| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Mehmet Baydur’un bozuk Türkiye'si : Kamyon İhsan Ata Yoldan çıkanların öyküsü. ‘‘Yerinden yurdundan edilmiş,köylerinden kasabalarından çeşitli yöntemlerle sürülmüş, büyük kente doğru itilmiş, oralarda çok kötü şartlar altında çalışmaya zorlanmış ve sonra hizmet ettikleri insanlar tarafından sürekli horlanmış insanlar var. Kentli olduğunu iddia eden zengin köylülerin küçümsediği, horladığı hamalları, kapıcıları, hizmetçileri,şoförleri, garsonları,işportacıların hikayesi. Bu bozuk ‘Kamyon’u Türkiye olarak algılayabiliriz. Gelip gelmeyeceği hatta kim olduğu bilinmeyen bir tamirciyi bekleyen insanları da Türkiyeli insanlar olarak görebiliriz. Pek yanlış bir yaklaşım değil. Keşke bütün mesele bu kadar olsa. Türkiye nüfusunun yarısı kentlerde, varoşlarda yaşıyor artık.’’ Mehmet Baydur böyle tanımlıyor eserini. Ve tüm bunları düşünürken ortaya hüzünlü bir güldürü çıkarıyor. Yeni Dünyanın hamalları. Herkesin kendi dünyasında insan olduğu, yalnız oradan çıkıp farklı diyarlarda yeni dünyanın hamalları olduğunun altı çizildiği eser, Godot’ya da sağlam bir gönderme yapıyor. Kim tamir edecek? Kim gelecek? Ne zaman gelecek? Dağın başında bozulan 4 sandıklı bir kamyon, etrafında 2 hamal, şoför ve muavin. Özünde saf görünen ama gözü açık Yanbolu köyünden iki kişinin de hayatlarına girmesiyle kendileriyle yüzleşen bir avuç insanın hikayesi. Yazar, oyunu yerinden yurdundan edilmiş bütün köylülere armağan ederken diğer yandan da Türkiye’nin fotoğrafını çekiyor. Türkiye’de tiyatronun beşiği kabul edilen İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından defalarca temsil edilmiş bir oyunu tekrar sahnelemek cesaret ister. Seyircideki ön yargıyı kırmak için büyük bir çabaya ihtiyacınız vardır. İş bu noktadan sonra ekibe 2 kat yük biniyor. Ama azmin ve başarının önüne hiçbir şey geçemiyor! Dünyayı taşıyanlar. Her şeyden önce bir takım oyunculuğu göze çarpsa da bireysel performanslarla oyun, nirvanaya ulaşıyor. Tüm oyuncular tempolarını oyun boyunca bir an bile düşürmeden tam hızla sürdürüyor. Elbette dağ başında kalan bir avuç insan çaresiz ve alternatifsiz kendi başlarına kaldıkları zamanlarda iç çatışmaları kaçınılmaz. Bu iç çatışmalar, kimlik sorgulamaları tüm oyuncular tarafından başarıyla veriliyor. İç çatışma, zamanla yerini sınıf (köylü-şehirli) çatışmasına bırakıyor. (Yazar burada sınıf çatışmasını yapanların sadece boş insanlara ait olduğunu vurguluyor.) Reha Özcan (Kamyon şoförü Necati) Yılların deneyimli oyuncusunu ilk ‘One Flew Over the Cuckoo’s Nest (Guguk Kuşu) ’ adlı oyunla Mc Murphy’i karakterinde izledim. Büyük bir ustalıkla canlandırdığı rolü hala belleklerimdedir. Bu oyunda da oyunun büyük yükünü sırtlamış. Karakter tahlilini başarıyla kotararak ‘ben kamyon şoförü olsaydım nasıl olurdum’ düşüncesinden yola çıkıp karakterini sivriltmeyi başarıyor. Rolü için taktığı peruk tam oturmuş. Yoldan çıkan kamyonu ve sorumluluklarının getirdiği çaresizliği, agresif tavırları, konumu itibariyle toparlayıcılığı, rahat oyunculuğu,keskin ve net ifadeleri,diğer oyuncularla olan paslaşmaları, yer yer farsa kaçan mizansenleri nefes kesiyor! Sahneden oyunculuk dersi veren Reha