| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Tiyatromuzda Amatörlük ve Profesyonellik Melih Anık Geçmişe ve bugüne bakılacak olursa, tiyatro dünyamızda itici gücün amatör tiyatro olduğunu, gündemin profesyonellerden ziyade amatörlerce belirlendiğini söylemek yanlış bir saptama olmayacaktır. Bu durum ,giderek Profesyonel Tiyatro karşısında Amatör Tiyatro'nun güçlü bir seçenek olma görüntüsünü destekler niteliktedir. Doğrusunu söylemek gerekirse amatörlerin, profesyonellerden daha çok heyecanlı/canlı olduğu, bu işe kafa yorduğu, tartıştığı, ürettiği de bir gerçektir. Sanki "Amatör Tiyatro" bir boşluğu doldurmaktadır. Ortada doldurulacak bir boşluk var mıdır? "Amatör Tiyatro" bir "seçenek" midir? Profesyonel ve Amatör Tiyatroların işlevleri ne olmaldır? Konuyu daha da açarak tartışmak ; durumu saptamak; taşları yerine oturtmak gereklidir. Zaman zaman "Amatörlük" küçümseme olarak kullanılsa da bu satırların yazarının böyle bir amacı yoktur. Hedefi ise amatör tiyatrocular değil Amatör Tiyatro'dur; yapılan işe renk katan "Amatör ruh"u , bir olumlama olarak algılamaktadır. Amatör tiyatro için şu tanım yapılabilir: "Genel anlamda, profesyonel tiyatronun karşıtı, gönüllü tiyatro; parasal kazanca ve meslekten sanatçı kişilerin etkinliklerine bağlı olmayan tiyatro. Dar anlamda, Amatör Tiyatro, 18. yüzyıldan sonra, küçük kentlerde, tiyatro derneklerinin etkinlikleri olarak boy atan, belli bir siyasal, sanatsal erek ve eleştirel yönelim gütmeyen, tiyatro heveslilerince sanattan tat almak için gerçekleştirilen etkinliklerdir. Kırsal tiyatro, köylü tiyatrosu, işçi tiyatroları, sokak tiyatroları, eylem tiyatrosu, okul tiyatroları, üniversite tiyatrosu, çocuk tiyatrosu, gençlik tiyatrosu, semt tiyatroları, yerel yönetim tiyatroları, sendika tiyatroları, kurum tiyatroları, cemaat tiyatroları günümüzde Amatör Tiyatro kapsamı içinde yer alır." (http://www.tiyatrotarihi.com/tiyatro_terimleri/amator_tiyatro_nedir.html) Yukardaki tanımdan yola çıkarak Amatör Tiyatro'nun özellikleri şöyle özetlenebilir: Parasal kazanca bağlı değil Sanatsal kaygı ve eleştiriyi ön plana almayan Sanatsal tat almayı ön planda tutan Genellikle ikinci iş olarak yapılan (son zamanlarda eğitim görülen meslek terk edilerek tiyatro yapmaya "soyunuluyor") Yapanların ait oldukları gurubun adıyla isimlendirilen tiyatro türü.. Pek doğaldır ki yapılan her iş gibi , Amatör Tiyatro da siyasal,sanatsal ve kültürel yönelimler ile yapılır ; tiyatro sanatının yaygınlaşmasına katkı sağlar. Ancak Profesyonel Tiyatro'nun karşısında "seçenek" olması konusunda dikkatle durmak gerekir. Bu yazının vurgulamak ve tartışmaya açmak istediği de budur. Amatör Tiyatro Çevresi'nin Dünya Tiyatro Günü Bildirilerinden (1992 yılından günümüze bu bildirilerde, yıl sırasıyla Yavuzer Çetinkaya, Can Yücel, Sunay Akın, Sennur Sezer, Kemal Özer, Cengiz Gündoğdu, Yılmaz Onay, Sarper Özsan, Metin Balay, Veysel Atayman ve Orhan İyiler'in imzaları var ) alıntılar yaparak Bilgesu Erenus şu satırlarda Amatör Tiyatro'yu anlatıyor: "Sahnenin sınırlarını sokaklara, işyerlerine, grev çadırlarının önüne dek genişletti amatör tiyatro. Değerler dizgesinin altüst olduğu, duyguların ve emeğin yittiği günümüzde amatörlük; zor olduğu kadar onurlu bir anlam taşıyor. Bugün, geçmişin bu