Kadıncıklar değişik bölgelerde sahnelenmişti daha önce, ancak gidememiştim.
Boyacı adlı oyunum için Rostov Maksim Gorki Akademik Dram Tiyatrosu’ndan davet alınca gittim bu kente.
Çünkü büyük gururdu benim için büyük romancı Maksim Gorki’nin adının verildiği bu önemli tiyatroda oyunumun sahnelenmesi. Yaklaşık 170.000 Ermeni’nin de yaşadığı bir kentti Rostov. Bir milyon nüfusa sahipti toplam. Oyunumu Rusça’ya Valeri Khasanov çevirmişti. Sahneye koyansa aynı zamanda milletvekili de olan A. Sorokin’di…
Gala gerçekten görkemli oldu. Sahnede dakikalarca alkışlanmanın hazzını yaşamıştım. Verilen kokteylde biz Türklere çok benzeyen 8-9 kişi beni süzüp duruyordu uzaktan. Pek de dostça bakmıyorlardı bana. Gene de gülümsedim onlara. Yanıma yanaştılar.
“Merhaba,” dedim Türkçe.
“Merhaba,” dediler.
“Sizi tanıyabilir miyim?” dedim.
“Biz kestiklerinizdeniz,” dedi biri. Şaşırdım.
“Anlamadım,” dedim.
“Biz Ermeniyiz,” diye açıkladı ve ekledi “Yurdumuzdan koparttınız bizleri.”
“Ben kesmedim sizi. Ve de ben kopartmadım yurdunuzdan sizleri. Benim annem Erzurum’ludur. Anneannemin anlattığına göre ailemizden iki genci sokağa alıp katletmiş Ermeni çeteler. Ben de bunun hesabını sizden mi sorayım yani?”
Konuşmaları dinleyen Rus rejisörüm A.Sorokin çevirmen aracılığıyla Rusça olarak “Cücenoğlu farklı biridir. İnsanları ayırmaz. Dünya görüşü buna engeldir,” dedi onlara.
“Haklısınız,” dedi gülümseyerek beni suçlayan adam. Yumuşamışlardı sanki.
“Oyunu beğendiniz mi?” diye sordum.
“Beğendik,” dediler.
Bir başkası “Oyununuzun oynanmaması için tepki verdik çalışmalar başladığında. Ama şimdi iyi ki oynanıyor diyebiliyoruz.”
“Sevindim buna,” dedim.
“Yarın sizi müzemize davet etsek gelir misiniz?”
“Neden gelmeyeyim ki? “
Ertesi gün beni ve tercümanımı aldılar kaldığım otelden.
Eski bir kiliseyi müze olarak düzenlemişlerdi Ermeniler.
Müze görevlisi yaşlı bir Ermeni kadındı.
Sergilenen kilimleri, bakır tabakları, kap kaçakları, çatal-bıçak ve kaşıkları gördükçe şaşkınlığım artıyordu. Hepsi de bizim izlerimizi taşıyordu. Nasıl bir kültür birlikteliğinin ortak ürünleriydi bunlar?
“Ortak bir geçmişimiz var,” dedim. “Bunları görmek heyecanlandırdı beni.”
Buzlar erimişti aramızda sanki. Beni kokteylde suçlayanlar sevecenlikle bakıyorlardı bana artık. Hatta biri ellerimi sıkıca kavradı.
İnsan sıcaklığını hissettim.
“Geçmiş geçmişte kalmalı,” dedim. “Geçmişte kalanlar/yaşayanlar, yalnızca delilerdir. Şükür ki hiç birimiz deli değiliz. Önümüze bakalım artık.”
Hiç bir şey söylemediler. Sıcacık bakışlarıyla onaylamışlardı beni adeta.
Sessizlik sürerken müze görevlisi Ermeni kadın yavaşça içeriye geçti.
Bir şeyler olacaktı sanki.
Bekleyişimiz sürüyordu.
Biraz sonra geldiğinde elinde kırmızı küçük bir kutu vardı yaşlı kadının.
Kutuyu açtı. Bir nişandı elindeki.
Yanaştı yanıma ve titreyen elleriyle nişanı göğsüme taktı.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...