Özcan ‘Şoför Necati’ tiplemesiyle kuşkusuz gecenin en başarılı ismi. Murat Sarı (Muavin Recep) Geceye damgasını vuran oyunculardan biride muavin rolüyle izlediğimiz Murat Sarı. Bilinçaltına yerleşmiş muavin tiplemesini öyle iyi analiz etmiş ki neredeyse kusursuz! Muavinde olması gereken özelliklerin her birini tüm ayrıntılarıyla araştırıp sol elinin işaret parmağıyla ‘bir muavin böyle oynanır’ diyor. Tiplemenin getirdiği rahatlıkla şoförün agresif ve çaresizliğini dengeliyor. Tipik kaypaklığı, donuk bakışları, pis sırıtışları, kraldan çok kralcı kimliği ve hamallara (yada köylülere) kuş bakışıyla muavine hayat veriyor. Simsar, kibirli ve şehirli muavin, bir an bile düşürmediği temposuyla titiz bir çalışmaya imza atıyor. Oktay Gözpınar (Hamal Şaban) Her ne kadar oyunun üçüncü adamı gibi görünse de replik ve tipleme bakımından oyunun başrolünde. Canlandırdığı Laz tiplemesinin yanı sıra gerçek hayattan soyutlanmış, günümüzde nesli tükenmekte olan iyimser (yada pollyanna havasında) kişiyi başarıyla canlandırıyor. Böyle tiplere alışık olmadığımızdan bize biraz itici geliyor. İtici gelmesi de saf ve temiz insanlara ne kadar uzak kaldığımızın altını bir kez daha çizmiş oluyor. Suskun sert doğulu Abuzer’in tersi saf konuşkan bir adam. Oyunda muavin Recep, kaypaklığı ve rahatlığıyla Şoför Necati’yi nasıl dengeliyorsa, Laz Şaban’da konuşkan ve saf tiplemesiyle Abuzer’in sert ve suskun duruşunu dengeliyor. Oyun boyunca Laz şivesini kusursuz oynamak neredeyse imkansızdır. Yer yer kaçırsa da göze batmayan başarılı bir bütünsellik kurmuş. Bu kadar pozitif bir adamın oyunun sonlarına doğru kendi hikayesinde ses titretmesi, duygulu ve dengeli oyunculuğuyla üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Deniz Şen (Hamal Abuzer) Abuzer rolünde daha önce Şener Kökkaya yer almasına rağmen sanırım bir aksaklık/problemden dolayı hemen Deniz Şen takviye edilmiş. Konservatuar’dan yeni mezun olmasına rağmen onca usta oyuncunun arasında yer bulması, büyük bir şans! Neyi, niçin, ve nasıl yaptığının bilincinde doğulu Abuzer’e ustalıkla hayat veriyor. Tiplemesi gereği heybetli, ağır başlı, suskun bir oyunculuk sergiliyor. Bu noktada saf, konuşkan genç Laz Şaban’ın koruyucusu durumunda. Yalnız bu tiplemeye en çok gidecek bir ayrıntı unutulmuş. Heybetli Abuzer’in tabakası yok! Neden sigara içmediğini anlayamadım. Hadi sigara içmiyor diyelim, sahneyi doldurması için devamlı kalkıp oturmak yerine tabakasından bir tütün sarması, sararken de uzaklara dalıp gitmesi bu doğulu tiplemesine daha güzel gitmez miydi? Sanırım bu ayrıntı oyuncu değişikliğinden dolayı aceleye gelmiş ve gözden kaçmış. Son olarak; provalara yeterli katılamadığından mıdır bilinmez, rolü çok özümseyememiş. Nedense pek samimi gelmedi bana. Laz Şaban gibi oda şiveyi yer yer kaçırsa da üzerine düşeni fazlasıyla veriyor. Oyun sonuna doğru kendi hikayesini anlatırken büründüğü ruh hali ve ses tonuyla duygu dolu anlara neden oluyor. Mustafa Doğan Ayhan (Yanbolu’dan Zeynel) Ciddi bir analizle oluşturulan bu tipleme, köylüsü Zülfü’yle beraber oyunu alıp götürüyor. Bu genç arkadaş tiplemesini öyle güzel sivriltmiş ki, sahneye ne zaman gireceği merak konusu oluyor. Sessiz ve sakin