mirasına eklenecek yeni görevler söz konusu. Her şey yeniden gözden geçirilmeli bu kavşakta. Tiyatro (iktidar + medya) dilini reddetmeli, gerçekliğin dilini öğretmelidir. Teorik tartışmalarıyla, etkinlikleriyle, kurslarıyla, metin yazma denemeleriyle, dil arayışlarıyla, medyatik kültür ve iktidar ilişkileri eleştirileriyle, uluslararası buluşmalarıyla, sahnesiyle, imkansızlığıyla, gönüllülüğüyle, heyecanıyla, iktidardan kopartılmış, medyaya yasak koymuş, popüler / kitlesel kültüre dur demiş bir coğrafya olacaktır amatör tiyatroların alanı. Köreltileni yeniden canlandıracak, sanatı yeniden yaşamın içine sokacak yeni bir dil bulunmalı, yeni bir yaşama biçimi gündeme gelmeli. Eski halkevlerimizi, hâlâ diri okul tiyatrolarımızı, eski sokak tiyatrolarımızı hatırlarsak bu kaynağın değerini abartmadığım anlaşılacaktır. Ne mutlu, ülkemizin koşullara boyun eğmeyen amatörlerine!.. Aşağılanan insanın yeraltı sularına benzeyen gürüldemesiyle öfkesi ve nefreti çığ gibi büyüyor. Amatör tiyatrolar Prometheus'un ateşini yeniden insanlığın buyruğuna teslim edeceklerdir. İstiyoruz ki, ülkemiz amatör tiyatro denizi olsun. Güzel bir dünya için, sömürüsüz bir dünya için, barışçıl bir dünya için, bütün tiyatro emekçileri hep birlikte Heya mola!..." Anlaşılan Profesyonel Tiyatro'nun yapamadıklarını gerçekleştirecek bir platform olarak görülmüş Amatör Tiyatro. Ama "Prometheus'un ateşini yeniden insanlığın buyruğuna teslim etmek" gibi zor görevi taşıyabilir mi? Erenus'un yazısından şu satırlar belki de sorunun cevabıdır : "Onbir yıllık bildiri sahipleri, hepsi de doğru, hepsi de güzel söylemiş. Benim söyleyeceğim ise önce bir soru, bu onbir yıllık süre içersinde amatör tiyatro çevresi içimizi titreten "evet işte bu!" dedirten hangi tiyatro etkinliğini gerçekleştirdi? Amatör Tiyatrolar Çevresi bu onbir yılda denenmişi denenmekten vazgeçebildi mi? " (http://www.tiyatrokeyfi.com/gundem/korkmuyoruz.html) (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu'nun da yaklaşık 10 yıldan sonra "Platform" yerine "Girişim"i kullanmasını da bu bağlamda dikkate sunmak isteriz.) Mehmet Esatoğlu 2006 yılında bir yazısında: " Herkesin bir iş kolunda çalıştığı ya da bir okulda okuduğu akşam saat 18.00 den sonra tiyatro ürettiği toplulukların birlikteliğinden oluşan ATÇ, 80'lerden bu yana bir dolu bilgi birikim ve dayanışma örneğinin ürediği bir örgütlenme oldu. 60'lı yıllara dayanır amatör tiyatroların ülkenin dört bir yanında var olarak resmi ve ticari çatıların dışında sanat üretişi. 70'lerin ortasında ise örgütlenme çabalarına başlar amatör tiyatrocular. Ülkemizin önde gelen yazarları, şairleri bu birliktelik için yazılar kaleme aldılar. Tiyatro ve sinema adamı Yavuzer Çetinkaya 1992 yılında "Ayva ağlasın, nar gülsün. Yağmur yağsın. Damlacıklar yapraklarda ışısın. Işık olsun gözümüze. Tiyatroya yani" dedi. Can Yücel; "ahali içinden çıkacak semt tiyatroları, tiyatrodan soğumuş kitlelere yeni köprüler yapındıracaktır" önerisini yaptı. Sennur Sezer; "Amatörlük aşktır! Ve aşk hep genç kalır" dedi ve Mehmet Akan; " Henüz kırmızı kadife perdeler, çok katlı düğün pastası misali yaldızlı salonlar, tanrılar, tanrıçalar, denli erişilmez yıldızlar yoktu. Ama tiyatro hep vardı. İnsanlar henüz okumayı, yazmayı bilmiyorlardı. Ama oynamayı