| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Beyoğlu Sahneleri Gitti/Gidiyor! Alan Yok mu? Tuğba Özay'dan Başka? Yeşim Özsoy Gülan Beyoğlu Sahneleri Gitti/Gidiyor! Alan Yok mu? Tuğba Özay'dan Başka?
Elhamra / Muammer Karaca / Tepebaşı
ELHAMRA'da gözyaşları ve Tuğba Özay
1923'te Elhamra Sineması olmadan önce İstiklal Caddesi'nin (Grande Rue de Pera) 320 numaralı binasında Fransız Tiyatrosu adıyla yer alan Elhamra, 1831'deki büyük yangında ortadan kalkıyor. Yangından sonra yerine Giustiniani adında bir İtalyan 8 kişilik 26 adet localarıyla altın yaldızlı muhteşem bir tiyatro sarayı yapıyor binayı. Fakat bir türlü dikiş tutturamayan bu büyük tiyatro, el değiştirip Osmanlı-Avusturya Mobilya ve Halı Firması'na ait oluyor bir süre sonra! 1936'da el ve isim değiştirip, Sakarya Sineması olan Elhamra, 1944'te tekrar Elhamra adına dönüyor. Fakat 20lerdeki parlak ve şatafatlı dönemi geride kalıyor ve 1958de yeniden tiyatroya dönüştürülüyor. 1950-70 arası önce Sururi Topluluğu, sonra İstanbul Opereti, daha sonra ise İstanbul Tiyatrosu burada unutulmayacak yüzlerce oyun sergiler. Tiyatro olarak yeniden muhteşem bir dönem yaşar Elhamra. Derken 70ler gelir. Tiyatro söner. Beyoğlu'yla birlikte. Geri kalan hikaye malumunuz önce porno filmleri ardından kimliği belirsiz bir yangın ve senelerce çürümeye bırakılan bir dev tarihi eser, 20li yıllarda Atatürk'ün sinema seyrettiğinin belgesi olan yegane sinema salonu, tarihi tiyatronun yerlerde sürünüşü... Ya şimdi? Şimdi neler oluyor dersiniz? Tarih 5 Ocak 2007. Yeni yılın ilk günleri. Hürriyet gazetesini açıyorum ve ekinde bir yerlerde Tuğba Özay'ın boylu boyunca bir iki fotoğrafı altta bir yerlerde de yazı denen alanda Elhamra Tiyatrosunun tarihi üzerine birkaç yorumla karşılaşıyorum. Saygıdeğer hanımefendiden Elhamra'nın eskiden 1800lerde tiyatro olduğunu sonra sinema salonu olarak kullanıldığını daha sonra yandığını ve şimdi de nihayet bir gece kulübü olarak tekrar yenilendiğiyle ilgili önemli bilgileri aldıktan sonra kendisinin de bu yeni eğlence merkezinin işletme müdürlerinden olduğunu öğreniyorum. Bravo! Ne müthiş bir haber… Hele Hürriyet'in yorumsuz yorumuna diyecek yok. Çıldırmamak içten değil. Derken beynimin elektriksel kabloları birkaç ay evvel yaşadığım hüsranı hatırlatmak için devreye geçiyor. Geçen sene aylarca çalışıp ortaya koyduğumuz Son Dünya adlı oyunumuzun sığabileceği bir sahne ya da delik arayışı içindeyken her sene düzenli olarak ne olduğunu meraktan takip ettiğim Elhamra Pasajına giriyorum. Rüyamda değil gerçekte. Pasajın içinde gelinlik dükkânlarını, çaycıyı vesaire yi geçiyorum ve iki sene evvel yanmış ama hala güzel olan haliyle hatırladığım Elhamra'yı belki pek çok tiyatrocunun pek çok defalar yaptığı gibi ziyaret ediyorum. İnşaat halindeki izbe mekâna kalasların üstüne basarak giriyorum. İnşaatı görünce heyecanlanıyorum. Oradaki ustalara ne yapmakta olduklarını soruyorum ve işin aslını öğreniyorum. Konuşup görüşebileceğim kimse var mı diye soruyorum. Beni, bilmem ne agaya yönlendiriyorlar. İçerideyiz. Elhamra'nın muhteşem yüksekliğinin ortasında. Konuşuyoruz. - Merhabalar. Biz merak ettik de. Çok severiz bu mekanı. Ne olacak