| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Süslü Saksı Çıkmazı (Tiyatro Teksti)
Sema İslim Utandı




SÜSLÜ SAKSI ÇIKMAZI

OYUN
2 PERDE

YAZAN: SEMA İSLİM UTANDI









KİŞİLER:


Süheyla- 30 yaşlarında

Melih- 35 yaşlarında

Rıfat- 35 yaşlarında

Zehra - 40 yaşlarında

Hacer - 30 yaşlarında

Rıza Bey- 45 yaşlarında

Hayri Baba- 60 yaşlarında

Ercan- 10 yaşında

Ahmet- 10 yaşında

Kemal- 40 yaşlarında

Eskici- Şekerci-Yoğurtçu

Genç Adam- 30 yaşlarında







I.PERDE

1. Sahne


(Bir çıkmaz sokak. Köşede sokağın adını gösteren bir tabela: Süslü Saksı Çıkmazı. Tam karşıda iki katlı bir ev. Evin giriş kapısı ile üst ve alt katların birer pencereleri açıktır. Pencerelerinde tül asılıdır.Hemen arkasında tek katlı bir ev daha, Hayri Baba’nın evi. Sağda Süheyla’nın evi. Diğer evlerden daha temiz, daha bakımlı. Üst katı boştur ve ’’Kiralık’’ yazısı asılıdır.
Vakit akşamüstü, mevsim yazdır.
Ercan ile Ahmet sahnede oyun oynamaktadırlar. Her ikisinin elinde içi kayısı çekirdeği dolu bir torba vardır. Yerdeki diğer çekirdekleri vurmaya çalışmaktadırlar.)


Ahmet- Değdi, değdi! Ben kazandım!

Ercan- Hadi lan, değmedi!

Ahmet- Doğru dürüst oynayacaksak oynayalım. Değdi işte! Niye mızıkçılık yapıyorsun?

(Kayısı çekirdeklerinin başına toplanırlar. Ağız dalaşına başlarlar. Çekirdeklere bilirkişi muamelesi yaparlar.)

Ercan- Oğlum, değmedi! Şuradan geldi, şuraya çarptı, buraya düştü! Yalan mı söyleyeceğim?

Ahmet- (Kızgın, ayağı ile bütün çekirdeklere basar.) Oynamıyorum işte! Al,al,al!..

Ercan- (Üstüne atılır.) Ne yaptın lan?!. (Kolundan tutar. Boğazından yakalar. Arkadan yere serer.)

Ahmet- Ah, anne! Anne!..

(Üst kat penceresinde başında tülbentiyle Hacer görülür.)

Hacer - Neee?.. (Ercan’ın oğlunun boğazını sıktığını görür.) Ulan, bırak çocuğu! Gelmeyeyim aşağıya!..

Ercan- Gel, gel! Bırakmıyorum işte!

Hacer - Edepsiz! Gelirsem fena yaparım bak!

Ercan- Gel, erkeksen gel!

Hacer - Öyle mi? Şimdi görürsün! (İçeri geçer. Çocuklar boğuşmaya devam ederler.)

Ahmet- Ah, anne!

Ercan- Ağla, ağla, açılırsın. Çekirdekleri ezmek ne demekmiş gör!

Hacer - (Aşağıda belirir.) Ulan, bırak demedim mi ben sana çocuğu? (Ercan’ı kulağından yakalar. Ahmet sahnenin bir köşesine kaçar. Hacer, alt komşusuna sesini duyurmaya çalışarak) Hu, Zehra hanım, hu! Çık da gör oğlunun terbiyesizliğini…

Ercan- (Debelenir.) Bırak be, bıraksana kulağımı!..

Zehra - (Pencereye çıkar.) Ne var? Ne oldu? Aaa, hanım koparacaksın oğlanın kulağını!

Hacer - Sen ne diyorsun yahu? Boğuyordu az daha çocuğumu! Üstelik pabuç kadar da dili var! (Ercan kendini kurtarır. Ahmet’in yanına gider.) Ne biçim çocuk yetiştirmişsin?

Zehra - Ne demek ne biçim çocuk yetiştirmişsin?! Sen kendi çocuğuna bak asıl!

Hacer - (Seyirciye dönerek) Aa, üstüme iyilik sağlık! Gördünüz mü kabahatli biz olduk!

Zehra - (İmalı) Artık üstüne iyilik mi olur, sağlık mı olur; orasını sen daha iyi bilirsin!

Hacer - Bana bak, ne demek istiyorsun sen?! Anasına bak, çocuğunu al! Senin verdiğin terbiye ancak bu kadar olur!

Zehra - Sen kendi terbiyene bak! Ha hay, bir kocaya sahip olamadın, oğluna mı sahip olacaksın?!

(Bu arada çocuklar elleri omuzlarında annelerini seyre koyulmuşlardır. Çocuklarının bu halini gören anneler bu kez onlara bağırırlar.)
Zehra - Bırak ulan o çocuğu, gebertmeyeyim şimdi seni!

Hacer - Ahmet! Ulan sen değil miydin demin bas bas bağırıp ’’Anne, kurtar!’’ diyen?

(Dışarıdan bir çıngırak sesi gelir. Ardından yoğurtçunun sesi duyulur.)

Yoğurtçu- Yoğurt…çuuu!

Hacer – (Herşeyi unutmuş, sakin ) Ahmet, gel kap vereyim de yoğur al oğlum! Akşam güzel bir cacık yapalım. Yanına da tavuklu pilav, ohh! (Nispet yapar gibi bakar, içeri girer.)

Zehra - (Ardından) Boşan da semerini ye! Görgüsüz karı!... Oğlum, Ercan! Gel, bize de yoğurt al.

(Çocuklar koşarak binadan içeri girerler. Yoğurtçu sahneye gelir. Omuzlarında uzunca bir çubuğun iki ucuna asılmış yoğurt tepsileri vardır. Tepsileri yere koyar, çubuktan kurtulur.)

Yoğurtçu- Yoğurt…çuuu!

(Ahmet ile Ercan ellerinde kaplarla görünürler.)

Ercan- Bize bir kilo .

Ahmet- Bize de…

(Yoğurtçu işine koyulurken Hacer ve Zehra camda belirirler.)

Hacer - Yoğurtçu, kaymaklı tarafından koy ha!

Yoğurtçu- Tamam abla!

Zehra - Oğlum parayı eksik alma!

Yoğurtçu- Niye eksik alsın abla?

Zehra - Canım çocuktur…

(Melih girer. Üzerinde takım elbise vardır. Bir şeyler aradığı bellidir. Yoğurtçuyla selamlaşır. Camdakileri görür. Selam verir.)

Melih- İyi günler hanımlar!

Zehra - İyi günler!

Hacer - İyi günler! Birine mi baktınız?

Melih- Acaba buralarda kiralık ev var mı, diye soracaktım. Küçük bir bekar evi.

Zehra - Bekar, öyle mi?

Melih- Evet efendim, maalesef…

Hacer - Aa, niye maalesef olsun canım?! (Toparlanır.) Bakın, şurada boş bir ev var.Süheyla hanımın evi. Kendisi evde mi, bilmiyorum. Pek durmaz.

Melih- Teşekkür ederim. İyi günler hanımlar…

Yoğurtçu- ( İşini bitirmiştir. Çıkarken) Yoğurt…çuuu!

Zehra - Gel oğlum, şimdi baban gelir. Sofrayı kuralım.

(Çocuklar içeri girer. Hanımlar pencereden ayrılır. Melih, Süheyla’nın evinin önüne gelir. Işıklar söner.)


2.Sahne


(Süheyla’nın evi. Süheyla oldukça şıktır. Bu sokağa ait olmayan bir hali vardır.)

Süheyla- (Kanepeyi gösterir.) Oturun lütfen, rica ederim.

Melih- (Oturur.) Boş daire için… Komşularınız burayı gösterdi…

Süheyla- Komşularım mı? Hah,ha… İlahi, çok yaşayın siz! Ah… (ismini sorar gibi)

Melih- Melih efendim, adım Melih…

Süheyla- Ne güzel bir isim… Komşu dediğiniz sizi anlamalı, derdinizi sormalı, sürekli ne yaptığınızı merak etmemeli… Öyle değil mi Melih bey?
Melih- Eh, öyle Süheyla Hanım.

Süheyla- İsmimi biliyorsunuz?!

Melih- Komşularınız söyledi.

Süheyla- İlk kez doğru bir iş yapmışlar. Sizinle tanışmama vesile olmuşlar.

Melih- Sevimli insanlara benziyorlardı.

Süheyla- Ya, çok sevimlidirler! Ama bir türlü beni sevemediler. Ben de onları. Dünyalarımız farklı ne yazık ki… Her neyse… Nerede kalmıştık Melih Bey?

Melih- Boş dairede…

Süheyla- Evet, boş daire… Kiraya vermeden önce sizi tanımak isterim. Ne iş yaparsınız? Evli misiniz?

Melih- Evli değilim efendim. Bekarım. İzmir’de çalıştığım şirket bir iş için beni buraya, İstanbul’a yolladı. İşin süresini kestiremediğim için arkadaşımın evinde kalırım sanıyordum; ama o da evinden çıkmak üzereymiş. Benim fikrimi öğrenince ev tutup beraber kalmayı teklif etti. Takdir edersiniz ki İstanbul’da kiralar çok yüksek. Biz de merkeze yakın; ancak fazla lüks olmayan mekanları tercih edelim dedik. Ayaklarım da beni buraya getirdi.

Süheyla- Ne hoş!.. Peki, arkadaşınız ne iş yapar?

Melih- Rıfat mı? Resim yapıyor. Yani ressam…

Süheyla- (Seyirciye dönük) İki genç adam… Çok heyecan verici… Enteresan bir komşuluk olacağa benziyor. Ne zaman taşınıyorsunuz?

Melih- Bu, ev bizim mi demek? Yukarıyı görmek istememe itiraz etmezsiniz, değil mi?

Süheyla- Elbette… Ev sizin. Eminim beğeneceksiniz. İki oda, bir salon… Çatı katı… Buyurun yukarıya çıkalım.

(Melih önde, Süheyla arkada dışarı çıkarlar. Işıklar söner.)



3.Sahne


(Zehra hanımların evi. Divan, masa, sandalyeler… Ercan elinde Teksas, Tommiks dergileri olduğu halde divana uzanmıştır. Kapı yumruklanır.)

