Cadıların Çığlığı - Hekate'nin Şarkısı
Cüneyt İngiz
İKSV’nin her yıl organize ettiği Tiyatro Festivali’nin açılış oyunu olan “Hekate’nin Şarkısı” Engin Alkan’ın rejisi ya da daha doğrusu yorumuyla sahneye taşınıyor. Shakespeare’in oyunlarından Macbeth’in kaderini değiştiren cadılar, Hekate’nin önderliğinde kazanın etrafında dans ederken “YAN ATEŞİM YAN, KAYNA KAZANIM KAYNA” sözleriyle kötülüklerine kötülük katıyorlar.
Shakespeare’in oyunlarında tıpkı kralları ve soytarıları ele alırken, ikili öykünmelerle, sözünü esirgemeden krala ve etrafındakilere açıksözlülükle bir bir konuşan soytarıları gibi, aslında cadıların başı Hekate’nin binlerce yıl Anadolu’da yaşamış olan Ana Tanrıça’dan gelmiş olması da tesadüf değildir. Hekate sonradan Shakespeare’in dehası içinde kötü yürekli bir cadıya, daha doğrusu cadılarında başı olan Ana cadıya dönüşmüştür.
Shakespeare’in eserlerinde her ne kadar farkında olmadan yazdığını düşünmemizi isteseler de, Anadolu’nun bütün sembollerini kullanması, Anadolu kültürünün farkında olması, bu bölgeden örnekler vermesi rastlantı olamaz.
Macbeth’in savaştan dönerken cadılarla karşılaşması, sonrasında hayat ekseninde ciddi sapmalara sebep olması ve kendi eliyle kaderini çizmek istemesinin trajik adımlarını, insanın kendi iktidarını eline alması, kader olgusundan sıyrılıp, kendi kendinin Tanrısı olma isteği ve arzusuyla yanıp tutuşmasını ele alan Hekate’nin Şarkısı, yine Shakespeare’in insanın tutkusunu işlediği “Sonelerin” sözlerini şarkı olarak seyirciye aktarıyor.
Selim Atakan’ın tuşlarından notaya dökülen Soneler, Hekate ve cadılarının dudaklarından dökülürken, modern dansın figürleriyle hareketlendirilmesi görsel ve işitsel seyir zevkinin doruğa çıkmasına yardımcı oluyor. Eşsiz güzellikte Sone sözleri müziğin ruhuyla birleştiğinde insan ruhunun derinliklerine ulaşıyor. Selim Atakan’ın notaları arasında hissedilen emek ve alınteri sonucunda doğru yere ulaşıyor. Selim Atakan ve orkestrası nakış gibi işledikleri melodileri yormadan, sıkmadan kulaklarımıza ve yüreklerimize akıtıyor.
Sahne üzerinde şarkı söyleyen, dans eden, yorumlayan, hissettiren oyuncular bir dakika bile sıkmadan seyirciyi kendilerine hayran bırakıyor. Cadılar, Ayça Varlıer, Banu Kunt ve Begüm Günceler sadece şarkı söyleyerek değil, tam bir uyum içinde hareket ederek de canlı performans gösterdikleri işlerini zirveye taşıyorlar. Dansıyla ve beden anlatımıyla, sahnedeki müziğe ve cadılara eşlik eden Emre Çelik, rahatlığıyla da seyirciyi etkiliyor. Sesiyle sürekli cadılara vokal yapan, sololarında ise pamuk gibi sesiyle kulaklarımızı okşayan Bülent Tekakpınar’ı da unutmadan alkışlamalı.
Ekip olmayı başaran, sahneden birbirinin eksiklerini tamamlayarak, amaca hizmet eden bir ekip görmek, seyircinin de pürdikkat seyretmesine yardımcı oluyor.
Kısa zamanda hazırlanan, festival için alelacele çalışılan ve sahneye taşınan eserin her noktasında Engin Alkan’ın oyuncuya, müzisyene, dekora, ışığa bastırmadan, kendini hiç hissettirmeden yumuşacık dokunuşlarını algılamak ayrı bir keyif veriyor. Oyunun hiçbir noktasında egosunu, baskınlığını, benim diyen imzasını bastırarak atmasa da, buram buram kokusunu saklıyor aroması içinde.
Bütün bu güzellikler içinde tek sıkıntı, belki de yeni bir sahneye taşınmasının sıkıntılarını içinde barındırması nedeniyle, ses dengelerinin seyirci tarafına oldukça yüksek ulaşması ve bu nedenle de sonelerin zaman zaman anlaşılmada zorlanılması.
Dekor, ışık, müzik, kostüm ve koreografi için emek harcayan herkesin de inanarak çalıştığı ve alınlarının akıyla içinden çıktıkları bu güzel oyunun sadece festival oyununun yeni sezonda mutlaka sahne almasını ve daha çok seyirciye ulaşarak hakkı olan alkışı almasını dilemek kalıyor sadece geriye.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...