| Tiyatro Kursu | Şirket Tiyatrosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
| Ana Sayfa | Hakkımızda | Yazılar | Haberler | Yazarlar | Tiyatro Oyunları | Tiyatro Grupları | Sanatçılar | Kaynak | Duyuru Panosu | | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bir -Münasebetsiz- Komedi (Röportaj) Onur Şimşek Zafer Algöz; hayatı boyunca oynadığı her türlü role en iyi şekilde can veren, her seferinde ‘bu rolü daha iyi bir başkası oynayamazdı’ dediğim, ismi son yıllarda büyük gişe yapan Cem Yılmaz filmleriyle anılmaya başlasa da bir türlü unutamadığım, bilinç altımın ‘Korna Kamil’i… Seda Akman; oyunculuk hayatına Yazı Tura ile başlayıp Balans ve Manevra ile devam eden Uğur Yücel onaylı bir oyuncu. Rollerinde verdiği sert profillerin aksine çok eğlenceli . Birisinin ilk ‘özel’ tiyatro, diğerinin ilk ‘tiyatro’ deneyimi. Fransız yazar Francis Veber’in kaleme aldığı bu keyifli oyun öncesinde, oyunun iki başrol oyuncusuyla güzel bir sohbet gerçekleştirdik. -‘Münasebetsiz’i sizden dinleyebilir miyiz biraz? Zafer Algöz: Efenim oyun, Fransa’da mütevazı bir kasaba otelinde geçiyor. Otelde bir oda var, eskiden büyük double odaymış; ortadan ikiye ayırmışlar tek tek kiralıyorlar. Odalardan birine bir paparazzi muhabiri, Fransa’yı ziyaret edecek olan Sarkozy ve Carla Bruni’nin resimlerini çekmek ve ayrı yaşadığı karısıyla barışma ihtimalini değerlendirmek üzere geliyor. Öbür odaya da Sarkozy’yi vurmaya çalışan suikastçi geliyor. Bunların ikisinin kaderi otel odasında birleşiyor. Neticede suikastçinin de paparazzi muhabirinin de başına gelenleri hoş ve eğlenceli biçimde anlatan Francis Veber’in yazmış olduğu bir oyun. Yıllar öncesinde yazılmış aslında, çok daha kalabalık bir kadroyla oynanıyormuş sonra Veber bunu tekrar revize etmiş. ZAFER ALGÖZ: İNSANIN ‘BEN SANATÇIYIM’ DEMESİ ÇOK YANLIŞ -Zafer Bey oyunda karısının kendisini aldatmasından dolayı yan odada intihar etmek isteyen adama yardım eden kiralık katili, Seda Hanım da bu adamın karısını oynuyor. Siz çevrenizde olup bitene karışır mısınız? Zafer Algöz: Yok, ben karışmam. Zaten medeniyet de bunu gerektirir. Yandaki, üstteki, alttaki komşunuzun medeni anlamdaki sosyal-ailevi ilişkileri her bireyin kendisiyle alakalı, kendi sorumluluğunda olan bir şey ama işin içine böyle hayat memat meselesi girerse başka. Seda Akman: Ben duyarlıyım ama bir taraftan da korkak bir insanım. O da yaşadığımız toplum ve ülkeden kaynaklanıyor. Ben bir şey yapamıyorsam; birilerine haber veririm güvenlik,polis,yoldan geçen biri. Biraz tanımadığım insanlardan ürkerim çünkü, başımı belaya sokmayayım diye kendimi hep korurum. -Buradan yola çıkarsak, toplumsal sorunlara eğilmek sanatçının görevi midir? Zafer Algöz: Değil ama insan sanatçıyım diye iddialı şekilde ortalıkta geziyorsa bir şeylerle ilgilenmek ve duyarlı olmak zorunda. Ben prensip olarak hiçbir zaman kendime sanatçı demiyorum, oyuncuyum ben. O yüzden sanat yaptığımızı seyredenler tatbik ediyor, insanın ‘ben sanatçıyım’ demesi çok yanlış. Seda Akman: Kimseye örnek olmak zorunda değiliz belki ama maalesef, bu kadar da göz önündeysen bazı şeylere dikkat etmek gerekiyor, çünkü örnek alıyorlar. Ben sigara içiyorum tiryakiyim mesela, kötü bir örnek teşkil ediyor. Bir fotoğraf çekinecekken, çocuk olduğunda mümkün olduğu kadar atmaya çalışıyorum bu tip durumlarda. -Kadro nasıl bir araya geldi? Zafer Algöz: Bu kastı oluşturduğumuzda sadece Melih (Ekener) ve benim rolüm belliydi. Onun dışındaki castta bütün rollerin oluşturulmasında benim etkim oldu. -Daha önceden