| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hakan Meriçliler Röportajı: Feuerbach'tan Çağatay Koçtuğ'a Onur Şimşek Hakan Meriçliler; yıllardır Devlet Tiyatroları ve özel tiyatrolarda harikalar yaratan bir tiyatro adamı. Çoğu büyük sanatçılar gibi, televizyon yapıtı tüketicileri tarafından ‘geç farkedilen’lerden. Belki de en şanslılarından. Şans diye nitelememin nedeni ise bir Gülse Birsel yapıtıyla fark edilmiş olması. Kendisi her ne kadar ‘keşke ilk onunla karşılaşsaymışım’ dese de geçirdiği deneyim sürecinden oldukça memnun. Hakan Meriçliler ile kendisi/ Ben Feuerbach oyununda canlandırdığı Feuerbach/ Yalan Dünya’da hayat verdiği Çağatay Koçtuğ triadında; aktörlük ve tiyatro üzerine söyleştik. -Sesiniz hep böyle güzel miydi? Ses olayı hep sorulur, bu genetiktir. Yani birinin sesi iyidir- iyidir derken diğer seslere hakaret etmeyelim- bas baritondur, bu aileden gelen bir şey. Ailedeki erkeklerin sesi hep böyle bas bariton. Eğitim sadece daha dikkatli olmamı sağladı. -Opera söylediniz mi daha evvel? Hayır ama bir ara opera okumayı düşündüm. Fakat Türkiye’de opera bir seçim meselesi. Çok dikkatli olmak gerekiyor hayatta, çok titizlenmek gerekiyor. Bu anlamda onu göze alamadım açıkçası ben. -Sesinizi korumak için bir şeyler yapıyor musunuz? Tabii, ses egzersizlerimi yaparım. Beslenme vesaire kesinlikle dikkat ederim. -Radyo programı teklifi gelmiştir mutlaka? Geldi fakat çalışma saatlerimiz uyuşmadı. -Tiyatroya nasıl başladınız? Küçükken zaten eğilimim vardı. Taklit yeteneğim çok çabuk kendini gösterdi. 3-4 yaşımda sorduklarında artist olacağım derdim hep. İzmir’de lisede okurken lise tiyatrosuyla tanıştım. Önce şiir okumaya başladım, yetmedi o bana. Tiyatro kolunda öğretmenler oyun çıkarıyordu, ben de öyle bir oluşum içine girdim. Öyle bir oluşuma girince arkasından bunun okulunu okumak gerekiyor. Bunun cevaplarını bulman daha kolay oluyor. Dolayısıyla içeriden yönlendirme ile – DT’den bir yönetmen gelmişti çalışmaya- onun vesilesi ile Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’ne girdim. Lise 2’de çok net kararımı vermiştim ama tiyatrocu olmaya. -Başka bir meslek düşünmediniz mi sahne sanatları harici? İstemedim. Arkeolog olabilirdim, arkeolojiye yakınlığım vardı. Kazı, eski tarih… Hobi olarak devam ediyor şuan. Bir arkeolog sevgilim olsun isteyebilirdim. -Tiyatro yeteneği küçük yaştaki taklit yeteneğiyle ölçülebilir mi? İlk başlangıç için sadece. Bütün sanatlar öyle doğmuştur ya; dans, resim… Gördüğünü yapabilme çabası, doğayı taklit edebilme durumu. Ama taklitçilikten bahsetmiyorum kesinlikle. Çok derinlemesine bir şey sanatın kendisi. Çok bilgi işi, deneyim işi. Ve bunları vücuduna sirayet ettirebilme işi. -Liseden sonra? İzmir 9 Eylül Konservatuar mezunuyum. Direkt Devlet Tiyatroları’na girdim. İlk Trabzon’a. Sonra Trabzon’dan İstanbul’a 6 yıl geçici görev ile gönderildim. Oradan Ankara’ya tayin edildim. Ankara’da deniz olmadığı için yapamayacağımı düşünüp, Trabzon’a geldim yeniden. -İstanbul’a dönmeyi planlıyor musunuz? Trabzon’da yaşamıyorum, oyun oynayıp dönüyorum; evim İstanbul’da. Oyun olarak ise, şu sıra düşünmüyorum. AKM yok hala, Taksim sahnesi yok. Oralarda çok güzel oynadım. -Zor değil mi bu tempo? Değil, yaşama biçimim böyle. Öncesinde çalışırım programa, çalışkanımdır. -Ben Feuerbach’a gelirsek; nasıl anlatırsınız oyunu? Günümüzden yola çıkarak söyleyeyim. Yıllarca tiyatro sanatına emek vermiş, büyük bedeller ödemiş insanlar var. Bunlar her bir odition’a gittikleri zaman sürekli baştan başlama hali yaşarlar. Sanki o emekleri vermemişler, o bedelleri ödememişler gibi. Karşılarına bir asistan çıkar, deneyimi yoktur. 