Tiyatro sanatı ortamında üç farklı gündem hüküm sürmesine karşın, medya ve meslek kuruluşlarının durum karşısında içinde bulundukları vurdumduymazlığı şaşkınlıkla izlemekteyiz. “Bugün” gazetesinin magazin yazarı Aykut Işıklar; mankenlerin, şarkıcıların, türkücülerin gece yaşamlarını izlemeyi sürdürmek yerine, (nedeni bizce malûm olan “nedenlerle”) bu kere her nedense Türkiye’de tiyatroların sorunlarına eğilen, bu konuda düşünceler üreterek, yazarak ve de olanakları dâhilinde uygulayarak katkı sağlamaya çabalayan tiyatro sanatçısı Nedim Saban’ı hayli basite indirgenmiş magazinci ağzıyla hedef almıştır. Işıklar, Nedim Saban’ın duyarlılığını Musevi olmasını bahane ederek konu edinmiş, Saban’ın ticari yaşamını da olmayan, oluşmamış yazı üslubunun içine katarak kendince aşağılamıştır. Aşağılamakla da kalmamış, yazısında hedef göstermiş, alenen ırkçılık yapmıştır. Tiyatro meslek kuruluşlarından vazgeçtik, duruma Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi’nin şu ana kadar müdahil olmamasının üzüntüsü yüreklerimizi sarmıştır.
Star Televizyonu muhabiri ise, basında bir diğer densizlik örneği yaratarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nca sahnelenmekte olan Nazım Hikmet’in “İnek” başlıklı oyununun afiş tasarımında oyunun adını “İnek Nazım Hikmet” olarak okumuş ve haber editörü de muhabirin cehaletini yepyeni bir “gaflet ve delalet” örneği göstererek: “İstanbul Şehir Tiyatroları Nazım Hikmet’e İnek dedi” diye haberleştirmiştir. Tiyatro meslek kuruluşları, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi bu ikinci skandalda da ne yazık ki kendilerini kenara çekmiştir.
Diğer skandal ise, tiyatro ve seslendirme sanatçısı olmakla beraber, bir televizyon dizisinin “kurt”larından da olan Atilla Olgaç’ın, Kıbrıs’ta askerlik yaparken Rum asıllı 19 yaşındaki bir esirle birlikte 9 kişiyi daha öldürdüğünü itiraf etmesi ve bununla övünmesidir. Atilla Olgaç, uluslararası diplomatik skandala yol açan bu itirafından sonra her nasılsa durumun ciddiyetine varmış ve söylediklerini: "Senaryomdan bölümler" olarak açıklamıştır. Sorunun hukuk boyutunu elbette hukukçular düşünürler, bilirler, ama bir sanatçının ya da sıradan dahi olsa bir insanın hiç utanıp sıkılmadan üstelikte esir bir çocuğu öldürmekle övünmesi ruh sağlığının yerinde olmadığını açıkça sergilemektedir. Konunun, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün de zerre kadar dikkatini çekmemesi hayli ilginçtir. Bize göre, Olgaç’ın sahneyi derhal bırakması, kameraların önünden ivedilikle çekilmesi ve yaşadığı travmayı elan atlatamaması nedeniyle tedavi görmesi gerekmektedir. Devlet Tiyatroları ya da televizyon dizisinin yapımcı şirketinin olanakları kısıtlı olduğu takdirde Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezi, Atilla Olgaç’ın tedavi giderlerini gerekirse üstlenecek düzey ve güçtedir.
Son üç olay, UNESCO’ya bağlı; hem mesleki, hem de toplumsal sorumluluklar taşıyan bir sivil toplum kuruluşu olan Birliğimizce, aslında sadece tiyatro camiamız adına değil, toplumumuz açısından da dikkatle izlenmekte; vaki skandallar tarafımızda, toplumumuzun kendi içinde giderek ne kadar çok psikopat yetiştirdiği ve beslediğinin kanıtı olarak değerlendirilmektedir.
Bu durum karşısında medya kurumlarımızı duyarlı olmaya; basın meslek kuruluşlarımızı gerekli önlemleri almaya davet ediyoruz. Sadece tiyatro sanatçılarını değil; sessiz, sakin, tepkisiz ortamlarını koruyan tüm sanatçıları her üç skandal için: “Sanatçılar! Kendinize gelin! Tepkinizi gösterin” sloganıyla göreve çağırıyoruz.