| Tiyatro Kursu  | Şirket Tiyatrosu
Tiyatro Dünyası
Tiyatro Dünyası Bu Sahnede...
 
Ana Sayfa  |  Hakkımızda  |  Yazılar  |  Haberler  |  Yazarlar  |  Tiyatro Oyunları  |  Tiyatro Grupları  |  Sanatçılar  |  Kaynak  |  Duyuru Panosu  |
Uzun Soluklu Oyunların Oyuncusu Yurdaer Okur ile Söyleşi
Yasemin Aktaş



Devlet Tiyatrosu’nun uzun soluklu oyunlarında (Leenane’nin Güzellik Kraliçesi ve Benerci Kendini Niçin Öldürdü) rol alan deneyimli oyuncuyla, oyun çıkışında buluşuyorum. Tiyatro izleyicisinin yakından bildiği, tiyatroyu takip edemeyenlerinde televizyonlardan tanıdığı ve sevdiği bir isim Yurdaer Okur. Söyleşi öncesi, onun hakkında araştırma yaparken çok güzel yazılar okumuştum. Söyleşiden hemen önce izlediğim Benerci’deki performansına hayran kaldığımı söylemeliyim (bu söylediğim diğer oyuncular içinde geçerli). Konuşmamız boyunca tavır ve davranışlarıyla, tiyatroya ve sinemaya olan aşkı gözlerinden okunuyor diyebilirim. Keşke sizde orda olabilseydiniz ama yinede üzülmeyin. Bu röportaj, okudunuz zaman gözlerinizde canlandırabileceğiniz gibi capcanlı oldu. Şimdiden iyi okumalar herkese….

Üniversitede turizm otelcilik işletmeciliği okurken tiyatroya başlamaya nasıl karar verdiniz?

 

Ben ‘91-‘92 yıllarında liseden mezun oldum. Üniversite sınavına girdim. O zamana kadar tiyatro yoktu hayatımda. Akdeniz Üniversitesi’nde turizm işletmeciliği ve otelcilik yönetimini kazandım ve Antalya’ya gittim. Baktım ki okul istediğim gibi değil, hizmet sektörü ve turizm de çok uzak geldi bana. Aslında tiyatroya başlamam arkadaş gruplarım sayesinde oldu. Arkadaşlarla bir araya gelir şiir geceleri düzenlerdik. Senin sesin çok güzel, bir şiir oku derlerdi bana. Ben okuduğumda herkes çok şaşırdı. Çünkü ben doğal okumuştum. Herhangi bir eğitim almadığım için, kedim gibi okuyunca çok etkilendiler. Onlar, şiiri okurken vurgu yapıyorlardı. Daha sonra bu işi sık sık yapmaya başladım. Sonra bir grup kurduk, okulda gösteriler yaptık, sahneye çıktık. Çok beğenildik, çok güzel eleştiriler aldık. Sonra bunu tekrar yapmamızı istediler. Benzer bir gösteriyi yeniden düzenledik. Baktım ki ben bu işi seviyorum, tiyatro sınavlarına girmeye karar verdim. Üçüncü yılında okulu bırakıp tiyatro sınavlarına girdim. O zamanda tek başıma hazırlandım. Çevremde çok tiyatrocu yoktu. Kendi kendime, Stainlavski’nin bir aktör hazırlanıyor kitabı başucumda, günler geceler geçirdim onunla. Sınavı kazandım. ’94 de konservatuara girdim ’98 de mezun oldum.

 
İstanbul’a gelmeye nasıl karar verdiniz?

 

İstanbul’a gelemem  Genco Erkal sayesinde oldu. Ankara’ya turneye gelmişti Genco Erkal. Bizim mezuniyet oyunumuzu izledi. Esquriel çalışmıştık biz. Bunu gördü, yaza bir oyun çalışacağını, eğer istiyorsak odition yapacağını söyledi. Bizde, mezun olunca odition a katıldık. İlk profesyonel tiyatro oyunumu, Dostlar Tiyatrosun da Genco Erkal’la birlikte oynadım. Sonra o oyun bitti, İstanbul Devlet Tiyatroları’nda Leenane'nin Güzellik Kraliçesi oyununa girdim. 2000 yılında prömiyerini yaptık. O gün bugündür oynuyoruz.

 

Oyunlarınızda birisini 8 yıldır diğerini de 7 yıldır oynuyorsunuz? Bugüne kadar sıkıldığınız anlar olmadı mı?