biliyorlardı" diyerek tarihimizi böyle yazdı. Amatör Tiyatrolar Çevresi'nin ise sloganı farklıydı; şairin dediği gibi "ellerimiz var birbirimize verecek" diyordu. Bu perspektifle hiçbir resmi ya da ticari kurumdan destek almadan yalnızca kendimizin ve çevremizin emeğine dayanarak yüzlerce etkinlik var ettik." (http://www.tiyatroevi.com/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=41) Bu sözler Erenus'un yazısının son paragrafındaki: "Amatör Tiyatro Çevreleri dünya ve toplumdan sorumlu olduklarını haykırabildikleri zaman, medyanın dev aynasında kendini seyretmeye alışmış bu cüceler saklanmak için bir çalı dibi arayacaklardır. Şu anda bizim yüzümüzden meydanı boş buldular." daki gibi bir umudu, tiyatro'da "Kurtuluş"un yolunu gösteriyordu. Bu görüşleri destekleyen/besleyen bir başka alıntı da şu: "Bugün için entelektüelin karşılaştığı baskıların hepsine amatörizmle karşı çıkmak mümkündür.Amatörizm,kar ya da ödül beklentisi gütmeden tabloyu daha geniş çizmeye,belli çizgiler ve engeller arasında bağlantılar kurmaya duyulan aşk ve dinmek bilmez bir merakla,bir uzmanlık alanına kapatılmayı reddederek,belli bir meslekten olmanın insana getirdiği her türlü kısıtlamaya rağmen düşüncelere ve değerlere özen göstererek hareket etme isteğidir." (Büo yıllık 2004-2005 sayı 6-"Entellektüelin Toplumsal İşlevi") İşte belki de bu nedenlerle,"Kar ve ödül beklentisi güdülmeden", "Uzmanlık alanına kapatılmayı(!) reddederek" "Belli çizgiler ve engeller arasında bağlantılar kurmaya duyulan aşk ve dinmek bilmeyen bir merakla" mühendislik,tıp, hukuk, iktisat okumuş ve tiyatro yapmaya "soyunan" entelektüel gençler bu görüşlerden destek alıyor. Giderek yaygınlaşan bu bakış açısı, tiyatronun konservatuvar gibi "felsefesi olan-kurallı-disiplinli bir eğitime" gereksinim duymayacağı yolundaki fikirlerin taraftar bulmasını sağlıyor: "Konservatuvara giremeyen gençler üzülmesinler ki tiyatroyu yapabilmek için konservatuvar şart değildir. Böyle bir kanun yoktur! Doktor olabilmek için tıp okumak şarttır; ama oyuncu olabilmek için konservatuvar okumak şart değildir. Önemli olan bu işin eğitimini düzenli bir şekilde alabilmek, emek verip ter dökebilmektir. Konservatuvarın avantajı şudur ki; eğitimi düzenli olarak alabilir, dört yıl gibi kısa bir sürede büyük bir birikim sağlayabilirsiniz. Tiyatro yapabilmek için mutlaka ama mutlaka eğitim şarttır. Bu eğitimi konservatuvarda, halkevlerinde, özel tiyatroların açtığı kurslarda, ustalardan özel derslerle, okulların tiyatro kulüplerinde alabilirsiniz. Önemli olan kendini ne kadar donattığın, düşüncelerini ne kadar geliştirdiğin ve yeniliklere ne kadar kendini açabildiğindir.Tiyatro yapabilmek için konservatuvar şart değil; eğitim şarttır!" (http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=424&tiyatro=KONSERVATUVAR_EGITIMI_SART_MI?) Bu tip görüşler ,profesyonel oyunculardan da destek alıyor: "Karakaya, alaylı olarak oyunculuğun sırrını şöyle açıklıyordu: "Konservatuvar nedir? Boğaz'da balık yersin 50 liraya, balık pazarında aynı balığı 5 liraya yersin. İkisi de aynı balıktır. Ama Boğaz'da yediğin balığın yanında garnitürü vardır. Bir oyuncunun en mühim malzemesi yeteneğidir. O yeteneğin ardından gelenler garnitürdür. Yetenek olmadan da oyuncu olunmaz." İsmail Dümbüllü ödülünü