| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Tiyatro Yüzleşme ile Söyleşi Dila Akbaş, İsmail Can Törtop Tiyatro Yüzleşme, ilk oyunları olan Kara Kaplı ile tiyatro severlere merhaba dedi. Çok beğendiğimiz, çok etkilendiğimiz bu oyun sonrası ekip ile bir söyleşi yaparak sizlere Tiyatro Yüzleşme’yi tanıtmak istedik. Musa Uzunlar, Zeynep Utku ve Cengiz Peksoy’un kurduğu bu ekip ile Kara Kaplı oyunu, Tiyatro Yüzleşme’nin kuruluşu, yüzleşme hikayeleri ve gelecek planları hakkında keyifli bir söyleşi yaptık… Oyununuz “Kara Kaplı”yı izledik, eleştiri de yazdık bir de söyleşi yapmak istedik.
Musa Uzunlar: Bu söyleşi bizim tiyatromuz için ilk olacak, ilkler her zaman güzeldir..Yaptığımız şeyle ilgili görüş almak, konuşmak çok keyif verici. Biz aslında bir oyun sonrası kalabalık bir izleyici grubu olarak sizlerle oyun hakkında konuşmak düşüncesindeydik ama maalesef bu imkanımız olmadı. Musa Uzunlar : Evet Fransız Kültür’de bize ayrılan zaman buna izin vermedi. Aslında oyun sonrasında yapılan alışveriş güzel ama ben bunu çok da doğru bulmuyorum çünkü bir şeyi anlatmak için oraya çıkıyorsunuz ve sonra yaptığınız şeyle ilgili açıklamada bulunursanız o zaman yaptığınız şeyin ne kadar önemi kalır diye bir soru işareti oluşuyor. Tabi ki eksiklikleri olacaktır ama o daha sonra kendi içinde kendini tamir ettiği zaman daha net çıkacaktır ortaya. Bu yüzden ne derece doğru bilemiyorum.. Tiyatro Yüzleşme’den bahsedelim, nasıl kuruldu Tiyatro Yüzleşme? Musa Uzunlar : Tiyatro Yüzleşme zaman içerisinde kendi kendisini hazırladı. Zeynep Utku da konservatuar mezunu, aynı okuldan farklı zamanlarda mezun olduğumuz hem arkadaşım hem meslektaşım, Cengiz Peksoy da tiyatronun içinde her zaman olmuş birisi hatta kendi yazdığı oyunları da var. Sonuçta hepimiz bu işin içindeyiz ve biz beğendiğimiz bir oyunu hayata geçirmek istedik, araştırmalar yaptık ve birkaç alternatif içinde bu oyunun konusunu enteresan bulduk. Zeynep Hanım çevirdi, yaklaşık 1 haftaya yansıyan çevirme süresinde çevirisi yapılan her kısım bizi diğerinin nasıl olacağı konusunda çok heyecanlandırdı. İlk bakışta çok hafif ve yüzeydeymiş gibi görünen bu oyunun aslında derinlerde bir yerleri deştiğini, kazıdığını hissettik. Biz bu tiyatronun ismini çok daha önceden koymuştuk ama simgemizin kertenkele olmasında bu oyunun büyük etkisi var. Bu oyunu hayata geçirmek istediğimizde neden olmasın dedik ve ilk adımı attık. Cengiz Bey siz dramaturjiyi yaptınız. Yazar oyunun nasıl doğduğunu anlatırken etkileyici bir kedi hikayesinden bahsediyor ve rejide de bu seziliyor mesela Zeynep Hanımın kedi gibi mırıldanmaları var. Bu hikayeden nasıl etkilendiniz?