 

Oyunculuğun meşakkatli yanlarından biri de aynı oyunu yüzlerce kez aynı heyecanla oynayabilmesidir. Oyuncu egosu çok yüksek olduğu için, çok fazla farklı roller oynamak istiyorsun. Bende de var farklı roller oynama duygusu. Fakat ekip iyi kurulmuşsa, taşlar yerine doğru oturmuşsa, özel bir oyun çıkıyor ortaya. Benim şansımda o oldu zaten. Cüneyt Çalışkur yönetti oyunumuzu, Sumru Yavrucuk, Rüçhan Çalışkur, Hakkı Ergök ve ben oynuyoruz Leenane’ de. Çok iyi bir ekip oluşturduk ve çok keyif alıyoruz bu oyunu oynarken. 300üncü oyunumuzu oynadık geçenlerde. Buda oyunun çok istikrarlı ve çok iyi olduğunu gösteriyor. Oyuna çok fazla talep var. Oyunun seyircisi asla azalmıyor. Oynadığım iki oyununda biletleri hemen bitiyor. Bu çok gurur verici bir şey. Biz elimizden geldiğince, ilk kez oynuyormuşçasına, sarılıyoruz rolümüze. Bir sürü oyun oynamaktansa, bir oyunu defalarca oynamaktan bir oyuncunun öğrenebileceği çok şey olabiliyor. Başka bir profesyonel bakış getiriyor. Aslında oyuncuyu zorlayan bir durum, hiç sıkılmadan, ilk günündeymiş gibi, yeniden o heyecanla oynamak. Zaten tiyatronun olmazsa olmazıdır o. Seyirci onu bilmeden gelir, orda ilk defa oynuyormuş izlenimi verilir seyirciye. Bizde oyun iyi olduğu için, iyi kurgulandığı için, metin iyi olduğu için, oyunu seven insanlar olduğu için, mesleğini seven insanlar birlikte olduğu için hiç sıkılmadan ilk gün heyecanıyla oynuyoruz.

 

Karakterde oturmuş oluyor değil mi onca senin sonunda?

 

Ee tabi değişiyor insanlar, büyüyor. Ben 25 yaşındaydım ilk oynamaya başladığımda, (Leenane'nin Güzellik Kraliçesinde ) şimdi 33 yaşındayım, hala aynı rolü(leri) oynuyorum. Seninle birlikte rolde büyüyor ve bunu birebir görüyoruz oynarken. Bu çok güzel bir tecrübe.

 

 

Oyunculuk dışında, arka planda olmak reji masasında oturmak ve yine hayata karşı sıkıntılarımı, dertlerimi ve eleştirilerimi yapabilmek beni çok cezbediyor.

 

Devlet Tiyatrosunda yer alacağınız yeni projeler var mı?

 

Bir takım projeler üzerinde düşünüyoruz. Benim, nasıl bir tiyatro yapmalıyız sorusunu sorduğum bu dönemde, şu anda adını söyleyemeyeceğim ama birkaç proje üzerinde çalışıyorum. Belki 2010’a yetiştirebiliriz. Türkiye’nin her yerinde oynayabileceğim bir oyun olsun istiyorum. Yani Diyarbakır da, Van da, Sivas ta Trabzon da oynansın, mobil bir oyun, kupon bir oyun olsun istiyorum.  Bunun dışında Devlet Tiyatrosu’nda yeni bir projede olmam zaten imkânsız. Çünkü en az 2 hafta olmak koşuluyla oynuyorum. Bazen 3 haftaya çıkabiliyor oyunlar.  Yeni bir oyuna başlamam için, en azında bir tane oyunumun kalkması gerekiyor, başka bir oyunda rahat oynayabilmem için.

 

Diyarbakır serüveninizden bahseder misiniz? Diyarbakır ile ilgili projeleriniz var mı?

 

Aslında Diyarbakır serüveni bitmedi. Oynadığım oyunların çok tutması ve her ay oynanması benim Diyarbakır da oynayamamam anlamına geldi bu sene. Diyarbakır da benim serüvenim hala devam ediyor. Orayla ilgili yeni projeler geliştiriyoruz. Geçen sene Çehov ‘un kısa oyunlarını bir araya getirip güzel bir çalışma yaptım. İkinci yönetmenlik deneyimim oldu. İlk defa bir ekip çalışması oldu, uzun zamandan beri benim içinde olduğum. Çok iyi çalıştık, çok da güzel çıktı oyunumuz. Ondan önce de bir çocuk oyunu sahneye koymuştum. Yani şimdi bir yandan da bir dürtü var. Oyunculuk dışında, arka planda olmak reji masasında oturmak ve yine hayata karşı sıkıntılarımı, dertlerimi ve eleştirilerimi yapabilmek beni çok cezbediyor. Birtakım denemelerde olacak bundan sonra.

