| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Suç, insanın en karanlık olgularındandır: Nehrin Solgun Yüzü Üstün Akmen Tiyatro Stüdyosu, ülkemizde ilk kez izleyicisiyle buluşan İngiliz yazar Nick Stafford’un özgün adı “Katherine Desouza” olan oyunu “Nehrin Solgun Yüzü”nü Ankara Tiyatro Festivali’nden ve İstanbul Süzer Plaza’da bu sezon açılan Tiyatro Maan Sahnesi’nden sonra, şimdilerde İstanbul’da değişik mekanlarda sahnelemesini sürdürmekte. Tiyatro Stüdyosu, gene insanoğlunun “bin bir hali üzerine bir çift söz söyleyen” bir oyun seçmiş; seçtiği oyunu Tiyatro Stüdyosu’nun genel sanat yönetmeni, yönetmeni, oyuncusu ve çevirmeni Ahmet Levendoğlu Türkçemize kazandırmış; Devlet Tiyatroları’nın ödüllü yönetmeni Özgür Yalım yönetmiş. Bu kere seçilen oyun, bir “psikolojik gerilim”. Bu konuda Ahmet Levendoğlu: “İnsanın belirli bir kimliği ya da kişiliği gerçekten var mıdır; yoksa bu, o kişiye bakanın nasıl, ne açıdan, ne yakınlıkla baktığına ya da o kişinin başkalarına kendini nasıl gösterdiğine, sunduğuna bağlı olarak tümden değişen bir olgu mudur,” diye soruyor. Yönetmenin yaklaşımıysa oyunun “yalnızlık, aşk ve dostluk üzerine” olduğu yolunda… Oyunun konusuna gelince: Katherine Desouza kayıptır ve büyük bir olasılıkla öldürülmüştür. Kevin ise bu olası cinayetin ve diğer beş ölüm olayının suçlusu olarak ömür boyu hapse mahkumdur. Kevin’in eski “aşk kıvılcımı” Fay, Kavin’i düzenli olarak kaldığı ha-pishanede ziyaret eder. Kavin gerçekten suçlu mudur, yoksa bir adli hata kurbanı mıdır? Katherine’in babası David, Fay’in izini sürer ve onunla iletişim kurmayı başarır. Fay’in David ile ilişkisi Kavin’i rahatsız eder. Kavin’in suçsuzluğuna inanmış olan Fay’in aklı, David ile görüşmelerinden sonra iyiden iyiye karışır. Fay, sonuca gene de David sayesinde gidebilecektir. Nick Stafford’un 2006 yılında yazdığı bu oyunda yalnızlaşan kentsoylu insanını, güvensizliği, yabancılığı; imajlara dayalı, derinliksiz insan ilişkilerini; tanışıklık duygusunu, geçmişle bağını hızla unutan ve unutturan dev kalabalıkları işlemiş. Yaşam, karmaşanın içinde sürmektedir ve kalabalıklar sanki sonuca mahkum edilmiştir. Aşklar, düşmanlıklar, korkular, art niyetler ve dostluklar… Her şey, beklenmedik anlarda, hem de karmaşa ortamında ortaya çıkacaktır. Stafford bütün bunları polisiye bir öykü akışında ve tadında ortaya saçmış. Polisiye öykü içinde aşk ölüme, nefret dostluğa, umutsuzluk umuda sanki daha da yaslanmış, yakınlaşmış. Stafford, anlattığı öyküde, insan üretimi olan suçun, aynı zamanda insan için en karanlık olgulardan biri olduğunu vurgulamakta. Bilinen bir gerçek ki, toplumsal ya da siyasal hukuk, suçun ortaya çıktığı dönemde cezai karşılıkları belirlemekte hiç mi hiç zorlanmamış. Ancak, suçun failini saptamak ve kökenlerini anlamak “ceza” belirlemekten çok daha zor… “Nehrin Solgun Yüzü”nü izlerken insan ister istemez edebiyatın gerçek yaşamdan esinlendiğini düşünüyor. Gerçek de bu galiba! Biraz araştırdım, öğrendim ki, uzmanlar da polisiye romanı yaratanın Batı’daki ekonomik ve toplumsal değişimler olduğunu söylemekteler. “Nehrin Solgun Yüzü”ndeki olayın geçtiği dönemde Batı’da büyük bir işsizlik vardır ve cinayet haberleri basına yansıdığında insanlar bunu büyük bir ilgiyle izler. Bunun nedeni kısaca “psikolojik”. Yani öyle diyorlar, yoksa nereden bileyim ben? Polisiye okumak, polisiye film ya da tiyatro oyununa gitmek bir anlamda riske girmeden tehlikeyi yaşamak anlamını taşıyor. İkinci veriye göreyse, polisiye yapıtlar da yaşamda olacakları söylüyor ve bu anlamda faydalı oluyor. Hani ünlü anekdottur: Agatha Christie’nin bir kitabından yola çıkarak İngiltere’de biri bir suç işlemiş, yakalanamamıştır da, Scotland Yard dedektiflerinden biri, emekliliğinin ardından anılan kitabı okurken olayı çözer. İşte öyle bir şey! Oyunu izlerken Kevin’in nezdinde suçun dinamik bir olgu olduğunu düşündüm. Bu dinamiği belirleyen bence iki unsur vardı: Biri, toplumun koyduğu kurallar, diğeri ise kişinin var olma durumu. Toplum kendi statükosunu sürdürmek açısından