3-5 yıllık bir tiyatro geçmişi vardır. Karşıdakinin 30-40 yıllık deneyimi vardır. Fakat o adam onu değerlendirmek durumundadır. Ve deneyimli adam da hesap verme durumuna düşer. Dramatiktir bu, acı olan taraf. Bu sadece sanatta olan bir şey değil, tüm değerlendirmelerde karşılaşırız hayatta. Feuerbach’ı ayrı kılan ise o kadar büyük bedelini ödemiş ki artık, akıl hastanesine de girmiş. Dışarıda karşılaştığı robotlaştırma- köpekleştirme hallerinden o kadar yılmış ki; özgür bir ruha sahip olduğu için. Hayal dünyasının yönetmenden bile gelişmiş olduğu iddiası ile tamamen bütün kademeleri aşmış, ondan dolayı çıldırmış. Bunun altında ezilmiş ve ruhu kaldıramamış bunu. Feuerbach gerçekten çıldırmış bir adam. Oyundan şunu çıkarabiliriz; sanatçı- sahne üzerindeki oyuncu bir dalgıç gibidir. Çok derine dalmak ister. Çünkü vurgun yeme ihtiyacı duyar. Bence gerçek sanatçının duracağı yer vurgun yemek ile yememek arasındaki yer. Kim o çizgiyi geçer üşütür, vurgunu yer. Kimi de orayla oynaşır, 5 metre dalar, 10 metre dalar. O yola çıkan kişinin dalma performansı ile ilgili. Hakan Meriçliler-Sema Engin -Sanat delilik uğruna alınacak risk midir? Tam bir delilik değil, kontrollü bir hal o. Asla sanat kontrolsüz bir şey değil ve asla tesadüfi değil. -Tiyatro ‘deli işi’ değil midir yani? Bence değil. Öyle derler, olmayan şeyleri oynuyorsun diye ama ben buna katılmıyorum. Oyunculuk çok akıl sağlığı bir iş bence. Sağlam bir zihin istiyor. Bir idman, egzersiz işi. O biraz ucuzlatıyor, küçültüyor işi. Bunlar bana yalan geliyor, oyun çıkışı kapıda ambulans bekletmeler filan. Çağatay ambulans değil, itfaiye de çağırırdı mesela. -Feuerbach- Hakan Meriçliler- Çağatay Koçtuğ ne kadar benzeşiyor? Hiçbiri birbirine benzemiyor. Ama en çekicisi Feuerbach, çok enteresan bir adam. İllaki benden bir şeyler var ama bambaşka biri. Çok zeki bir adam bir kere, kelime dağarcığı çok zengin. Yüksek kültürü olduğuna inanıyorum Feuerbach’ ın. Adam Alman her şeyden önce, Alman felsefesi ve edebiyatını yutmuş. Çok dolu, çok yoğun. Benden çok daha yoğun. Otokontrolünü yitirecek kadar derine dalmış biri. Gözü kara olabilirim ama Feuerbach tamamen gözü kara bir adam. Yetişemem ona bu anlamda. Çağatay Koçtuğ ise acayip bir karışım. Yine benden bir parça vardır mutlaka, bir alanımı kaydırıyorum ben ona. Ama belirli yüzde bir parça değil. Benden bir parça almazsa o orijinal bir şey olmaz. Bütün ekol ağabeylerin bir karışımı var Çağatay’da. Çünkü çakma bir adam. İyi bir oyuncu değil bir kere. Dersine o anlamda çalışmamış bir adam. Kulaktan dolma, var olma savaşında koz olan bir adam. Çağatay’ın babası da oyuncu, önemli bir Şehir Tiyatrosu oyuncusu. Onu siz bilmiyorsunuz tabii. -Siz Feuerbach’ın durumunda kalsaydınız ne yapardınız? Reji asistanı çok yetenekli olamazı? Kesinlikle olabilir de böyle adamlar böyle değerlendirmeyi kabul etmezler. Ben gitseydim alanı terk ederdim, geri dönmezdim. Çünkü Feuerbach benden daha çok seviyor tiyatroyu. Orada olmayı daha çok seviyor, bu çok önemli bir ayrım. Feuerbach o kadar seviyor ki oraya çıkmışken, orayı bırakamıyor. Çok şahane bir hastalık belirtisi bu, ya da aşk. Tiyatro aşkı, çok yüksek aşkı var. -Oyunun zor bir metni var. Sizin alışma süreciniz nasıl oldu? Evet, İstanbulluk bir oyun. In-yer-face seyircisine çok hitap eden bir oyun. Seyircinin dikkatini çekmekte zorlanıyoruz. Emre (Ön) ile o konuda acı çekiyoruz. Ben direk çok sevdim oyunu. Seyirciyi düşünmedim o anda. Teksti elime alınca ‘Seyici ne der?’ demem zaten, önce ‘ben ne derim?’