 

Oyunculuğun verdiği tatla yönetmenliğin vermiş olduğu tatlar arasında farklılık var mı? Hangisinden daha çok keyif aldınız?

 

Yani şimdi ikisine de haksızlık etmek istemiyorum. Oyunculuğun verdiği tat çok başka bir tat başka bir haz. Yönetmenliğin vermiş olduğu haz başka bir haz. İkisini kıyaslamam biraz zor sanırım.  Yönetmenlik ilerisi için daha ağır basıyor.

 

İleride kendi yazmış olduğunuz bir oyunu hem oynayıp hem yönetmek ister misiniz?

 

İsterim ama o çok iddialı olur. Çünkü hem yazmak, hem oynamak hem da yönetmek çok iddialı olur. Belki 20-30 yıl sonra olabilir ama şimdi için erken görüyorum. Önce kendimizi oyuncu olarak ispat edelim sonra yönetmez olarak ispat edelim, en sonunda da yazar olarak ispat ettikten sonra da bu üçünü bir araya getirelim.

 

Hem dizi film de oynamak, hem de tiyatro da oynamak yorucu olmuyor mu?

 

Bunu nasıl tarif edeceğim bilmiyorum. Dışarıdan göründüğü gibi kolay değil. Hem bedensel olarak ta hem psikolojik olarak ta yıpranıyorum. Fakat işimi sevdiğim için gidip gelmelerimde hep aynı heyecan oluyor. Şuanda henüz gencim daha. O kadar kolay yorulacak yaşta değilim. İşini çok sevmek, mesleğine saygı duymak gerekiyor ki tüm olumsuzlukları bünyen kaldırabilsin. Benim gibi gidip gelen oyuncu arkadaşlarımda var. Erdal Beşikçioğlu Ankara da oynuyor yeni bir oyun yaptılar. Gidip geliyor sürekli. Zaten dizimizde oynayan bütün oyuncu arkadaşlar tiyatro kökenli, Van, Diyarbakır, Ankara, Eskişehir, İstanbul da sahneye çıkıyoruz, Eskişehir’de dizi çekiyoruz. Anlayacağınız işimiz zor.

 

Oynadığınız oyunlardan bir tanesi Nazım Hikmet’e diğeri ise İrlandalı genç yazar Martin McDonagh’a ait. Türk bir yazarın oyununu oynamakla, yabancı bir yazarın oyununu oynarken hangisi size daha yakın geliyor? Hangisinde kendinizi daha rahat ifade edebiliyorsunuz?

 

Bir defa Nazım Hikmet’i ayrı tutmak gerekiyor. Onun yazdığı “Benerci Kendini Niçin Öldürdü” yü oynamaktan çok büyük onur duyuyorum.  Bu toprakları çok iyi bildiği için o kadar güçlü bir kalemi var ki. Oyuncunun onu ifade edememesi ya da bir şey hissedememesi çok zor.Üstat öyle bir yazmış ki bize söylemek kalıyor.Dünyanın gelmiş geçmiş en önemli şairlerinden Nazım. Hem bu kadar yerel olup hem bu kadar evrensel yaklaşan çok az yazar ve şair vardır. Herhangi bir Türk yazarla yabancı bir yazarın oyununda oynamanın farkına girersek yani bir genelleme yaparsak, çok büyük farklılıklar yok aslında. Birinde daha gözleme dayalı, kendi yaşantımızdan uzak, sosyal koşullardan uzak birtakım karakterler ortaya çıkabiliyor. Bunu da okuyarak, takip ederek, gözlem yaparak hakkında fikir edinerek tamamen beyin jimnastiği yaparak o role hayat verebiliyorsun. Bana uzak olan rolleri oynamaktan çok büyük keyif alıyorum. Martin McDonagh’a gelince İrlandalı genç bir yazar ve aslında bizden de çok farkı yok. Yaşama koşulları, sosyal baskı gibi yönlerden biraz benziyoruz biz İrlandalılarla. Ben onu bir İrlandalı oynuyormuş gibi düşünmeden oynayabildim, oynuyorum da. Şuan Beyoğlu’ndan aşağı doğru insek ben size 300 tane Ray gösterebilirim(Oynadığım karakterin adı Ray). Oyundaki karakterler, bizim toplumumuzda da çok olduğu için, bu oyun bu kadar çok izlendi ve Türk seyircisi tarafından çok beğenildi. Çünkü kendilerini buldular diğer rollerde de( Pato, Mag, Morrin) . Biz çok içimizden hissederek oynuyoruz. Bu yüzdende bu kadar çok sevildi bu oyun.