geçen oyun, bir anda onun o güzel sesiyle (!) yerini kahkahaya bırakıyor. Kıyafetlerinden dolayı önce deli oldukları sanılsa da ‘yoldan çıkanlara’ bir oyun oynadıkları anlaşılıyor. (Yazar burada; yoksul, yurdundan koparılmış, aç bırakılmış,eğitimden uzaklaştırılmış,sosyo-ekonomik çaresizlikten yakınan o saf temiz masum köylülerin, görünüşleri, ‘ağızları’ ve coğrafyalarıyla alay eden şehirlilere bir ders verdiği anlamı da çıkarılabilir.) Çocukları için aldığı oyuncakları üzerine geçirmesiyle tam bir kahkaha krizine yol açmış. Kendine has şivesi, köylüsü Zeynel’le olan paslaşmaları, rahat oyunculuğu ve rolünü özümsemesiyle ilerde adından sıkça söz ettirecek bir başarıya imza atıyor. Şenol Kaderoğlu (Yanbolu’dan Zülfü) Şüphesiz gecenin enlerinden olan bu tipleme, mimikleri ve çizdiği karakteristik oyunculuğuyla izleyenleri kendisine hayran bırakıyor. Yarattığı bu tiplemeyle oyuna bir anlamda hayat öpücüğü sağlıyor. Abartıya sınır tanımaksızın sergilediği oyunculuğuyla, sahne yaşamındaki dinamizmini ve ataklığını giderek yükseltiyor. Çok az rastlanan oluşturduğu bu tiplemesini çıkarabileceği en üst seviyeye kadar çıkartıyor. Samimiyeti ve coşkusu sahneden taşıp seyirciye kadar ulaşıyor. Bu tiplemenin yaratılması zor görülmese de oyun boyunca temposunu düşürmeden devam ettirmesi ve aynı çizgide tutması her babayiğidin harcı değil! ‘Rolümü ne kadar sempatikleştirebilirimi’ kendisine sormuş, hesabını yapmış ve bu yaklaşımla sahneye çıkarak başarıyı yakalamış. Gerek şaşı bakışları, gerek çocuksu tavırları, gerek armudu yerken 5 dakika boyunca repliksiz, sadece yüz hatlarıyla seyirciyi kahkaha krizine soktuğu sahne, gerek şalvarını bir sigara tabakası gibi kullanması ve her bir mizanseni birer yaratıcılık örneği. Oyun boyunca Zeynel tiplemesiyle beraber kurduğu dengeli kompozisyonu oyun boyunca bir an bile düşürmeden başarıyla sürdürüyor. Rol çalmadan, diğer oyuncuları kapatmadan kıl payı kurduğu oyunculuk dizgesini bu yönde şaşmaz bir düzen içerisinde kullanarak hafızalara kazınıyor. Oyun içinde oyun yaratan yönetmen Mustafa Kurt… Yılların deneyimli yönetmenini Diyarbakır Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenen Melih Cevdet Anday’ın ölümsüz eseri ‘İçerdekiler’ adlı oyunda ki eşsiz yorumuyla tanıdım. Başarı grafiğini ‘Kamyonla’ daha da yükseltiyor. Oyunun zor olması moralini bozmadığı gibi, aksine yaratıcılığına geniş alan kalmış. Her şeyden önce muhteşem bir kast oluşturduğunu belirtmeliyim. Çünkü yaşlara ve karakterlere uygun seçimler, oyunun seyrini doğrudan etkiliyor. Daha önce başkaları tarafından defalarca oynanması ve bunun getirdiği ‘seyircideki ön yargıyı kırabilir miyiz?’ korkusundan uzak, kendine has yorumuyla sağlam bir oyun sahneye koymuş. Yarattığı tiplemeleri sivriltmek için seçtiği kast, işinde ne kadar deneyimli bir usta olduğunu gözler önüne seriyor. Yılların deneyimli oyuncularını bir araya getirip onlara rahat alan bırakması için kamyon etrafına hiçbir şey koydurmamış. Yaratıcılıklarını engellememiş. Hal böyle olunca merhum Sami Hazinses bile sahnedeki yerini almış ve doğaçlamalar almış başını gitmiş. Elbette bu doğaçlamalar oyunun dokusunu bozmadığı gibi, her biri farklı yapımlarla kendilerini