| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kazmaları Beklerken Metin Boran Nihayet sona yaklaşıldı. Rantiyerler, vandallar ve sanat düşmanı barbarların kurduğu üçlü, kutsal ittifakın ‘kazmaları’ Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkımına başladılar. Bu yıkım, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun ‘hayır’ demesine karşın gerçekleştiriliyor. Bu yıkımla beraber hukuk bir kez daha ayaklar altına alınıyor ve mahkeme kararlarına rağmen finans kapitalin üç kağıtçı, sahtekar ve ikiyüzlü yamyam kılıklı figürleri, mahkeme kararının yazılı olduğu kırtasiyelerin üzerine rugan ayakkabılarının ökçesiyle basarak elleri ceplerinde, başları yukarı kalkık, ıslık çalarak ‘kongre vadisi’nde yılışık pozlar veriyorlar. Biraz sonra fink atacaklar vadide. Kazmalar çalışıyor nasıl olsa. Anıtlar Yüksek Kurulu’nun güzide üyeleri de kendi kararlarının arkasında duramamanın acizliği ile sinmiş bir vaziyette, işe yaramadığını bildikleri yeni kararlar almak üzere ‘yemekli toplantıları’na devam ediyorlar ve sadece tıkınıyorlar, utanmazlar. Yürütmeyi durduran hakim de elinde haritayla yeni bir görev yeri beklerken korktuğu başına gelmiyor ve o’da yıkımla beraber rahatlıyor, rüya sona eriyor, hayat devam ediyor. Türkiye, seksen yıllık tarihinde sanatın ve sanat mekanlarının lüzumsuzlaştırıldığı karanlık bir süreci, hiç bir dönemde bu kadar yoğun yaşamadı. Bir yanıyla İstanbul’u 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti ilan etmeye dönük çalışmalar yürütülürken, diğer yanda kültür merkezleri ve tiyatro salonlarını rantiyerlere peşkeş çeken bir zihniyetin tutarsız ve çelişik olarak aynı kentte icraat yürütmesi akıldışı ve absurd değilse nedir. Şimdilerde tahliyesine başlanan Atatürk Kültür Merkezi’ de tadilat gerekçesiyle çelik iskele ve brandayla kuşatılacak ve karanlık inşaatta ‘kazmaların tanrısı’ nasıl bir mimari ve nasıl bir işlevsellikle nasıl bir mekan oluşturacağına karar verecek. Bu tadilatın sonucunda ( eğer gerçekten tadilatsa) her türlü sürprize hazır olmak gerekiyor çünkü barbarın ‘kazması’nın nerede, ne zaman, hangi saikle ve hangi biçimde toplumsalın tepesine ineceği belli olmaz. Hiç düşündünüz mü neden acaba devlet-i aliye’nin başında bulunan (yerelde ve merkezde hükümet eden) kerameti kendinden menkul idarecilerimizin her hangi bir arazi ve boş arsa gereksiniminde akıllarına ilk gelen, okul binaları ve sanat ve kültür merkezleri oluyor.Her halde hükümetler, toplumsal bilinci yerleştiren ve pekiştiren eğitim ve sanat mekanlarını tahrip ederken bilinçli toplum korkusuyla hareket ediyorlar.Otopark lazım ilk okul binasını yıkın depreme dayanıksız diye (sanki kendileri yapmadılar o binayı) ya da yakın kundaklayarak,otel yapılacak müzenin arsasına dalın ya da kazı alanını tahrip ederek araziye yerleşin, iş merkezi yapılacak, kültür merkezini talan edin ve temeline dinamit lokumu yerleştirin ve sonra da yerine spastik akıl düzeneği ile tasarladığınız ucube mimarinin eseri olan gökdeleninizi bal gibi yükseltin. Bu arada bu yıkım kararlarını, kendi maaşlarının artırımları dışında bir araya gelemeyen sanatçılar ve sanatçı örgütlerinin bir kısmı, Lolipop şekerleri ellerinden alınmış ve sindirilmiş çocuklar gibi uzaktan seyrediyorlar. Bir kısmı da harekete geçememenin ezikliği ile kulislerde homurdanıyor ya da geçmiş ve şimdiki yönetimi gıyabında tartıp kıyaslayarak dedikodu mekanizmasının dişlilerine organik ve inorganik yağ sürüyorlar. Bir kısmı da binanın mimari yapısına gönderme yaparak sentetik olanla estetik olanı karıştırarak Kongre Vadisi’ni şehirleşmenin ve modernitenin bir göstergesi olacağı varsayımından hareketle, olup biteni anlamamakta ısrar ederek zavallı sığlığının kurbanı oluyor. Bu arada bu hezeyanlar ve garabetlikleri devam ederken, bırakın sanat üretme olanağının mekansal olarak ellerinden alınmasını dedikodu yapacakları bir ‘kulis’leri de olmayacak farkında değiller. Duyarsızlığın toplumsal düzeyde yaşama alanı bulduğu günümüz Türkiye gerçeğinde, bırakın diğer sanat ve sanatçı örgütleriyle ortak direnişi örgütlemeyi, en yaşamsal konularda ve kendi varlık gerekçelerini ilgilendiren bir kazma harekatı karşısından bile ‘kendi kollarımızdan başka saranımız yok bizim’ şiarıyla bir araya gelip güç birliği oluşturmak gibi zorunlu bir görevle karşı karşıya bırakılmalarına karşın hala ‘eski -yeni’ tartışmasına saplanıp kalmak acizliğin başka türlü bir dışavurumudur ve ahlaki değildir. Hani sanatçı ‘tehlikeyi alnında ilk hisseden kişi’ydi.Yoksa alnınızı mı yitirdiniz! Paylaş Tweet Gılman Kahyaoğlu Peremeci - ( 3/22/2008 ) Sayın Metin Boran; Doğru düzeyli bastırılmış bir iç öfkeyle yazılmış yazınızı sonuna dek okudum ve size teşekkürlerimi sunuyorum ancak baştaki açıklamanız göz önünde tutulduğunda HERŞEYİ SİL BAŞTAN BİLDİĞİNCE YAP isteği ile dolu zihniyetlerin aynı zamanda hükümranca tavırları karşısında sanatçılar artık HİÇ BİR ŞEY SÖYLEMEME HAKLARINI KULANIYOR OLAMAZLAR MI çünki gerek AKM gerek MUHSİN ERTUĞRUL için öyle çok konuşuldu ve sivil örgüt ve seyircilerin katılımlarıyla açık hava toplantıları yapıdı ki sağır sultanlar duydu sesimizi birilerine anlatamadık derdimizi...eSENLİK DİLEKLERİMLE |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|