| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ödenekli Tiyatroların Ödeneksizleştirilmesi (İskender Pala Yaklaşımına Bakış) M. Ergün Işıldar Zaman Gazetesi yazarı, Divan Edebiyatı Profesörü, Belediye Başkanı Danışmanı sayın İskender Pala‘nın ödenekli kurumlar hakkındaki görüşlerini okudum. Tanzimattan bu yana Türkiye‘de batılı anlamda tiyatro‘nun kuruluşunun muhafazakar kesimlere ve halka rağmen olduğunu belirtmiş. Ona göre Güllü Agop‘lar ile başlayan halkın eğlence anlayışına ve örflerine ters düşen, muhafazakar kesimleri tiyatrodan uzak tutan bu yoz geleneğe halk Kavuklu Hamdi‘lerin, Kel Hasan‘ların tiyatrolarına, Namık Kemal‘in milli görüşüyle yanıt verdi. Cumhuriyet’in kurulmasıyla önce Darülbedayi olarak İstanbul Belediyesi’nin desteğiyle kurulan Şehir Tiyatroları ve giderek Devlet Tiyatroları işte bu halktan kopuk elitistlerin yuvalandığı, devletin ideolojisine bağlı yerler oldu demeye getiriyor sayın İskender Pala. Halbuki bu kurumlar kültürün yayılması amacıyla “halk için, halka rağmen“ kurulmuş yapılardır. Çünki sanat her koşulda halka rağmen yapılır. Doğal olarak zamanın otoritesine de tabiidir, ancak bu hiç bir zaman tiyatronun eleştiri gücünü yok edecek seviyede olmamıştır, çünki tiyatronun konusu insandır, her türlü hatanın, sevabın, siyasetin üreticisi olan insan. Hiç bir zaman bir kültürel ihtiyaç olarak görülmeyen, kahvede oturanların anlık gülmece ihtiyacını karşılayan yapıların yetersiz kaldığı noktaları dikkate alan bir görüşle oluşturulmuşlardır. Batıdaki gelişmiş tiyatro yapıları örnek alınmaya çalışılarak, yeni salonlar açılmış, hiç bir zaman bir tiyatro binası finanse edebilecek gücü olmayan sanatçılara, maddi kaygılara kapılmadan mesleklerini belirli bir kalitenin üzerinde üretme hedefi gözetilmiştir. Burada çeviri eserlerin sahnelenişi bir şeçmecilik değil bir ihtiyaçtı, çünkü tiyatro edebiyatı batıda daha fazla serpilmiş, bir çok muhteşem dram yazarının eserini tanıtmak bir görev halini almıştı. Cumhuriyet’in bu ilk yıllarındaki tiyatro atılımının en önemli hedeflerinden biri de yerli yazarlar yetişmesini sağlamaktı, yani amaç halkı tiyatrodan soğutmak değil, tiyatroya çekmekti. Ve üstelik ideolojik olmayan hiç bir iş olmamasına rağmen, tiyatro oyunu seyirci kazanmayı hedeflediğinden, ona rağmen iş yapamayacak yapıdadır. Yani seyirci oyunu beğenmiyorsa izlemeye gelmeyecektir. Göbeğinden seyircisine böylesine bağlı bir sanatı seyircisini seçmekle suçlamak ne kadar doğrudur? Doğrudur, evet, prestiji yüksek sahnelerimiz vardır. Bu sahnelerin tiyatro camiasında prestijinin yüksek olmasının temel nedeni tiyatrosever izleyicisinin bulunması, salonlarının zaman zaman da olsa zayıf oyunlara rağmen dolmaya devam etmesidir. Evet, bu nedenle Muhsin Ertuğrul ustamızın girişimleriyle yerleşik tiyatro geleneği kazanan Harbiye, Kadıköy, Üsküdar ve Fatih‘teki sahnelerimiz prestijli sahnelerimizdir. Buraların başına gelebilecek her türlü kazadan Şehir Tiyatroları sanatçıları sakınırlar. Zaman zaman yapılan yenileme çalışmalarının çağın gerçeklerine uygun olarak ticarileştirme kurbanı olabileceği zannıyla sert tepkiler de verebilirler. Bu gün Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi için bu denli tepki gösterilmemiş olsaydı, bu tepkisizliği fırsat bilenlerin çıkmayacağını kim garanti edebilirdi? Gelelim ödenekli tiyatroların özelleştirilmesine.. Rusya hariç hiç bir yerde bu yapılardan kalmadı lafı bir yalandır. Devletin temel görevi “Eğitim”, “Sağlık” ve “Güvenlik” olduğuna göre, kültürel