| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Parçalanmış zaman üstünde dans: Şakayla Söyler Haldun Taner Tevfik Yalçın Parçalanmış zaman üstünde dans: “Şakayla Söyler Haldun Taner” Kabare Dev Aynası Bu günlerde, tarihin, Mayıs 2012 gösterdiği günlerde “içim acıyor, ne ‘artı’ (+), ne de ‘eksi ‘(-) olabiliyorum…. Demek ki ben; kimlikli bir tiyatro izleyicisi olarak koskoca bir sıfırım… “Hiç”im demiyorum! Sıfır; yine de bir değer. Ne artıyım, ne eksiyim. Tam onların kesiştiği, birinin diğerine dönüştüğü noktada; yalnız, belki de kimsesiz, anlaşılmayan, insancıl istekleri dikkate alınmayan, beyninin içinde içleri boşaltılmış; fıstık kabuklarına benzeyen kavramlarla tek başınayım. En azından böyle çizilmiş bir resim bana çok benziyor… Kimsin sen!: Sorusuna verebileceğim en geçerli yanıt; (10207*94*0*) on bir haneli biz sayı dizisi…. Nasıl oldu da beni bir sayı dizi ile; geçmişimi, geleceğimi, aşklarımı, kutsallarımı, coğrafyamı, havamı, suyumu,sanatımı, tiyatromu bir tek dosyanın içine sığdırdılar?!. Onlar bu işi yaparken ben neredeydim? Beslenmesinde; bitkisel protein, tahıl, ot yiyen; azımsanmayacak bir bölümü balık yemeden ölen, denizi bilmeyen, duygularını açığa vurmaktan kaçınan, bir yaşam doğaçlamasında “karı gibi kırıtma!” emriyle esas duruşa geçen, bilim adamlarını hor gören, sanatçısına “başlarım lan senin sanatına” söylemiyle hizaya getiren bir toplumun geldiği noktada; beyin kimyasını değiştiremeyen bir akılla uygarlık yolunda önlerde yer almayan çalışan biri miyim? Üzgünüm bu sorunun tam yanıtını bilmiyorum ama size on bir haneli vatandaşlık numaranı söyleyebilirim. Nasıl canlı varlık olarak ayakta kaldığıma gelince: Bir sanalak(*) olarak; “gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım…” diyebilirim. Kabare Dev Aynası Tiyatrosu, “Şakayla Söyler Haldun Taner” Oyununu sahnelemeye başladığı andan bu güne değin oyunu izlemem için çağrılar aldım. Olmadı… İzleyemedim… Üzülmedim mi? Üzüldüm. Gerekçe neydi: Parçalanmış zaman!.. Gördüm ki bu sorunuma beyin kimyamın hazırladığı yanıtlar; geçerliliği olmayan, yanıtlar… Benim, kimlikli tiyatro seyirciliğim de on bir haneli sayı dizisi içinde mışıl mışıl uyuyor, uyutuyorlar… Bahane bitti, sorumluluk “ayıp oluyor”a dönüştü, en azından aynı etkinlik içinde “Haldun Taner’in 26. Ölüm yıldönümü de var; bu kez kaçış yok! Gitmezsek bir kez değil iki kez ayıp olur… Tiyatromuz: “Kabare Dev Aynası”. Belli ki oyun bir kabare… Ali Erdoğan, bu işe gönül vermiş ve bu yolu seçmiş… Yoksa neden Tiyatrosuna “Kabare Dev Aynası” desin ki? Kabare El Aynası der, bir ondan bir bundan oyunlarla “parçalanmış zaman üstünde dans”a devam ederdi. Benim kabare oyunlarında beklediğim; oyuncuların ellerinde rengârenk balonlar ve 23 Nisan Şenliklerinde olduğu gibi süslerle sahnede yer almaları; önce bu balonları şişirip, seyircinin en ummadığı anda patlatmaları ve her balon patlamasında da seyirciye yaşamsal, güncel bir ayna tutmalarıdır. Onlar oynarken bizleri güldürürler, eğlendirirler; oyun bitince bizim halimize bakıp onlar güler ve eğlenirler, çıkış kapısında; seyirci