| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Döktüğün tere bereket Suat Sungur: ‘Babamla Dans’ Üstün Akmen 2007-2008 tiyatro sezonu açılmazdan az önce, Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI-UNESCO) Tiyatro Eğitim Komitesi (TEC-UNESCO) Yönetim Kurulu üyesi Emre Erdem telefonda “Suat Sungur, tiyatroya dönüyor,” dedi. İçim bir hoş oldu. Taaa 1984 yılında Devekuşu Kabare’den anımsıyordum onu. 1988’den sonra Dormen Tiyatrosu sahnesinde alkışlamıştım. Akbank Çocuk Tiyatrosu’nda çocuk oyunlarında sık sık görev alacak kadar “misyoner”di. 1997 yılında “1. Afife Tiyatro Ödülleri”nde “Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu” dalında birinciliğe değer görüldüğünde, içim kabararak kendisini ilk kutlayan olmuştum. Tiyatroya döndüğünü duyunca coştum. Bir monodrama “Ne oynayacak,” diye sordum Emre’ye. İsrail’in önde gelen oyuncu / yönetmen / yazar / tiyatro eğitimcisi Tzcık Weingarten’in önce ülkesinde, ardından Hindistan ve Yugoslavya’da büyük ilgi görmüş “Babamla Dans” monodramasında oynayacakmış, çeviriyi de Emre Erdem yapmış. Kahramanımız, ömür boyu süren beyinsel bir hastalık olan otizm sendromuna tutulmuş, dolayısıyla sosyal ilişkilerinde ve davranışlarında ciddi sorunlar oluşmuş, bu arada annesi tarafından da terkedilmiş genç bir adam ile sorumluluklarının altında inim inim inleyen ünlü dansçı bir baba... Baba ezik, baba kırık… Otistik ergen adam, babasının ölümünden sonra yerleştirildiği bakımevinde anlatıyor öyküsünü. Dekora değinmem gerek Oyunu Nedim Saban sahneye koymuş. Koyarken çok emek vermiş, belli. Reji olarak eleştirebileceğim tek tablo, Otistik Birey ile Michael Goodwill’in ikinci perdedeki televizyon röportajı tablosu. Goodwill konuşurken, Otistik Birey (Suat Sungur) elinde mikrofonu betimlemek üzere tuttuğu ince uzun vazoyu neden kendi ağzına doğru tutuyor, orasını bilemedim. Bir de, bu oyuna bu kadar sade dekor, daha doğrusu dekorsuzluk yakışmamış doğrusu. Boş kalan sahne hacmi soğukluk yaratmakta. Bir gardırop konulamaz mıydı odaya? Vazgeçtim gardıroptan, üzerinde pijama asılı bir ayaklı portmanto da olamaz mıydı? Öyle ya da böyle olmamış işte. Olmayınca da, dekorun varlığı hareket ve sözle birleşmemiş. Tiyatrokare’den bir yenilik Nedim Saban, oyunu biraz kısaltmayı, tek perde haline indirgemeyi de düşünmemiş. Perde arasının, izleyiciyi oyundan düşüreceğini hesaplamamış. “Sis makineli hologram yöntemi”ne sırtını dayadığından olsa gerek, ışık tasarımını da pek önemsememiş. “Sis makineli hologram yöntemi”, gerçekten de ilginç bir yenilik. Ünlü balet Oktay Keresteci’nin dans kayıtları da bu anlamda oyunu renklendirmiş. Ancak o denli yineleme etkiyi köstekliyor. Hatta öyle ki, “sis makineli hologram” ikinci perdede Suat Sungur’dan rol çalar hale geliyor. Işık tasarımına gelince Işık tasarımı da öyle… Ciddi anlamda ışık tasarımı olmayınca, oyuncu sahnede oyununu izleyiciye doğru oynarken, yüzüne gelen ön ışıkların uzantısı ve oyuncunun gölgesi, arkasındaki duvar panosuna vuruyor. O zaman da oyuncu panoya yapışık gibi görünüyor. Tiyatrokare’nin “olabildiğince” tasarruf önlemini elbette gayet iyi anlıyorum, ama benim anlamam yetmiyor, tiyatro bunları istiyor. Çevirmen Emre Erdem Bütün bu küçük serzenişlerimin dışında “Babamla Dans” başarılı bir oyun. Hiç kuşkum yok ki sezonun mutlaka görülmelilerinden. Engellinin, tüm engelliler nezdinde aile yaşantısından sonraki