kanıtlamış usta oyuncuların, seyirci-oyuncu-oyun üçgeninde daha keyifli zaman geçirmesini amaçlıyor ve başarılıda oluyor. Reji, oyunu oyuncak ayılarla değil, kamyonu ters yola saptıran muavinin sırtında patlayan Şoför Necati’nin ayakkabısıyla başlatmış. Bu tutum kamyonun başında bekleme süresini daha da azaltmış, çokta güzel olmuş. Diğer taraftan oyunda kullanılan para hangi ülkeye ait? Paraların üstünde Atatürk resmi göremedim? Yine yukarıda da belirttiğim gibi doğulu Abuzer’in tabakası gözden kaçmış. Küçük aksaklıkların dışında oyun boyunca reji titizliği hissettiren sayın Kurt, oyun içinde oyun yaratarak oyun süresince hem ağlayacak halimize güldürmeyi, hem de yer yer hüzünlenip düşünmemizi ve kendimizi sorgulamamızı ustalıkla başarıyor. Eline koluna sağlık! Teknik Kadro… Dekor malum. Sahnenin tam ortasında kamyon, içerisinde 4 sandık, içlerinde oyuncaklar ve kamyon etrafına serpiştirilmiş dekor parçacıkları. Metne sadık bir çalışmayla Sertel Çetiner sade bir iş çıkarmış. Oyuncuların rahat hareket edebilmesi açısından kamyon etrafına ‘bozuk yol’ görünümü vermek için çalı çırpı koymaması iyi olmuş. Kostüm tasarımında Berna Cömert, oyuncuların yaşına ve karakterine uygun seçimler yapmış. Bilinçaltına yerleşmiş tiplemeleri seyirciye yansıtmakta başarılı. Yanbolu’lu tiplemelerin kostümleri için ayrıca alkışı hak ediyor. Oyunun temelindeki komediyi kostümle yakalayarak son işi oyunculuğa bırakmış ve böylece oyun, komedi bakımından sahneye 1-0 önde girmiş. Ahmet Karademir’in ışıkları son derece titiz ve dikkatli. Özellikle müzikle beraber yaptığı takım oyunculuğu çok önemliydi. Son olarak ‘acı’ türküler oyuna iyi gitmiş. Uzun havalar sefaletin sözcüsü olmuş. Seçimler kime aitse eline koluna sağlık. Neşet Ertaş’ı ‘Zahide’ adlı türküyle bir kez daha anımsadık. Kısacası tüm kadro müthiş bir takım oyunculuğu göstererek tertemiz bir iş çıkarıyor. Üstelik bu sıcaklara rağmen turnelere çıkıp enerjilerinden hiçbir şey kaybetmemiş olmaları takdire şayan. Kahkaha ve hüznün iç içe olduğu bu oyunu kaçırmamanız dileğiyle… Yoldan çıkmaya hazır mısınız? Kamyon Yazan : Memet Baydur Yöneten : Mustafa Kurt Dekor Tasarımı : Sertel Çetiner Giysi Tasarımı : Berna Cömert Işık Tasarımı : Ahmet Karademir Sahne Amiri : Bulut Kalgay Çongar Işık Kumanda : Hakan Doğan Kondüvit : Tamer Çelik Rol Dağılımı Reha Özcan, Murat Sarı, Oktay Gözpınar, Deniz Şen, Mustafa Doğan Ayhan, Şenol Kaderoğlu İhsan Ata Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Misafir - ( 7/10/2008 ) Bende küçük bir araştırma yaptım. Eleştiriyi enine boyuna tahlil eden biri koskoca yazarın adını yanlış yazabilir mi diye düşündüm. Genelde kimliklerde yazılan Mehmet acaba yanlış yazılmış olabilir mi?.Yada o dönemin nüfus memurları halk ağzıyla mı yazmışlardı. Çünkü bir çok yörede Mehmete Memet deniyor. Tıpkı İnce Memet gibi.İki ihtimalide TDKda arattırdım. İkisininde anlamına ulaşamadım. Eleştirmende bu ikilemde kalmış olabilir. Metin - ( 7/1/2008 ) Merhaba İhsan Bey, Küçük ama önemli bir düzeltme yapmak istiyorum: "Mehmet" Baydur değil; "Memet" Baydur olacak. melike - ( 6/15/2010 ) çok güzel herkeze tavsiye ediyom |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|