| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Çılgın Dünya - Van Devlet Tiyatrosu Ahmet Olcay DELİ ALTTAKİDİR Can kaygısı tüm hayatımızı değiştirebilir.Can kaygısı duymaya başladığımız andan itibaren eleştirdiğimiz insanlar gibi oluveririz.İçinde yaşadığımız bazı dönemlerde can kaygısı taşıyorsak,isteklerimizin en küçüğünde bile ölümle burun buruna gelebiliriz.Çılgın Dünya böylesi bir dönemin dünyasıdır.Bu dünyada can güvenliğini korumak en büyük çıkardır.Böylesi bir tehlike varken bu canı rahatlatacak kazanımlar da insanları bu “Çılgın Dünya”nın “deli”lerine benzetiverir. Sahneye bir ip giriyor.Çılgın Dünyaya düşüp de direnen her insan bu iple tanışıyor. Bu iple bağlanılan insan, terbiye edilen vahşi atlar gibi terbiye ediliyor.Sonunda O insan “deli” olmak zorunda kalıyor.Vahşilikten vazgeçen bu insanlara ne oluyor dersiniz? Bu defa aynı ip, tasmaya dönüyor.Bu tasmayla da tam deli oluyor.İşte Çılgın Dünyanın düzeni böyle kuruluyor.İpin sembolize ettiği çok şey var. İktidar karşısında deli olanlar,bir başka deli gördüğünde iktidar kesiliyor.Tabi gücü bu diğer deliye yeterse.Yetmezse onun karşısında da hemen deli oluveriyor.Çılgın Dünyada deli ile akıllı kolayca yer değiştirebiliyor. Diğerlerini deli yerine koymaktaki amaç, kendi alttakini oluşturmaya çalışmaktır.Böylece kendini iktidar yerine koyabilir.Tabi gücü yeterse.Yetmediğinde mecburen Onun karşısında da deli oluveriyor.Çılgın Dünyada birbirine diklenen insanlardan bunu kolayca görebiliriz. Zihinsel engelliler okulunda bir öğrenci akşam okuldan dönünce annesine şöyle der: -Anne sınıfta bir ben,bir de öğretmen akıllı,diğerlerinin hepsi deli. Kendi alttakini oluşturmadan iktidar olunmuyor. Deliler çoğalıp doğal yoldan ele geçirdikleri düzende,kendilerini deli hale getirenleri yutacak konuma geliyor.Yutulan güç sahipleri ister istemez “Deli” oluyor.Bundan sonra delilerin delisidirler. Çılgın Dünyada sağlıklı kalmak mümkün mü? Direne direne direnecek güç kalmayınca bir süre sonra insan mecburen deli oluveriyor .İnsan bünyesi bu yeni durumu taşıyamaz hale gelince sığınacak bir kale arıyor .Bu kale aşk oluyor.Aşk sen nelere kadirsin.Aşk da öyle kolay ele geçmiyor tabi. Üstelik dişi rekabeti oldukça şiddetli.Dişi rekabetinin nedenlerini de oyunda görmek mümkün.Egemen erkek gücü karşında deliren erkek, kendini rahatlatmak için O da dişiyi delirtiyor.Böylece dişi iki kez delirmiş oluyor.Dişinin buna karşı koyacak fiziksel gücü yok tabi.Bu durum dişinin daha çok sığınacak bir kale ihtiyacını doğuruyor.Bu kale iktidar olmaktır,kendi alttakini oluşturmaktır.Bu kale erkeksiz ve de kolay bulunmadığından entrikalar aracığıyla aşk adı altında kadın rekabetine baş vuruluyor.Kendini akıllı ötekini deli yapmak için olmadık entrikalar çeviriyor.Saraylarda entrikaların altından çoğunlukla dişiler çıkmıyor mu? Samimiyetin çok gerekli olduğunu anlatan oyunun, aşk sahnelerinin başlangıcında bile aşıklar tarafından da oyunlar oynanıyor.Bir