Zeynep Utku: Yazarın bir röportajı var ve oyunla ilgili pek bir şey söylemiyor ama en net söylediği şey bu hikaye. Cengiz Peksoy: “Bela” kavramını düşünün. Bela, tanrının insanları sınamak ve kendileriyle yüzleşmelerini sağlamak adına göndermiş olduğu bir şey. Kedi tam bir bela. Başlangıçta, kedi sevmeyen bir insanın evine musallat olan kedi bir bela gibi görünür ama kedi kendisini sevdiren ve kabul ettiren bir varlıktır ve kediye bakarken onda kendi yansımalarınızı görürsünüz ve öyle bir an gelir ki kedi size arkadaşlığı öğretir. En kötü ihtimalle bir kedisever olursunuz, yüzleşmenin hoş bir yönüdür bu. Bu yüzden kedi bizi çok etkiledi ve alt metin olarak kullandık. Yüzleşme olayı bizim için çok önemli, biz bir ara Musa’yla yüzleşme durumundaydık, insanın hayatının gerçek olabilmesi için gerçekten yüzleşmesi gerekir. Basit bir örnek vereyim ben, benim hümanist ve sosyalist doğrultuda düşünen bir arkadaşım var. Onun eşi İstanbul keşmekeşi konusunda bir öneri sunuyor ve diyor ki “araçlar hiç olmazsa tek numara ve çift numara olarak çıkabilmeli”, benim arkadaşım da bunun insan haklarına aykırı bir şey olduğunu söylüyor ve ekliyor “bence İstanbul’da yaşamanın bir bedeli olmalı, İstanbul’da yaşayanlar bir bedel ödemeli” diyor. Bana göre insan haklarına aykırı olan bu ikinci görüş. Yani arkadaşım orada kendisiyle yüzleşmeyi reddediyor, İstanbul’da yaşamak ona bir ağırlık yüklüyor ama o bu ağırlığı taşımayı reddederek ağırlığı oluşturan unsurları ortadan kaldırmayı düşünüyor. Yani söylediklerimizle yaptıklarımız, söyleyemediklerimizle söylemek istediklerimiz arasında bir çelişki olmamalı, bu da aynaların kırılmasıyla mümkün. Önemli olan çevremizde bizi yansıtacak şeyler bulmak değil, kendimizi aynasız görebilmek, kedi bize gösteriyor bunu. Kertenkele de bunun habercisi, bu iki unsur birleşiyor ve bizi çağdaş mitolojiye götürüyor. Yazar, bunları oyununda ısrarla altını çizerek yansıtmamış ama biz böyle yorumladık. Biz de oyunu izleyince masa başı çalışmasının çok yoğun olduğunu fark ettik, sanki daha söylemek istediğiniz, içinizde kalan şeyler varmış gibi. Cengiz Peksoy: Evet doğru, aslında bu oyun bir vodvil olarak da oynanabilir. Biz metnin ötesinde yazarın ruhunu da anladığımızı düşünüyoruz. Bize çok kardeş ve dost geldi. Kendisiyle görüşmedik ama ben onun sufi karakteri olduğunu biliyorum. Bunu çağdaş çizgilerle anlatmayı başarabilen ender sanatçılardan biri. Belirttiğiniz gibi oyun komedi yönü ağır basacak şekilde de yorumlanabilirdi. Benim izlediğim oyunda seyirci zla komedi öğesi göremedi sanırım. Siz mi bu unsurları geri plana ittiniz yoksa seyirciye mi pek geçmedi? Musa Uzunlar: Oyunun öyle özel bir yapısı var ki çok tatlı bir komedi de olabilir, değişik bir psikolojik yapıt da olabilir, kadın erkek ilişkisi olarak yansıtılabilir. Her kesimden gelen, entellektüel ya da sıradan ya da ilk defa gelen seyircinin ilgisini çekecek çok unsuru var oyunun. Biz bu unsurların içinde hepsini yavaş yavaş verebilmeyi hedef aldık. En çok güldüğümüz şeyler aslında hayatta en gerçek olan şeyler, yani bizi içten güldüren her şey bizi etkilemiştir. Her ağlatan o kadar değil bence ama her güldürende mutlaka bir gerçeklik payı vardır. Bu unsurlar bence çok güzel ve keyifli, daha da üzerine gidilmeli. Cengiz Peksoy: O unsur hakikaten hakkı verilerek kullanılmalı yani ondan korkmamalı, esas mesajın üzerini örter düşüncesiyle komik unsurdan kaçılmamalı. Biz provalardan çok, sahne üzerinde, seyirciyle birlikte oyunu ilerletiyoruz, bu çok yaratıcı ve insana enerji veren bir şey. Bu