de, oyuncu da arpacı kumrusu gibi düşünceli, düşündürücü olarak yaşamın içine yeniden girerler… Şimdi siz bana sorsanız; bu sizin özgün kabare anlayışınız mı? Ne diyebilirim ki?: Ancak size on bir haneli vatandaşlık numaramı verebilirim… Ali Erdoğan’a ve oyuncu arkadaşlarına sonsuz teşekkürlerimle yazıma devam ediyorum… Haldun Taner’in 26. Ölüm yıldönümü nedeniyle bu büyük ustayı her yönüyle araştırıp; sözel, görsel olarak ele alıp, zaman tanıkları, yer, birey, oluşum ve kurum olarak bize sundukları için… Bildiklerimizi anımsattıkları, bilmediklerimizi de bize verdikleri için. Bu her açıdan önce bir tiyatro kuruluşunun örnek bir vefa borcunu ödemesiydi… Neden derseniz: Dünyada en zavallı alacaklısı “vefa alacaklısıdır…” O, alacağını hiçbir zaman tahsil edemez, icraya veremez, zamana direnemez, uzun uzadıya bekleyemez… Unutulur gider. Dünyanın en kötü borçlusu da “vefa borçlusudur. “ Kaçar, yakalanmaz, onunla baş edilemez, her türlü etik anlayıştan uzaktır. Adalet anlayışı olmadığı için insanlık tanımına da girmez… İşte bu açıdan “Kabare Dev Aynası” bu anma programıyla; çok büyük övgüyü hak ediyor… Yeniden sonsuz teşekkürler sizlere: Sağolun! Anma programından sonra izlediğimiz “Şakayla Söyler Haldun Taner” oyunundan iki bölüm; oyunculuk ve oyunu güne getirmedeki kurgulama açısından çok başarılıydı. Halkın ve bürokrasinin sanata, sanatçıya bakışı, sözcüklerin değiştirilerek, benzeşlerinin türetilmesi açısından zorlamalardan uzak; dahası biz seyircilerin, oyunculardan önce fısıldadığımız, sanki oyunu biz yazmışız duygusunu verdi. Sanatın ne olduğu konusundaki oyundaki bürokrat anlayışı, halkın anlamadığı konularda olayları ve objeleri cinselmetre (ki siz buna cukmetre veya vajunusmetrus da diyebiliriniz) ile ölçme aymazlığı ve bunları yaparken de bir vatan millet anlayışına sığınmaları; kısaca örtülü bir sanat düşmanlığının nasıl yeşertildiğinin gösterilmesi ve işi yapanların toplum anlayışlarının bugünde canlı kanlı yaşatılıyor olması biz izleyicileri derinden sarstı. Popülaritenin hazımsal kolaylığını sanat olarak gören bir yığınsallık ve onu güdenlerin koltuk savunuculuğunda: Hiçbir bedel ödemeden alınan monarşik sıfatların; “İmparator, kıral, kıraliçe, prenses, sultan, reis, ağa, paşa,” geçerliğinde; sanatın kısaca tanımı olan: YÜKSEK DUYGU, YÜKSEK DÜŞÜNCE, SANATSAL YARATICILIK peşinde koşan güzel insanlarımızın, gençlerimizin korunmasını sağlayamamak ne acı verici bir görünümdür?!.. Bunun zaman süreci olarak; günleri, yılları bir bir sayarak değiştirilemeyeceğini; Haldun Taner’in görerek bizlere bir miras olarak bırakmış olması, en azından bir değer olarak sahip çıkılması ve yaşamın her adımında özenle irdelenmesi gereken bir doğru olarak kazanç sayılmalıdır. Oyunda en başarılı gördüğümüz bölüm: Samuel Beckett’in “GODOY yu BEKLERKEN” bölümündeki sağlam yorum ve konuya yaklaşımdı. Bu özgün yaklaşımda; aktarmacı sanat anlayışımızda sıkça karşılaştığımız “çok anlamlı” bir yapıtı, bir kavramı: dilimize, insanımıza aktarırken nasıl anlamsızlaştırdığımızın trajik- komik sergilenişiydi. Bu