Rıza- Zehra! Kız Zehra!..

Zehra- (Koşar, kapıyı açar.) Geldim bey, geldim. (Elindekileri alırken) Hoş geldin. Oğlum, alsana babanın elindekileri!..

Rıza- (Elindeki poşetleri ve karpuzu verir.) Hoş bulduk. Tut oğlum, aferin… Ne yemek yaptın kız?

Zehra- Ne varsa işte? Türlü, pilav, biraz da cacık…

Rıza- İyi, iyi …

(Zehra mutfağa geçer. Kapı çalınır.)

Rıza- Oğlum, bak bakayım kapıya…

(Ercan kapıyı açar. Hacer ile Ahmet kapıda görünürler.)

Rıza- Gel Hacer hanım, gel! Kaynanan seni seviyormuş!

Hacer- Ne kaynanası Rıza bey? Alay mı ediyorsun? Koca yok, kaynana nereden olsun?

(Ahmet ile Ercan divana çekilip resimli macera kitaplarını karıştırmaya başlamışlardır.)

Zehra- (Elinde sürahi ve bardakla içeri girer.) Sen miydin? (Tatsız) Hoş geldin.

Hacer- (Yüzü seyirciye dönük) Hoş bulduk Zehra abla!

Rıza- (Durumu kavramıştır.) Ne o? Çocuklar dalaştı mı gene? (Oturduğu yerden arkaya dönerek) Dalaştınız mı len gene, hıı? (Zehra’ya göz eder. Hacer’e dönerek ) Olur olur, çocuk bunlar… Bir küs, bir barışık… ( Hanımının gönlünü alır gibi) Ee, anlat bakalım hanım, ne var ne yok? Gelen giden var mı?

Zehra- Kim gelecek canım? Aa,sahi! Bugün bir adam geldi sokağa…
Hacer- Ev arıyormuş.

Rıza- Süheyla hanımın evini gösterseydiniz ya!

Hacer- Biz de öyle yaptık, değil mi Zehra abla? Bekarmış. Onu öğrendik.

Rıza- Ne çabuk kız!

Hacer- Yok be Rıza bey… Adam kendi söyledi. Hem Süheyla varken bize mi bakacak?

Zehra- Vallahi, haklısın kız Hacer!.. Adamın bekar olduğunu öğrendiği anda eminim evi kiraya vermiştir!

Rıza- (Azarlar.) Hanııım!

Zehra- Aman, sen de iki çift laf ettirmezsin!

Rıza- Yahu, elin dul karısından ne istersiniz?

Zehra- Yalan mı? Elinden bir uçan, bir de kaçan kurtulur diye boşuna dememişler! Sen insanları tanımazsın zaten! Safsın, saf…

Rıza- (Sıkılmıştır.) Onu bunu bırak da hadi sofrayı kur kız! Çok acıktım. Hacer hanım, siz de kalın. Hep beraber yiyelim.

Hacer- (Kalkmaya davranır. Bir yandan da Zehra’nın tepkisini ölçer.) Yok, biz gidelim. Size afiyet olsun.

Zehra- Aa, dünyada bırakmam! Misafir rızkıyla gelirmiş. İki tabak fazla koysak ne olur?

Hacer- (Sevinçli) Yardım edeyim o zaman…

(Zehra ile Hacer çıkarken Rıza tebessümle arkalarından bakar.)







4.Sahne


(Melih ve Rıfat Süheyla’nın çatı katındaki boş dairesine taşınmışlardır. Rıfat, bir kadın vücudunu resmetmeye çalışmaktadır. Seyirci resmi görür. Dışarıdan şarkı söyleyen Melih’in sesi gelmektedir. Rıfat önce aldırış etmez, sonra dayanamaz.)

Rıfat- Melih!.. Melih, dedim!

Melih- Ne var?

Rıfat- Ne mi var? Senin bed sesin var, ne olacak?! Kendimi işime veremiyorum.

Melih- (Girer.) Yoo, Rıfat bey… Ne demiştik? Kimse kimseyi engellemeyecekti.

Rıfat- İyi de sen beni engelliyorsun!

Melih- (Aldırmaz. Resme yaklaşır.) Dur bakayım! Nedir o yaptığın?(Alaycı) Bütün gün bununla mı uğraştın? Kadınlar hakkında hiç tecrüben olmadığı çok açık sevgili dostum!

Rıfat- O niye o?

Melih- Böyle bel, böyle kalça olur mu? Sonra şu saçlar… Dağıt bakayım şunu! Şöyle özgürce savrulsun!

Rıfat- Saçmalıyorsun Melih!

Melih- Saçmalamak mı? Ben senin gözünü açmaya çalışıyorum; sense beni neyle suçluyorsun?

Rıfat- Git işine Melih! Gölge etme, başka ihsan istemem!

(Kapı çalar.)

Melih- Kapı… Ben bakarım.

(Süheyla önde, Melih arkada girerler. Süheyla’nın üzerinde şık bir elbise, Melih’in elinde kurabiye tabağı vardır.)

Süheyla- Merhaba!

Rıfat- Merhaba Süheyla hanım… Hoş geldiniz.

Melih- Bak Rıfat, ev sahibimiz bize ne getirmiş?

Rıfat- Niye zahmet ettiniz!

Süheyla- Yok canım, ne zah… Aa, ne güzel bir resim! (Resme yaklaşır, inceler.) Yalnız, bir şey eksik bu resimde…

Melih- Ben de öyle diyordum.. Bak Süheyla hanım bile fark etti.. Siz söyleyin Süheyla hanım ne eksik bu resimde?

Süheyla- Ah, tabii!.. Bu kadın yalnız… (Kendini ima eder gibi) Güzel; ama yalnız… Keşke yanına birini de çizseydiniz.(Kabalık ettiğini düşünerek) Ah, af edersiniz işinize karışmış gibi oldum!

Rıfat- Rica ederim. Yorumlara açığız…

Melih- Oturmaz mısınız Süheyla hanım? Sıcak çayımız da var!

Süheyla- (Melih’e yaklaşır.) İşinizden alıkoymayayım sizi?!

Melih- Hiçbir işim yok. Zevk duyarım.

Süheyla- Peki öyleyse . Teşekkür ederim.

(Melih çıkar. Süheyla bir yandan odayı inceler, bir yandan da Rıfat’ı gözlemler. Odadaki tablolardan birini eline alır. )

Rıfat- Beğendiniz mi?

Süheyla- Bilmem, bir anlam veremedim. Bir sürü renk bir arada…

Rıfat- (Süheyla’nın yanına gelir.) Düşüncelerinizi özgür bırakın. Şu kümeler, şu renk değişimleri zihninizde neyi çağrıştırıyor?

Süheyla- Neyi?

Rıfat- Bence bir Yunan heykelini… Kolu ve başı olmayan bir erkeği .


Süheyla- Bu bir erkek mi?

Rıfat- Evet, sadece gövdesi olan bir erkek… Bu eksiklik içinde dahi aslında o bir bütün…

Süheyla- Eksik; ama bütün bir erkek… Sonra?

Rıfat- Bu, zamanın tarih üzerinde bıraktığı bir eksiklik . Yaşama indirgersek, yaşanmışlık. Acılar, terk edilişler, mutluluklar… Hayat karşısında terbiye edilmiş bir ruh… Zaman bir şeyleri yok ederken yerine bir bütünlük, bir tamamlanmışlık bırakıyor.

Süheyla- Ne çok şey gördünüz. Bense birbiri içine geçmiş boyalardan başka bir şey seçemedim.

Rıfat- Bakmak ve görmek… İşte bütün meselemiz bu…

Süheyla- Ne çok şey biliyorsunuz!

Rıfat- Estağfurullah… Düşünürün dediği gibi… ’’Bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir.’’

Süheyla- Rıfat bey?

Rıfat- Efendim?!

Süheyla- Bir gün benim resmimi de yapın. Sizin gözünüzle nasıl görünüyorum, merak ettim.

Rıfat- Memnuniyetle Süheyla hanım…

Melih- (Girer.) Evet, çaylar da geldi. Buyrun… Sıkılmadınız ya Süheyla hanım?

Süheyla- Bilakis, çok eğleniyorum. Sizin gibi kiracılarım olduktan sonra hiç sıkılmayacağımdan emin olabilirsiniz. (Yüksek sesle) Tekrar hoş geldiniz!

Melih-Rıfat- Hoş bulduk!

(Işıklar söner.)



5.Sahne


(Akşam vakti, bir sinema çıkışı. Melih ile Süheyla kapıda görünürler.)

Süheyla- Sinema davetimi kabul etmenize ne kadar sevindim, bilemezsiniz. Çok eğlendim bu gece. Film de pek güzeldi, değil mi?

Melih-Evet, çok güzeldi. Uzun zaman oldu sinemaya gitmeyeli; hele sizin gibi hoş bir bayanla…

Süheyla- (Hoşuna gitmiştir.) Beni gerçekten güzel buluyor musunuz Melih bey?

Melih- Siz çok güzel bir kadınsınız Süheyla hanım…

Süheyla- Çok uzun zaman oldu, bir erkekten böyle şeyler duymayalı. Rahmetli kocamdan sonra… (Ağlar gibi olur.)

Melih- Sizi üzmek için söylemedim ama… Bakın bakayım bana… Hah, şöyle!
(Sokak lambasının aydınlattığı bir bankın önüne gelirler.)

Melih- Şurada oturalım mı biraz?

Süheyla- Evet, iyi olur. (Üşür.) Hava soğudu sanki, değil mi?

Melih- (Ceketini çıkarır.) Şunu alın.

Süheyla- Zahmet ettiniz. (Ara) Melih bey?!

Melih- Efendim…

Süheyla- Hiç aşık oldunuz mu?

Melih- Kendimi bildim bileli… İlkokuldan bu yana kalbimin hiç boş kaldığını hatırlamam.

Süheyla- Çok şakacısınız.

Melih- Kalbim hep dolu idi; ama avuçlarım genelde boş olurdu. Sevdiğim bütün kızlar başka erkeklerden hoşlandı. Benim sevmediklerimse yanımda… Kaçarsın kovalarlar; kovalarsın kaçarlar hesabı…
Süheyla- Alay etmeyin kuzum! Size hayır diyecek bir kadın tasavvur edemiyorum.

