Tam tersi yaşamın içinden beslenir. Bu anlamda doğru buluyorum. Gerçeği nasıl anlatmanız gerektiğinin yüzlerce yolu vardır. Bu şunu gösteriyor ki, tiyatro kabuk değiştiriyor. Günün sorunlarıyla ilgileniyor.
Oyunumuzun içinde annesinin kılığına girip emekli maaşını almaya devam eden adamın da; ailesine '7 kişinin leşini yere sereceğim benimle gurur duyacaksınız' diyen adamın da hikayesi var. Hikayelerin insanlarda yara açanlarından seçtik.