acaba? Ne gibi bir yer yani? - Abla burası gece kulübü olacak. - Aaa! Öyle mi? Ne güzel. (gibi bir laflar dökülüyor ağzımdan) Sonra dehşet içinde mekânın ortasında kafam dönecekmişçesine sahneyi arıyorum. Sahne nerede? Nerede sahne? Girince soldaydı? Nereye gitti? Sahne nerede? Sahne nerede diyorum. Sahne nerede? Nerede diyorum!!!? - Haa sahne şurada abla. Yukarıda DJ kabini oldu. Yukarıda tepede bir yerlerde bir evin penceresinden hallice bir girinti gösteriyor adamın elleri. - Ama... Ama sahne çok büyüktü. Farklıydı. Yani bu çok… - Başka bir şey var mı abla? İşimiz vardı da. - Yok. Daha ne olsun? Bitti. Gitti. Bundan sonra bir daha düzenli olarak ziyaret etmeyeceğim. Burayı. Kim bilir ne kadar rüşvetlere, ne kadar dile, ikna için sarf edilen tükürük parçasına, paraya, pula mal olmuştur koskoca tarihi Elhamra Tiyatrosu'nu/Sineması'nı tarihinden, sahnesinden geçmişinden sıyırmak? Kolay mı? Zor iş tabii… Bana da arkamı dönüp usulca olay mahallinden uzaklaşmak kalıyor. Sonraları mekânın ne olduğunu, ne hale geldiğini anlamak için yaptığım kısa bir google araştırması esnasında youtube'da Tuğba Özay'ın çok özel videosunu seyrediyorum. Buyurun siz de seyredin Özay'ı. Geçmişten, tiyatrodan Atatürk'ten bahsederken muhteşem bir kırmızı rükişiyet tuvaletle eğlence sektörüne açılan Elhamra'yı tanıtırken. Çakkıdı sesleri arasında bir salon dolusu kıroya Elhamra'yı açarken. Aaa bu arada müjde! Ortada bir sahne var. Kırmızı kadife perdeli eski lüksüne yakışır bir sahne. Korktuğum gibi değil yani. Öyleyse siz de sessiz sedasız oturun, evinizde işyerinizde koltuğunuzdan seyredin. Sonra sanatı devredin. Tiyatrolarınızı devredin. Ruhunuzu devredin. Gitti/gidiyor! Alan da yok. Tuğba Özay'dan başka… O artık Özay'ın “çocuğu”, “sevgili ortağıyla birlikte”, “ulu önder Atatürk'ün ziyaret ettiği bir sinema”, “hem cafe hem bar hem de eğlence sektörüne hizmet etmek için Elhamra kapılarını açıyor.” Haydeee millet gitti gidiyor. Alan yok mu? Özay'dan başka? MUAMMER KARACA'da Sahne üstü Klima Operasyonu Aynı sebeple yani oyunumuz için mekan arayışındayken bir başka tiyatro daha ziyaret ediyorum, aynı gün. Ünlü Muammer Karaca Tiyatrosu'nu. İki sene evvel küf ve eski halı kokuları arasında çatırdayan sahneye adım atıp çıktığımda Elhamra'da döndüğüm gibi kafam havada dakikalarca dönüp bu sefer de ışık aradığım sahne burası. El değiştireceğini, Beyoğlu Belediyesine geçeceğini duymuş yine saftirik bir heyecana kapılmıştım geçen sene. Bakımsız döküntü halindeki tiyatroya giderken hayallerim de büyüyor kafamda beynimin içinden dışarı taşıyor. Giriş aynı. Hatta görevliler de öyle. Tiyatronun yenilendiğini söylüyor girişteki genç bir adam gururla. Yine de inanıyorum. Sevinçle dörder beşer adım merdivenleri çıkıp yukarı salona gidiyoruz. İçeri girince hala bir şeylerin değişmediğini görüp şaşırıyoruz. Ve o malum soruyu soruyorum: - Pardon ama buranın neresi yenilendi acaba? Merak ettim de? - Koltuklar eskiydi. Şimdi bakın mavi mavi (masmavi).Yeni hepsi. - … - Bir de klima geldi. Evet, klima gelmiş. Sahnenin üstünde, sahne sağ önü ve sol önünde iki adet devasa kütle. Hani şu dükkanlarda falan gördüğünüz bir adam boyunda