O Güzelim Kaymaklı Dondurma Rengi Elbise
Meral Arslan
03 Kasım pazartesi gecesi, tekrar dönüp düşündüm hayatın ulaşılmazlarını. Tekrar tekrar düşündüm yoksulluğu ve hangi zorluk içinde olursa olsun bitmeyen yaşam tutkusunu… Bana bunları hatırlatan, sokakta yürüyen fakirler, dilenciler değildi bu sefer. Yaşamın gerçek kıyısından uzaklaşıp, benim için hazırlanmış o büyülü ve yalnız bana ait ütopyama ulaşırken, benim için hazırlanan dünyadan habersizdim.
Ve işte Sahne! “O Güzelim Kaymaklı Dondurma Rengi Elbise” saksofonun sesiyle kendimi, ruhumu teslim ettiğim o muhteşem dünya…
İşte buradayım senin için, ve sen buradasın sadece benim için…
Evet tiyatrodan bahsediyorum, sahnenin tozunu soluduğum, sanatın büyüsüyle kendinden geçmiş oyuncunun, ses tellerindeki titreşimi dahi hissettiğim, elimle tutamadığım o soyut kavramları gözlerimle seyrettiğim, yüreğimce dinlediğim yerdeyim. Tiyatrodayım, anlamların, anlamsızlıkların ve koskoca dünyanın bir sahneye sığdırıldığı, sonsuzluk geçidindeyim.
Ve bu sefer burada karşılaştım, yoksulluğun acımasız yüzüyle! Ama hayattan kopmamış hâla hayaller kurabilen, sadece bir takım elbiseyle (sadece kendine ait olmadığı halde) mutlu olabilen bir gurup insan. Bir inşaat iskelesine sıkışmış, altı yaşam. Dostluk her haliyle güzeldi ama “bir başka oluyordu yoksulların dostluğu”.
Evet oyun çok güzeldi, oyuncular muhteşemdi, müzik tek kelimeyle mükemmeldi. Bir oyunu Gala gecesinde seyretmek başka bir haz, başka bir zevk veriyor insana. Ve peşi sıra gelen konuşmalar, itinayla seçilmiş kelimelerle yapılması gereken konuşmalar… Yada beklide hiç yapılmaması gereken konuşmalar. Oyunun atmosferinde büyülenmiş gezinirken, sizi süratle dünyaya çekiveren konuşmalar. Emeği, sanatı, sanatçıyı geriye atan konuşmalar…
Onların dışında çok güzeldi gece.
Sanatçıyla göz göze gelmenin coşkusu, sıcaklığı bir başka tiyatroda. Emeği solumak, yorgunluğun oyuncuya verdiği zevki yaşamak ayrı büyülüyor insanı.
Tek dileği, alkışlar arasında, sahnede yaşamak olan bu insanlar, nasıl aşık olmuşlardı bu kadar? Ne zaman başlamıştı aşkları? Neleri fedâ etmiş, neleri kazanmışlardı, aşkları uğruna? Nasıl hissetmişlerdi kendilerini, Martinez’in, Villanazul’un, Gomez’in, Vamenos’un ve daha nice karakterin ruhunda…? Onları dillendirmek isterdim oysa, büyüsünü bozmadan…
Ve işte Şehir tiyatroları, sezona alkışlar eşliğinde başladı…
Şimdi yürekleri genişletmeye bakalım, daha fazla alkış sunabilmek için, Sanat’a, Sanatçıya…
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...