yapılanmaları baltalamak değil, desteklemek zorundadır. Tiyatro sadece insanın bir gecelik eğlenme ihtiyacını karşılamak için yapılmaz, onun beğeni düzeyini, sosyalliğinin gelişmesini, yani kültürünü pekiştirir. Dolayısıyla tiyatro ve televizyon karşılaştırılamaz. Tüm tiyatrolarımızın özelleştirilerek televizyon gibi reyting kaygısına mahkum edilmesinin kısa vadede bazılarının kesesini doldurmasına katkısı olabilmesi ihtimaline karşılık, yok olacak gelecek nesiller kaygısı hissedilmelidir. Almanya‘da sanatçının memurlaşıp bürokratikleşme yabancılasmasını kırmak için takındığı tutum burada bir iyice gözden geçirilmelidir. Tiyatro kurumları oralarda da salt kâr etme mekanizması değildir. Yapı farklılıklarının nedeni para değil, tarisel sürecin ta kendisidir. Daha verimli bir tiyatro yapısı ülkemizde nasıl olmalıdır? Bunu da tartışmak mümkün... Ama bu başka uzun bir yazının veya bir tiyatro kurultayının konusu... Buna burada değinmek istemiyorum. Kültür kurumlarından bahsederken, hele 2010 yılında İstanbul bir “Avrupa Kültür Başkenti”yken, kabaca değerlendirmeleri bir yana bırakıp daha özenli ve dikkatli olmaya davet ediyorum herkesi... Saygılarımla, M. Ergün Işıldar Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet Özlem Ece - ( 1/7/2010 ) Ağzınıza sağlık tiyatro oyuncusu - ( 1/11/2010 ) KAÇ PARAYA SATTINIZ KENDİNİZİ VE GÜZELİM TİYATROLARIMIZI Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyete sahip çıkmak, Çanakkaleyi, Kurtuluş Savaşını kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir. ( GAZİ M. KEMAL ATATÜRK) Atatürk, Cumhuriyet dönemi müzik çalışmalarında nasıl ki, halk ezgilerinin derlenerek, en son müzik kurallarına göre işlenip -ye¬ni Türk müziğinin- yaratılmasını hedef göstermişse tiyatro ve opera alanında da Türk tarihinden, mitolojisinden, halk kültüründen yarar¬lanılmasını istemiştir. Ülkemizde tiyatroda halk kültüründen yararlanma düşüncesinin uygulamalarına bilinçsiz bir şekilde Tanzimat ve Meşrutiyet dönem¬lerinde başlanmıştır. Şinasi, Şair Evlenmesinde (1859); halk diline yak¬laşmaya çalışmış, bu amaçla bol bol atasözü ve deyim kullanmıştır. 1868 Nisanında İstanbul Gedikpaşa Tiyatrosunda ilk düzenli temsil¬ler verilmeye başlandığında; Güllü Agop, tiyatroya seyirci çekebilmek için Leylâ ile Mecnun hikâyesine el atmış, bu hikâyeyi, Dinibütün Mustafa Efendiye oyunlaştırmıştır. Recaizâde Mahmut Ekremin 1874 yılında yazdığı Çok Bilen Çok Yanılır oyunu 1001 Gece Masallarından uyarlamadır. 29 Ekim 1923te Cumhuriyet ilân edildikten sonra, her alanda ol¬duğu gibi güzel sanatlar alanında da çalışmalar bir disipline bağlan¬dı. Osmanlıdan, intikal eden Darül Elhan, Darül Bedâyi, Muzıka-i Hümayun ve Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi yeniden yapılandırıldı, adları değiştirildi. Halk müziği derlemelerine başlandı (1925). Anka¬rada Musiki Muallim Mektebi (1924) ve Ankara Devlet Konservatu-varı (1936) açılarak Batı Müziği eğitimine ağırlık verildi. Müzik, ope¬ra, bale, tiyatro dallarında ihtiyaç duyulan sanatçıların yetiştirilmesi¬ne başlandı. Atatürk döneminde profesyonel tiyatro çalışmalarının merkezi Dürül Bedâyi idi. Ayrıca özel tiyatro grupları da vardı. Osmanlıdan intikal eden bu kuruluşun başına 1927 yılında Muhsin Ertuğrul geti¬rildi ve büyük gelişme kaydedildi. Kadın oyuncuların sayısı artırıldı. Oyun dağarcığı geliştirildi. Bilindiği gibi, Afife Jaleden sonra Ata¬türkün isteğiyle Bedia Muvahhit de ilk kez İzmirde sahneye çıkmış (Temmuz 1923), filmlerde rol almıştı. 