| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ULUSLARARASI KARADENİZ TİYATRO FESTİVALİ’NDEN İZLENİMLER (2) Üstün Akmen Trabzon’daki festival on üç gün sonra geçtiğimiz Salı akşamı sona erdi. Sona erdi ermesine de, ben izninizle izlenimlerimi size aktarmayı sürdüreyim. Eveeet… Nerede kalmıştık? Haa İran, festivale Mevlana’nın yaşam öyküsünden yola çıkılarak yazılmış on iki bölümden oluşan bir öyküyle gelmişti. On bir kişilik kadrolarıyla dans tiyatrosu tanımına ulaşamayan bir gösteriydi izlettirdikleri. Müziğe uyularak vücudun yaptığı ölçülü hareket dizisi miydi dans tiyatrosu ya da dans performans? Değildi elbette. Gösteriyi izlerken bir ara, İran Dramatik Sanatlar Merkezi’nin İslami totaliter rejim uygulanan ülkesinin tiyatrosunda erkeklerin kadınlarla aynı sahneyi paylaştırmış olmalarıyla avunur gibi oldum, gerçi Moğol işgali tablosundaki tahta kılıçlara, kamalara güldüm, ama beşinci tabloda Mevlana’nın (Nader Rajabpour) Karaman’da Gevher Hatun ile karşılaşmalarında Gevher Hatun’u canlandıran Neli Reyhani’nin işveli, cilveli oyun tutturuşuyla keyiflendim bile. Gel gelelim, Yönetmen Hossein Mossafer Astaneh “koreo-drama” denemek istemişti, ama denememişti. Bildiğimiz anlamdaki dans tiyatrosundan ayrılan bir koreografi biçemi yoktu. Tiyatroyu dansla birleştirmek istemiş, sanırım İslami nedenlerle görüntüden kaçınmış, dans-drama tiyatrosunda karar kılmıştı, ama olmamıştı. ELLERİN DURUMU Müzikli bedensel devinim var, görüntü yok! Konuşma yok, sözcük dahi yok. Bu durumda, ortaya konulması gereken özel dili boşu boşuna arayıp durdum oyun boyunca. Yönetmen Hossein Mossafer Astaneh, Doğu ülkeleri tiyatrosundan esinlenmişti, sinema biçemini benimsemişti. Konuşmayı öldürmüş, dansı konuşma haline çevirmeye çalışmıştı. Oyun sonunda on bir oyuncuyu da yürekten alkışladım, ama Hossein Mossafer Astaneh’in yaşamakta olduğu yörede yerleşik Pers kültürünü, felsefe yaşantısını içine sindiremediği kanısına vardım. Diğer taraftan Mevlevilerin Aczmendiler gibi dövünmeyip semâ ettiklerini, sema’nın müziğin nağmelerine uyup “vecde” gelip devinmek, kendinden geçip dönmek anlamına geldiğini ve simgesel olarak evrenin oluşumunu, insanın evrende dirilişini, “Yaratıcısına” olan aşk ile harekete geçişini, kulluğunun bilincine varıp “İnsan-ı Kâmil”e doğru yönelişini anlattığını Astaneh’in bilmediği kanısına vardım. Sema ederken kol açan semazenlerin sağ elleri dua eder gibi yukarıya, sol elleri aşağıya doğru açık durması gerekirken, neden iki ellerini de aşağıya doğru tutmaktadırlar anlayamadım. OSTROVSKY’NİN OYUNU Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski’nin (1823-1886) 1850 yılında yazdığı İlk önemli oyunu “İflas Bayrağı"ymış. "Aile İçinde Kalsın" adıyla da bilinen bu oyun, dalavereci tüccar sınıfının yaşamını gerçekçi çizgilerle çiziyormuş. Sansürün hışmına uğradığı için tam on üç yıl sahnelenmesi yasaklanmış, ama daha sahnelenmeden yazarına olabildiğince ün getirmiş. Voronezh Devlet Akademik Tiyatrosu, işte bu oyunla geldi festivale. Çok merak ettim, gittim. Bizde İbnürrerfik Ahmet Nuri Sekizinci ya da Musahipzade Celal’in pek çok kez işlediği konuyu Anatoly Ivanov sahnelemişti. Dokuz kişilik bir “cast” ile oynanıyordu. Oynanıyordu da, daha salona girer girmez açık sahnede dönemsel görkem içindeki salonun ortasında kurulu sofrayı görüp “sükut-u hayal”e uğradığımı