tanışıyor muydunuz? Zafer Algöz: Mesleki anlamda çalışmamış olsak da Melih’le birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz, ortak arkadaşlarımız var. Kerem (Fırtına)ile Kurtlar Vadisi döneminden, Hidayet (Erdinç) ile Devlet Tiyatroları ve yine Kurtlar Vadisi’nden tanışıklığımız var. Erkan (Pekbay) da genç bir oyuncu, Seda da öyle. Melih’in dışındaki diğer insanların farklı olmasını ben istedim açıkçası. Son derece mutlu ve uyumlu bir kadroyuz. Seda Akman: Zafer ve Melih dışındakilerle ilk defa bu oyunda tanıştım ben. Oyunda bir mesaj vermiyoruz zaten, komedi yani. İnsanlar eğlensin, biz eğlenelim. Eğleniyoruz da, komplekssiz de olunca… -Oyunun niteliği açısından ‘ekip huzuru’nun gerekliliğine inanıyor musunuz, gerginlik de gerekli mi arada? Zafer Algöz: Huzur şart! Gerginlik her zaman kolektif işlerde negatif katkı verir. Sadece tiyatroda değil, sporda da öyledir. Futbol takımı oyuncularının küs ve kavgalı olduğunu düşün, o oyuncuların tek bir yürekle mücadele etmesini bekleyemezsiniz. Bizim de kadromuzda Allah’a şükür gayet güzel bir uyum var, gayet neşeli oynuyoruz. Seda Akman: Bence her zaman huzurun olması mümkün değil, bir sürü aksaklıklar oluyor. Gerginlik iyi oluyor bazen, her zaman sütliman gitmez. Hiçbir şey öyle değil ki… -Donkişot Tiyatrosu’nun tiyatroya bakış açısında ‘komedinin ciddi bir sanat olduğu, Fars türünün en ciddi şekilde oynanması gerektiği’ yer alıyor. Bu noktada buluşuyor musunuz siz? Zafer Algöz: Tabii katılıyorum, komedi çok ciddi bir iştir. Sulandırmak, gerçek dozunun üstünde bir çizgide oynamak abartıya götürür insanı. Onun için de birbirleriyle uyum sağlayabilecek, o doğallığı devam ettirebilecek oyuncular olmaya çalıştık hep; ona göre akort ettik birbirimizi. Seda Akman: Nasıl bir şey oynadığınıza da bağlı bu. Ben oynadığım karakteri en ciddi şekilde oynamaya çalışıyorum, öyle oynamak zorundayım çünkü. Sulandıracak hiçbir tarafım yok. Ama öyle bir imkanım olsaydı elimde, dağıtabilirdim yani. (Kahkahalar) -Modamod çeviri bir komedi sizi ve sizce seyirciyi ne kadar tatmin eder? Zafer Algöz: Nasıl çevrildiği önemli, her çeviri güzel olmuyor açıkçası. Çünkü çeviri yapmak çok zor, o ülkenin kültürü farklı. Başka ülkenin insanları onlar. Onu kendi ülkenize getirdiğiniz an; o insanların etiyle, kanıyla, canıyla yaşayan insanlar olması lazım ki insanlar da karşısındaki oyuncuyu inanarak, zevk duyarak, acı çekerek izlesinler, önemli olan odur. -Bu anlamda bir sorun yaşandığını düşünüyor musunuz? Seda Akman: Oyunu ilk okuduğumda bana bir ‘şey’ geldi. Dizide bir senaryo geldiği zaman mümkün olduğunca doğallaştırmaya çalışıyoruz. Burada çok fazla değiştirme ve katma şansın olmuyor çünkü çok hayatta kullandığım cümleler gibi değil yani. O yüzden biraz beni zorlamıştı ama Hidayet, Zafer ve Melih çok yardımcı oldu, seyircinin reaksiyonuna göre bazı şeyleri Türkleştirdiler. Tam Türkleştirmek de değil ama seyircinin anlayabileceği espri anlayışına uydurdular. Zafer Algöz: Bu oyunda çok fazla sorun yaşamadık, güzel bir çeviri. Ama ülkece sorunlar yaşadık. SEDA AKMAN: BERKUN OYA’NIN KADIN ANLAYIŞINDAN ÇOK ETKİLENİYORUM -Türk yazarlar hakkında ne düşünüyorsunuz, gelecek görüyor musunuz? Zafer Algöz: Benim için Türk tiyatro yazarları içerisinde en önemlisi Mehmet Baydur’dur, rahmetli oldu. Yazdığı sayısız eseri var, çok önemli bir tiyatro yazarıydı. Özen Yula ve Civan Canova çok önemli oyunlar yazıyorlar. Seda Akman: Tiyatroda benim bildiğim bir tek Berkun. Eğer onun üstünde de çıkarsa memnun olurum. Hakikaten hem