25 Haziran 1927 gün ve 1167 sa¬yılı kanun çıkarılarak eğitim amaçlı temsillerden ve konserlerden tü¬ketim vergisi alınmaması sağlandı. 19 Kasım 1930 tarihinde Darül Be-dâyiye bağlı bir Tiyatro Meslek okulu açılarak yeni sanatçılar yetişti¬rilmeye başlandı. 1931 yılında Darül Bedâyinin adı İstanbul Şehir Ti¬yatroları olarak değiştirildi.- İstanbul Şehir Tiyatrolarının 1930 yılında açtığı Tiyatro Meslek Okulu başarılı olamadı. 1936 yılında Ankarada Paul Hindemithin yönetiminde bir Devlet Konservatuvarı kuruldu. Tiyatro bölümünün başına Prof. Carl Ebert getirildi. Üç kız (Melek Ökte-Gün, Muazzez Lutas-Kurdaoğlu, Nermin Sarova) ve beş erkek öğrenciyle (Ertuğrul İlgin, Esat Tolga, Mahir Canova, Nüzhet Şenbay, Salih Canar) öğretime başladı.- Konservatuvarın şan ve bale bölümlerinden opera ve bale, müzik bölümlerinden de orkestra sanatçıları yetişmeye başladı. Konservatuvar sanatçıları yetişinceye kadar, Ankarada temsillerde Müzik Öğretmen Okulu, Gazi Eğitim Enstitüsü, Kız Lisesi, İsmet Paşa Kız Enstitüsü öğretmen ve öğrencilerinden yararlanıldı. Atatürk, Muhsin Ertuğruldan Akının İstanbul Şehir Tiyatroların¬ca da temsilini ister. Kötü oynanırsa tenkit edeceğini söyler. Oyunda İstemi Hanı Muhsin Ertuğrul oynamaktadır. 11 Şubat 1932 tarihinde İstanbul Tepebaşı Tiyatrosundaki temsile Atatürk, İstanbul Valisi Mu¬hittin ÜstündağIa birlikte gelir. Muhsin Ertuğrulun bu temsille ilgili anıları yayımlanmıştır.- İlk perdenin sonlarına doğru gözlerinden yaşlar süzülür. Oyundan sonra Atatürk, Muhsin Ertuğrula; -Bahsi kazandın. Sen bizim en değerli sanatkârımızsın!- der. 1930lu yıllarda, Atatürkün belirlediği amaç doğrultusunda, ko¬nusunu Türk Tarihinden, uygarlığından, destan ve efsanelerinden halk kültüründen, Cumhuriyetin erdemlerinden, devrimlerinden, getirdiği yeni değerlerden alan birçok oyun yazıldı. ÜLKEMİZDE TİYATRO 1859 YILLARINDA M. KEMAL ATATÜRK ÜN DESTEGİYLE BAŞLAMIŞTIR.BU GÜN İSE BİR KAOSUN İÇİNDE OLAN TİYATRO HALA AYAKTA KALMAYA DEVAM ETMEKTEDİR. SANATÇI, TOPLUMDA UZUN ÇALIŞMA VE UĞRAŞLARDAN SONRA ALNINDA İLK IŞIGI HİSSEDEN İNSANDIR. BU ÜLKENİN AYDINLARI; AYDIN İNSANLARI, SANATSEVERLER ACABA NE ZAMAN BU KARANLIGA GİDEN YOLDA DUR DİYECEKLER YADA HALA NEDEN DUR DEMİYORLAR. BU KAPATILAN KAPATILMAYA ÇALIŞILAN KAÇINCI TİYATRO ACABA? MUHSİN ERTUGRUL SAHNESİ, BURDUR SANAT TİYATROSU, ANAKARA DA SİNCANLI BELEDİYE ŞEHİR TİYATROSU ARDINDAN AFYONKARAHİSAR BELEDİYE ŞEHİR TİYATROSU VE AKLIMIZA GELMEYEN YADA DUYMADIĞIMIZ BİLMEDİĞİMİZ BİR ÇOK TİYATRO SALONLARININ KAPILARINA KILIF UYDURULARAK ACIMASIZCA KARANLIĞA İTERCESİNE KİLİTLER VURULMAKTA. SORUYORUM BU CİNAYETİN SONU NE ZAMAN GELECEK BU TOPLU KIYIM NE ZAMAN BİTECEK. UNUTMAYIN BU KAPATILAN SALONLAR DTP BİNASI DEĞİL,KUMARHANE, BATAKHANE DEĞİL TİYATRO SALONLARI. SİZLER HIZINIZI ALAMADINIZ. BU İZLEYİCİLER ANASINI ALIP BAŞBAKAN A DEĞİL TİYATRO SALONLARINA GİDİYORLAR.YOKSA TİYATRO DA MI ERGENEKONCU. DÜŞÜNÜYORUM DA ACABA BU TİYATRO SALONLARINDA İZLEYİCİLER, HAİNLİK Mİ, YOLSUZSULUK MU, ÜLKEYİ BÖLME PARÇALAMA PLANLARIMI YAPIYORLAR DA BU TİYATROLAR KAPATILIYOR.TİYATRONUN VE OYUNCUNUN GÖREVİ, AMACI HİÇ BİTMEZ KAPI ARASINDAN SÜZÜLEN BİR IŞIK MİSALİ YAYILMAYA DEVAM EDER. Beyler, paşalar, ağalar; baylar, bayanlar, partililer, partisizler, gözümüzün önünde özel tiyatrolar ve belediye şehir tiyatroları kapanıyor kapatılmaya çalışılıyor kimsenin kılı kıpırdamıyor. UGRAŞMAYIN ARTIK BU TİYATROLARLA YOKSA BİR GÜN BOGULACAKSINIZ UĞRAŞTIGINIZ TİYATROLARDA. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|