Seyirci kendi kendini eğitmeli ama öncelikle tiyatroya gitmeli.

 

Şu anda hem tiyatro oyunlarınız var hem de yayında olan bir dizi filminiz. Bu arada sinema filminde de oynamayı düşünüyor musunuz? Yeni bir sinema projesi var mı?

 

Sinema başka bir aşk benim için. Çok seviyorum film seyretmeyi. Sinemanın tiyatrodan farkı daha kalıcı olmasıdır. Biz belki Leenane'nin Güzellik Kraliçesini 300 kere oynadık toplamda kaç seyirciye ulaştı hesaplayamayacağım ama bir filmde oynadığınız vakit yıllarca kalıcı bir iz bırakabiliyorsunuz. Bu fikir daha cazip kılabiliyor sinemayı. Sinema filmi projemiz var.  Doğru fikirlerin, doğru sözlerin olduğu bir takım sıkıntıların anlatılabilindiği senaryolar ortaya çıkarıp bir film haline getirmek gerekir. Biraz da maliyetli bir iş sinema.  Ben  umutluyum, ileride çok popüler olmayan insanların olmadığı, festivallere gidip bu ülkenin sıkıntılarını ortaya koyabilecek o kadar senaryo var ki o kadar beyin var ki. O beyinlerin yavaş yavaş su yüzeyine çıkması gerekiyor. Yavaş yavaş örmeklerini görüyor ve çok mutlu oluyorum. Yeterli ilgi belki görmediler ama mutlaka ileride fark edilecekler çünkü çok değerli yönetmenlerimiz ve önemli filmlerimiz var.

 

Peki, son zamanlarda yapılan Türk filmlerinden beğendikleriniz neler?

 

Son zamanlarda izlediğim filmlere gelince, vizyonda olan popüler filmleri seyrettim ama beklediğimi bulamadım. Geriye dönecek olursak birkaç yıl öncesine Ahmet Uluçay’ın yaptığı Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin çok önemli bir film olduğunu düşünüyorum. Çok Anadolu’nun içinden çıkmış, çok naif. İzlerken insanın boğazının düğümlendiği bir filmdi. Serdar Akar’ın Türk sinemasına önemli bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Barda filmi belki anlaşılmamış olabilir ama bence iyi bir filmdi. Belki eksikleri vardır, bilemem. Ama bir cümlesi var, bir sıkıntısı olduğu belli. Reha Erdem’in filmlerini büyük bir keyifle izliyorum. Fatih Akın’ın Yaşamın Kıyısında çok güçlü bir film. Vizyona son  giren filmlerden Kabadayı’yı seyrettim. Çok iyi oyunculuklar var Şener Şen gibi. Çok iyi konulara temas ediyor. Geriye dönüp baktığımızda Eşkıya bir dönüm noktası olmuştu Türk sinemasında. Yani onun üstünde bir film daha yakışırdı. Beklenin biraz altında yani benim beklentimin biraz altında kaldı. Ben Yavuz Turgul’u çok beğenirim. Muhsin bey’lerle büyüdük biz. O kadar iyi bir ekip ki, daha iyi bir filmi o ekipten hakkımız herhalde. Başkaları beğenmiş olabilir. Sadece kendi yorumum. Daha iyi bir çalışma bekliyordum.

 

Tiyatroyu izlenebilir kılabilecek, sorunlarımızı dertlerimiz anlatabilecek ve en önemlisi de herkesin bir şeyler anlayabileceği bir tiyatro hayal ediyorum.

 

Oyunculuğunuz kadar iyi bir tiyatro seyircisi misiniz?