hep yasa koyuyor, yasayı koruyor. Oysa bu statik bir duruşun simgesinden başka bir şey değil ki! Birey hiç statik değil, dinamik. Bireyin dinamik unsurları ile toplumun statik öğeleri çatışmaya başladığı noktada suç ortaya çıkıyor. Özellikle günümüzde uygarlığın kendini korumaya yönelik refleksleri bireye artık iyiden iyiye ağır geliyor, toplumdaki sağlıksız koşullar öldürme duygusu yaratıyor. Gel gelelim, doğal olarak bunun bireyin sınıfıyla olduğu kadar nörolojik yapısıyla da ilişkisi var elbette. Sonuç olarak, suçta birinci faktör “çevre” oluyor. Ahmet Levendoğlu çevirisinde “Inishmann’ın Sakatı”ndaki başarısını yenilemekte. Her zaman söylerim, Ahmet Levendoğlu Türkiye’de Türkçeyi en güzel konuşan, en güzel yazan, en güzel kullanan enderlerimizdendir diye. Ayrıca Türkçe ile İngilizce arasında eşdeğerlik kurma ustası bir çevirmendir. İki dili, dillerin yansıttığı dünya görüşünü çok iyi bilir, diller arasındaki genel ayrımları tanır. Levendoğlu’nun var olan kendine özgü çeviri kuramları, giderek kendi içinde çeviri pratiği oluşturur. Yorum çalışması olarak tanımlanan çeviri sanatına ve yazarın ışıltılı anlatımına, Ahmet Levendoğlu bu kere de parlak yorumlarıyla renkler katmış. Çevirirken yazarın çevirmene pek de açık olmayan yorum ufkunu gene ustaca aralamış, deşmiş çıkarmış. Düzayak yorumla asla yetinmemiş; birebire yakın karşılık üretirken, yorum gücünü yoğun biçimde kullanmış. Özgür Yalım, sahnelemenin son biçimine olduğu gibi onun biçimlenişinin köklerine de eğilen bir çözümleme için, alımlama kadar üretimi de kapsayan bir kuram geliştirmiş. Bu kuram, ne taraf tutan, ne de tek yanlı olan bir kuram. Üretim estetiğiyle alımlama estetiğini birleştirmiş. Üretimle öncelenen alımlamanın ve alımlama sırasında izleyicinin etkinliğine bağlı üretimi iyi hesap etmiş. Üretimin parçası olan diyalektik gerilime ayar çeken bir yöntem tasarlamış ve de başarmış. Özgür Yalım’ın abartmasız, olayların ve sözlerin seyirciye kolay aktarılmasını sağlayan bir biçimde geliştirdiği sahnelemesine hiç kuşkum yok Behlüldane Tor’un dekor tasarımı katkı sağlıyor. Siyah perdelerin arkasına yerleştirilen Fay’in odası ve Kavin’in hücresi ve hareketli siyah “kafes” temel görüntüleri zedelemeden işlev görmekte. Kostümler kişilerin kendi gardıroplarından mı bilemiyorum, ama eleştirilecek yanları yok. F. Kemal Yiğitcan’ın ışık tasarımı, karakterlerin duygulanımlarını, düşüncelerini, atmosferi, derinliği, üç boyutluluğu sağlayacak mükemmellikte. Sinan Bökesoy’un müzik ve efektleri de belli ki titizlikle hazırlanmış. Özgür Yalım, oyuncular için hareketli bir oyun düzeni getirmemiş. Sanırım, oyunun gerilimli yapısını nesnel bir anlatımla seyirciye iletmek için oyunculuk gösterisine yol açabilecek düzenden, düzeneklerden kaçınmış. Kaçınmış, ama oyuncuların canlandırdıkları karakterlerin içsel yüzeylerine inerek fiziksel hayat yaratmalarını da engellememiş. Bu bağlamda Mahmut Gökgöz, David’i imgesel değil, gerçek olanla canlandırıyor. David’e uygun, içsel dürtülerle dolu bir çevre yaratıyor ve o çevrenin içinde varoluyor. Gökçer Genç, gövdesinin yapaylıklarla ve gerilimlerle olan savaşında yasaklamalarla bir şey elde edemeyeceğinin fevkalade bilincinde, gövdesine güzel dışsal ifade çizgileri kazandırıyor ve Kevin’i içsel duygularla dolu jestlerle, klişe davranışlardan dikkatle kaçınarak canlandırıyor. Kevork Türker, Gardiyan Emile’i gövdesi ve ruhu arasında besliyor ve karaktere iç aksiyonu ve dışa dönük hareketleri arasında hiç uyumsuzluğa düşmeden can veriyor. Benim mercek altında tuttuğum gözbebeklerimden Ayça Bingöl ise, Fay’in içinde duyumsadıklarının tümünü şu ya da bu şekilde dışsallaştırabilme yollarını öyle güzel yakalamış ki, her bir tekil anı başarıyla fiziksel biçime dönüştürüyor. Eyyy, “Yılın En…” lerinin uyumadan oyun seyredebilen seçici kurul üyeleri… Sözüm sizedir! Bana öyle geliyor ki, Ayça Bingöl üzerinde size gene görev görünüyor. (Bilgi için: Serda Kordeler Aktuna / Telefon: 0532 476 58 49) Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|