bölüm her yönüyle çak başarılıydı… Haldun Taner’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” oyunundan “Vicdani” karakterinin yorumlanışı, bu karaktere yönetmen yaklaşımı ve Ali Erdoğan’ın bu karakterdeki oyunculuğu; her türlü övgüyü hak ediyordu… Gerek “GODOT yu Beklerken” Oyununu, gerekse “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” Oyunlarını İBB Şehir Tiyatrolarından izleme olanağım oldu. “Şakayla Söyler Haldun Taner” oyununun tümünü izlemediğim için çok istememe karşın bire bir karşılaştırma yapmanın haksızlık olacağına inanıyor ve bu karşılaştırmaları Tiyatro Sanat tarihçilerine bırakıyorum… Kabare Dev Aynası ve Ali Erdoğan: İlk kez oyununu izlediğim tiyatro kuruluşu “Kabare Dev Aynası” ve ilk kez sahnede izlediğim Ali Erdoğan’ı böylesine geç yakaladığım için, üzüldüm ve birazda utanç duydum… Anlaşılmazı anlamak adına ; özel tiyatrolardan uzaklaşmanın, kurumsal tiyatroların düzeni, ucuzluğu, kategorize olmanın rahatlığı içinde bu değerli sanatçıyı ancak bugün izleyebildim. Öncelikle oyuncu Ali Erdoğan’ı, oyunun akışına uygun olarak ayrıca dikkatle izledim. Günümüz tiyatrosunda birçok orta yaşı aşmış oyuncuda görülen: bıkkınlık, dizi çekimleri, sinema setleri, reklamlarda oynama, ajans ilişkilerini olumsuz etkileri; yenilenemeyen, gelişmeyen, seyirciye saygısız, yeteneğinden çok fiziğini ortaya koyan bir oyuncu tipi yarattı. Bu çok mu belli oluyor? Evet, bunu biz çok rahat seyirci olarak algılıyoruz. Bu tür oyuncuların enerjileri biz seyircilere ulaşmıyor… Sahnede gördüğüm Ali Erdoğan heyecan dolu, işine saygılı, birlikte oynadığı oyuncularla arasındaki sanatsal ağırlığı koruyan bir Usta, işini iyi yapan, öğretici olarak görülüyordu. Özellikle bizim tiyatrolarımızda sorun olan “ diksiyon” konusunda, söz ile mimikleri mükemmel kullanışında bir orkestra uyumundaydı. Bu oynayış biçimi her açıdan bir öğreti niteliğindeydi. Başta genç tiyatro öğrencileri ve sanatseverleri; Ali Erdoğan’ı sahnede izlemelerini, karşılaştırmalı olarak değerlendirmelerini öneririm. Önümüzdeki 2012-13 döneminde de bu oyunun sahnelerimizde olmasını tüm kalbimle dilerim. Biliyorum; parçalanmış zamanın üstünde dans çok zor. Yeriniz dar, eşiniz yok, müziğe uyumlu değilsiniz… Ne yapmalıyız? Kim zamanımızı parçaladıysa; gidip, onu bulup, bizim olanı almalıyız… Biraz daha zaman, biraz daha… Tiyatro için, yaşamak için, gelecek için; bizim olan zaman… Zamanın üstünde dans; işte o zaman DANS!... Tevfik Yalçın evetbenim 8 Mayıs 2012 Ziverbey (*) Sanalak: Zamanının çoğunu bilgisayar ve benzeri teknolojik araçlarla; hiç üretmeden tüketen: Ocakta yemeği yakan, dersini çalışmadan okula giden, iş görüşmesini bu nedenle kaçıran, ekmeğin fiyatını bilmeyen, yarın hava nasıl olacak internetten araştırmayan, enflasyon düşmüş, kalkmış umurunda olmayan, yabancı sitelerde “Dürt” denildiğinde “dürten”, ayıp olmasın diye “beğenen” iki satır “yorum” yazamayan; çağımız bir insan türü. “Sanalak” sözcüğünü bu gibi olaylar karşısında kullanıyorum. Sözcük tarafımdan türetilmiştir. Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|