Melih- İlkokulda Çiğdem adında bir kızı sevdim. Babası subaydı. Çok güzel mavi gözleri vardı. Okul çıkışında evine kadar takip ederdim. Bir gün babası bunu fark etmiş olacak ki beni fena halde haşlamıştı. O yıl tayinleri çıktı, gittiler. Ama pes etmedim. Ben de Ayşe, Zuhal, Elif derken devam… Çocukluk işte! Şaka bir yana, sorunuza gelince, birini gerçekten doya doya sevdim dersem yalan söylemiş olurum. Peki siz Süheyla hanım… Yeniden evlenmeyi hiç düşünmediniz mi?

Süheyla- Düşündüm elbet; ama…(Kalkar.)

Melih- Ama?..

Süheyla- Sevmeden olmaz bu kez… Kocamla görücü usulü ile evlendim. Zamanla severim sandım. Olmadı. Hiç kavga etmedik ya pek seviştiğimiz de söylenemezdi.
Allah rahmet eylesin, yine de iyi adamdı.

Melih- (Yanına gelir.) Sizinle birlikte olmak çok güzel Süheyla hanım. Sizi tanımak…

Süheyla- Sizi de Melih bey, sizi de… Geç oldu. Dönelim mi artık?

Melih- Nasıl isterseniz, buyurun…

(Tam çıkmak üzere iken Kemal sallana sallana sahneye gelir.)

Kemal- Süheyla?!

(Geri dönerler.)

Süheyla- Sen!

Kemal- Ben ya!

Melih- Bu adam da kim?

Süheyla- Boş verin, gidelim!

Kemal- Dur bakalım yavru! Kemalciğine merhaba demek yok mu?

Süheyla- Bana bak. Sana kaç defa söyleyeceğim. Beni rahat bırak!
Melih- (Kemal’in karşısına dikilir.) Hanımefendi kendisini rahat bırakmanı istedi. Duymadın herhalde…

Kemal- Sen de kimsin be? Haa, anladım. Sen yeni ördeksin. Seninle işim yok arkadaş, benim işim bu kadınla!

Melih- Artık işin falan yok! Bas git!

Kemal- Ulan, ben şimdi sana gösteririm! (Vurmaya davranır. Melih, bileğinden yakalar. Bir tekmeyle yere serer. Kemal geri döner. Cebinden sustalıyı çıkarır. Tam davranacağı sırada bekçinin düdüğü duyulur.) Bu, burada bitmeyecek Süheyla! Bana yaptıklarının cezasını çekeceksin! Çekeceksin!... (Koşarak çıkar.)

Melih- Süheyla, iyi misin?

Süheyla- Evet, evet iyiyim. Teşekkür ederim.

Melih- Kimdi bu adam?

Süheyla- Adı Kemal . Geçen yıl tanıştık. Ufak bir flörtümüz olmuştu. Sonra benimle evlenmek istedi. Reddettim. Başıma bela oldu. Uzun zamandır görmemiştim. Bu geceye kadar… Üzgünüm. Sizi de istemeden…

Melih- Siz değil Süheyla. Sen de bana…

Süheyla- Peki Melih be… Peki Melih. Ama senden bir ricam var.

Melih- Emret!

Süheyla- Bu gece yaşananlar aramızda kalacak. Ne Rıfat beye ne de bir başkasına burada olanlardan tek kelime dahi bahsetmeyeceksin.

Melih- Ama neden?

Süheyla- Söz ver!

Melih- Peki… Söz ama bu kadar telaş edecek ne var kuzum?

Süheyla- Ben… Ben artık dedikodu istemiyorum. Aramızda her ne yaşanacaksa bizim aramızda kalsın. Zamanı geldiğinde nasıl olsa herkese söyleyeceğiz.. Ama o zamana kadar… Söz verin…

Melih- Pekala, söz. Kimseye söylemeyeceğim. Bir sen, bir ben, bir de şu yıldızlar bilecek.

Süheyla- (Koluna girer.) Bir de yıldızlar…

(Işıklar söner.)


6.Sahne


(Zehra sahnede kapısının önünü süpürmekte, bir yandan da türkü söylemektedir. Köşeden Hacer ile Ahmet ellerinde fileler, çarşıdan döndükleri belli girerler. Hacer’in başında eşarp, üzerinde kısa kollu bir elbise vardır.)

Hacer- (Ahmet’e) Sıkı tut ulan, düşüreceksin! Aman!.. Her şey ateş pahası… Milleti düşünen yok ki! Ne yeriz, ne içeriz?

Zehra- (İşini bırakmış) Ne o kız, ne söylenip duruyorsun gene?

Hacer- Sorma Zehra abla… İki parça bir şey aldık, dünyanın parası. Canım sıkıldı. Elime geçen zaten üç beş kuruş, o da boğaza gidiyor.Kör olasıca herif!... Allah’ından bulsun! Gül gibi karısını, çocuğunu bıraktı da elin yosmalarının peşinden gitti. İyi ki babamın evinde dikiş nakış öğrenmişim. Nasıl geçinirdim yoksa?

Zehra- (Bir şey hatırlamış gibi) Ha, sahi Hacer… Bu sabah Hayri Baba uğradı. Hanımının elbisesini bitirip bitirmediğini sordu. Ben de ’’ Evde yok, bilmiyorum. Gelince sorarım.’’ dedim.

Hacer- Az kaldı. Bugün yarın veririm.

(Ercan’ın sesi duyulur. Sonra nefes nefese kendi görünür.)

Ercan- Anne, anne?!...

Zehra- Nee?

Ercan- (Nefes nefese) Anne?!..

Zehra- Nee?!
Ercan- Hüsniye teyze var ya?!...

Zehra- Eee?!..

Ercan- İşte o var ya!...

Zehra- (Bir tane yapıştırır.) Adam gibi söylesene ulan! Taksit taksit ağzından laf çıkıyor.

Ercan- Hüsniye teyze selam yolladı. Bu akşam kızı Neriman’ın kına gecesi varmış. Buyursun gelsin, dedi.

Zehra- Öyle desene! Anne, anne… (Kendi kendine) Hiç duymadık ayol. Kime vermişler acep?

Hacer- (İçerlemiş) Bana selam yollamadı mı?

Ercan- Ha, yolladı. Hacer ablana söyle o da gelsin, dedi. Bir de Hayri amcanın hanımını çağırdı.

Zehra- Çocukla haber yollayana kadar kendi geleymiş ya!...

Hacer- Aman, olsun be Zehra abla!... Başı kalabalık herhal… Çağırmış ya ona bak. (Heyecanlı) Ay, yukarı çıkayım anca hazırlanırım .

Zehra- Ercan, sen de haber ver oğlum Gülsüm teyzene!

Ahmet- Anne, ben biraz oynayacağım.

Hacer- İyi, oyna. Çağırınca geleceksin ama. Bağırttırma beni. Düğüne gideceğiz akşam.

(Hacer ile Zehra konuşa konuşa içeri girerler.)

Ahmet- Hadi gel, yutmaca oynayalım.

Ercan- Hadi be, mızıkçısın sen! Yutarım seni, ağlamaya başlarsın. (Taklidini yaparak) Anne, anne!...

Ahmet- (Cebinden bir tomar renkli kağıt çıkarır.) Yok yok ağlamam.

Ercan- Gel şu duvarın dibine gidelim. (Yerden bir taş alır. Duvarın yüksekçe bir yerine çizgi çizer.) Kim başlayacak?

Ahmet- Sayışalım. Kim çıkarsa o başlar. ’’ Çık çıkalım çayıra, yem verelim ördeğe. Ördek yemini yemeden, ciyak miyak demeden. Akkudu bukkudu, çıktım çı-kar-dım.’’ (Kendi çıkar.)

Ercan- Başla bakalım.

Ahmet- (Çizginin olduğu yere kartlardan birini tutar, bırakır.) At hadi…

Ercan- (Aynısını yapar.) Attım.

Rıfat – (Koltuğunun altında tuval, sehpa, elinde boyalar sokak kapısında belirir.)
Çocuklar bana yardım eder misiniz?

(Ercan ile Ahmet koşarlar.)

Ercan- Tutayım Rıfat amca…

Rıfat- Sen de şunları tut Ahmet.

Ahmet- Resim mi yapacaksın Rıfat amca?

Rıfat- Evet.

Ercan- Bizi çizsene Rıfat amca!

Rıfat- İster misiniz?

Beraber- İsteriz, isteriz…

Rıfat- Peki, hiç bozmayacaksınız ama… (Sehpayı kurar. Tuvali yerleştirir.) Tamam mı?

Beraber- Tamam!

(Rıfat ikisine poz verdirir. Resmi yapmaya koyulur.)

Ercan- Gözümü kırpabilir miyim Rıfat amca?

Rıfat- Tabii oğlum…
Ahmet- Çişim geldi.

Rıfat- Hoppala!!..Hadi, git de gel.(Ahmet koşa koşa içeri girer.) Sizin ipinizle kuyuya inende kabahat…

Ercan- Okulda biz de resim yapardık Rıfat amca.

Rıfat- Yaa, ne yapardınız bakayım?

Ercan- Ev, ağaç, çocuk… Öyle şeyler.

Rıfat- Aferin.

Hayri Baba- (Seferden döndüğü belli, sahneye girer.) Hayırlı günler Rıfat bey oğlum…

Rıfat- Sağ olasın Hayri Baba. Seferden mi?

Hayri Baba- Nereden olacak oğul? Seferden ya! Şu deniz de olmasa ne yapardım, nasıl eğlenirdim, bilmem?

Rıfat- Hayrola baba? Kederlisin!

Hayri Baba- Şu çocukların oyuncağı pek çok . Benimki de deniz. İnan emekli ol diyecekler diye ödüm kopuyor.

Rıfat- Sen de yok dersin, olmaz mı?

Hayri Baba- Derim demesine ya, illa da olacaksın derlerse elden ne gelir?

Rıfat- Üzme kendini… Sen de benim gibi fırçayı, boyayı alırsın eline, yaparsın binlerce deniz. O zaman sana bırak diyen de olmaz.

Hayri Baba- (Güler.) Nerede bizde o yetenek?!

Ercan- (Sıkılmıştır. Lafa karışır.) Hayri amca, var ya, bugün Hüsniye teyzenin kızı Neriman’ın kına gecesi varmış.