şekilde gerektiği kadar komedi unsuru ön plana çıkacaktır. Bu oyun bir süre daha oynanacak herhalde.. Musa Uzunlar: Ben Devlet Tiyatrosu kökenliyim ve özel tiyatronun imkanları, oranın sağladığı imkanlar kadar geniş değil. Ama sonuçta bizim hedefimiz, olabildiğince geniş kitlelere ulaşmak ve oyun sayısını arttırmak. Biz bir başlangıç yaptık, tabi ki turne yapmak isteriz, değişik mekanlarda oynamak isteriz. Yeni oyun projesi var mı? Musa Uzunlar: Düşündüğümüz şeyler var tabi ama öncelikle hedefimiz bu oyunu istediğimiz seviyeye getirmek. Bu oyun için mi bir araya geldiniz? Cengiz Peksoy: Biz zaten biraradaydık ama bu oyun biraradalığımızı daha da kuvvetlendirdi. Biz birbirimizi kırmaktan korkmadan, yüzleşme noktalarımızı gündelik hayatımızda hep kurcaladık, ruhsal bir birliktelikte ilerledik. Zeynep Hanım biraz sizden bahsedelim, konservatuardan sonra neler yaptınız? Zeynep Utku: Konservatuardan sonra hep özel tiyatrolarda çalıştım. Dostlar Tiyatrosu’nda tiyatronun mutfağında çalıştım, sahne amirliği yaptım, ışıkta, efektte çalıştım. Daha sonra yüksek lisansa devam ettim. 6 ay Paris’te kaldım, orada oyunculuk üzerine çalışmalarım oldu. Daha sonra yavaş yavaş kendi oyunculuk sürecime girdim. Sonra Tiyatro Yüzleşme’nin içinde buldum kendimi. Oyunculuk benim için farkındalığın kapılarını açmayı sağladığından önemli, yaşadığımı hissettiğim için önemli. Son zamanlarda izlediğiniz, beğendiğiniz oyunlar var mı? Musa Uzunlar: Son zamanlarda kendi oyunumuza yoğunlaştığımız için pek vaktimiz olmadı. Genco Erkal’ın yeni oyununa gitmeyi planlıyoruz. Altı boş olmayan, insana dair olan, insanı ilgilendiren her oyun yerini bulacaktır. Siz de oyununuzda “insan”ı temel alıyorsunuz ve görüldüğü kadarıyla toplumsam bir mesaj verme kaygınız yok. Musa Uzunlar: Doğduğumuzdan beri yönlendirilmeye o kadar çok alıştık ki, her şey bize öğretildi, iyi budur, kötü budur gibi ve bizler neyi beğenip neyi beğenmediğini bilemeyen bir şeylere dönüştük. Kendi ruhunu dinleyebilmek, kendi ruhunu dinleyerek hareket edebilmek herhalde gerçek özgürlük. Bu yüzden de çok fazla bir şeyin mesajını da vermedik. Cengiz Peksoy: Seyirci oyunu izlerken neye odaklanmışsa zaten onun mesajını alacaktır, biz didaktik olmayı pek sevmiyoruz. Zeynep Utku: Etkileyici olan nedir ki zaten? Ruhu hissetmektir etkileyici olan. Musa Uzunlar: Bu oyunda şunu da yapabilirdik ki temelde biz onu gördük, kadın adamın ta kendisi, biz sadece bunun üzerinde dursaydık gerçekten çok büyük bir yönlendirme olurdu. Biz bunu küçük sihirlerle anlattık. Mesela ayna. Tiyatroda böyle bir şey var, sinemada çok büyük paralarla yapılacak şeyleri tiyatroda bir yaratıyla ufak şeylerle çok rahat anlatabilirsiniz. Cengiz Peksoy: Aslında oyunda Zeynep, adamın kafa sesi olduğunu seyirciye verdi. Kedi hikayesini de insansı figürlerle yansıttı. Musa Uzunlar: Aynı zamanda adamın kafa sesi olmadığını da verdi zaten yalnızca kafa sesi olmayı verseydi bu da yönlendirme olurdu. Oyunun özellikle sonunda, kadının adamın kendisi olduğu veriliyor, sonlara doğru adamın kim olduğunu söylediği sahnede yoğun bir şekilde