alan Feridun Karakaya, 'Scape'nin Dolapları' adlı oyunda gösterdiği performans dolayısıyla 'Legion D'Honneur' ödülünü de almıştı." (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=114383) Yani verilmek istenen mesaj, tiyatronun yetenek işi olduğu, konservatuvarın garnitür olduğu, alaylı bir tiyatro oyuncusunun Legion D'Honneur ödülü alabildiğidir. Giderek , yeteneğinden başka bir özelliği olmayan bir oyuncu, gündemde "Sanatçı,Tiyatrocu" diye saygı görmeye ,alkışlanmaya başlar. Eğer ülkede anlayış bu noktaya gelmişse eğitim verenler düşünmelidir. Eğitimi temsil eden saygın bir öğretim üyesi de yakınmaktadır: "…tiyatro yapanların sırası gelip de sorulduğunda açıkladıkları sanat anlayışları , politik eğilimleri,tiyatromuzun bugünkü durumu ve sorunları hakkındaki görüşlerinin çoğunlukla basmakalıp genellemelerin tekrarı olduğu görülmüştür. Tiyatro sanatçıları tiyatro sanatı konusunda yazılmış kurumsal yapıtları okumaktan kaçınırlar çoğunlukta. Yaratıcılığın sanatçıya özel bir ayrıcalık olarak bağışlanmış bir tanrı vergisi olduğu inancı öylesine baskındır ki,yaratıcılık ile yetenek,yetenek ile bilgi birikimi ,bilgi birikimi ile dünya görüşü arasındaki ayrım,tiyatro konusunda yapılan kongrelerde,açık oturumlarda, panellerde bile tartışılmaz." ("Dünden Bu güne Tiyatro Düşüncesi"- Sevda Şener) "Eğitimin konservatuvarda alınması şart değildir" görüşü, tartışılması gereken bir inançtır. Zira "Tiyatro yapabilmek" için şart olan eğitim , "Tiyatrocu" olmak için yeterli değildir. Bu eğitim sizi dizide oynatabilir, "Usta"nızın tiyatrosunda sahneye çıkartabilir, eteğine tutunduğunuz yönetmenin filminde size başrol verdirebilir ama sizi "Tiyatrocu" yapmaz. 20 yaşına kadar eline keman almamış birinin, kemandan ses çıkarabildim diye, keman çalmayı öğrendim , eşim dostum da beni dinler diye konser vermeye hakkı vardır tabi ama o kadar ! Müzik eğitiminin verildiği konservatuvar için yapılmış olan aşağıdaki tanımlama tiyatroya da kolaylıkla uygulanabilir: "Kendi kültürel geçmişinin bütün zenginliklerini içinde barındıran müziğini iyi bilen, Batı Müziği ile gerekli ilişkiyi kurmuş ve dünyada var olan müziklerden haberi olan, müziği sanatsal değerinin yanında bilimsel bir inceleme alanı olarak da kabul eden, sanatına, kültürüne hakim, uluslararası platformda benzerlerine örnek teşkil edecek mezunlar vermek başlıca hedefleri arasında yer almaktadır. Özgünlüğünü ve tarihsel değerlerini korumanın yanı sıra Türk Müziği'ni dünyaya tanıtmak, sanatsal ve bilimsel bir bakış açısı ile geliştirmek, bu doğrultuda öğrencilerini eğitmek temel amaç ve görevlerindendir." (http://www.tmdk.itu.edu.tr/tarihce.htm) Galiba amatörlüğün bu kadar ön plana çıkmasının nedeni, ülkemizdeki konservatuvar eğitiminden kaynaklanmaktadır. Konservatuvar eğitimi felsefesi olan, sistematik, bilimsel bir eğitimdir. Bunun yerine "sadece eğitim gerekir" demek kulağa hoş gelir ama yeterli değildir. Eğitimin,tiyatro dünyasının gerekli kurumlarının oluşturulmasına doğrudan , dolaylı katkılar yapması gerekmez mi? Bunun ne demek olduğunu anlamak , aradaki farkı görmek için dünyadaki konservatuvar eğitim programlarını incelemek yeterli olacaktır. Akademik eğitim olmasa da olur mu? Dünyada konservatuvar eğitimlerinde temel amaç "profesyonel hazır olma