Hayri Baba- Bize ne Ercan?

Ercan- Ama, Hüsniye teyze Hayri amcanın hanımına söyle o da gelsin, dedi.

Hayri Baba- (Rıfat’a göz atar.) Ha, öyle mi? Oldu o zaman. Söylerim bizim hanıma.

( O anda Ahmet, sokak kapısından koşarak çıkar. Hacer elinde terlik onu kovalamaktadır.)

Ahmet- Bana ne işte, bana ne! Yıkanmayacağım ben! (Hayri Baba’nın arkasına saklanır.)

Hacer- Gel buraya çabuk! Akşam düğüne pis pis mi götüreyim seni?

Ahmet- Bana ne ya! Ben oyun oynayacağım. Sen git!

Hayri Baba- Bırak kızım, korkutma çocuğu. Birazcık oynasın, gelir.

Hacer- Dinler mi hınzır? Demin de gelirim demişti bana…

Hayri Baba- Hadi annesi izin ver de azıcık daha oynasın, sonra gelir yıkanır.(Ahmet’e) Tamam mı Ahmet?

Ahmet- Tamam Hayri amca .

Hacer- (Rıfat’ı fark eder.) Merhaba Rıfat bey. (Terliği hala elinde tuttuğunu görür, yere atar, giyer.) Çocuktan sizi göremedim. Nasılsınız?

Rıfat- İyiyim Hacer hanım. Siz nasılsınız?

Hacer- Gördüğünüz gibi.

Hayri Baba- Hacer kızım, aklımdayken… Bizim hanım elbisesini sorup duruyordu.

Hacer- Bitmek üzere. Bugün yarın veririm.

(Dışarıdan eskicinin sesi duyulur.)

Eskici- Eskiler alırım, eskiciiii!!! (Sahneye girer.) Eskiler alırım, eskiciii!!

Hayri Baba- Bağırma yahu! Sağır değiliz.

Eskici- Eskile… Ne yapayım baba, ekmek parası.

Hayri Baba- Eskici, bak bakayım ben kaç para ederim.

Eskici- (Bozulmuştur.) Git işine ya babalık!

Rıfat- Sen bizi bile gömersin Hayri Baba…

Hacer- Eskici, bekle de benim herifin elbiselerini getireyim. Kendi bir işe yaramadı, bari elbiseleri yarasın! (Koşarak içeri girerken bir yandan da Zehra’ya seslenir.) Zehra abla, kız, eskici geldi.

Hayri Baba- Ey, bana müsaade öyleyse…

Rıfat- Müsaade senin baba… (Hayri Baba evine giderken çocuklara döner.) Ee, çocuklar! Güya bana model olacaktınız.

Eskici- Sen resimci misin abi?

Rıfat- He ya! Resimciyim.

Eskici- İyi para kazandırır mı bu iş?

Rıfat- İşte, ne aç ne tok…

Eskici- Bizim gibi desene!

Hacer- (Elinde kocasına ait giysilerle gelir.) Hah, buradasın! Bak bakalım, kaç para eder bunlar?

Eskici- (Tek tek giysileri eline alır. İnceler.) Abla, bunlar eski…

Hacer- Sen necisin peki? Eski olmasa vermeyiz herhalde!

Eskici- İyi de abla, çok eski olursa ben kime satacağım?

Hacer- Hadi, hadi çok konuşma da bir fiyat ver!

(Onlar bir köşede pazarlık ederlerken Rıfat, Süheyla’nın camını tıklatır.)

Rıfat- Süheyla hanım?!

(Bir müddet sonra pencere açılır.)

Süheyla- Siz miydiniz Rıfat bey?
Rıfat- Rahatsız etmiyorum umarım…

Süheyla- Estağfurullah…

Rıfat- Hava çok güzel . Bize katılmaz mısınız, diyecektim.

Süheyla- Memnuniyetle…

Rıfat- Bekliyorum.

(Süheyla içeri girer. Rıfat işinin başına döner. Hacer ile Eskicinin alış verişi bitmiştir.)

Eskici- (Toplanır.) Eskiler alırım, eskici…(Çıkar.)

Hacer- Ay, ne zor adammış!

Zehra- (Koşarak evden çıkar.) Ay, gitti mi yoksa?! (Elinde eski giysiler, kolları iki yana düşer.)

Rıfat- Kim?

Zehra- Eskici tabii…

Hacer- Şimdi gitti. Sen de elini çabuk tutsaydın Zehra abla…

Zehra- (Kızgın) Ne yapayım kız? Yemek vardı ocakta!

Hacer- (Rıfat’ın yanında azarlanmak hoşuna gitmez. Alıngan başını çevirir.) Hıh!..

Zehra- Hayrola Rıfat bey, pek dışarı çıkmazdınız siz?

Rıfat- Hava güzel olunca…

Süheyla- (Girer.) Nedir o güzel olan?

Rıfat- Süheyla hanım… Buyurun, şöyle buyurun…

(Süheyla bayanları başıyla selamlar. Hacer ile Zehra kıskançlıkla dolu karşılık verirler. Ercan ile Ahmet Süheyla’yı hayranlıkla seyrederler.)

Hacer- Nasıl da adama cilveleniyor!..

Zehra- Sus kız, duyacaklar!

Hacer- Duysunlar! Şu yüzündeki boyaya bak hele!..

Zehra- (Hacer’i dürter. Yüksek sesle) Bize müsaade… Akşam bir yere davetliyiz de… Hazırlanmak lazım… Değil mi Hacer?

Hacer- Doğru, hadi bakayım çocuklar! (Rıfat ile Süheyla’ya) Size iyi günler…

Rıfat- İyi günler.

(Ercan ile Ahmet gözleri Süheyla’da içeri götürülürler.)

Süheyla- Şu çocuklar bir alem!..

Rıfat- Mahalleden dışarı çıkmıyorlar ki değişik insanlar görsünler.

Süheyla- Ben değişik biri miyim ?

Rıfat- Siz burada yaşayanlardan çok farklısınız Süheyla hanım... Şıksınız, alımlısınız, güzel konuşuyorsunuz…

Süheyla- Bu alımlı bayanın resmini yapın artık öyleyse!..

Rıfat- Burada mı?

Süheyla- Hayır canım, yukarıda!

Rıfat- Seve seve…

Süheyla- Şey… Yalnız Melih beyin olmadığı saatlerde çalışalım. Onun bilmesini istemiyorum.

Rıfat- Ama neden?

Süheyla- Şimdiye kadar hiç poz vermedim. Utanırım…

Rıfat- Bunda utanılacak ne var ki?
Süheyla- (Çocuk gibi şımararak) Olsun olsun… Hem ona da sürpriz yapmış oluruz. Tamam deyin,hadi, tamam deyin!..

Rıfat- Peki Süheyla hanım, Melih bilmeyecek.

(Işıklar söner.)


7.Sahne


(Süheyla’nın evi. )

Süheyla- (Elinde magazin dergileri kanepeye uzanmıştır. Kapı çalar. İfadesini değiştirerek kapıyı açar.) Oh, Melih! Gel içeri…

Melih- Merhaba yavrum, nasılsın?

Süheyla- (Boynuna sarılır.) Yalnız… Çok özledim seni…

Melih- Bu halinle beni üzüyorsun ama… İşe de mi gitmeyeyim?

Süheyla- Gitme… Bana böyle ıstırap çektirecekse bu, gitme!...

Melih- Çocuk olma. Nasıl geçinirim… Hem sonra sana bir şeyler de alamam.

Süheyla- (Merakla) Bana bir şey mi aldın?

Melih- (Süheyla’yı kanepeye oturtur. Cebinden küçük bir kutu çıkarır.) Bu, senin için sevgilim…

Süheyla- (Kutuyu alır.) Çok heyecanlandım! (Açar.) Oh, çok güzel… (Bir kolye çıkar kutudan.) Yardım eder misin?

(Melih, kolyeyi takmasına yardım eder. Süheyla neşeyle aynanın karşısında kendini seyreder.)

Süheyla- Teşekkür ederim sevgilim… (Melih’i dudaklarından öper.)

Melih- Bu da benim hediyem galiba… Anlat bakalım, bugün neler yaptın?

Süheyla- Hiiç!.. Bütün gün evde senin dönüşünü bekledim. Buraya ilk geldiğin günü hatırladım. Ne kadar hoş, ne kadar etkileyici bir erkek dedim içimden…

Melih- Minik kuşum benim! (Sarılmak ister.)

Süheyla- (Kaçar.) Ama ben sana küstüm!

Melih- Aa, nedenmiş o?

Süheyla- Artık beni sevmiyorsun!

Melih- Nereden çıktı şimdi bu?

Süheyla- Sevseydin, beni yine sinemaya, tiyatroya, güzel lokantalara götürürdün.

Melih- Haa, anladım. Demek minik kuşumu kafese kapatmışım da farkında değilim. O da kanatlarını çırpmaktan yorulmuş, kafesin kapağını açmamı istermiş…(Kollarını açar.) Hadi miniğim… Koş, açtım işte!

Süheyla- (Mızmız) Iıı!...

Melih- (Kolları açık) Hadi…

Süheyla- Yine eskisi gibi dışarı çıkacağız ama…

Melih- Her zaman kraliçem, her zaman…

(Süheyla sarılır. Işıklar söner.)



8. Sahne


Rıfat- ( Dudağında ıslık resimleri ile ilgilenmekte, malzemelerine çeki düzen vermektedir.) Yapmam gereken ne çok iş var…

Melih- (Girer. Bir yandan da kravatını bağlamaya çalışır.) Günaydın ressam!

Rıfat- Günaydın. Çayı demledim. Kahvaltı yapmayacak mısın?

Melih- Hiç vaktim yok. Önemli bir toplantım var bugün, hemen çıkmam lazım. Geç bile kaldım. Sen ne yapacaksın?

Rıfat- Başlamak istediğim yeni resimler var. Onlar için ilk adımı atarsam bana yeter.

Melih- İyi iyi, at! Bütün gün evde oturuyorsun azizim… Çık gez! Ne kadar evcimenmişsin yahu? Dünya dışarıda… Anlamıyorum seni…

Rıfat- Sen geç kalmıyor muydun?

Melih- İyi canım, hadi bana eyvallah! Akşam görüşürüz.

Rıfat- Güle güle…

(Melih çıkar. Rıfat düzenleme işine devam ederken kapının zili çalar.)

