| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Keşanlı Ali'nin Düşündürdükleri Engin Yağcılar “Hoş dostum diye başlayayım söze, Hoş olsun dostlar kıssamız size, Şu ibret Keşanlı Ali’yi gösterir Destanı var işte her yerde söylenir” Diye başlıyordu Şerif abla söze gerçekten de bir destan hem de muazzam bir destan ama bu Keşanlı Ali’nin değil koskaca bir tiyatro geleneğinin yani “BİZİM TİYATRO”nun destanı dünden bu güne, bu günden geleceğe uzanan bir tiyatro geleneğinin destanı, yüz yılların tüm birikimi usta Haldun Taner’in kaleminde Yalçın Tura’nın müziğinde hayat buluyor.Bu destan bize türk tiyatrosunun geldiği yeri dünya formlarına nasıl da köklerine bağlanarak ayak uydurduğunu gösteriyor.Yerli yabancı bir çok grubun oynadığı bir çok yönetmenin yorumladığı bu oyun iki sezondur İstanbul Şehir Tiyatroları’nda çok başarılı oyunlara imza atmış bir ekip tarafından yorumlanıyor. Ben bu oyunu 2008’in dünya tiyatrolar gününde idam fermanı imzalanmış Muhsin Ertuğrul sahnesinde izleme fırsatı buldum. Türkiye’de böylesine başarılı oyunculuk, müzik, ışık, dans vs. görmek bu ülkede tiyatrosuna ufacık bir katkıda bulanmaya çalışan bendenizi fazlasıyla sevindirdi ve kendimi sorgulamak zorunda bıraktı. Oyunun başından sonuna azalmayan(artan) temposuyla,her karakterin iğne oyası gibi ince ince işlenişiyle, kimi zaman yerli yerinde kimi zaman “yersiz” yabancılaşmalarla, gestuslarla oyuncular bizlere göstermeci oyunculuk dersi verdi. Senaryosundan oyunculuğuna; rejisinden dekoruna, müziğine harkulede hazırlanmış anlamıyla epik biçimde bir oyunu izleme şerefine nail olduk. Oyun epik formun tüm biçimlerini ustaca sergilerken akla bir soru takılmıyor değil. “Epik sadece biçimden mi ibarettir?” Soruyu ve cevabını bana düşündüren ustanın kalemi değil yönetmenin yorumu oldu. Oyun boyunca seyirci sürekli karakterlerden yabancılaştı. Ne zaman özdeşlecek olsa epik bir formla oyundan ayrıldı. Kimse Keşanlı’yla özdeşleşmedi. Fakat Ali’ye ne kadar yabancılaştı onu ne kadar tanıyıp ondan yabancılaştığında hangi soruların cevabını buldu. Yani bu epik anlatım tarzı naiviteye ne kadar hizmet etti. İzleyici Ali’nin ve alilerin tehlikesini ne kadar çözdü ve kavradı. Toplumda yarattığımız kaçını fark edebildi bu oyunda. “İnsanın eski huyu kendine hep bir put yapar, oldum bittim böyle bu kendi yapar kendi tapar” sözünden çıkalım yola. Ali bir put; toplumun yarattığı ve taptığı ondan kurtuluşu umduğu bir put. Tüm toplumların ortak hatası bu değil mi? Brecht’in de dediği gibi “Ne yazık ki bir toplum kahramanlara muhtaçtır.” Peki biz Keşanlı’ya ne kadar muhtacız? Brecht’in yazdığı günden oyunun yazıldığı tarihe oyunun yazıldığı tarihten günümüze kadar güncelliğini hiç kaybetmemiş bir soru. Bence oyunda sorulaması gereken en önemli sorulardan biri buydu fakat bu soru Şehir Tiyatroları’nın yorumunda yüzeysel geçiştirilmiş. Bir başka yüzeysel geçiştirildiğini düşündüğüm konu ise toplum ve sistem tarafından meşru kabul edilen, “her yerde bu değil mi işin kanunu” ve “biz sıfırdan başladık” şarkılarıyla yazarın kendi ağızlarından eleştirdiği ve onların meşruluk sebeplerini sorguladığı iş adamları ve kondu çetelerinin eleştirisi. Yazarın bu tespiti belki oyunda toplumsal bir gerçeği gözler önüne serecek izleyicide toplumsal olarak bunlar ve bunlar gibi güç odaklarının sorgulanmasında seyirciye yardımcı olacaktı. Fakat maalesef yönetmen de bu kısımların altını doldurmayı gereksiz görmüş sadece mizah yönünü ön plana çıkararak seyirciye sunmayı tercih etmiş.
Ya sınıflar arası farkları ortaya koyan sivilizasyon ve şamama şarkıları… Yorumlarına diyecek hiçbir şey yok oyuncular ve orkestra tüm hünerini gösteriyor. Fakat bu arada Haldun Taner’in kaleminin hüneri biraz es geçiliyor gibi geldi. Çünkü oyun senaryosu itibari ile sınıfsal farklılıkları da nedenlerinin altını çizerek veriyor. Bu yüzden bu çelişkiyi desteklemeyen bir yorumda yazarın bu arayışı güme gidiyor. Final sahnesinin vuruculuğu, sahte kahramanımızın bile destana inanarak kendinden, sevdiğinden vazgeçip ateşe atılması altı çizilmeden verildiği için Şerif ablanın finalde “Biz cahalız görmeyiz yumruk kadar kafamız ama siz okumuş gözlük bilem takınmış aydın kişilersiniz… Yanlış mı öyle değil mi niye sus pus oldunuz? Yoksa siz de bizcilen saf mısın ey ahali bizim kadar kolayca kanar mısın ahali?” tiradı amacına ulaşmıyor. Kıssadan hisse maalesef çıkmıyor ve oyun 3 saatlik bir sahne şovu olarak kalıyor. Bu ve buna benzer sebeplerle Şehir Tiyatroları yorumunun metnin naivitesine hizmet etmekten uzak kaldığı görüşündeyim. O zamanda akla Türkiye’de epik tiyatronun sorgusu geliyor. Başlı başına tiyatromuz içinde tartışma konusu olması gereken bir konu bu. Türkiye’de teknik anlamda; oyunculuk anlamında epik tarzı başarıyla sergileyen gruplar var. Söz konusu grup bunlar arasında en başarılılarından, her şeyiyle muazzam bir seyirlik sunuyorlar bize söylenecek laf yok. Peki ama… “DESTAN İŞİN AFYONU, KALDIRDIN MI ALTINDAN ALİCENGİZ OYUNU” …Bu afyonu kaldıracak gruplara ihtiyaç yok mu? Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Ertan Evran - ( 12/13/2008 ) Bende maalesef, bir tiyatrodan çok, stand-up show denilen bir tarza döndüğünü düşünüyorum...İlkokuldayken izlediğim Keşanlıyı göreceğim umuduyla beklerken...Sanki şarkıların biri sonradan eklenmiş bence iyi olmamış, orkestra çok iyiydi. Oyun müziklerinin CDsi çıksa alırım. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|