veriliyor ama o konu orada hemen kapanıyor, bir daha üzerinde durulmuyor, burada sanki oturmayan şeyler var gibi. Zeynep Utku: Zaten bunu yazar da tam oturtmamış, yazarın da öyle bir kaygısı yok gibi geliyor bana. Oyunu okuyorsunuz okuyorsunuz ve sonunda öyle kalıyorsunuz, hissettiklerinizi kelimelere dökemiyorsunuz, bir şey oluyor ve çok etkileniyorsunuz. Bütün kapılar açık bırakılmış oyunda yani nereye çekerseniz oraya gelebilir. Bence oyunun en önemli yönü adamın kendisiyle buluşmayı başarabilmesi. İşinden gücünden her şeyden sıyrılmayı başarıyor ve kendisiyle buluşuyor. Türk Tiyatrosu’nun bugünkü durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Musa Uzunlar: Kendimize yaklaştıkça tiyatroya da yaklaşacağız, kendimizden uzaklaştıkça tiyatrodan da uzaklaşacağız. İnsanların örneğe ihtiyacı var ve tiyatroyu da güzel kılan şey bu. Kendi dünyamızda bize öğretilenler dışındaki yaşamlara bakarak hayatı ve bir şeyleri öğreniyorsak eğer, tiyatro bunları sunuyordur. Şu andaki tiyatro bunları sunuyor mu, sunmuyor. Tiyatroya verilen önemin artması gerekiyor. Tiyatro seyircisinin sayısı yeterli mi? Musa Uzunlar: Devlet Tiyatrosuna bakarsak seyirci sayısı gayet iyi, ama İstanbul’daki sahne sayısını, koltuk sayısını düşünürsek pek iyi denemez. Gerek sahne durumu gerek mali konular çok büyük bir kalkan konumunda. Seyircinin az olmasının sebebi acaba yeterince ilgilerinin çekilmemesi olabilir mi? Yani acaba tiyatro yapanlarda da kusur var mı? Bu günlerde televizyon dizilerinden tanınan insanların yaptıkları tiyatroların ilgi görmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Cengiz Peksoy: Televizyondan dolayı göz önünde olan oyuncuyu merak eden seyirci, onu takip etmek istiyor. Bu amaçla tiyatroya giden seyirciye ne kadar tiyatro seyircisi gözüyle bakabiliriz bilmiyorum. Tiyatro, seyirciyi galeyana getiren, unuttuğu şeyleri hatırlatan bir şeydir. Sinema bu etkiyi yaratmaz. Çünkü tiyatro ilham verir, sahneden aldığınız ilhamla galeyana gelir ve bir şeyler yapmak istersiniz. Tabi bunu fark eden devlet, tiyatroya olan tüm yardımları kesti. Şimdi varolan tiyatrocular, kurbağa larvası gibi bir kaşık suda yaşamaya çalışıyorlar. O larvalar kurbağa olup zıplayacaklar başka şansımız yok. Tüm bunlara rağmen tiyatronun yaşamasına da şans denilebilir. Televizyon ister istemez hayatımıza o kadar giriyor ki, ünlüleri izlemek için tiyatroya giden seyirciyi de düşman ilan etmek pek insaflı bir yaklaşım olmaz. Burada tiyatroculara bir görev düşüyor o da şu, seyirciye başka bir alternatif olduğunu göstermek. Peki televizyon oyunculuğu ile tiyatro oyunculuğu arasında fark var mıdır? Musa Uzunlar: Oyunculuk her yerde oyunculuktur, bu şekilde ayrım yapmamak gerekir, sadece arada teknik anlamda farklar vardır, teknikleri farklıdır. Cengiz Peksoy: Oyuncu, yaratıcılığını tiyatroda rahatça kullanır ama televizyonda işin temelinde ticaret vardır, yaratıcılığını kullanacak pek zamanı ve mekanı olmaz, cepten yer. Seyircinin tiyatroya ilgisini ünlü isimlerle çekmekten başka nasıl yollar kullanılabilir sizce? Musa Uzunlar: Sponsor tabi ki çok önemli, ekonomik