Biz, O’nu mısır tarlasında karga kovalamasıyla değil, topraklarımız üzerinden leş kargalarını kovalamasıyla;
Biz, O’nu “Fikriye”siyle değil, emperyalizmin ezmeye çalıştığı tüm uluslara örnek olan fikirleriyle;
Biz, O’nu kendisini çaresiz hisseden birisi olarak değil, tüm gücünü Milli Mücadele döneminde kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına tek yumruk olan ulusundan alan yüceler yücesi yüreğiyle;
Biz, O’nu içki masasından kalkmayan bir “ayyaş” olarak değil, üzerinde güneş batmayan topraklara hükmedenlerle oturduğu masaya yumruğunu vurup Sevr’i parçalayarak suratlarına fırlatan kararlılığıyla;
Biz, O’nu küçük yaşta hocasına beslediği kini ileride devlet yönetimine karıştıracak denli “sığ” bir lider olarak değil; tüm dünyanın takdir ettiği ilerici görüşlerini silah yapıp bir ulusun makûs talihine meydan okuyan büyük devrimci kişiliğiyle;
Biz, O’nu kimseleri ilgilendirmeyecek “özel hayatı”nı “insan yanı” olarak sunma şaklabanlığı ile değil; örneğin 1936’da Yalova’daki köşkü bir ağacın kesilmesini önlemek için rayların üzerinde 4.80 metre kaydıracak kadar dahi ve insan yanı ile;
Biz, O’nu “Mustafa” olarak değil, bazı canlara inat, canımızın parçası, ruhumuzun ta kendisi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz olarak anladık, anlatıyoruz.
Bu şartlar altında;
Canlara sayfalar dolusu yer verip de, 1 yıldır KKTC’de iki defa olmak üzere, 50 ilimizde ve buna ek olarak onlarca ilçemizde sahnelediğimiz “HOŞ GELİŞLER OLA”ya, “et” olarak görüp pazarladıkları ve zavallı durumuna düşürdükleri kızlarımızın ve kadınlarımızın tırnakları kadar yer vermeyen medyada gücümüz yok, kabul ediyoruz.
Anasından helal süt emmiş, ekmeğini yediği milletine ekmek kadar ihtiyaç duyduğu sanatı adam gibi vermeye çalışan Mustafa Kemal Atatürk’ün yürekli çocukları olarak, öyle her holdingin kapısını çalıp onları oyunlarımıza sponsor yapabilecek gücümüz yok, kabul ediyoruz.
Başta ABD olmak üzere, AB’ye ya da herhangi bir ülkeye hayranlık duymadan her karışına başımızı koyacağımız denli aşık olduğumuz ülkemize ve insanlarımıza güvenip, onu dışarıda hiç kimseye şikayet etmeyecek denli onurlu ve gururlu birer Türk genci olarak, nemalanabileceğimiz –Attilâ İlhan ustamızın dediği gibi- hiçbir “ecnebi” kurum-kuruluş yok, kabul ediyoruz.
Beynimizi Mustafa Kemal Atatürk’e diş bileyen ve hâlâ düşmanlık duyguları beslediklerini inkâr etmeyen zihniyetin yatağına sereserpe bırakmayan bizler, elbette biliriz Mustafa Kemal Atatürk’ü nasıl anlatmamız gerektiğini. Öyle korkmadan, silikleşmeden, dönmeden, dönekleşmeden, cesurca nasıl sahneleneceğini gösterdik, göstereceğiz de…
Canlarla cananlar, algı yollarını bize kapatsalar da, gözlerini bizden kaçırsalar da, durmadan, bıkmadan, usanmadan “Hoş Gelişler Ola, Mustafa Kemal Paşa!” diye haykıracağız.
O’nun sanat cephesi askerleri olarak, son nefesimize kadar aldığımız her nefesi O’na borçlu olduğumuzu unutmadan, bu yolda ilerleyeceğiz.
Hem de oyunumuzla onlara rahatsızlık verdiğimiz için özür dilemeden… Rahatsız edilmeleri gerekiyordu çünkü… Çünkü birileri bunu yapmalıydı…
TİYATRO BİRİLERİ
www.tiyatrobirileri.com
Mustafa Kemal Atatürk’ten Mustafa’ya yanıt:
Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi birtakım menfi teşebbüslerle tatmine kalkmak âdiliğine tenezzül etmem. (1914)