Rıfat- (Kapıyı açar.) Buyrun Süheyla hanım.. Erkencisiniz…

Süheyla- E ben gideyim o zaman!.. (Geri gitmeye davranır.)

Rıfat- Lütfen öyle demek istemedim.. Çok sevindim geldiğinize. Çay alır mısınız?

Süheyla- Hayır, teşekkür ederim. Çok heyecanlıyım, bir an önce resme başlayalım istedim.

Rıfat- Siz şöyle geçin o zaman, ben tuval getireyim.

(Rıfat tuval almak için dışarı çıkar. Süheyla omuzlarını örten şalını bir yana bırakır. Oldukça şuh bir poz verir. Rıfat girer. Süheyla’nın pozu karşısında elindekini yere düşürür.)

Süheyla- Yanlış bir şey mi yaptım yoksa?

Rıfat- (Toparlanır.) Yo yo, benim sakarlığım…(Tuvali yerine kor, çalışmaya başlar. Bir süre sessizlik içinde geçer.)

Süheyla- Hep susarak mı çalışacağız?

Rıfat- Af edersiniz.

Süheyla- Ben yoruldum. İsterseniz şöyle uzanayım?!

Rıfat- Peki, madem öyle istiyorsunuz…

Süheyla- (Kanepeye uzanır. Göğüsleri, bacakları iyice açılır.) Rıfat bey, kalkamıyorum. Şunu üzerime örter misiniz?

(Rıfat, biraz utangaç dediğini yapar. Süheyla birden Rıfat’ı elinden tutar.)

Süheyla- Neden bana karşı böylesiniz?

Rıfat- (Utanarak) Nasıl?

Süheyla- Uzak ve mesafeli…

Rıfat- Rica ederim Süheyla hanım…

Süheyla- (Kalkar.) Evet, anlaşılan o ki ben sizin için bir şey ifade etmiyorum. Ve şu dakikalarda kendimden ne kadar utanıyorum, bilemezsiniz.

(Rıfat bir şey söyleyecek gibi olur. Süheyla dudaklarını kapatır.)

Süheyla- Hayır, hiçbir şey söylemeyin! Size olan ilgimi göstermek için yaptığım şu soytarılığa bakın! Her şey, bu elbise, bu duruş bir kadın olarak yalnızlığımı, kimsesizliğimi paylaşmak, sizden ne kadar hoşlandığımı ifade etmek içindi… Affedin. Çok üzgünüm. (Şalını alır. Gitmek üzere iken Rıfat Süheyla’yı bileğinden kavrar, dudaklarından öper. Işıklar kararır.)




I.PERDENİN SONU










II.PERDE

1.Sahne


(Rıza ve Hayri Baba kapının önünde tavla oynamaktadırlar.)

Rıza- Hadi yavrum kemik…(Zarı atar.)

Hayri Baba- He he, al sana kemik!

Rıza- Tüh be, bekliyoruz ya gelmez artık!..

Hayri Baba- Bekleyen derviş, muradına ermiş. (Atar.) He heyy! Pencüse, severler güzeli gencüse… Bir kapı daha alıyorum.

Rıza- Alamazsın baba, olur mu?

Hayri Baba- Aldım bile…

Rıza- Hayri Baba zar tutuyorsun, bozuşuruz bak!..

Hayri Baba- Hadi oradan, çok konuşma! Mars oluyorsun ya çenen düştü gene…

Rıza- (Atar.) Hadi!...

Hayri Baba- Hep gele, hep gele… Daha çok sallarsın!

(Ercan ile Ahmet’in önce sesleri duyulur. Sonra kendileri görünür. Ellerinde direksiyon gibi kullandıkları bir nesne ile araba sürmektedirler.)

Ercan- Eeee…(Fren sesi) İiiii…

Ahmet- Dırn dırnn…

Rıza- Sessiz oynayın, kalkmayayım şimdi! İt gibi mahalle mahalle gezmekten başka bir halt bildiği yok bu oğlanın. Ercan!..

Hayri Baba- Rahat bırak çocukları… Hoop, şeş beş!

Rıza- Aa!.. (Yenilmeyi hazmedemez. Kalkar, Ercan’a bir tane yapıştırır.) Ulan, ben size sessiz oynayın demedim mi? (Ahmet’e) İtin eniği! Sen de ver şunu! (Elindekini alır. Bir köşeye atar.)

Hayri Baba- Yahu, karışma çocuklara!

Rıza- (Yerine döner. Oturur.) Dikkatimi dağıtıyor hergeleler…

(Ercan sessizce ağlarken Ahmet onu teselli etmeye çalışır.)

Rıza- (Eve doğru bağırır.) Zehra, kız! Zehra dedim!..

Zehra- (Telaşlı, camda belirir.) Ne var, ne oldu?..

Rıza- Bize iki kahve yap. Nasıl içersin Hayri Baba?

Hayri Baba- Orta… Ama böyle devam edeceksen bırakalım oyunu daha iyi!

Rıza- Yok baba… (Zehra’ya) İki orta, hadi anam…

(Zehra gider. Şekerci, tablası başında sahneye gelir.)

Şekerci- Horoz şekeri, elma şekeri… (Tablayı ayaklı sehpasının üzerine oturtur. Ercan ile Ahmet koşarak şekercinin yanına gelirler.)

Ercan- Baba, şeker, şeker…

(Ahmet sessiz, geride kalmıştır.)

Rıza- (Oturduğu yerden) Kaç para hemşerim şeker?

Şekerci- 75 kuruş.

Rıza- (Kalkar, elini cebine atar. Bozukluk çıkarır.) Ver bakayım oradan iki şeker.

Şekerci- Hangisinden?

Ercan- Ben horozlu isterim.

Ahmet- Ben de!

(Şekerci iki tane horoz şekeri uzatır. Çocuklar sevinçle öbür köşeye giderler. Ayaklarını sahnenin kenarından sarkıtarak şekerlerini yerler.)

Şekerci- (Toplanır. Çıkarken) Horoz şekeri, elma şekeri… Şekerciii!..

(Zehra elinde kahve tepsisi ile görünür.)

Rıza- Hah, bizim şekerimiz de geldi.

Hayri Baba- Zahmet oldu kızım…

Rıza- Eline sağlık hanım.

Zehra- Afiyet olsun. (İçeri girer.)

(Üst kat penceresi açılır. Hacer belirir.)

Hacer- A, Ahmet! Ne o elindeki?

Ahmet- (Oturduğu yerden şekerini gösterir.) Horoz şekeri… Rıza amca aldı.

Hacer- (Aşağıdakileri görür. Mahcup) Niye zahmet ettin Rıza bey? Sağ ol!

Rıza- Yok canım, ne zahmeti! Hadi Hayri Baba, bitirelim şu oyunu. Neredeyiz unuttum gitti.

Hayri Baba- At, oğlum, sıra sendeydi.

Rıza- (Zarı öper, atar.) Oh be! Şimdi yandın Hayri Baba! (Taşlardan bir kaçını toplar.) İşte böyle kırarlar adamı!

Ercan- (Oturdukları yerden kalkmışlardır.) Hadi gel, aşağı mahallenin çocuklarını taşlamaya gidelim!

(Koşarak dışarı çıkarlarken sahneye girmekte olan Melih’e çarparlar. Melih’in elleri paketlerle doludur. Çocuklar çarpınca paketlerden birkaçı düşer. Çocuklar çıkar. Rıza kalkar, yere düşenleri toplar.)

Rıza- Çocuk değil canavar bunlar, canavar!

(Hacer usulca içeri girer.)

Rıza- (Elindeki paketi kulağına götürüp sallar.) İnşallah içinde kırılacak bir şey yoktu Melih bey!

Melih- Yok yok…

Hayri Baba- (Yer gösterir.) Şöyle buyursaydınız.

Melih- Sağ olun. Oturmayayım.

Hayri Baba- İşler nasıl Melih bey oğlum?

Melih- Hep aynı . Koşturmaca...

Hayri Baba- Olacak. Ne yaparsın? Çalışmayana ekmek yok.

Rıza- Ne çok şey almışsınız böyle Melih bey?

Melih- (Hoşuna gitmez.) Yok canım… Üst baş işte…

Rıza-Sizin işinizde de kıyafet önemli canım. Öyle değil mi?

Melih- E, tabi… Sürekli insanlarla beraber…

Rıza- Bizim işimizde de anca eski püskü ne varsa onu giyeceksin. Bayramdan bayrama sırtımız temiz esvap görür. Hal yerinde temiz giysen adama gülerler valla!

Melih- Neyse… Müsaadenizle ben gideyim…

Hayri Baba- Müsaade senin evlat .

(Melih eve girer. )

Rıza- (Ayakta) Hayri Baba?! Sen şimdi inandın mı bu adamın dediklerine?

Hayri Baba- Ne varmış söylediklerinde? Hem bize ne?

Rıza- (Yerine otururken) Öyle deme baba. Yakında kokusu çıkmazsa bana da Rıza demesinler!

(Işıklar söner.)
2 Sahne


(Süheyla’nın evi. Vazodaki güller göze çarpar. Melih ayaktadır. Paketler kanepeye bırakılmıştır. İçlerinden biri açılmıştır.)

Melih- Hadi sevgilim, gel artık!

Süheyla- (Dışarıdan sesi duyulur.) Sabırlı ol!

Melih- Elbisenin üzerinde harika görüneceğinden eminim.

Süheyla- Ne dedin canım?

Melih- Sen çok güzel bir kadınsın, dedim!

Süheyla- Sen de çok kibar bir erkeksin.

Melih- (Gülleri koklar.) Sevgilim?!

Süheyla- Efendim?

Melih- Ne zaman gelsem, gül eksik olmuyor vazondan…

Süheyla- Çiçekleri çok severim.

Melih- İyi de ne zaman çıkıp alıyorsun bunları, anlamıyorum?

Süheyla- (Girer.) Ne o? Kıskançlık mı seziyorum yoksa?

Melih- (Hayran) Seni kıskanmamak mümkün mü? Çok güzelsin.

Süheyla- Yakışmış mı sahi?