 

Oyunlarımdan fırsat buldukça gitmeye çalışıyorum. Özellikle yeni tiyatro gruplarının oyunlarına gitmeye çalışıyorum. En son Tiyatro Oyunbaz’ın Martı oyununu izledim. Ben amatörlerin tiyatro oyunlarını izlemekten son derece keyif alıyorum. Orada bizde olmayan başka bir ruh var. O ruhun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Amatör ruhun,  onlardaki pırıltının özellikle bir sürü oyuncuya ders verici nitelikte olduğunu düşünüyorum. Çok büyük bir emek var orda. Bizim unuttuğumuz bilinçaltımıza attığımız bir şey var. Biz profesyonel olduğumuz için birazda meslek olarak bakıyoruz bu işe. O heyecanı, o amatör ruhu kaybetmememiz gerektiğini onlar bize öğretiyor. O yüzden tüm oyuncu arkadaşlarıma tavsiye ediyorum, amatör tiyatro gruplarının oyunlarını izlesinler. Martı oyununu izledim ve çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Yeni yönetmenlerin, genç yönetmenlerin oyunlarını takip etmeye çalışıyorum. Genç yönetmenlere artık daha fazla şans tanınması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bizim artık genç beyinlere ihtiyacımız var. Hem kurum tiyatrolarında h( ödenekli tiyatrolarda) hem de özel tiyatrolarda gençlere daha fazla şans tanınmalı. Tuhaf bir hiyerarşi var tiyatroda. Sen ne kadar deha olursan ol, bizim büyüklerimiz şey diye düşünüyor; bu çocuk mu bizim oyunumuzu yönetecek. Bir kan uyuşmazlığı var ortada, bu kan uyuşmazlığını ortadan kaldırmak için birtakım gençlerin önünü açıp onlara genç tiyatro öğrencilerine de motivasyon kaynağı yaratılmalı. Konservatuarda okuyan öğrencilerin tek motivasyon kaynakları televizyon olmaya başladı. Bu çok tehlikeli bir şey. Yani televizyon bir tiyatro oyuncusu için yan iştir, para kazanmak için yaptığı bir iştir.  Tiyatrocunun asla tiyatrodan vazgeçmemesi gerekiyor, ideallerinden vazgeçmemesi gerekiyor. Onun içinde çok iyi örnekler görmesi gerekir. Bu örnekleri sadece televizyonda gördüğünde, tiyatro benim için önemli değil, televizyonda şunu yaptığım zaman ben böyle olacağım diyerek herkes bir hayal peşinde yitip gidiyor. Önemli olan ülkesinde kalıcı olabilmek. Tiyatronun çok büyük bir gücü var, o gücü fark edip ona layık oyunları sahnelemek, oynamak ülkemizi yurt dışında temsil edebilmektir. Maalesef özel tiyatrolara gerekli destek verilmediği için, bizim elimizde var olan Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatrolarının ödenekli tiyatroların bu ülke için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Kendi modern tiyatro anlayışımızı ortaya koyabilecek zekâları, oyuncuları bir araya getirip tiyatro için bu ülke için sanat için bir şeyler yapılması şart.  Bir an önce bunun önünün açılması gerekiyor. Eskisi gibi değil tiyatro, müthiş bir yozlaşma var. Benim öğrenci olduğum zamanlarda belli ideallerimiz vardı. Tiyatroya en güzel kıyafetlerimiz giyer giderdik. Şimdi böyle bir ilgi görmüyorum ben gençlerden, bunun içinde çok üzülüyorum.  Tiyatro kendisini yenilemek geliştirmek zorunda, bunun içinde genç yazarlara, yönetmenlere ve oyunculara çok görev düşüyor. Ankara da en son izlediğim oyun Bir Delinin Hatıra Defteriydi. Cem Emüler’in yönettiği, Erdal Beşikçioğlu’nun oynadığı bir oyundu. Yeni bir sahne yaptılar şimdi; dekor ambarı olarak kullanılan bir yeri sahneye çevirdiler. Çok heyecan veren, bir takım deneysel oyunların oynanabileceği, tiyatronun başka bir yüzünün seyircilere gösterilebileceği bir mekân oldu. Bu gibi şeyler çok sevindirici. Bu girişimlere ön ayak olan insanlara teşekkür etmek gerekiyor.

 

Peki, siz düşünmüyor musunuz kendi tiyatro grubumu kurayım, istediğim oyunları oynayabileyim diye?