takım kaygılardan dolayı bu oyunlara baş vuruluyor.Bu kaygılar insani özellik değil de tamamıyla Çılgın Dünya sisteminin doğurduklarından meydana geliyor. Anlatıcı tarafından aşka övgüler sıralandıktan sonra yapılan bu oyunlar, izleyicilere deli bunlar dedirtiyor.Bu sahnede izleyiciye düşen Çılgın Dünya’nın getirdiklerini sorgulamaktır.Aşkın çok güçlü terbiye aracı da olduğunu anlatan oyun, aşkı da bir oyunla başlatıp, bütün oyunlara son veren bir oyun, bir ilaç olarak sunuyor. Başka çözümü yok mu? Bunu da oynadığı oyunu itiraf eden kralın varisi yapar.Yaptığı bir itiraftır.İtiraf arınmadır. Oyunlardan sıyrılmadır.Burada da yönetmen, dürüstlük kararıyla oynanan oyunlara son verilebileceğini göstermiş oluyor. Sokakta elbiselerine kadar soyulmuş bir insan deli diye akıl hastanesine zorla tıkılır. Oradakileri deli olmadığına inandıramaz.Bu sahne bize eğitimsiz önyargılarımızı hatırlatır.Gelişmiş insan, gelişmiş dünya, her ne kadar her türlü çılgınlığa alışmışsa da biz alışkın değiliz.Her an uzun saçlı ya da küpeli erkekler bir saldırıya uğrayabilir. Peki anlatılanların hepsi metinde var mı? Yok. Metin,1800 tane oyun yazan, İspanyol yazar Lope de Vega (1562-1635) tarafından yazılmış.Bu kadar oyun üzerinde yeterince çalışma zamanı olmamıştır bence. Dolayısıyla Onun metinlerinin çoğunun zayıf metin olması normaldir.En azından bu metin böyle. Saydığın derinlikleri oyuna katmak, renklendirmek,organları uyumlu bir vücut haline getirmek yönetmen Barış Erdenk’in başarısıyla meydana gelmiş.Oyunu yeniden yazma dersleri için mükemmel bir örnek.Geçmişte geçen bir öykü günümüz sorunlarına karşı, bakış açımızı zenginleştiriyor.Geçen sezon yönettiği Kafkas Tebeşir Dairesi’nin başarısını cebine koyup, bu sezon cepten yer mi acaba? kuşkusuyla girdiğim oyunun sonunda, kuşkumun yersiz olduğunu görmek beni mutlu etti.Tabi bir tek başarısı Kafkas Tebeşir Dairesi olduğu sanılmasın.Yönetmenimizin çok sayıda başarısı var. Yönetmenin tasarladığı dekor, klasik döneme uygun yapılmış. Antep salonu bütün dekoru kurmaya uygun olmadığından eksik kurulmuş.Dekordaki eksiklik oyuncular sayesinde hissedilmedi.Alışık oldukları dekor eksik olunca oyuncular zorlanır ama,Çılgın Dünyanın oyuncuları mutlu oynadıklarından, bu açığı izleyiciye hissettirmediler. Dekor Dünya’yı simgeliyor.Görülen bir sahnedir. Bu sahne Dünya’yı çağrıştırıyor. Herkes bu sahnede birer oyuncu. Oyuncular oyuncu oldukları alandan,kimi zaman koltuğa geçerek başka oyunlar izliyorlar.Bununla, yaşamı belirleyici olanın oyunlar olduğunu anlatılıyor.Dekor; kendi oynadığın oyunlarda ve oyunculuktan yola çıkarak oynanan oyunları gör,kendi oyunlarına ve diğer oyunlara bir son ver dercesine tasarlanmış. Sibel Erdenk tarafından hazırlanan koreografi,beni oyunun atmosferinden çıkarmadan oyunun döneminde tuttu.Hileye ve şova kaçmadan bir görsellik hazırlamış. Engin Bayrak’ın hazırladığı müzik oldukça başarılı.Yunus Emre Gümüş tarafından yazılan şarkı sözleri de,şarkı müzikleri de oyunun durumlarını anlatmaya çok yardımcı olmuş.Hele solo şarkıların okunuşu şarkıcılara şapka çıkartır.Durumu anlatmakta çok yardımcı oluyor.