Melih- Bir prenses kadar…

Süheyla- (Melih’i öper.) Teşekkür ederim sevgilim. Her gelişinde bana bir şeyler getiriyorsun. Şımarırım sonra bak…

Melih- Şımar… Şımarmalısın… Öyle çok şey almak istiyorum ki sana! Hiç tatmadığın şeyleri sunmak… Pahalı yerlere götürmek… (Koluna girer. Yürür.) Şık salonlarda dans etmek…. (Dans eder.) Dostlarımla tanıştırmak… Hepsi gıptayla bakardı bize... Ne güzel bir çift derdi bizi her gören… (Durgunlaşır.) Ama en yakın dostuma bile senden bahsedemiyorum!

Süheyla- Yine mi?

Melih- Evet, yine! Seni sevdiğimi biliyorsun Süheyla… Ama ben seni sevdiğimi cümle aleme haykırmak isterken susmak zorunda kalıyorum! Üstelik kendimi yalancı gibi hissediyorum. Sırf sen öyle istiyorsun diye!

Süheyla- Bunu her ikimizin de istediğini sanıyordum.

Melih- Evet, başlarda öyleydi. Sevgimizden emin olana kadar… Ben sevgimden eminim artık Süheyla!

Süheyla- Ben de öyle, biliyorsun. Ama ben dul bir kadınım. Her şeyi düşünmek zorundayım. Hem bak, ilişkimiz böyle de çok güzel. İstediğimiz zaman çıkıp gezebiliyoruz. Sen buraya gelip istediğin kadar kalabiliyorsun. Rıfat beye gelince… Biliyorum aynı evi paylaşıyorsunuz. Ama ya ağzından kaçırırsa… O zaman bu ilişki en güzel yerinde zedelenmez mi?

Melih- Rıfat öyle şey yapmaz!

Süheyla- Ya yaparsa! İşimizi şansa bırakamayız. Biraz daha sabırlı ol! (Şımarır. Melih’e şirinlik yapar.) Tamam mı? Hıı?

Melih- (Yumuşar.) Peki…

Süheyla- Hah, şöyle… Söyle bakalım, ne yaptın bugün?

Melih- Çok güzel şeyler oluyor Süheyla…

Süheyla- Yaa!?

Melih- Patronlar çok memnun benden. Projelerimi, fikirlerimi sürekli övüp duruyorlar.

Süheyla- Ne kadar sevindim, bilemezsin.

Melih- Asıl bombayı söylemedim. Sıkı dur!

Süheyla- Duruyorum! Evet!

Melih- İstanbul şubesine müdür olmamı istiyorlar!

Süheyla- (Çığlık atar.) Aaa! Kutlarım sevgilim!

Melih-Bütün bunları elde etmemde senin payın çok büyük . Bana kendimi fark ettirdin. Yeteneklerimi, fikirlerimi harekete geçirdin. (Sarılır.) Sen çok özel bir kadınsın Süheyla, çok özel…

Süheyla- (Yüzü seyirciye dönük, bakışları yalancı Melih’e sarılır.) Biliyorum sevgilim, biliyorum.

(Işıklar söner.)


3.Sahne


(Süheyla’nın evi. İkinci sahneden farklı olarak hediye paketleri kaldırılmıştır. Zil çalar. Süheyla yan taraftan girer. Üzerinde Melih’in aldığı elbise vardır. Kapıyı açar. Gelen Rıfat’tır.)

Süheyla- Aa, hoş geldin sevgilim…( Rıfat elindeki gülleri Süheyla’ya uzatır.) Ama getirdiğin güller daha solmamıştı ki…

Rıfat- Senin yanında bütün güller soluk kalıyor.

Süheyla- (Kahkaha atar.) Hah ha… Benim romantik sevgilim! Şunları vazoya koyayım. Bir şey içer misin? (Çıkar.)

Rıfat- Sağ ol, istemem.

Süheyla- (Dışarıdan sesi gelir.) Günün nasıl geçti? Yeni sergin için anlaşabildin mi?

Rıfat- Evet. Resimlerimi çok beğendiler. Kadın figürlerine, özellikle de senin portrene bayıldılar.

Süheyla- (Gülleri vazoya koymuş olarak girer.) Demek bayıldılar.

Rıfat- O an çok kıskandım seni! İlgileri sinirimi bozdu.

Süheyla- Ama onların gördüğü sadece resim…

Rıfat- Elimde değil, seni hiç kimseyle paylaşmak istemiyorum! (Süheyla’ya sarılır.) Sen benim ilham perimsin. (Heyecanlı) Şu sergi bir açılsın… Sonra güzel bir tatile çıkacağız. Sıcak kumlar, deniz, boyalarım ve sen…

Süheyla- Hasır bir şapka istiyorum. Arkada masmavi deniz ve yelkenliler olsun. Üzerimde çok hoş bir elbise .

Rıfat- Ve ben bu güzelliği ebedileştirmeliyim.

Süheyla- Herkes bakıp iç geçirmeli.

Rıfat- Keşke o kadının yerinde ben olsaydım demeli.

Süheyla-Ama sen sadece beni görmeli, beni sevmelisin. Başka hiçbir kadın seni cezbetmemeli.

Rıfat- Asla… Hiçbir kadın senin yerini alamayacak!

Süheyla- (Rüyadan uyanır gibi) Oh, ne tatlı şeyler bunlar!

Rıfat- (Süheyla’yı ellerinden tutar.) Gündüzüm, gecem, her şeyim oldun. Seni çok seviyorum. ( Cebinden bir mücevher kutusu çıkarır. Açar. İçinde bir yüzük vardır.) Benimle evlenir misin Süheyla?

Süheyla- (Şaşkın) Rıfat!

Rıfat- Evet de bana sevgilim, evet de…

Süheyla- (Şaşkınlıkla çığlık atar gibi) Hayır! Şey… Yani bu kadar acele etmesek!

Rıfat- Beni istemiyor musun yoksa?

Süheyla- Bunu da nereden çıkardın? Ben… Şaşırdım sadece… Bana düşünmem için biraz zaman ver.

Rıfat- (Kırgın) Sandım ki…

Süheyla- Kızdın mı bana?

Rıfat- Yoo…

Süheyla- Sevgilim anla beni. Kocamdan sonra ilk kez bir erkekten evlenme teklifi alıyorum. Bana düşünmem için zaman tanımalısın.

Rıfat- Ama cevabını en kısa zamanda vereceksin!

Süheyla- En kısa zamanda… Ama o zamana kadar kimseye, özellikle de Melih beye tek kelime etmek yok. Sürpriz olsun istiyorum.

Rıfat- Cevabını sabırsızlıkla bekleyeceğim.

(Işıklar söner.)

4.Sahne


(Üst kat. Melih işten döndüğü belli . Gömleğinin bir iki düğmesini açmış, kravatını gevşetmiş, ceketi dizinde oturmaktadır.)

Melih- Ah, güzel sevgilim… Bana çektirdiğin şu acı… İçimdeki şu zehirli ok… (Kendine güler.) Halime bak! Rıfat’ı da geçtim şairlikte… (Başını ellerinin arasına alır.) Başım… Çok ağrıyor. Her yerim ağrıyor. Sanki içimde bir yara var, yeri belli değil. (Kalkar, dolaşır.) Rıfat da nerede kaldı? (Rıfat’ın fırçalarını, boyalarını karıştırır, bırakır.) Keşke ben de resim yapabilseydim ya da başka bir şey… Böylece hislerimi dışa vurabilirdim. (Ara) Artık bir şeyler yapmalıyım.( Düşünür. Kendi sorularına cevap bularak) Beni sıkan nedir? Bu aşk mı? Hayır. Aşkımı gizlemek kimseye, en yakınıma, Rıfat’a bile söyleyememek mi? Evet. Peki söylersem Süheyla bana darılır mı? Fazlasıyla. (Durgunlaşır. Tekrar canlanır.) Ben onun yerinde olsaydım, onu sevseydim yani o beni sevseydi, her şeye rağmen onu affeder miydim? ( Cesaretlenir.) Evet! Her şeyi göze alıp bütün olup bitenleri Rıfat’a anlatacağım! Rıfat gelmeden bir iki bir şey alıp gelmeli, bu anı kutlamalı. Ah, Rıfat’çığım! Umarım beni affedersin! (Ceketini alır. Dışarı çıkar.)

(Bir süre sonra Rıfat girer.)

Rıfat- Melih!.. Daha gelmemiş. (Anahtarlarını bırakır. Oturur.) Of, çok yorulmuşum. Süheyla ne kadar şaşırdı evlenme teklifimi duyunca… Ah… O kadar güzel ki… Kelebeğim benim… (Kalkar.) Şu üstümdekileri değiştirsem iyi olacak. Melih de gelir birazdan. Melih… Senden ne çok şey gizlediğimi bir bilsen, şaşarsın. Hele evleneceğimi öğrensen dudakların uçuklardı. Öğrensen?!.. Ah, bir öğrensen?!.. (Üzgün hali yerini sevince bırakır.) Tabi ya! Neden öğrenmeyesin? Süheyla kızacak, biliyorum; ama sonra anlayacaktır beni. Hem artık ilişkimiz çok ciddi sayılır. Evet, evet… Melih’e bu gece her şeyi anlatmalıyım.

(Kapının açılıp örtülme sesi.)

Rıfat- Geldi galiba… Melih, sen misin?

Melih- (Elinde bir içki şişesi vardır.) Evet, benim!

Rıfat- Oo, beyim! Bir şey kutlayacağız galiba…

Melih- Haklısın dostum. Bu gece çok önemli bir olayı kutluyoruz. Bekle de bardakları getireyim. (Çıkar.)

Rıfat- İşle mi ilgili?

Melih- (Dışarıdan sesi gelir.) Daha güzel bir şey! (Bardaklar elinde girer.) Tut bakalım şunları. (Şişeyi açar. Bardaklara doldurur.) Sıkı dur şimdi! Artık itiraf edebilirim. Bana çok güceneceksin, biliyorum. Ancak bu zamana kadar neden sabrettiğimi bilsen belki de bana hak vereceksin.

Rıfat- Ne? Çatlatma adamı!

Melih- Aylardır işin ciddi bir boyut almasını bekledik ve bu zaman içinde de kimseye bundan bahsetmedik.

Rıfat- Neden?!

Melih- Sana dahi bahsetmemem için söz verdirdi bana!

Rıfat- Kim?

Melih- Tamam, söylüyorum! Ben aşık oldum!

Rıfat- Bu muydu saatlerdir söylemeye çalıştığın?