 

Öncellikle bağlı olduğumuz, sorumlu olduğumuz bir kurum var. Bu kurum için bir şeyler yapmamız gerekiyor ilk etapta. Öncelikli projelerimiz onlara yönelik oluyor. İlerde olurda biz o projeleri yerine getiremezsek, artık son noktada 3–4 kişi bir araya gelip kendi mekânımızı kurup, kendi tiyatromuzu yapabilecek duruma gelmeliyiz. Hayal ettiğim şey bir gün mutlaka bir tiyatro sahibi olmak. O tiyatroda benim gibi düşünen arkadaşlarımla beraber, 30 kişiye de olsa, 20 kişiye de olsa kendi istediğim(iz) projeleri yapıp, yolumuza devam etmek. Önemli olan projenin ne söylediği nereye parmak bastığıdır. Yazanın tabii ki çok önemi var, yönetmenin tabii ki çok var, ama öncelikle daha önce söylenmemiş bir sözü, bir cümlesi varsa projenin onun üstüne de gidilmeli. Evet, ben gerçek bir tiyatro izledim tadını seyirciye vermek gerekiyor. Ben sadece farklı olmak için, özgün olmak için, sıra dışı olmak için yapılan işlerden bahsetmiyorum. Tiyatro tadında olsun, tiyatroyu izlenebilir kılabilecek, sorunlarımızı dertlerimiz anlatabilecek ve en önemlisi de herkesin bir şeyler anlayabileceği bir tiyatro hayal ediyorum.

 

Tüm bu söylediklerinizi Devlet Tiyatrosunda gerçekleştirebiliyor musunuz?

 

Biraz şanslıyım ben, oynadığım oyunlarda. Bu anlattığım, idealize ettiğim tiyatroya yakın projelerde oynuyorum. Benim bunları hayal edebilmemin nedeni de böyle oyunlarda oynuyor oynayabilmiş olmam, işini gerçekten seven, tiyatroya âşık insanlarla birlikte bir şeyler yapmam, onlarla konuşuyor olmam bundan kaynaklanıyor. Ama bu hayal ettiğim son nokta değil. Şu andaki duruma bakacak olursak, tarifini ettiğim, idealize ettiğim oyunların oraya ulaşmak için iyi basamaklar olduğunu düşünüyorum. Yavaşa yavaş basamakları çıkmamız gerektiği düşüncesindeyim. Baktığımda bizim yapacağımız işler diğerlerinden daha iyi olmalı ve giderek o idealize ettiğimiz noktaya gelebilmeli. Dediğim gibi ben şanslı kuşaktayım.

Uzun süreden beri oynadığınız bu oyunları Anadolu da ki seyircilerle buluşturacak mısınız?

 

En son Leenane'nin Güzellik Kraliçesi’ni Sivas ta oynadık. 600 kişilik salonda 800 kişi vardı. Sandalyeler atıldı, müthiş bir coşkuyla oyunumuz izlendi. Ben son zamanlarda karşılaştığım en güzel seyirciyi Sivas ta gördüm. Dışarıdan nasıl görünüyor bilmiyorum ama Devlet Tiyatrolarının çok önemli görevleri var. Orada insanların oyuna yaklaşımları, yapılan esprileri anlamaları, oyuna katışmaları, coşkuları bizi çok heyecanlandırdı. Orada daha coşkulu daha katılımcı seyirciyle karşı karşıyayız. Trabzon, Diyarbakır, Van gibi bütün bu bölgelere gitmek istiyoruz. Şuanda netleşen herhangi bir bölge yok ama bütün bu saydığım bölgelere gidecek Leenane'nin Güzellik Kraliçesi. Bundan eminin ama kesin bir tarih yok. Bundan sonra olacak projenin de Türkiye’nin her yerinde oynanabilen bir oyun olmasını istiyorum. Bir ay Diyarbakır da, öbür ay Sivas ta oynamalı, yani mobil bir oyun olmalı. Oyuncunun da kendini geliştirmesi için bu tür oyunlara ihtiyacı var. İlla Devlet Tiyatrosu sahnesi olması gerekmiyor. Türkiye’nin her yerinde sahne var. Ben profesyonel anlamda ilk oyunumu Dostlar Tiyatrosuyla Genco Erkal’la oynadım ve bizim Türkiye de gitmediğimiz bir il kalmadı. Öyle bir oyun olmalı Türkiye’nin her yerinde oynansın, halkla bütünleşsin istiyorum. O yüzden böyle bir proje yapabilirsem yakın zamanda kendimi çok huzurlu hissedeceğim. Kendime olan borcum var, ilk önce o borcu ödemeliyim.

 

Son olarak tiyatro izleyicisine söylemek istedikleriniz var mı?

