Türk tiyatrosunun tarihçesine bakıldığında dramaturg sözcüğünün
tiyatro terimleri arasında uzun zamandır yer aldığı görülür. İlk kez
Ankara Devlet Tiyatrosunda dramaturg adı altında görev yapan kişilerin
çalışma alanları, tiyatroya gönderilen oyunları okumak ve bunlarla
ilgili raporlar düzenlemekle sınırlanmıştır. Daha sonraları
dramaturgun işlevi ödenekli tiyatrolarda aynı kalmakla birlikte, bir
kavram olarak tartışma konusu olmuş genelde, pek etkinlik göstermese
de, kendi dar çevresinde yavaş yavaş varlığını duyurmuştur. 1990' lara
gelindiğinde ise dramaturgluktan daha çok konuşulur olmuştur ama onu
herkes kendine göre tanımlamaktadır ve ne yazık ki yapılanlar soyut
tartışmadan öteye gidememektedir.
Yine aynı bağlamda, çağdaş dramaturgi anlayışı da bu aşamada söz
konusu edilmeye başlamış, çok olmasa da kimi yazılarda, söyleşilerde
çağdaş tiyatroda dramaturginin önemine değinilmiştir. Ne ki dramaturgi
anlayışındaki belirsizlik, dramaturg tanımında olduğu gibi, büyük
ölçüde sürmekte ve bir kavram karmaşasına neden olmaktadır. Konuyla
ilgili tartışmaların düzeyi ve bir noktadan sonra tıkanıp kalmalarının
nedeni, birbirlerinden soyutlanamaz olan bu iki kavramla ilgili bilgi
ve birikim eksikliğine, yada çağdaş tiyatroya değin donanım
yetersizliğine bağlanabilir. Bir çok alada tanık olduğumuz gibi
Türkiye' ye dramaturgluk uğraşı, ona gereksinim duyulmadan "ithal"
edilmiştir ve bunun doğal sonucu olarak da son derece kısıtlı, kimi
zaman da yanlış alanlarda kullanılmaktadır.
Tüketilmiş bir yılı iyi ve anılarıyla geride bırakırken, bizi
ekranın, gazetelerin karşısına bağlayan, meraktan şaşkınlığı,
üzüntüden öfkeye savuran onca seyirci kalmanın .tuhaf duygusunu
yaşıyoruz. Bu uzun yılda, çoğu zaman, hangi olayın gerçek, hangisinin
kurmaca olduğunu düşünürken, kendimizi grotesk bir oyunun içinde
hissettik. Yaşanan olaylardaki anlamlı ve anlamsızlığı kavramak yada
dertlerimizden birazcıkta olsa uzaklaşmak için, sinemalara, kitaplara,
sergilere, tiyatrolara sığındık. Peki aradığımızı bulabildik mi?
Dramaturgi kaygısı olmadan, böyle bir bilinç oluşmadan dramaturg
yaratılmıştır ülkemizde ve günümüzde yaşanılan çatışmalar, işlevi pek
de kestirilemeyen bir görevin türetilmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa
çağdaş anlamıyla dramaturg bizimki gibi eğitimi zayıf, okuma inceleme,
araştırma alışkanlığı olmayan ve genellikle okuldan aldıkları eğitimle
yetindikleri ülkelerde, tiyatronun çağını yakalayabilmesi için etken
olabilecek asal kişilerden biridir. Çünkü tiyatromuzun asıl sorunu,
teknolojiden de önce, nitelikli, yaratıcı insan malzemesidir. Çağdaş
tiyatronun, tiyatro bilincinin değişmesi sonucunda oluştuğu göz önüne
alındığında, sıkıntının salt ekonomik olmadığı çıkar ortaya; asıl
engel, tiyatronun özünü oluşturan donanımlı kişilerin azlığıdır, insan
altyapısının yetersizliğidir. Öte yandan, tiyatro bilincinin
değişmesi, bakış açısının farklılaşmasının bir sonucudur. Yeni tiyatro
düşüncesi, "başka" bir tiyatro yapma gereksiniminden doğmuştur. Gel
gelelim insanın daha iyiyi, güzeli isteyebilmesi için, her şeyden önce
onu bilmesi, onun ayrımında olması gerekir ki, bu da bir bilgi, görgü,
kısacası birikimle olasıdır. Ve bu kültürel, sanatsal beslenme
olmadan, en gelişmiş teknik, teknolojik araçlar bile tiyatroyu çağdaş
kılamaz.
Seyirci ve sahneye yaklaşımın değişmesiyle birlikte yeniden
yapılanan ve bir bilgi ve kültür işi olarak değerlendirilen çağdaş
tiyatroda dramaturgun işlevini açımlayabilmek için dramaturgi
kavramını incelemek gerekir. Çağdaş dramaturgi anlayışı ise
araştırmacıyı, modern tiyatronun başlangıcına yani yönetmenin sahneye
çıkışına götürecektir. Gerçekten de, çağdaş tiyatroyla ilgili hangi
olguyu incelerseniz irdeleyin karşınıza hep, ona bugünkü kimliğini
kazandıran, sahneleme eyleminin özerk bir sanat dalına dönüşmesi ve
buna bağlı olarak, yönetmenini sahnenin egemen kişisi olarak görülmesi
çıkar. Durum böyle olunca, çağdaş tiyatroyu oluşturan asal öğelerin
anlam ve işlevlerini kavrayabilmek için, tiyatronun yazın alanından
kurtulup bir sahne sanatına dönüşmesini sağlayan, sahneleme (sahneye
koyma) olgusunun gelişimini izlemek kaçınılmaz olur. dramaturgi ve
dramaturg için de durum aynıdır. Günümüzde giderek kendinden daha sık
söz ettiren, tartışılan, ne oldukları hem bilinen hem de bilinmeyen bu
kavramların ortaya çıkma nedenlerini araştırmak, tanımlamalarını
yapabilmek ve tiyatro sanatı içindeki yerlerini, işlevlerini
belirleyebilmek için bizim de, tiyatro etkinliğine yeni bir boyut
getirerek onu kökten değiştiren sahneleme anlayışının doğuşundan yola
çıkmamız gerekecektir.
Ne ki, XIX. Yüzyılın ikinci yarısında yaşanan ve çağdaş tiyatroyu
etkileyen sahneyle ilgili gelişmeleri izleyebilmek için, bu dönemi
hazırlayan XVII. İle XVIII. yüzyıllara uzanmak kaçınılmaz olacaktır.
Çağdaş tiyatroda dramaturginin ve dramaturgun yerini ve işlevini
araştırmaya, bunlara olabildiğince açıklık getirmeye çalışan bu
kitap,ister istemez, çağdaş tiyatro anlayışının kısa bir tarihçesini
de sunmuş olmaktadır okuyucuya. Dramaturgi ve dramaturg kavramlarının
üstünde bu denli durmanın asıl amacıysa, tiyatro sanatının ince beğeni
ve çok yönlülük, özellikle de bilinç isteyen bir sanat dalı olduğunu
bir kez daha anımsatmaktır. Bunun ardından da, epeydir unutulmuşa
benzeyen duyarlı bir noktanın altını çizmek gerekiyor.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...