olanlardan. Düşünüyorum. Acaba hangi akl-ı evvel sahnenin üstüne böyle bir kitleyi koyup tiyatronun da yenilendiğinden bahsetme gafletinde bulunur? Dünya yüzünde bir tek bizim memlekette mi yaşar bu evvel akıllılar? Bu sefer üzüntü değil sinir basıyor her yanımı. Kaşınmaya başlıyorum. Yine de sabırla sahneye çıkıyorum ve yine kafam havada şöyle bir dönüyorum. Yok. Yine yok. Tepede hiçbir ışık yok. Kafamı indiriyorum ve klimayla göz göze geliyoruz. Kafamla birlikte ona koşup tokuşmak istiyorum. Benim bir suçum yok, ben sadece bir klimayım deyince vazgeçiyorum. TEPEBAŞI DRAM SAHNESİ nam-ı diğer Yeşilmavi diyet Beyoğlu'nun TRT Binası Acaba kaçımız her gün önünden geçtiğimiz muhteşem garabet TRT binasının ya da arada sırada çılgın Beyoğlu gecelerinde, keşmekeş günlerinde TÜYAP otoparkına park ettiğimiz binaların içinde dolaşan yanmış tiyatro ruhlarının farkındayız? Kaçımız her gün Odakule pasajından Pera'ya açılırken sırtımızı döndüğümüz manzarada eskiden koca bir tiyatro olduğunu biliyoruz? Neden mi bahsediyorum? 1970 yılında yanan bir tiyatrodan... Tepebaşı Dram Tiyatrosu'ndan. Farkında olmadığımız bir başka tarihsel kültürel sanatsal acıdan. Üzerine yakışıksız bir yeşil mavi TRT binası, altına nereden girdiğinizi, çıktığınızı anlamadığınız her köşesinde başka bir çocuğun el açıp, mendil açıp dilencilik yaptığı, tuvalet ve egzoz kokularıyla coşan bir kapalı otoparkın uygun görüldüğü bir başka tiyatro... İnsan acılarının farkında olmalı ama değil mi? Ben şimdi anlıyorum her gün bu sokakları arşınlarken neden oramın buramın acıdığını, kafamın bir türlü rahat olmadığını. Meğer her köşede başka bir kültür katliamı varmış da biz her gün, gece yatarken unutmanın rahat serinliğinde kendimizi yastığımızın yumuşak yüzüne bırakıveriyormuşuz. Her gün yeniden unuttuğumuz bir felaketler silsilesi. İyi şeyler olmuyor mu? Oluyordur muhakkak. Ama bu yazıda değil. Başka bir yazıda, başka bir günde olacak onlar. Bu yazı abartılı yas sözcükleriyle dolu. Bence az bile… Çünkü tüm bunlar sadece benim aklımın erdikleri. Bunlar dışında Beyoğlu'nun kıyısında, köşesinde, orada burada gizli saklı kalmış, yıkılmaya, terk edilmeye, gece kulübüne ya da otoparka dönüşmeye mahkûm edilmiş sinemalar, sahneler var. Oysa kimilerimiz bilir, kimilerimiz de haberlerini duyar; yurt dışında bu tür yerlerin yavaşça ellerinden tutulur, incitmeden ayağa kaldırılır, gerekiyorsa ilaçla, yoksa ameliyatla sadece ülkeye değil tüm dünyaya kazandırılır. Daha da olmuyorsa bir sedire yatırılır, saygıyla ölümü beklenir, ardından da aynı tiyatronun eskisine sadık yepyeni bir klonu tekrardan yaratılır. Bizde ise ölenin, hastalananın bini bin para. Bakan, ayaklandıran, seven, koruyan ya da sadece lafını bile eden yok! Heey vatandaş! Gitti gidiyor. Ne kültürün kaldı, ne İstanbul'un, ne tiyatron, ne de Beyoğlu'n… Bir sonraki aşamada kalbini söküp alacaklar oturduğun yerden sonra da youtube'da izlerken kalbinin parçalanışını tüm vücudun iflas edecek. Son sözlerin “gitmiş gidiyormuş, bir şey yapamamışım” olacak haberin ola… Sürç-i lisan ettiysek affola… Yeşim Özsoy Gülan vedigerseyler@yahoo.com Tiyatronline.com Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|