| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Jeanne d'Arc'ın Öteki Ölümü tiyatro.blogcu.com Oyun bitti, hışımla dışarı attım kendimi. Yaşadığım hayal kırıklığı anlatılmaz. Geçen seneki Othello’nun on adım gerisinde, metinsel olarak da, teatral olarak da yaratıcı olmayan fikirleri barındıran zayıf bir oyun bu. Ama baştan başlamalı… Oyun Atölyesi'nin sahnesini ilk defa göreceğim; işte kapısı görünüyor, işte giriyorum… Etrafta sakallı adamlar, bazılarında saç baş dağınık. Eh, olur o kadar.
Ne kadar güzel bir yer burası; koridorun sonunda güzel bir kafe, kafede yavaştan bir müzik. Gülen insanlar var, birazdan güzel bir oyun izleyeceklerini düşünüyorlar. Ben de böyle düşünüyorum, oyunun kitapçığı bilindik bir Oyun Atölyesi kitapçığı. Haluk Bilginer, Güven Kıraç ve Ankara DT’den tanıdığımız Tülay Günal oturuyorlar masaların birinde. Oyuna yarım saat kala kalkıp kulise gidiyorlar, beş dakika kala ben de tiyatro salonuna iniyorum. Oyunun başında Cellat’ın (Güven Kıraç) on Emir’le dalga geçtiği bir ön oyun var. Gülmekten ölüyoruz. Güven Kıraç iyi bir oyuncu. Oturduğu yerden 10 dakika oyunu taşıyor, diri tutuyor. Ön oyun sona erip de Jeanne D’Arc (Tülay Günal) sazı eline aldığında sıkıcı dakikalar başlıyor benim gibi bir seyirci için. Gereğinden fazla bir süre boyunca izlemek zorunda kaldığımızı düşündüğüm bu tek kişilik sahne, hem Günal’ın abartılı oyunculuğuyla, hem de metnin tek düzeliğiyle koltuğu dar ediyor bana. Bizim bu sahneden anladığımız Jeanne’ın bir prova yaptığı. * Engizisyona duyduğu nefret, bütün engizisyonculara ettiği binbir küfürden anlaşılıyor. Çok klişe tekrar komiklerini de görmezden gelemeyiz; Amerikan dizilerinden görmeye alıştığımız bu komikler sahnede çok itici duruyor. Ve Tanrı (Haluk Bilginer) geliyor sahneye. Abartılı ve yalnızca bu sahne için düzenlenmiş pistonlu, hidrolikli bir dekor var, onun açılmasıyla çıkıyor ortaya. Dekor benden eksi not alıyor bu nedenle. Devlet Tiyatrosu’nun yaptığı basit numaralar bunlar ve hiç gerekli değil. Tanrı ve Jeanne D’Arc’ın diyalogları ise oyunu tiyatroluktan çıkarıyor, neredeyse skeç haline getiriyor. İnsan ve Tanrı’nın karşılaşmasından doğabilecek söz komiklerine yaslı, salt güldürmeye yönelik bir sahne çıkıyor ortaya. Ben artık gülemiyorum, oyunun genel çizgisini belli eden bir fotoğraf bu çünkü. Birazdan Cellat da sahneye gelerek Jeanne D’Arc’a ve Tanrı’ya katılacak, seyirci de olasılıkla gülmekten katılacak. Kadıköy’ün ve Moda’nın abiyeli ve ağır makyajlı seyircisi için bu pek sorun olmasa gerek, ancak beni fena halde rahatsız ediyor. Dediğim çıkıyor. İkinci perdede Güven Kıraç’ın da gelişiyle sahne bayram yerine dönüyor, bu da seyircinin bir hoşuna gidiyor ki sormayın. Ama oyundan elimizde ne kalıyor, “tiyatro” bunun neresinde? Öncelikle şunu belirtelim, oyun öyle uzun bir prova sürecinin ürünü değil. Hatta prova günlüğünden anladığımız kadarıyla, Haluk Bilginer ve Güven Kıraç son günlerde dahil olmuşlar provaya; “çekimleri nedeniyle”. Temelde bir din ve sözde vatanseverlik eleştirisi göze çarpıyor. Çok fazla kahkahanın içinde bu eleştirinin boğuluyor olması bir yana, Hıristiyan ikonlarıyla dolu sahneden Türkiye’ye dair bir şeylerin çıkması da zor. İsa’ya, Meryem’e, Eski Ahit’e, İncil’e, Tanrı’ya vb. yapılan saldırıları izleyen seyirci, olasılıkla şu izlenimle ayrılıyor tiyatrodan: “Aman iyi ki Hıristiyan değiliz!” Oysa Müslümanlığın açık ara önde olduğu bir ülkede, Hıristiyanlık zaten her fırsatta yeriliyor, hem de pek benzer biçimlerle. Oyun Atölyesi, seyircisinden kendine dair bir anlam çıkarmasını istiyorduysa, biraz daha cüretkâr olmalıydı ama olamıyor. Tanrı kavramının tümden yanlışlığına dikkati çekmektense, Hıristiyan tanrısını yermeye yönlendiriyor bizi. Oyunu boğan komiklikten bahsetmiştik. Bazı sahneler bu komik adına öyle zorlanıyor ki, yersizliğe kadar iniyor sahnedeki durum. Bu kadar uzatılması anlamsız. Bir eleştiri silahı olan komik, eleştirinin önüne çıkarak onu unutturmaya başladığında kendi kendini engeller hale geliyor. Maksadından sapıyor kısacası. Hayıflanma, hayal kırıklığı. Oyundan geriye hatırlamak isteyeceğim anlar, sözler kalmadı. Oyuncuları ve oyunu ayakta alkışlayan seyirciye bakarken, ayakta alkışlanmanın bir oyuncu için artık önemli bir kıstas olmadığını düşünmeye başladım. tiyatro.blogcu.com Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|