| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yanıtı Olmayan, Bol Sorulu Bir Oyun: KARATAVUK Üstün Akmen 1966 Edinburgh doğumlu İskoç oyun yazarı David Harrower’in “Laurence Olivier–2007 En İyi Yeni Oyun Ödülü”nü alan “Blackbird/Karatavuk”ü, Emre Koyuncuoğlu’nun çevirisi ve rejisi ile bir DOT yapımı olarak sahnelenmekte. Yazarın 2005 yılında yazımını tamamladığı “Karatavuk”un ilk yapımı 2005’te Uluslararası Edinburgh Festivali tarafından gerçekleştirilmiş, Peter Stein tarafından yönetilmiş ve daha sonra Londra West End’e devredilmiş. Oyun, on iki yaşındayken cinsel tacize uğradığı adamla on beş yıl sonra tekrar karşı karşıya gelen genç bir kadının öyküsünü anlatmakta. Genç kadının olaydan yıllar sonra kafasında dindiremediği sorularının peşine düşerek, bir dergide gördüğü fotoğraftan izini bulduğu “onu âşık edip, terk eden kanundışı sevgilisine” hesap sormaya gittiği anda başlıyor. Çocukken kaybettiklerinin karanlığında her gün yeniden ve hep yeniden “hayaletlerle boğuşurken” ne yaptığını, niye yaptığını bilmeden koşarak geldiği ve sanki bir “çöplük”te bulduğu adam, kendinden kaçan bir bukalemundur artık. Ve işin en acı yanı, bu her şeyini yitirmiş kadının, o çöplükte, halen “tacizcisinden” ona karşı duyumsayacağı minicik bir kırıntı bile olsa sevgi arayışında olmasıdır... Oyunun DOT’taki ilk gösterimi 12 Şubat 2008 tarihini taşıyor. Yani, anlaşılabileceği gibi oyun 2007–2008 sezonundan 2008–2009 sezonuna gelmekte. Ben yeni gördüm ve onca gündür/aydır görmediğime, göremediğime nasıl hayıflandım, nasıl hayıflandım size anlatamam. Masumiyet, güç, cinsellik ve suç kavramlarıyla ilgili önyargılarımızı paramparça eden oyunun mükemmel bir ustalıkla gizlenmiş şiirsel dilini daha önce tadamadığıma nasıl üzüm üzüm üzüldüm, üzüntümü nasıl içime süzdüm tarifte bulunamam. “Ailem beni arıyor olmalıydı. Arkadaşlarıma telefon ediyor, belki de okulu arayıp nerde olduğumu, neden evde olmadığımı, beni görenin olup olmadığını soruyor olmalıydılar. Sigara içmek istediğini söyledin. Gidip bir dükkân ya da bir bar var mı bakacaktın. Ben de seninle gelmek istedim ama sen istemedin orada kalmamı, seni beklememi söyledin. Beş dakikada gelecektin. Ve sen bana dokundun, sen... Oda soğuktu. Giyindim, pencereden dışarıyı seyretmeye koyuldum. Araban hala caddenin karşısında duruyordu. Aşağıda birileri konuşuyordu, çok net duyamıyordum. “ Böyle diyor Una terk ediliş öyküsünü anlatırken. Oyunu izlerken düşündüm de, konu yeni değildi elbette. İlk gençliğimin ortalığı karıştıran romanıyla, romanın sinemaya uyarlanmış haliyle Nabokov’un “Lolita”sıyla hiç kuşkusuz benzerlikleri vardı. Gel gelelim, Harrower’in bakış açısı derinlemesine sorgulayıcıydı. “Lolita” ile başlayan “pedofili” kavramı ve sorunsalı, burada “40 yaşındaki bir erkek ile 12 yaşındaki bir kız çocuğu arasında aşk ilişkisi olabilir mi, yoksa ortada sadece basit bir taciz olayı mı var” biçiminde sorgulanıyordu. Peter (Ray) bir pedofil miydi, yoksa yaşadığı toplumda sıra dışı bir âşık mıydı? Oyun ilerledikçe Ray unutmaya çalıştı, Una onu hatalarıyla yüzleştirmek istedi, sonra ikisi birden bir ara geçmişi sorguladılar, sonra geçmişi geride bırakıp güncele döner gibi oldular, hatta belki döneceklerdi, ama… Oyunda yanıt yok, bol soru var. Hem de bu sorular geçmişin oyunun iki karakteri Una ve Ray’e yönelttiği, yöneltirken onların sırtına sorumluluklar, suçlar yüklediği sorular. Yani, sorulması kaçınılmaz olanlar… Oyunun dramaturgu Selvin Yaltır’ın da dediği gibi: “Harrower’ın oyun ismi olarak, hatta belki de Ray’i tanımlamak için ‘karatavuk’ kuşunu seçmiş olması sadece basit bir motif olmaktan ibaret değil. Karatavuk sık rastlanılan, her duruma, ortama kolaylıkla uyum sağlayabilen, sürekli çalı arkalarında saklanan bir hayvan olmasının dışında aynı zamanda, özellikle Kelt efsanelerinde çarpıcı anlamlar ifade ediyor. Karatavuk bir baştan çıkma simgesi olarak kabul ediliyor kimi anlatılarda. Bu da ta en başından Harrower’ın ‘karatavuk Ray’i bir acıma objesi olarak tahayyül ettiğini, onu doğası gereği tahammül edilmesi gereken bir ‘hayvan’ olarak kurguladığını ima edebilir. Ancak, hikâyenin iniş