çok genç bir adam, acayip bir kadın anlayışı var. Ben ondan çok etkileniyorum. Erkek olarak kadını bu kadar iyi anlayabilmiş bir adam… Çok zeki, çok yaratıcı… Çok isterim onunla bir oyun yapmayı. Zafer Algöz: Berkun Oya’nın Devlet Tiyatroları’ndaki oyununun oynanmasının sebeplerinden biri benim. Ben Devlet Tiyatroları’nda idarecilik yaparken Berkun Oya o oyunu getimişti, Yangın Duası’ndan bahsediyorum. Çok başarılı bir oyun olduğu için hemen repertuarımıza aldık ve bizi mahcup etmedi. Sanıyorum 200-250 oyun full oynadı, çok büyük başarı. -En beğendiğiniz ekipler hangileri? Seda Akman: Çok gitmiyorum şöyle söyleyeyim belki bizim oyuna gelmezdim ben (Kahkahalar) , çünkü gitmem yani. DOT’un oyunlarına gidiyorum, bazen Kenter, Berkun’un oyunlarına… Genelde bir arkadaşım oynuyorsa ‘haydi gel’ diyor, gidiyorum. Zafer Algöz: Valla ben kendi kurumum diye söylemiyorum ama Devlet Tiyatroları’nın tamamında 1000’e yakın oyuncu var, emin olun bu sayının yarıya yakını iyi oyuncular kadın olsun erkek olsun. Devlet Tiyatroları’nın oyuncu portföyü çok geniş olduğu için Real Madrid gibi, Barcelona gibi kuvvetli takım oluşturuyorlar. İyi bir oyun buldukları zaman tadından yenmiyor. Şehir Tiyatrolarının’da çok başarılı versiyonları var. Özel tiyatrolardan Haluk Bilginer’in yaptığı işleri çok beğeniyorum. Onun dışında bazı genç arkadaşların yaptığı farklı tiyatro denemeleri var, KREK’in yaptıklarını beğeniyorum ama DOT’un yaptığı tiyatroyu ne yazık ki kendime uzak buluyorum. -İzleyici açısından mı, oyuncu açısından mı? Zafer Algöz: İzleyici açısından. Fazla seyirciyi aktif anlamda taciz ederek, fazla küfürle tükürerek, sahnede tecavüzler falan, bunlara gerek yok. Biraz Türk kaşığıyla İngiliz b.ku yemek gibi, ben öyle görüyorum. Seda Akman: O tarz bir oyun bana göre de pek değil. İzlerken çok sevdiğim oyunlar da oldu ama tiyatro gibi gelmiyor. Başka bir şey o. -Türk kültüründe ‘arkadaşı seyahatte tanımak’ vardır, sizin turneler için de geçerli mi bu? Zafer Algöz: Arada birbirimize takılırız ama bizim ekipte turnede sorun çıkaracak ya da turne kaprisi yapacak adam yok. Herkes birbirine karşı son derece bağlı ve sanki elli yıldır beraber oynuyormuşuz gibi, sorun olmuyor o yüzden. Seda Akman: Belki sevgili için geçerli olabilir bu (Kahkahalar), daha öncesinde 1-1,5 ay her gün günde beş saat prova yaptığımız için orada iyice tanıdık birbirimizi. DEVLET TİYATROLARI KAPATILIRSA TÜRKİYE’DE TİYATRONUN SONU OLUR -Uzun yıllardır Devlet Tiyatroları’nda çalışıyorsunuz. Bugün bulunduğu durumdan memnun musunuz, baskı hissediyor musunuz? Zafer Algöz: Devlet Tiyatroları’nda kimse baskı yapamaz. Bazı olaylar bir şekilde fazla abartıldı, o konuda sayın başbakanın kızı da biraz alınganlık yaptı. Çünkü oyunun zaten yapısı gereği interaktif olduğu için, o kendi üzerine yapılmış olarak zannetti. Böyle bir anda anlayıp dinlemeden insanlar reaksiyon gösterdiler, farklı yorumlar yaptılar ama Devlet Tiyatroları özerk bir kuruluştur. Parasını devletten alır, repertuarını kimseye sormadan yapar. -Bir ara kapatılması gündemdeydi… Zafer Algöz: Devlet Tiyatroları kapatılırsa Türkiye’de tiyatronun sonu olur. -Daha iyi bir sistemin getirilebileceğini düşünüyor musunuz? Zafer Algöz: Tabii; performans kriterlerine dayalı bir sistem, insanlarla proje başına veya bir proje boyunca anlaşmalar yapılsa. Yani herkesin aldığı aylık maaş sabit kalsın ama onun dışında iki-üç oyun oynayan insanların farklı paralar alması lazım. 