. Diğeri esnaflık gibi geliyor bana. -Oyunun başlangıcında ışıkların tamamen karartılması ile bir kargaşa yaşanıyor. Seyirci bu oyunda böyle yapıyor. Belki 2 defa ses çıkmamıştır, benim adıma çok zor bir aşama o. -1 saat 40 dakika boyunca sahneden ayrılmıyorsunuz ve her dakika büyük oynuyorsunuz. Nasıl dayanıyorsunuz? O garip bir şey. Savaş alanını bırakmamak gibi. Cüneyt Gökçer normal hayatında çok yaşlandığında yürüyemiyormuş ama sahneye çıkınca bir anda dikleşiyormuş derler. -Bir de DOT maceranız var. Pornografi, Böcek, Vur/Yağmala/Yeniden… DT mi, DOT mu? Çok farklı yönleri var bir kere. DT ayrı bir dil, diyelim İspanyolca. DOT da Fransızca. Ayrı diller. Aynı şekilde anlaşılmaması ve birbirine karıştırılmaması gereken şeyler. Mesela DOT’ta oynarken çok düşük volüm yeterli. Sahne, oyunun rejisi, seyircisi her şey farklı. Başka türlü bir seyirciye ediyor. Bilet fiyatları 50 TL, öğrenci filan yok. 50 kişilik salon. KREK var mesela, çok seviyorum. Bir oyuncu için böyle bir seçim olmaz, hepsinde oynar. 0.2’de de KREK’te de oynamak isterim. Sonuçta yine yuvam DT’ye dönmek isterim. O kadar sağlam bir kurum ki, DT’yi alsak bu ülkeden çok hobi kalır özel tiyatrolar. Güçlü bir kurum. Okuma-yazma oranının bu kadar düşük olduğu bir yerde, insanlar romanları, okumadığı hikayeleri burada görüp algılıyorlar. Olmazsa olmaz DT. -Siz kimleri izliyorsunuz? Bülent Emin Yarar, Yetkin Dikinciler, Haluk Bilginer. Bence çok ciddi bir kadın oyuncu eksikliği var. Genel olarak bir darboğaz dönemdeyiz. Binnur Kaya’yı beğenirim. Vahide Gördüm’ü severim çok, okuldan da bir üst sınıfımdır. -Dizi seçimlerinizin de tiyatro seçimleriniz kadar isabetli olduğunu düşünüyor musunuz? Hayatta düşünmüyorum, dizi seçimlerim bugüne kadar fiyasko. Ama o kadar ayrı bir şey ki, bir yerden başlaman gerek. Gülse Hanım tam benim vazgeçtiğim noktada karşıma çıktı. ‘Amaaan, bu dünya saçma sapan bir dünya’ dediğim anda onunla karşılaştım. Keşke ilk onunla karşılaşsaydım. Ama bu halden, bu deneyim sürecinden de memnunum. O dizilerde oynayıp oynamama durumları şununla da paralel bir şey: Bir hayat var, İstanbul’da yaşıyorsun, devam ettiriyorsun. Şuna bakmıyor; ‘Hayır, ben bunda oynamam!’ 3-5 kere diyebilirsin ama sonra bir bakarsın kira ödemek zorundasın, bir bakarsın çocuğunun okulunun aylığını ödemek zorundasın. Dersin ki ‘Aa ben bunu yapmak zorundayım.’ Öyle idealizmi uygulayayım, olmuyor. Çok iyi oyunlarda oynuyorsun, insanlar seni çok beğeniyor. Şahane, şahane her şey. Bir oyuncunun her şeyden evvel karnının doyması lazım. Karın doymadan sanat olmaz, tam bir burjuva işi. Eğer tiyatrolar o paraları sağlasaydı, ben Londra’da İngiliz aktörü olsaydım tiyatrodan aldığım paralar yeterdi, o zaman Çeçen Lideri’ni olmazdım, başka bir şey de. Çıktığın nokta çok önemli. Eğer Yalan Dünya olmasaydı şöyle denirdi, ‘Aa, adamı tiyatroda izlemek çok keyifli. Ama ona hak ettiği değeri vermiyorlar.’ -Kimleri dinliyorsunuz? Her türü dinlerim ama Jazz çok severim. Popüler kültürü de takip ederim. -Türk Pop da mı? Hayır, 15 yıl önce kapattım o defteri Abone ile. Çok büyük Amy hayranıydım. Çello çok severim. -Ne izlersiniz? Carax, Fransız yönetmen çok severim. Köprüüstü Aşıkları özellikle.İspanyol, Arjantinli birkaç yönetmen var takip ettiğim. İran sinemasını severim. Yılmaz Güney’i çok severim. Yol derler ama birinci Sürü’dür bende. Nuri Bilge ve Zeki Demirkubuz ile pek aram yok. Vavien çok iyi bir film. Nasıl gözden kaçtı anlamadım. Dozu çok ideal, gerektiği ilgiyi görmediğini düşünüyorum. Onur Şimşek onrsimsek@yahoo.com Yazarın Tüm Yazıları Oyun tanıtım sayfası: Ben Feuerbach Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|