Melih- (Şaşırır.) Ne yani senden gizlediğime kızmadın mı?

Rıfat- Hayır! Aksine işimi daha da kolaylaştırdın!

Melih- Ne demek bu?

Rıfat- Şimdi sen dinle! Aylardır benim de senden gizlediğim bir şey vardı. Artık bunu seninle paylaşmanın zamanı geldi.

Melih- Meraklandırdın beni ressam! (İçkisinden bir yudum alır.)

Rıfat- Ben evleniyorum!

Melih- (Ağzındakileri püskürtür.) Ne dedin?

Rıfat- Evet, evleniyorum.

Melih-Vay yere bakan, yürek yakan seni… Bizim romantik ressam ne haltlar karıştırmış da haberimiz yok! E, anlat bakalım. Ne zamandır tanıyorsun bu kadını?

Rıfat- Yaklaşık dört aydır.

Melih- Benim gibi.

Rıfat- Beni böylesine heyecanlandıran başka bir kadın daha tanımadım. İlham kaynağım oldu benim.

Melih- Ha, şimdi anlaşıldı! O, her gün benden bucak bucak sakladığın resimlerin sebebi. Demek onu tanımamı istemedin.

Rıfat- Sadece biraz beklemek istedim. Peki ya sen? Sen anlat bakalım…

Melih- Ah, nereden başlasam bilmiyorum! Böylesine bir ilgiyi ilk kez görüyorum. Çok güzel, çok şık… Bir davette, sokakta koluna taktığın zaman işte kadın bu, diyorsun. İnsanın kanını ateşliyor.

Rıfat- Seni çok etkilemişe benziyor.

Melih- Onu tanıdığımdan beri her şey daha güzel gözümde… Sıra sende. Söyle bakalım nerede tanıştın bu kadınla?

Rıfat- Burada…

Melih- Nasıl yani?

Rıfat- Burada, bu evde tanıştık.

Melih- Allah Allah… Ben gördüm mü peki ?

Rıfat- Hem de çok yakından…

Melih- Ressam?! Şaşırtıyorsun beni… Kim bu?

Rıfat- Çok güzel, çok özel biri… (Kapı çalınır.) Ben bakarım.

Melih- Allah Allah kim olabilir ki?

Rıfat- (Dışarıdan sesi gelir.) Şimdi ben de senden bahsediyordum…

Melih- (Ayağa kalkar. Kendine çeki düzen verir.) Geldi galiba…

Rıfat-(Süheyla ile birlikte sahneye girer.) İşte sana bahsettiğim müstakbel karım!

(Melih olduğu yerde donakalır. Süheyla şaşkın, Rıfat sevinçli ışıklar söner.)



5.Sahne


(Melih, başı ellerinin arasında yıkılmış bir halde oturmakta, Rıfat şaşkın dolanmaktadır. )

Rıfat- İnanamıyorum. Tanrım, bir kabus olmalı bu!

Melih-Hayır, ressam. Hepsi gerçek… Sadece aldatıldık. Bütün olup biten bu… (Kalkar, bardağına içki doldurur. Bir dikişte içer.) Hiç bu kadar aşağılanmamıştım!

Rıfat- Bunca zaman alay etmiş bizimle…

Melih- Kimseye özellikle de sana hiçbir şey söylememem konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğunu şimdi anlıyorum. Meğer ev arkadaşımla da kırıştırıyormuş!

Rıfat- Her gün ona kırmızı güller götürdüm. Onlara baktıkça beni hatırlaması, daha çok sevmesi için…

Melih- Demek o gülleri sen getiriyordun! Ben de, bu kadın ne zaman çıkıyor da bunları alıyor, diye düşünür dururdum. Vay Süheyla vay!.. Sen ne anasının gözüymüşsün de biz bilmezmişiz. (Gezinir.)

Rıfat- Nasıl bu kadar merhametsiz olabildi? Hiç mi incineceğimizi düşünmedi?

Melih- ’’ Neden, nasıl yaptın bunu bize?’’ diye sorduğumda tek kelime etmedi.

Rıfat- Sadece güldü, sırtını döndü ve gitti.

Melih- O buna çoktan hazırdı. Hiçbir zaman endişe etmedi. Süreyi uzatarak ikimizle de istediği gibi yaşadı.

Rıfat- Bütün ilham gücüm. Hepsi yok oldu. Uçtu gitti…

Melih- Uçtu, doğru! Ne çok para harcadım ona bir bilsen! Üzerindeki elbiselere, takılara hazineler verdim ben. Ah, Süheyla! Bunu yanına bırakırsam bana da Melih demesinler!

Rıfat- Bu şartlar altında ben artık burada kalamam…

Melih- Ben meraklıyım sanki? Üstelik mahalleye rezil olmak da var.

Rıfat- Allah’ım öyle bir şey olsun ki bizi kandırmak neymiş görsün! (Söylediklerine şaşarak) Off..Neler söylüyorum ben?

Melih- (Elini Rıfat’ın omzuna atar.) Az bile söylüyorsun dostum… Ama inanıyorum… Bize yaptıklarının cezasını görecek hem de fazlasıyla !

(Işıklar söner.)

6.Sahne


(Çıkmaz sokak. Vakit gece. Tüm evlerde ışıklar sönüktür. Uzaktan bekçinin düdüğü duyulur. Kemal sarhoş vaziyette sahneye girer. Yalpalaya yalpalaya sokağın adına bakar. )

Kemal- Süslü Saksı Çıkmazı… (Tek tek evlere bakarak Süheyla’nın kapısına kadar gelir.) Bir, iki, üç… İşte burası! Yerin dibine de girsen seni bulurum demedim mi Süheyla? Benim gibi delikanlıya laga luga ha! Önce canım cicim, Oh Kemalciğim; paralar suyunu çekince… Vınn Kemalciğim! Sen istediğin kadar bana oturduğun deliği söylemesen de ben bulurum! Eh, şimdi o deliği sana mezar yapmaz mıyım? (Bağırır.) Heeeyt!.. Uyanın len! Ölü uykusuna mı yattınız? Sabah oldu! Hoop, Süheyla! Sen de uyan! Kemalciğin geldi! (Kapıları yumruklamaya başlar. Evlerin ışıkları teker teker yanar.) Kalkın! Aferin, işte böyle! Söz dinleyin! Süheyla çık dışarı! Seninle görülecek hesabımız var!
(Rıza bey uykulu vaziyette dışarı çıkar. Üzerinde çizgili pijama vardır. Arkadan Hayri Baba sahneye girer.)

Rıza- Bu ne be? Gece yarısı şu gürültüye bak!

Hayri Baba- Kim bu mahalleyi ayağa kaldıran Rıza oğlum?

Rıza- Bilsem!

Kemal- Benim lan! N’olacak?

Rıza- Utanmıyor musun bu saatte herkesi rahatsız etmeye? Koskoca adamsın!

Kemal- O utandı mı beni bu hallere sokarken ha?! Söyle!

Hayri Baba- Ne diyor bu yahu?

Kemal- Tabi, ne diyor oldu şimdi? Ne demek istediğimi biraz sonra anlayacaksınız hepiniz!

Rıza- (Yumuşak) Bak hemşerim! Her kiminle alıp veremediğin varsa sabah gel. Hem bu kafayla…

Kemal- Bana sarhoş mu demek istiyorsun?

Rıza- Yok canım, ne haddimize?!

Zehra- (Üzerinde gecelik kapıda belirir.) Rıza, kim bu herif? Ne istiyormuş?

Kemal- (Saygılı) Rahatsız ettiysem özür dilerim abla! Küçük bir hesabım vardı onu almaya geldim.

Zehra- Ayol, bu saatte alacaklı da ilk defa görüyorum!

Ercan- (Yarı uykulu belirir.) Anne, çişim!..

Zehra- Ay tosunum, gel, gel içeri! (Girerler.)

Rıza- Hadi kardeşim şimdi git. Sonra kimden ne alacağın varsa gel al. İstersen ben vereyim! Kaç paraydı borcu?

Kemal- Esaslı adamsın. Ama bu borç ancak kanla ödenir!

Rıza- (Geri çekilir.) Ha, o zaman kalsın!

(Hacer üst katın penceresinde görülür.)

Hacer- Rıza bey, nedir bu gürültü?

Rıza- Bir bilsem!

Kemal- (Süheyla’nın kapısına yönelir.) Yaktın beni Süheyla! El aleme rezil ettin! Bak, senin yüzünden bu güzel insanları da rahatsız ettim! Çık da sana dünyanın kaç bucak olduğunu göstereyim!

Rıza- Şimdi kimi aradığı anlaşıldı!

Kemal- Erkeksen çık ulan dışarı! Karı gibi kaçma!

Hacer- A, ne saçmalıyor bu ayol?

(Kapı açılır. Melih ile Rıfat görünür.)

Melih- Kim bu be, gecenin bu vaktinde kapıya güm güm vuran?

Kemal- (Melih’e bakar.) Ben bu yüzü bir yerden tanıyorum ya nerden?

Rıfat- Sarhoş bu yahu!

Kemal- (Rıfat’a bakar.) Yok, bunu tanımıyorum. (Birden) Hah, şimdi buldum! Bu, bizim ördek yav! Hah, ha…(Ellerine birbirine vurarak güler.) N’aber lan ördek? (Melih’in üstüne abanır.)

Melih- Çek ellerini üstümden be adam!

Kemal- Yoo, öyle kaba konuşmak yok! Bugüne bugün akraba sayılırız, değil mi ya? Hani sinemanın önünde… Hı?

Rıfat- (Hayri Baba’ya) Kimi arıyormuş?

Hayri Baba- Süheyla’yı…

Rıfat- Süheyla’yı mı?

Rıza- Evet, anlaşılan eskilerden garibim…

Kemal- (Süheyla’nın kapısına yönelir.) Çık dedim Süheyla! Saklanma!

Hacer- Hay sersem herif, çocuğu uyandırdın! (İçeri girer.)

Kemal- Musluğun suyu kesilince kaçmak var mı ha? Hangi kitapta yazar bu?

Rıfat- (Melih’in kulağına) Polis çağırsak mı Melih?

Melih- Boş ver, bekleyelim bakalım ne olacak?

(Zehra ile Hacer dışarı çıkarlar.)