 

Şu aralar herkes şeyden yakınıyor. Tiyatroya gidemiyoruz ekonomik olarak zor durumdayız diyorlar. Tiyatro biletleri aslında çok pahalı değil. Devlet Tiyatroların da Şehir Tiyatrolarında çok cüzi miktarlar verip çok önemli oyunları izleyebilirler. Bir insanın yılda 2 tane oyunu izlediğinizi düşünürsek eğer bu çok komik bir rakam geliyor insana. Bir paket sigara fiyatına en azından ayda bir oyun izleyebilirler. Seyircinin de sorumluluğu var tabi bunu unutmamak lazım. Oyunlara gitsinler, beğenmedikleri oyunlara tepki göstersinler, beğendikleri oyunları söylesinler. Seyirci kendi kendini eğitmeli ama öncelikle tiyatroya gitmeli. Bir kişi ayda bir oyuna gitse, yılda on oyun eder. En azından bir fikir sahibi olur tiyatro hakkında. O kadar çok şeye zaman harcıyoruz ki, o kadar çok boş zamanımız var ki, gereksiz yere belli bir sitemin içinde, robot gibi yaşıyoruz. Bunu biraz kırmak gerekiyor. Sadece tiyatroya değil, sinemaya gitmek, festivallerdeki filmleri takip etmekte gerekiyor. Artık robotlaşmış yüzlerce insan görüyorum, herkes aynı şeyi yapar olmuş. Biz Anadolu insanıyız, Anadolu insanının her gün aynı rutinde yaşaması imkânsız. Robotlaşan insanlar görmek istemiyorum, daha naif, daha barışçıl, olumsuzluklara karşı tepki duyan, insanca yaşamayı seven, oyunlara giden, sinemaya giden, sanatçısına sahip çıkan, bencil olmayan, ben merkezcil olmayan, etrafında ne olduğunu fark eden insanlarla bir arada yaşamak istiyorum.

 

Yasemin Aktaş



Yazarın Tüm Yazıları


Paylaş      
Yorumlar

sevil başaran - ( 1/31/2008 )
güzel bir röportaj olmuş. ben devlet tiyatrosunun çoğu oyununu izlemiş biri olarak yurdaer oku’ru çok başarılı buluyorum.

stoa - ( 2/8/2008 )
roportaj cok basarili. yurdaer okur u en kisa zamanda sinema projelerinde goruruz umarim

çiğdem - ( 3/11/2008 )
gerçekten çok iyi bir oyuncu sanki rolünü oynamıyor yaşıyor seyirciyi çok çabuk kendine bağladı başarılar dilerim

ömer - ( 1/25/2009 )
yurdaer abi askerde sımdı hemde beraber bız ögrencıyız o asker ove su an bı tıyatro calısması yapıyoruz onunla berbaer olmak cok guzel iiiki varsın yurdaer abii

Bu Oyun Hakkındaki Görüşlerinizi Paylaşın !

İsim
Mail  (Yayınlanmayacak)
Yorum
Güvenlik Kodu= 361
Lütfen bu kodu yandaki kutuya yazınız
 

    Son Eklenen Yazılar     En Çok Okunan Güncel Yazılar
27 MART… UMUDUNU ARAYAN BİR GÜN (Ahmet Yapar)
YOKLAMA LİSTESİ (Skeç)
    Tüm Tiyatro Yazıları

    Bu Tarihte Yayınlanan Diğer Yazılar
    Bu yazının yayınlandığı tarihte gündemdeki diğer yazılar aşağıda listelenmiştir...