destek gerçekten önemli ama bence iyi yapılan her şey yerini bulur. Belki bir dönem pek iyi şeyler yapılmadı, seyirci kaybedildi, ilgi azaldı ama iyi yapılan, içi dolu olan her şey yerini bulur. Seyirci oyundan bir mesaj alamıyorsa, oyun bir şey düşündürtmüyorsa bence içi boştur. Güzel olan her şeyin yerini bulacağına inanıyorum. Bir yandan basın, reklam da çok önemli. Eğer bir gazeteye bile ilan veremiyorsanız, duyuramıyorsanız çok da fazla bir şey beklememek lazım. Oyuncu olmak için konservatuar okumak şart mı sizce? Zeynep Utku: Bence değil. Bilgiyi tabi ki almak lazım, bilgi her zaman lazım elbette ama içinizde yoksa eğer ister konservatuara gidin ister başka bir okula, pek bir işe yaramaz. Önemli olan içinizde olması. Musa Uzunlar: Öncelikle yetenek şart tabi ki ama konservatuar ya da diğer oyunculuk okulları, sizin bu yeteneğinizi kullanmanıza yardımcı olurlar. Mesela kulağı olmayan birisi istediği kadar konservatuara gitsin yine de keman çalamaz, oyunculuk da böyle bence. Dila Akbaş Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet yusuf dalgıc - ( 10/18/2008 ) musa uzunlar rolüyle bütünleşmiş işini piri olan bir sanatcımız kötü adam rlünü güzel yapıyor başarılarının devamını dilerim yalnız şekerine dikkat etsin yaşlılık kolay değil :) merve - ( 8/2/2008 ) herşey gibi tiyaroculuk ta zor birilerinin biryerden sesine kulak vermesini yıllar boyunca beklemen mümkün değil ortada bir kombinasyon görülcek bir nokta saptandığında herkes zaten oraya ışınlanmakta bunu yanısıra böyle bir aşamada hiçbirşeklde şansın olmaz ben güzel sanatlara daha yeni başlicam müzik bölümünde hayırllısı olsun işlahh önce ii bir tiyATROCU SONRA oyuncu olurum herkese başarılar fusun peksoy - ( 3/26/2009 ) ucude benım canım onlar oyun zaten super roportaj keza tansel basyıgıt - ( 3/22/2009 ) sevgılı musa abımız reısımız buyugumuz ıskender baba sana hayranım hemde fazlasıyla keşandan tansel takma adım sayın buyuk,,,,, BULLET - ( 6/6/2009 ) musa uzunları çox bəyənirəm.kvp-a da onun iştirakına görə baxıram.mənim kimi çox adam tanıyıram. bizim evdə də onu bəyənən tək mən deyiləm, bütün ev onu sevir,hörmət edir,və bəyənir. hətta atam. indi onu yağmur zamanında da izliyirik. orada da çox bəyənirik. dünən foxtv-də yayımlanan xəbər isə məni bir o qədər də, çaşdırmadı. eşitdiyimə görə, bir çox kvp pərəstişkarları ayağa qalxıb fundanın ölümünü tələb edir.bu xəbərin doğru olub olmadığını bilmirəm, amma məncə şəxsi həyatı filmə qarışdırmasalar yaxşı olar. fundanı ilk dəfə görəndə onu iskəndərin qızı olmasına yaraşdırmırdım. məncə bu rol onun üçün deyil, kaş onu dəyişəydilər deyirdim. amma məhz bu xəbərə görə onun kvp-dan uzaqlaşmasını tələb etmək düz deyil. ümumiyyətlə şəxsi həyatı filmə qarışdırmaq lazım deyil. bu onların şəxsi işləridi. yusufcan sancaklı - ( 3/8/2010 ) gerçekten böyle güz<el bir tiyatro grubunda yer edinmek isterdim cengiz abi ve musa abi aynı şekilde zeynep hanım gerçekten oynadığı rolün hakkını veren insanlar Halit Bayçöl - ( 4/5/2010 ) Musa Uzunlar: Tek kelimeyle:harika |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|