Hacer- Ay, zorla yatırdım vallahi çocuğu… (Zehra’ya) Süheyla’nın belalısıymış.

Zehra- Ay, bunlar da mı gelecekti başımıza?

Kemal- (Süheyla’nın evine doğru bir hamle daha yapar.) Sühey… (Süheyla kapıda belirir.) …la…

Süheyla- Evet, geldim Kemal! Ne istiyorsun?

Kemal- Ne mi istiyorum? Bana yaptıklarının hesabını istiyorum!

Süheyla- Ne hesabı be? Sen kimsin ki benden hesap soruyorsun?

Kemal- Süheyla!... Ayıp oluyor ama…

Süheyla- Kime karşı? Şunlara mı?

Kemal- Yaptıklarının cezasını çekeceksin!

Süheyla- Ne yapmışım be?!

Kemal- Kandırdın beni!

Süheyla- Kim kimi kandırmıyor ki bu zamanda? Ha.. Hem ona kandırma değil alış veriş denir…

Kemal- Kalbimi kırdın sen benim! Yalan söyledin bana!..

Süheyla- Hangi kalp? (Hepsine) Siz de kalp var mı ki kırılsın? Olsa olsa ancak bencil bir yürek olur. (Melih’e) Öyle değil mi Melih bey? Bak kraliçeni incitiyorlar! Kanatlarını kırıyorlar! Görmüyor musun? (Rıfat’a) Ya sen ressam? Hani evlenecektik? Ben olmasam yaşayamazdın! Bütün gücün tükenirdi! Tek yalan söyleyen ben değilmişim demek ki? Benim kadar hepiniz yalancısınız! Ama ben bunu bilecek kadar cesurum! Sizse itiraf edemeyecek kadar korkak! Hepiniz aynısınız! Görüntünüz farklı; ama ruhlarınız aynı… Biraz gülüşle, biraz nazla karşılaşınca nasıl da değişiyorsunuz! Nasıl da o doyumsuz, eksik taraflarınız kapanıveriyor. Ama tekmeyi yiyince aynı yama eskisinden daha büyük karşınıza çıkıyor! (Zehra ile Hacer’e yaklaşır.) Duyun da öğrenin bunları! (Zehra ile Hacer gerilerler.) Sizde de öğrenecek ne kafa var ya!

Rıza- Ayıp oluyor canım, ele güne karşı!...

Süheyla- El de biziz, gün de Rıza efendi! Bütün işleri yazan da oynayan da bizleriz. (Kemal’e) Şimdi bas git, bir daha da beni rahatsız etme! (Arkasını döner. Gitmeye davranır.)

Kemal- Yo, Süheyla! Henüz işimiz bitmedi! (Süheyla döner. Kemal cebinden sustalıyı çıkarır. Süheyla’yı bıçaklar.) İşte şimdi ödeştik!

(Herkes bir adım geriler. Süheyla yere yığılır. Işıklar söner.)


7.Sahne

(Çıkmaz sokak. Ercan ile Ahmet oyun oynamakta, yerdeki kayısı çekirdeklerini vurmaya çalışmaktadırlar. Süheyla’nın evinin üst katı boştur ve ’’ Kiralıktır.’’ yazısı asılmıştır.)

Ahmet- At, sıra sende…

Ercan- Attım.

Ahmet- Değmedi!

Ercan- Değdi oğlum, değdi…

Ahmet- Tamam, tamam değdi…

Ercan-Of, ben sıkıldım!

Ahmet- Ama yeni başladık daha…

Ercan- Hadi gel, ebecilik oynayalım.

(Yerdeki çekirdekleri toplarlar. Torbalarını kapının önüne bırakırlar.)

Ahmet- Hadi sayışalım. Kim çıkarsa ebe o olsun.’’ Portakalı soydum, başucuma koydum, ben bir yalan uydurdum. Duma duma dum.’’ Ben çıktım.

Ercan- (Koşmaya başlar.) Ebe!

Ahmet- Yakalayacağım seni!

Ercan- Yakalayamaz ki, yakalayamaz ki!

(Sahnenin dışına doğru koşarlarken sahneye giren Genç Adam’a çarparlar.)

Genç Adam- Yavaş olun çocuklar!...

Ercan- Af edersin amca!

Genç Adam- Ziyanı yok.

Ahmet- Kime baktın amca?

Genç Adam- Kimseye… Ben kiralık ev arıyorum çocuklar. Buralarda bildiğiniz boş bir ev var mı?

Ahmet- (Süheyla’nın evini gösterir.) İşte şurada bir tane var. Süheyla teyzenin evi.

Genç Adam- Teşekkürler çocuklar.

Ercan- (Ahmet’e) Hadi gel, aşağı mahallede oynayalım.

Ahmet- Hadi! (Çıkarlar.)

(Genç Adam Süheyla’nın evinin önüne gelir. Zile basacak üzere ışıklar söner.)


II.PERDENİN SONU

İstanbul-1997

Sema İslim


Paylaş      
Yorumlar

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 367
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Tez Elden Mezuniyet (Deniz Zengin) - 7/23/2014
  • Şiddetin İnsan Psikolojisindeki Tahribatı: Uçlar (Üstün Akmen) - 7/23/2014
  • Şehir Tiyatroları ve Hoşgeldin Erhan Yazıcıoğlu (Füsun Balkaya) - 7/19/2014
  • Bir Deli, Bir Vinç Ve 'ERDAL BEŞİKÇİOĞLU' (Füsun Balkaya) - 7/12/2014
  • Fazıl Say'ın Sait Faik Konseri (Üstün Akmen) - 7/8/2014
  • Opera Festivali Kapsamında Hvorostovsky'i Dinledikten Sonra... (Üstün Akmen) - 6/26/2014
  • Molina Eşcinsel Değil! (Seyhan Arman) - 6/23/2014
  • Üç İnci (Afife Jale, Cahide Sonku ve Bedia Muvahhit - Hamdi Gültekin Tiyatrosu) (Ayşe Müge Gerdan) - 6/23/2014
  • Mutlaka İzlenmeli: Seni Seviyorum Mükemmelsin Şimdi Değiş - Nilüfer Belediyesi'nin Sanatseverliği (Üstün Akmen) - 6/18/2014
  • Sözün Müzik ile Sürekli Yarışta Olduğu Bir Opera: Jül Sezar (Üstün Akmen) - 6/17/2014
  • Süslü Saksı Çıkmazı (Tiyatro Teksti) (Sema İslim Utandı) - 6/16/2014
  • 'İtalyan Kültür Merkezi' ve 'Medyamızın Hali' (Üstün Akmen) - 6/11/2014
  • Çöküşünü Hak Eden Toplumun Öyküsü: Bir Halk Düşmanı (Üstün Akmen) - 6/5/2014
  • Kabile Tiyatro NRD? (İhsan Ata) - 6/3/2014
  • Kış Uykusundan Bahara 2014 Dönümü (İlkay Sevgi) - 5/31/2014
  • Dayanamayıp solan Gülibrişimlere… (Seyhan Arman) - 5/25/2014
  • Röportaj: Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş (Ülkü Duru, İştar Gökseven, Musa Uzunlar) (Onur Şimşek) - 5/23/2014
  • adnan azar 'öldü'; 'bir kış günü bir taksi gelir ve geri gelmez ömrümüz' (Murat Örem) - 5/8/2014
  • Süheyl&Behzat Uygur Tiyatrosu – Dünya'nın Sonu.net (Cüneyt İngiz) - 5/2/2014
  • Aşk, Nefret ve Hırs Üçgeni… Kim Korkar Hain Kurttan (İhsan Ata) - 4/28/2014
  • Bu Gençler Yolundan Dönmez, 'SANA' Tiyatroyu Öldürtmez (Üstün Akmen) - 4/23/2014
  • Mezardan Gelen Sesler… Gor (İhsan Ata) - 4/23/2014
  • Afife Hafife Alınamaz - 18. Afife Ödülleri Değerlendirilmesi (Cüneyt İngiz) - 4/22/2014
  • Tiyatro Seyirlik - Ya Başaramazsak (Cüneyt İngiz) - 4/22/2014
  • Kim Daha Kaçık - Guguk Kuşu - Kocaeli Şehir Tiyatroları (Mustafa Bal) - 4/22/2014
  • Bir Sır, Ne Kadar Gizli Kalabilir: Vakti Geldi (Üstün Akmen) - 4/16/2014
  • Bu Oyunu İzlememiş Olan, Tiyatroyu Seviyorum Demesin: Savaş (Üstün Akmen) - 4/10/2014
  • Samsun'da Sihirli Flüt (Üstün Akmen) - 4/10/2014
  • Faşizmin Gölgesinde Erkeklik Sorunsalı… Bent (İhsan Ata) - 4/10/2014
  • Oynamak ya da Oynayamamak... İşte Bütün Sorun Bu!: MELEK (Üstün Akmen) - 4/9/2014
  • Aydın'da Bir Tiyatro Çınarı: Yalçın Dinçer (Serkan Fırtına) - 4/7/2014
  • Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu - Babam 9 Doğurdu (Cüneyt İngiz) - 4/7/2014
  • Mert Fırat ve Volkan Yosunlu ile Moda Sahnesi'ni, tiyatroyu ve gündemi konuştuk. (Onur Şimşek) - 4/4/2014
  • Bu Oyun Oyuncular İçin… 6 Oyuncu Yönetmenini Arıyor (İhsan Ata) - 4/4/2014
  • Bursa, 1. Uluslararası Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali (Üstün Akmen) - 3/20/2014
  • Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'ndan Beceriksizler (Mustafa Bal) - 3/19/2014
  • Kızılırmak - Hayvanın Koyunu Insanın Cahili (Yurdagül Yurtseven) - 3/19/2014
  • Külkedisi Deyip Geçmeyin, Bir Gerçek O: La Cenerentola (Üstün Akmen) - 3/15/2014
  • DENİZ YILDIZI Dizisi'nin Sabihası NERMİN UĞUR İle Röportaj (Ulya Altıntaş) - 3/10/2014
  • Ölü Adamın Cep Telefonu: Naif bir Komedi (Ayşe Müge Gerdan) - 3/10/2014
  • Dot'tan, Yedi Yönlü Kapitalizm Eleştirisi: Makas Oyunları (Üstün Akmen) - 3/5/2014


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    1 Mayıs'tan itibaren her ÇARŞAMBA Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..