itiraf etmeliyim. Kötü yapılmış yapay elmalar, ekmekler, çilekler, çiçekler… Oyun başladı, Emektar Kadın Fominişna, evin genç kızı Lipoçka’nın ayaklarını yıkadı, daha doğrusu “mış” gibi yaptı, çünkü maşrapada su yoktu. Sonra sofrada su içmeyi oynadılar(!), sürahide de su yoktu. Ama gerçek gibi görünen votkaları ve şarapları yuvarladılar. Fominişna hiçbir işlevi olmadan orada duran semaveri bezle tuttu, göbeğine dayayarak götürdü, göbeği falan yanmadı(!). Ivanov, mimari doğruluk yönünden sahneden çıkışların bilinçli olmasını hiç mi hiç takmamıştı. Ayrıca bu çıkışlara bağlı dışta kalan bölümleri (salon kapılarını) kullanırken kafaları iyiden iyiye alt üst etti. Sahne trafiği birbirine girdi. Boshov’da Viatcheslan Zaytsev, katı kurallı olmasını bağıra çağıra ifadeye çalıştı. Anne Kondnavyevna’da Tatiana Chernyavskaya dengeli oyunculuk örneği verirken; Avukat’ta Anton Sergeyvic Malikov kusursuza yakın bir oyun sergiledi. Lipoçka’da Tatiana Belyaeva da iyiydi. İyi de, bu kadarı yeterli miydi? Ne yazık ki yetmedi. Evet, yetmedi ama, bir hatırşinaslık örneği olarak Eleştirmen Hayati Asılyazıcı’ya Voronezh Devlet Akademik Tiyatrosu “Dostluk Ödülü”nün ve Voronezh kenti belediyesinin kültürel ilişkilere katkısı nedeniyle “Teşekkür Belgesi”nin bizzat Anatoly Ivanov tarafından verilmesi konukları ve Trabzonluları pek sevindirdi. DANİEL ENACHE BADALE’DEN MÜKEMMEL OYUNCULUK ÖRNEĞİ Festival kapsamında Trabzon Devlet Tiyatrosu yapımı Harold Pinter’ın “Gel Git Dolap”ını; Gürcistan Liberty Tiyatrosu’nun “Çocukların Gözüyle Dünya”sını, Bulgaristan Voskresinnia Tiyatrosu’nun “Jop”unu ve gene Bulgaristan’ın Sava Ognyanov Devlet Tiyatrosu’nun “Albena”sını seyredemedim, ama Romanya Mihai Eminescu Tiyatrosu yapımı Torbacı Ivan – Ivan Turbinca” başlıklı oyununu izledim ve pek sevdim. Mihai Pastramagiu’nun yazdığı, Ion Sapdaru’nun yönettiği oyunda, Tanrı ile anlaşıp ölümü gırgıra alarak “şeytana pabucunu ters giydiren” yaşlı asker Ivan’ın serüveni anlatılıyordu. “Onuru utançla, savaşı barışla değişmeyin” iletisinin salgılandığı oyun müthiş temposu, mükemmel oyunculukları, yönetmenin sahne üzerindeki her ânın bir anlamı olduğunu bilmesiyle dikkat çekti. Gerçekten de, Ion Sapdaru seyirciye düşünme nedeni vermeden, bütün olup bitenlerin zorunluymuşçasına görünmesini sağlayacak biçimde, hiçbir şeyi zorlamaksızın öyküyü sahnelemişti. On dört kişilik oyuncu kadrosu içinde İhtiyar Gooseberry’de Gheorghe Frunza müthiş plastik yüzüyle ve de jestini, hareketini, vurgusunu bir kere dahi birbirine karıştırmaksızın verdiği oyunla kadronun bir adım önüne geçiyordu. Daniel Enache Badale ise, duygularını, iradesini, aklını, daha doğru deyimle tüm varlığını harekete geçirerek bir Ivan çizmişti. Hem de, abartıya fevkalade yatkın bir rolü sürekli kontrolünde tutarak… İçsel tekniğin gizi ve özü Badale’nin oyununda gizliydi. Oyundan sonra olanak bulup, duygularını her daim harekete geçirmesini, bu sayede fiziksel çalışmasına yaşam veren yönelimler bulmasını kutlayamadım, ama onu çok çok alkışladım. Alkışlarımın bir bölümünü bilinçli olarak Gelu Rasca’nın masklarına ve Victoria Bucun’un koreografisine gönderdiğimi de söylemeden geçmeyeyeyim. Bu arada, festival izlenimlerimi Salı günü bitireceğimi söyleyeyim. Sizi gene bu köşede bekleyeceğim efendim. Üstün Akmen
Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|