durumu"nu kazandırmaktır ki bu içinde pek çok şeyi kapsar: Profesyonel alışkanlıklar edinme, gösteri ve performans için hazırlık; oyunculuk eğitimi ; repertuvar geliştirme ; mülakat ve iş idaresi becerisi kazanma ; ajans yönetimi,rol dağılımı,sözleşme yönetimi bilgisinin verilmesi;oyun yönetme,müzik,dans ve oyunculuk eğitimlerini kapsar. Ama yeterli değildir. Dünya ve yerel tiyatro tarihi, gelenekselden alternatif tiyatro akımlarına kadar bilgilenme,çağdaş kültürü algılama,karşılaştırma,entelektüel ve kavramsal temellerin geliştirilmesi, tarihsel, kültürel, felsefi fikir ve motivasyonların etkisi altında esinlenme ve şekillendirme ; kavramsal haritalarla kendi yönünü belirleme,örnek kişilik ve sanat duruşu yaratma,sadece sahne performansı ile değil ayni zamanda yazma ve konuşma ile ifade yeteneklerinin geliştirilmesi; dini geleneklerden beslenme,sosyal yaratıcılık,düşünce dünyasının zenginliklerinin farkında olma, entelektüel yaşamın,felsefenin kültür ile yorumu sanatçının bireysel ve toplumsal tartışmaların içindeki yeri vb. pek çok konuyu içerir. Eğitimde "Learning by doing-yaparak öğrenmek" esas olmalıdır. Konservatuvarların sürekli oyun sergileyecekleri, yönetecekleri, uygulama sahneleri olmalıdır. Eğitim, salt sene sonu/mezuniyet gösterileri ile sınırlı kalmamalıdır. " Tiyatrocu Kimliği"nin kazandırılması ; tarih,felsefe ve kültür alanlarında entelektüel ve kavramsal becerilerin ve itici güçlerin geliştirilmesi nasıl gerçekleştirilebilir ? İnsan okuyarak bilgi sahibi olabilir ama "Tiyatrocu" olamaz. Tiyatroculuk oyunculuk yeteneklerinin geliştirilmesi ile sınırlı bir alan değildir. Tiyatrocu salt oyuncu değildir. Tiyatrocu kendi alanında uzman bir sanatçıdır. Her meslek gibi onun da hayata bakışı, algılayışı, toleransı, çözüm yöntemleri vardır ve bunlar aldığı eğitimin bir sonucudur. Tiyatrocu, Profesyonel Tiyatro'nun olmazsa olmazıdır. Belki de salt "Oyunculu"ğa dayanan tiyatro, "duruşu" olan ve toplumu arkasından sürükleyecek Tiyatrocu'lara ihtiyaç duyulduğunun farkında değildir. Amatör tiyatroların aralarındaki ortak yönler ve farklar nedir? Semt tiyatroları, sendika tiyatroları, mezun tiyatroları, köy tiyatroları, öğrenci tiyatroları amatör tiyatro kapsamında değerlendirilir. Ortak paydaları tiyatro olmasına karşın aralarında farklar vardır. Dikkat edilecek olursa bu isimlendirme, "Tiyatroyu yapan"lara bağlı olarak yapılmaktadır. Tiyatro yapanların eğitim düzeyleri, kullanılacak yöntemi ,konuyu ve ufku belirler. Ama "Amatör Tiyatro" bir ( sadece tiyatroyu değil hayatı da) öğrenme platformudur. Amatör tiyatro çalışmalarında konservatuvar düzeyinde eğitim alabilmek mümkün olmaz. Zira amatör tiyatronun düzeyi, gurubu oluşturanların "ortak aklı" kadardır. Bir tesbiti de yapmak zorundayız. Amatör tiyatro çevreleri tiyatro üzerine daha çok tartışıyor,okuyor… Ama kendisi de öğrenme sürecinde.. Öğrendiklerini paylaşırken "uzmanlaştığı" iddiasına kadar götürebiliyor işi . Amatör tiyatronun güçlü ve zayıf yönleri nelerdir? Tiyatro sanatının yaygınlaşmasına katkıda bulunur; ayni kültürel kaynaktan beslenenleri birleştirir ; içinden çıktığı seyirci gurubuna daha "inandırıcı" gelir. Amatör tiyatronun sağduyusu yüksektir, doğru teşhisi yapabilir. Bu nedenle nasıl söylediğine değil ne söylediğine