| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
‘Allah beterinden saklasın’ dedirtecek bir çalışma: ‘IV. Murat’ Üstün Akmen Osmanlı tarihinin koyduğu yasaklarla çok tartışılan ve kendinden en çok söz ettiren padişahı hiç kuşkusuz IV . Murat'tır (1612-1640). Hunharca öldürülen ağabeyi Genç Osman'dan sonra kendisi de korku içinde öldürülmeyi beklerken, bir anda padişah olmuş, devletin sancılı bir döneminde tahta çıkmıştır. Aydınlar, askerler, kadın hanedanlar ve devlet eşkıyaları konumlarını kendi çıkarları için kullanırlarken, halk bu karmaşada ezilmiş, tepkisiz, önlemsiz IV. Murat ise halkı bu hale getirenlerin ekmeğine yağ sürecek bir tutum benimsemiştir. "Tebdil-i kıyafet" gezen IV . Murat, ülkesinin bu durumunu saptadıktan sonra, düzeni sağlamak için devlet eşkıyalarını, çıkarcı aydınları etkisiz hale getirmiş; kadın iktidarını ve askeri hâkimiyeti altına almış; içkiyi, tütünü yasaklamış; binlerce cana kıymıştır. Kıymasına kıymıştır, tamam da iş bir kere rayından çıkmıştır. IV. Murat'ın romantik ruhunun giderek zalimliğe kayışı siyasal erkine çare olamayacaktır. IV . Murat'ı böyle anlatır Turan Oflazoğlu. Perdeye de aktarılan IV. Murat'ın yaşamı, tiyatronun "tahta"sından sonra Turan Oflazoğlu'nun librettosu, Okan Demiriş'in bestesiyle opera sahnesine de uyarlandı ve 2007-2008 sezonunda bu kez Gürçil Çeliktaş'ın rejisiyle Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneye taşındı. Gürçil Çeliktaş'ın rejisi Taşındı taşınmasına da, Gürçil Çeliktaş'ın yorumu izleyiciyi şiir yazan, müzik dinleyen, hatta besteler yapan romantik bir adamın zalim bir padişaha dönüşürken yaşadığı dramın içine sürükleyememişti. Yaşamı boyunca toplumu düzene sokmak ve hayatta kalabilmek için mücadele veren IV . Murat'la, (halktan biri olarak onların arasına karıştığında kullandığı lakabıyla) "Kumkapılı Kelleci Murat" arasında kalan ve bir türlü "kendi" olamayan bir hükümdarın yaşamına ayna tutamamıştı. Oflazoğlu'nun metninde, IV. Murat, "İşte zalim" diyerek yargılanmıyor, daha çok onu böyle olmaya iten nedenler üzerinde duruluyor ya, Çeliktaş'ın sahneleyişinde bu yorum da kendine yer bulamamıştı. Çeliktaş, tablo değişimlerini bıktırıcı "black-out"lara yaslamış; birinci perde birinci tabloda yeniçerilerin kapıdan girip, açılan kapının önünde duran koltuğu dört yanından tutarak dört basamak indirip padişaha mekân hazırlamalarını aksiyon saymıştı. Oyuncular oynamıyor, sadece söylüyorlardı. Oysa opera oyunculuğu aksiyonla gelişmez mi? Oyun kişisi de o oyuna uygun biçemi içerecek uyumlu bir aksiyon gerektirmez mi? Biçimin ipuçları librettoda, bestede değil mi? Bu ipuçlarını yakalayabilmek için, oyuncunun canlandıracağı karakterin nasıl bir dünya, nasıl bir çevre içinde bulunduğu ve librettonun ne için yazıldığı oyuncu-yönetmen arasında tartışılmamıştı. Kısacası oyunculuk sıfır altıydı. Olmamıştı. Yaratıcı kadronun yaratamayışı İnsanların ateşi bulmalarıyla yapay ışığın kullanılmaya başladığını bugün artık sokaktaki vatandaş dahi bilmekte. İnsanlar, gün batımından sonra gereksinimlerini karşılayabilmek için meşale, mum, yağ kandili, gaz lambası gibi araçlardan yararlanmaya başlamış. Yani yapay ışığı keşfetmiş. Işık tasarımını yapan Talip Şahin, sakın bana darılmasın, kızmasın, küsmesin, incinmesin, ama keşke ilkel yapay ışık kullansaymış(!). Bir ışık tasarımında zaman, mekân, duygu, tema, atmosfer, derinlik, üçboyutluluk düşünülmemesi, doğrusu beni şaşırttı. Işık da olmamıştı. Kostüm de olmamış Gürcan Kubilay, Padişah için görkemli bir kaftan, Bağdat'a sefere giderken giyeceği bir savaş kostümü, içkiyi yasaklayan IV. Murat'ın "tebdil-i kıyafet" halkın arasına karıştığı zamanı için bir giysi; hanedan ailesi, saray erkânı, yeniçeriler ve sipahiler için değişik renkte kostümler hazırlamış, ama tutturamamış. Kubilay, kostümün düşünsel işlemini göz ardı etmiş. Tasarladığı kostümler sadece dönemsel, hiçbirinin anlamsal değeri yok. Sadece görülüyor ve izleniliyorlar. Sultan Murat ile İbrahim'in annesi, ihtirası ve kudretiyle Osmanlı tarihine damgasını vuran Kösem Sultan'a sadece görkemli kostüm yeter mi? Üç Kösem Sultan kostümü… İpekler, şifonlar, kadifeler, taftalar, kristaller, stras taşlar… Nerede