yaşamını gözler önüne seren bir oyun. Tzcık Weingarten yalınlığı ön planda tutarak yazmış oyununu. Engelleri, özgürlükleri, özenmeleri ve düşlemleri bilerek ve de isteyerek harman etmiş. Çevirmen Emre Erdem, sahne diline uygun bir dille eseri çevirmiş. Dil, uygun uygun olmasına da, çeviride takıldığım iki yeri işaret ederek görevimi yerine getireyim. Birincisi: Otistik bireyin bulunduğu yere neden kimi yerde “bakımevi”, kimi yerde “hastane” deniliyor, anlayamadım; ikincisi: “Niye” ve “Neden” sözcüklerinin anlamları acaba karıştırılıyor mu? Emre Erdem, bir olayı ya da durumu doğuran başka bir olay ya da durum, bir olaya, bir duruma yol açan şey olarak kullandığımız “neden” sözcüğü yerine, bir olayın amacını ya da nedenini sormak için kullandığımız “niye”yi kullanıyor da…
Araştırmacı-eleştirmen olmak
Oyuna gitmeden önce, “Araştırmacı-Eleştirmen(!)” olarak, otizmin yaşam boyu süren sosyalleşme, dil, iletişim becerileri ve ilgi alanlarını etkileyen bir gelişim bozukluğu olduğunu öğrendim. Elimizde öyle dişe dokunur veriler yokmuş, ama dünyadaki en önemli organizasyonlardan biri olan CAN’in (Cure Autism Now) nüfus oranlarının alınıp Türkiye’ye uyarlarsak yaklaşık 271 bin otistik bireyin olduğu varsayabilirmişiz. Bebeklik ve ilkokul öncesi otistik çocukların sayısı ise 80 bin civarındaymış. Uzmanlar: “Eğer 271 bin otistik birey varsa, bu bireylerin anne ve babalarını da hesaba katmamız gerekir,” diyorlar. Tipik olarak yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkıyormuş otizm. Sosyal anlamda çevreye tepkisizlikle, sözlü ya da başka türlü iletişim güçlükleriyle, içe kapanmayla, gerçeklikten uzaklaşmayla, aşırı nesne bağımlılığıyla, monoton, tekrarlamalı hareketlerle tanımlanıyormuş. Gelişimsel, nörolojik bir hastalık yani. Bakalım bütün bunları Suat Sungur nasıl verecek, Barry Levinson’ın rejisiyle çekilen “Rain Man”deki Dustin Hoffman’ı mı çizecek, yoksa… Bu Sungur, Dastin Sungur değil Beklediğim gibi oldu… Suat Sungur hiç kimseyi çizmedi. Tablodan tabloya geçerken, tabloları birbirine bağlarken, öyküleri aktarırken öylesine sadeydi ki!.. Sade ve abartısız… Oysa nasıl da kolay abartılırdı otistik birey karakteri! Öyle değil mi ama? Abartmadı, rolü hiç mi hiç kabartmadı. Otistik Birey, babasının “Heykelin çirkini olmaz Kuzucuğum, çirkin olan insanların bakışıdır,” deyişini aktarırken mimikleriyle konuştu. Seyirciyle iletişim kurdu, iletişimin ibrişimiyle teyelleyerek izleyicisini metnin akarsuyuna oturttu. “Dans etmek demek, uçmak demek,” derken, sanki uçtu. Zamanlaması, diksiyon ve mimik kullanımındaki ustalığı, seyirciye oyunu aktarma dışında, metni bir belgesel tadına banarak sundu. Oyunculuk kariyerindeki gelişmeleri, dahası bu sanatı nerede, hangi kurumlarda öğrendiğini, kimlerle çalıştığını, yeteneğini, fizik yapısını iki yıl sonra topluca değerlendirdiği bir sınava çıkmış gibiydi. Daha da ilginci, bu sınava giren de kendisiydi, sınavı yapan da!.. Sahnede özgüveni yüksek ve oyunun tümünü kontrol altında tutan, izleme keyfiyle tüketilemeyen bir Suat Sungur vardı. Sahnenin tahtasına bol bol terini akıttı, beni de bir güzel ağlattı. (Tiyatrokare, Profilo Kültür Merkezi’nde. Bilmem yer bulabilir misiniz, ama yarın akşam saat 20.30’da oyun var. Telefonları: 0212 217 70 97. Gidin ve görün derim. Bu arada, ben Cuma günleri de bu köşedeyim. Beklerim.) Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|