iyi kulak verilmelidir. Ancak,tedavide çözümü yavan olabilir ya da hiç olmayabilir. İletişimin bu kadar yaygın olduğu , "basma kalıbın" bu kadar kolayca değer bulduğu ortamlarda özgün düşünce üretmek de zordur. Amatör tiyatronun önündeki en büyük engellerden biri de budur. Bu durum "kendisi"ni tanımlamayı,olmayı güçleştirir. Amatör Tiyatro bazen dozajı fazla gelmiş bir ilaç gibi hem yapanı hem seyredeni "öldürür". Amatör tiyatroda "dozaj" önemli bir sorundur. Seyirci ile ilişki Tiyatronun "olmazsa olmazı" seyirci ile olan ilişki de yapılan tiyatroyu belirler Kendisi de öğrenen tiyatro Amatör Tiyatro'nun seyircisine sorumluluğu kısıtlıdır. Hoşgörü tabanlıdır. "Amatörlük", seyircinin beklentisini belirler. Bazen mazeret olarak ileri sürülebilir. Amatör Tiyatro'dan ne beklenmeli? John Ruskin(1819-1900) resim konusunda görüşler sunmuş bir sanat adamıdır. "Amatör Tiyatro" deyince onun söylediklerini hatırlarız : "Bilinçli anlama sürecini gerçekleştirmek için en etkili yöntem güzel yerleri sanat yoluyla tasvir etmektir.Bunun için gördüklerimizi,yeteneğimiz olup olmadığını düşünmeksizin resme ya da yazıya aktarmamız gerekiyor." "Benim çabam marangozun ressam olmasını sağlamak değil,marangoz olarak daha mutlu yaşamasını sağlamak." "Öğrencilerime doğayı sevmeleri için resim yapmayı öğretiyorum ben , resim yapmayı sevmeleri için doğaya bakmayı değil." "Resim yapmak bundan önce nesnelerin gerçek görünümlerine karşı kör olduğumuz gerçeğini yüzümüze vurur." Bu alıntıları yapan Alain de Botton da şunları yazıyor: "Ruskin'e göre resim,hiç yeteneği olmayan insanlar tarafından yapıldığında bile değerliydi çünkü bize görmeyi öğretiyordu;resim sanatı sayesinde bakmak yerine fark etmenin bilincine varıyorduk. Yaşamım boyunca onca meşe ağacı görmüşümdür,ancak onların birbirlerinden farklarını,Langdale vadisinde bir saat boyunca bir tanesinin resmini çizerken anladım. Resim sayesinde zevklerimizi daha kolay ifade etmeye başlar,güzellik ve çirkinlikle ilgili yargıya varabilmemizi sağlayan bir estetik geliştiririz. Bunu sevdim den bunu sevdim çünkü'ye geçeriz.İşte bu bilinç ve farkındalık sayesinde hafızamız keskinleşmeye başlar. Pompei sütunu 'nun üzerine ismimizi kazımak gereksiz görünmeye başlar artık." (Seyahat Sanatı-Alain de Botton) Tüm yukardaki alıntılarda "resim" yerine "tiyatro"yu koyun ve öyle okuyun. Amatör Tiyatronun önemini anlayalım ; bu öneme uygun değer ve itibar kazandıralım ama Profesyonel Tiyatro'ya "seçenek" olarak görmeyelim.Zira aksi görüş, hem Amatör Tiyatro'yu hem de Profesyonel Tiyatro'yu olması gereken yere getirmiyor. Melih Anık Not: Bu yazıyı okuyanlardan bazıları geçmişten örnekler vererek, Muhsin Ertuğrul'dan başlayarak konservatuvar eğitiminden geçmemiş ama tiyatro tarihimizde çok önemli kilometre taşı olmuş Tiyatrocu'ları hatırlatacaklardır. Şimdiden söylemek gerekir: "İstisnalar kaideyi bozmaz". Çok özel dönemlerde çok özel insanların varlığı da yukardaki görüşleri çürütmek için kullanılmamalıdır. (Çürütmek için pek çok başka sav bulunabilir tabi!) Bizim onlara saygımız ve sevgimiz vardır ama gelecek için bir tiyatro dünyası düşlüyorsak bu , taşların yerli yerine oturduğu, işin kuralına göre yapıldığı bir evren olmak zorundadır. Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|