kostümün okunup anlaşılma ilkesi? Kostümlerin fikirleri, bilgileri ve de duyguları iletme gereği, yoruma katkıda bulunma gerekliliği nerede? Bu soruları düşündüm taşındım, kafamın içinden yanıt çıkmadı. Kostüm de olmamıştı. Bir gazeteci: "Bu bir pavyon dekoru" dedi Gürcan Kubilay'ın dekorunu değerlendirirken de, ne yazık ki gene sivri dilli olacağım. "Kubilay'ın dekoru nasıldı," diye soracaksınız: "Küf kokmaktaydı," diye başlayacağım. Yaratılması gereken yanılsama inandırıcılıktan uzaktı. Gerçek başka şey, inandırıcılık başka şey, öyle değil mi ama? Tarihsel belgelerden alınıp kullanılan öğelerin inandırıcı olması için, bunların çağdaş bir şeyler söyleyebilmenin parçaları halinde bir araya gelmesi gerekmez mi? Dekorun, günümüzün bakış açısından bulgulanması ve yorumlanması, çağdaş anlayışın temel ilkelerinden biri değil mi? Tarihsel dekorların yorumlanmasında metinle ve yazıldığı dönemle ve de besteci ile libretto yazarı ile ilgili çok ayrıntılı bir araştırma başlatmak gerekmez mi? Düş gücünün de katkısıyla, dekor tasarımcısı getirmek istediği yoruma bir araç işlevi kazandırmaz mı? Kazandırmamıştı. Dekor da olmamıştı. Okan Demiriş'in bestesi Okan Demiriş'in hüzünlü bir motifle başlayan uvertürünün, sonradan Itrî'nin "Salât-ı Ümmiye"sinden oluşan füg tarzı girişe dönüşmesini pek seviyorum ben. Topal Recep Paşa motifini de… Ancak, Genç Osman türküsü, IV. Murat'ın buyruk ve korku motifi, Kösem Sultan motifi, yeniçerilerin motifinin tümünü birden ele alırsanız beste çok kopuk. Demiriş, aşırı ve yoğun çoksesliliğe yönelmemiş, çoksesliliği güç ve geniş ayrıntılı durağan formlarla destekleyerek kendi biçemini bulamamış. Teknik mükemmellik ve düşünsel konsantrasyona ulaşım da zayıf geldi bana. Okan Demiriş'in bestesine "olmamış" dersem, elbette hem haddimi aşmış olurum, hem de pişmiş aşa su katarım. İyisi mi, "IV. Murat"ın bu yanını konunun uzmanlarına terk ederek atlayayım. Mehmet Sipahi'nin koreografisinin de bilerek ve isteyerek üstünden atlayayım. Sesler Oyuncuların neredeyse tamamı tiyatro bilgisinden yoksun. Oysa ben, operanın yalnızca iyi ve güçlü seslere sahip sanatçıların yer aldığı bir sanat dalı olmadığına inananların safındayım. Ondandır, her yazıyı uzattıkça uzatmam… Operada müzik partilerini söylerken yapılan teatral ve müzikal aktiviteyle, rolün gerektirdiği sahne performansı, sanatçıda bulunması koşul olan güçlü kişilik ve büyüleyici özellikle bir arada bulunmalıdır derim her zaman. IV. Murat'ta oyunculuk sıfır. Sesleri değerlendirirsem, IV. Murat'ta Bas Engin Suna sesinin titreşimlerini duyumsayamıyor. Alt rejister ya da üst rejister arasında hassas olmayan kulakla da işitilebilen renk değişikliği var. Soprano Burcu Bükem Karaca'yı 1998 Siemens Opera Yarışması'nın ikincisi olarak alkışlamıştım, anımsıyorum. Alt ve üst tonlarını aynı düzeyde tutmasıyla kuşkusuz iyi bir ses, gel gelelim Kösem Sultan'da olamazcasına zayıf. Sadrazam Topal Recep Paşa'da Bariton Tamer Peker iyi üstü. Nef'î de Tenor Göksay Yaran'ın ses çizgisi çok sağlam. Silahtar'da Tenor Devrim Demirel kafa sesiyle göğüs sesinin miksajını iyi ayarlıyor. Bekri Mustafa'da Bariton Taner Ölçen'e iyi sesin sahne hâkimiyetiyle birleştiği hallerde uyumlu bir başarı sağlayabileceğini tüm iyi niyetimle anımsatmak isterim. Dilfigâr'da Soprano Müge Yıldıran'ın duygusal ve teknik olarak gösterdiği gelişmeye bağlı olarak, kendine olan güvenini de artıracağına inanıyorum. Hafız Paşa'da Bariton Atay Ergezen çok tutuk. Diğer oyuncular, rejiyle birlikte saçmalamış. Bana sorarsanız, "IV. Murat" Antalya'da hiç mi hiç olmamış. (Dünden beri "Karadeniz Uluslararası Tiyatro Festivali için Trabzon'dayım. Yediğimi içtiğimi değil, ama gördüklerimi elbette sizlere de aktaracağım. Karadenizli dostlarla da sarmaş dolaş olacağım. Bu arada, tarafıma lütfedilen "Aydın Üstüntaş Tiyatro Ödülü"nün töreni için cumartesi günü Ordu'dayım. Hani diyeceğim, yolunuz düşerse ayaküstü de olsa görüşüverelim.) Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet gamze şatana - ( 11/26/2010 ) okuldayken de cetvelle dekor çizip,yapılmış dekorları taklit ederdi...küf kokması normal...elinize sağlık. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|