Şarkılar canlı söylenince geçen zaman izleyici için değerli geçen zaman oluyor. Giysi tasarım Medine Yavuz’a ait. İçimizden geçen kirli oyunların kirli kostümleri gibi duruyorlar.Oynanan oyunlar da kirli ruhların oyunları olunca, kostümler bu ruhlara uygun düşüyor. İlhan Orhan’ın tasarlayıp Kenan Ergin’in kumanda ettiği ışık, kirlilileri bir ayna gibi gösteriyor. Oyuncuların seslerindeki derinlikle, öyküleri yaşatma başarıları beni Adile Neşit in anlattığı masallara götürdü. Sadece sesini kullanmasına rağmen.Ben bütün öyküyü izler olurdum. Soğuk bölgelerin insanları arasındaki sıcak ilişkileri ve oradaki öykü anlatma başarılarını unutmamak gerekir.Başarılı öykü anlatıcıları dinleyicilerin içini ısıtır.Soğuk bölgelerde anlatılan öyküler iç ısıtacak şekilde anlatılmazsa dinlenmez.Van DT’nin oyuncuları kendini dinletiyor. Hüseyin Baylan’ın değişik bir oyunculuğu var .Sanki oyunculuğunda derin bir tarih ve derin bir felsefe de var.Yoğun bir tarih yoğun bir felsefeyle karakterlerine can veriyor.Can verdiği kişileri meydana getirirken bütün geçmişini bilip yaşatmakla kalmayıp, daha evvelinden başlatarak, tarih ve felsefeyle yoğurarak oluşturuyor. Cem Zeynel Kılıç,oynarken eğlenen,eğlenirken eğlendiren bir oyunculuk gösterdi.Yüzüyle oynadığı yerlerde öyle iyi oynuyor ki devamında gelen replikler fazlalık kalıyor. Ebru Evren,her anı benimseyerek oynadı.Genelde bu rollerde bayan oyuncuları refleksleriyle orasını burası düzeltir.Aslında bir sorun da yoktur.Kültürümüzün verdiği reflekslere bazen engel olamazlar.Kısacık bir an da olsa oyundan çıkarlar.Ebru Evren’de bunları görmek mümkün değil. Özlem Gür,sıcak ve samimi elektriğiyle insanları kucaklıyor.Aramızda bir mesafe olmadan,Özlem Gür her an, dokunabileceğimiz,bizim bir yakınımız gibi oynuyor.Bu yapısı şarkı okumasında da sürüyor.Sahnede sadece şarkı söylese yine bize bir öykü izletebilir. Diğer oyuncularımız Esat Tanrıverdi, Mustafa Çolak,Deniz Keyf, Edip Kamacı,Özgür Titiz, Nedim Salman hepsi ayrı ayrı başarılı,oyunu sahiplenmiş,işin ciddiyetinden kopmadan izleyiciyle bütünleştiler. Onlar hep oynasın biz oynamayalım. Ahmet Olcay Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet ŞÜHEDA TUNCER - ( 1/27/2009 ) Oyunu Elazığda izledim.Aynı zamanda Elazığ Şehir Tiyatrosu oyuncusuyum.İlk defa bir tiyatro oyununu son anına kadar gözümü bi an ayırmadan izledim.Bence oyuncuların yeteneklei harika.Gülmekten karın ağrısı girdi diyolardı nasıl bişey diyodum ama bu oyunda o kadar güldüm ki gerçekten aynı şey benim karnıma da oldu.Oyunda emeği geçen herkese sahne önü ve arkası dahil tüm emekçilere teşekkürlerimi ve minnetlerimi sunuyorum.Oyunda kendini papağan sanan kişiye de resmen aşık oldum ama doğal olarak platonik.Neyse yazıma son veriyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|