  • Venedik Taciri ya da "Güncel"(?) Shakespeare (Melih Anık) - 2/4/2008
  • Ölümsüz Öykü - İstanbul Şehir Tiyatroları (Ayşe Müge Gerdan) - 2/4/2008
  • Kaybolan Değerlerinizden Müessesemiz Sorumlu Değildir (Ali Erdoğan) - 2/3/2008
  • SARAN İLE YÖNTEM, AYAKTA ALKIŞLANMALI: “KOCA BİR AŞK ÇIĞLIĞI” (Üstün Akmen) - 2/1/2008
  • ONLAR BUNLARI YAPARKEN, SEN NE YAPTIN?: “MİKADONUN ÇÖPLERİ” (Üstün Akmen) - 2/1/2008
  • Sermiyan Midyat Söyleşisi (İsmail Can Törtop) - 1/31/2008
  • Oyunbaz Martı ile karşınızda… (Yasemin Aktaş) - 1/31/2008
  • 60 yıl sonra tekrar sahnelere dönen oyun ; ''KOŞEBAŞI'' (İhsan Ata) - 1/30/2008
  • Döktüğün tere bereket Suat Sungur: ‘Babamla Dans’ (Üstün Akmen) - 1/29/2008
  • Uzun Soluklu Oyunların Oyuncusu Yurdaer Okur ile Söyleşi (Yasemin Aktaş) - 1/27/2008
  • ashura (Dila Akbaş) - 1/25/2008
  • Tiyatro adına utanç verici, kötü üstü kötü oyun: Fırıldakzade (Üstün Akmen) - 1/25/2008
  • Tiyatro Yüzleşme ile Söyleşi (Dila Akbaş, İsmail Can Törtop) - 1/23/2008
  • Şeylerin Şekli (Melih Anık) - 1/23/2008
  • Güvenliğimizin battaniyesi midir din?: ‘Dua Odası’ (Üstün Akmen) - 1/22/2008
  • TİYATRONUN POETİKASI VE POLİTİKASI (Boran Doğan) - 1/21/2008
  • Ayşegül Hindistan’da – Tiyatro Kılçık (İsmail Can Törtop) - 1/21/2008
  • YUNUS’UN YOLUNDA DİVANE AĞAÇ (Cüneyt İngiz) - 1/20/2008
  • Kürklü Merkür - Tiyatro Dot (Zeynep Kehaya) - 1/20/2008
  • SANATIN ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLANAMAZ (Fatma Babuşçu) - 1/19/2008
  • Sürrealist bir kimlik çatışması ; ''ADVİYE'' (İhsan Ata) - 1/18/2008
  • Suyunun Suyu Bile Olamayan Eleştirmen : İhsan Ata (Yusuf Köksal) - 1/18/2008
  • Tiyatrocuya Şaka Yollu Seyirci Bulma Tüyoları (Ali Erdoğan) - 1/17/2008
  • Genco Erkal’ın bu oyununu izlemek, aydınlığa ibadettir: Sivas’93 (Üstün Akmen) - 1/16/2008
  • Sivas ’93- Dostlar Tiyatrosu (Yasemin Aktaş) - 1/16/2008
  • FAŞİZMİN AYAK SESLERİ,“ DALGA” OYUNU KENTERLERDE ! (Savaş Aykılıç) - 1/15/2008
  • Tuncer Cücenoğlu Söyleşisi (İsmail Can Törtop) - 1/15/2008
  • O GÜZEL İNSANLAR (Üstün Akmen) - 1/15/2008
  • Kim O? (Üstün Akmen) - 1/14/2008
  • Suyunun suyu lezzetli olur. Sayın Koksal'a (İhsan Ata) - 1/14/2008
  • TİYATRO PERA'DAN ÇAĞIMIZDA VENEDİK TACİRİ (Ahmet Kara) - 1/14/2008
  • Külahıma Anlat (Kabare Dev Aynası) - 1/13/2008
  • Yolumuzu Bulalım (Ali Erdoğan) - 1/13/2008
  • Bana Bir Picasso Gerek (Üstün Akmen) - 1/13/2008
  • Uyku kaçıran –İştah Kabartan “EĞİTİM- ÖĞRETİM” ve HESAP PEŞİNDE ... (Dündar İncesu) - 1/13/2008
  • Hiçliğe Tirat (Erdinç Yapan) - 1/13/2008
  • Şehir Tiyatroları Yeni Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya ile Projelerini Konuştuk (İsmail Can Törtop) - 1/10/2008
  • Geleneksel Bağın Üzümü (Ali Erdoğan) - 1/8/2008
  • SAYIN İHSAN ATA’NIN “Sefalet içerisinde geçen 36 yıl: Bir Garip Orhan Veli” ADLI ELEŞTİRİSİNİN ELEŞTİRİSİ (Yusuf Köksal) - 1/8/2008


  • Tiyatro Kursu Başlıyor!
    19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de!
    Çalışanlara yönelik hobi sınıfı!



    Duyuru Panosu!



    Son Eklenen Tiyatro Oyunları

         Güncel Yazılar

    Yazar olmak ister misiniz?
    Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...

    Mail Listemize Üye Olun

         Güncel Haberler
    Tiyatro Maydanoz, Nazım’ın Kadınları ile Sahnede
    Tekin Deniz: Dümbüllü kavuğunu kimseye devretmedi

    Tiyatro Dünyası'nı takip Edin
     
     |  ..