çıkışları, Ray’e müsamaha göstermenin kaçınılmaz bir şey olmadığını gösteriyor.” Selvin Yaltır’ın yorumuna eklenecek olamayacağına inandığımdan oyun tanıtımını burada kesiyor, Emre Koyuncuoğlu’nun çevirisine geçiyorum. Emre Koyuncuoğlu kim ne derse desin benim pek bir takdir ettiğim, sivri mi sivri bağımsız projeleriyle sevdiğim bir tiyatrocu. Projelerinde kendisiyle ve yaşadığı toplumla olan dertlerini sanatına yansıtmasını seviyorum onun. Çevirisi ile ilgili olarak da Koyuncuoğlu’nun kültür birikimine saygı duyuyorum. Çeviri yaparken bölgesel olarak farklılık gösteren anlamları bildiğine de inanıyorum. Sahne dili açısından, metni okumamış olmamla birlikte kulağa aykırı gelen bir Türkçe olmadığına göre Emre Koyuncuoğlu’nun çevirisi iyidir deyip geçiyorum. “Karatavuk”, yemek artıklarıyla dolu bir odada açılıyor. Bir masa, bir kaç sandalye… Çöpler… Fast-food yemek artıkları, kutular, şişeler… Ve çöpler arasında nereden geldiği belli olmayan bir kadın ve bir adam. “Karatavuk”, tam da böyle bir sıradanlık atmosferinde başlıyor. Kesik tümceler havada uçuşuyor, çöp artıklarının her yeri işgal ettiği, geçmişten gelen hayaletlerin kozlarını paylaştığı bir çeşit kendine özgü küçük evren yaratılıyor. Arkadaki buzlu cam fevkalade işlev görüyor. Bu atmosferi, bu evreni Cem Yılmazer yaratmış. Cem Yılmazer’in dekor tasarımının oyunu sadece fiziksel anlamda değil ruhuyla birlikte sarıp sarmaladığını söylemeliyim. Gene Cem Yılmazer’in imzasını taşıyan ışık tasarımı da kuş kondurulmamış, ama “matluba” uygun. Can Tuğcuoğlu’nun kostümlerinden Mine Tugay’ınki pek cici. Cüneyt Türel’inki doğal olarak sıradan. Çiğdem Borucu’nun müziği için “no comment”… Kökleri 1960’lara uzanan, ancak 1990’lı yıllarda İngiltere’de genç yazarlarca ciddi anlamda yaygınlaştırılan in-yer-face (Yüzüne Karşı) akımını Türk seyircisiyle tanıştırandır Emre Koyuncuoğlu. Seyirciyi müstehcen ya da şok edici unsurlarıyla etkilemeyi amaçlayan bu akımın Türkiye’deki öncüsüdür dersem sanırım hata etmiş olmam. Emre Koyuncuoğlu, David Harrower’in üstü açık, altı sarıp sarmalanmış, oyun yazarlığı açısından bir anlamda biblo sayılabilecek metninin evrenine “yansıtan” olarak damgasını vurmuş. Metnin çok katmanlı anlamından derinliği yoğun, somut, şiirsel bir metin elde etmiş. Biçemi, yaratıcılığı, özgünlüğü gerçekten kutlanmaya değer. Oyunculardan Cüneyt Türel usta, özellikle Ray’i pedofiliden sıra dışı âşık konumuna geçirirken sanki tutkusunun bir bitki gibi içinden çıktığı tohumu olduğunu seyirciye geçiriyor, sonra bitkinin sapı üzerinde yükselen kökleri, sapı, yaprakları, gelişimi taçlandıran onca çiçeği oyunuyla bir çırpıda resmediyor. Tutkunun doğasını bilen, tutkuya yol gösterecek yöntemi bilen, insan ruhu ve psikolojisinin çok güzel incelemiş bir oyuncu Cüneyt Türel. Ender yetişenlerimizden. Her daim alkışlarımızla kendisini yeşertmemiz gerekenlerden. Mine Tugay’a gelince, bir oyuncu fiziksel ve psikolojik yönelimlerden oluşan oyun üslubunu bu kadar güzel mi oluşturur yahu! Canlandırdığı karakterin bütününü kapsayıcı bir üstünyönelimi nasıl böylesine mükemmel biçimlendirir anlamak neyse de, anlatmak olası değil. İyisi mi gidin görün. Gitmezseniz, gidemezseniz, gitmek isteyip de seyredemezseniz başınızı kuma gömün. Biliniz ki, tiyatronun tanrıları sizi bağışlamayacak, yanacaksınız! Öyle ya! Cüneyt Türel ile Mine Tugay’ın böylesine muhteşem performansını bir daha nerede yakalayacaksınız? (Tiyatro DOT - Mısır Apartmanı Beyoğlu / Tel: 0212 251 45 45) BU BÖLÜMÜN VIZILTI KÖŞESİ: Gazetemizdeki biçimsel değişiklikler nedeniyle, bugüne değin salı günleri kapısı açık olan “Gözlemevi” bundan böyle çarşamba günleri, Cuma günleri buluştuğumuz “Gözlemevi” ise pazar günleri Evrensel Hayat Eki’nde yer alacak. Yani güncel tiyatro oyunlarını, yeri geldiğinde diğer sanat olaylarını, kimi zaman da siyasal ortamı bundan böyle çarşamba ve pazar günleri gözlem altına alacağız. Beklerim efendim… Üstün Akmen Evrensel Gazetesi Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Eda - ( 2/15/2009 ) Kesinlikle katılıyorum.Gerçekten muhteşem bir oyundu. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|