23 tane oyunda oynayan adam da aynı maaşı alıyor, bir tane oyunda oynayan adam da. Maddi anlamda performans kriterlerinin yenilenmesi lazım. -Devlet, DT’ye ayırdığı ödeneği özel tiyatrolara dağıtıp, her açıdan daha nitelikli ve şimdikilere oranla daha düşük bilet fiyatlı oyunların oynanması sağlanamaz mı? Zafer Algöz: Şuanda zaten devlet özel tiyatrolara yardım yapıyor. Devletin özel tiyatrolara verdiği yardımlarla, özel tiyatroların geri dönüş olarak ne oyunlar sahneye koyduğunu bir görseniz dersiniz ki devlet özel tiyatrolara sakın yardım yapmasın. Kaldı ki ben özel tiyatrolara devletin yardımına karşıyım. Şöyle karşıyım; özel tiyatro açmak demek kâr amacıyla tiyatro açmak demek. Ben kâr amacıyla bakkal açsam, sayısal loto açsam devlet bana yardım ediyor mu? -Teşvik söz konusu olmuyor mu bu noktada? Zafer Algöz: Hayır, çok sakıncalı. Tam tersine özel tiyatrolar için ayrılmış olan parayı Türkiye’de üniversite tiyatrolarına dağıtsınlar, gençlik tiyatro yapsın; daha faydalı olur. -DT’de bir sezonda 3-5 tane çok iyi oyun çıkıyor. Sizce nasıl bu oran? Zafer Algöz: Bence az, yani eğer bir kurum 1,5 yıl içerisinde 20-25 tane prodüksiyon yapıyorsa en az yarısının başarılı olması lazım. Başarının ölçüsü de seyirci. -DT’de yöneticilik yapmış birisi olarak, neden bu kadar az olduğu hakkında fikriniz var mı? Zafer Algöz: Çünkü gişeye dayalı bir şey yapmıyorsun. Devlet seni zaten gişe açısından süspanse ediyor. Şimdi DT’de bir biletin kendini kurtarabilmesi için 50 TL’ye satılması lazım. Ama DT’de 6 TL’ye, 10 TL’ye bilet buluyorsunuz. Dolayısıyla o biletin hakkını vermesi lazım oyuncunun da, rejisörün de, seçilen oyunun da. -Peki bir oyun nesnel bir şekilde ‘kötü’ olabilir mi? Zafer Algöz: Olabilir. Ama Muhsin Ertuğrul’un bir lafı vardır çok beğenirim, yıllardır hatırlarım; ‘Seyircinin hükmü kesindir, temyize gitmez.’ Eğer seyirci beğenmişse oyunu zaten ister ona gelmeyi. Gişe istatistiklerinden de anlarsınız hangi oyuna daha çok talep var diye. Bunun ölçüsü budur. NOTRE DAME’IN KAMBURUNU OYNAMAK İSTERİM -Sizin DT’de rol aldığınız oyunlar genelde sezonun en iyileri oluyor. Amadeus, Vahşet Tanrısı… Şanslı mısınız, başarılı mı? Zafer Algöz: Sadece benim başarımla ilgili bir şey değil, kolektif olarak düşünmeliyiz. -Amadeus’ta Mozart’ı oynadınız, daha yüksek bir hedefiniz var mı? Zafer Algöz: (Kahkahalar) Ben Notre Dame’in Kamburunu oynamak isterdim. Öyle karakterler benim hoşuma gidiyor. Çünkü enteresan bir karakter, yüzüne bakınca insanı ürküten korkunç bir yüzü var deforme olmuş artık. Ama içinde pırlanta gibi bir yürek taşıyan bir insan Quasimodo. -İlk özel tiyatro deneyiminiz ‘Münasebetsiz’. Bunu bir sıkılma veya kaçış olarak görebilir miyiz? Zafer Algöz: Yoo, hayır. İşi sevdiğim için, arkadaşlarımla beraber olduğum için hem de eğlendiğim için. -Oyun tercihinizdeki en önemli faktör nedir? Zafer Algöz: Önemli olan hikayedir, yazılmış olan tekstin kalitesidir. İyi yazılmış bir eserse, iyi ve kaliteli oyuncularla- doğru bir kastla bütün dişlilerin uyum içerisinde olması gerekiyor. -Çok karakteristik bir yüzünüz ve oyunculuğunuz var. Ve bu yüzden çok da hak ettiğiniz yerde değilmişsiniz gibi geliyor bana. Sizce? Zafer Algöz: Benim böyle bir rahatsızlığım yok. Çünkü bizim ülkemizde böyle. Şener abi 56 yaşından sonra şöhret oldu Türkiye’de. O ana kadar da çok büyük oyuncuydu. Ama hep Yeşilçam’da ikinci-üçüncü derece rollerde oynardı. Yavuz Turgul’un Muhsin Bey, Eşkıya; Nesli Çölgeçen’in Büyük Ağa’sıyla birlikte Şener abinin ne kadar önemli bir oyuncu olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla bir yer varsa; oraya çıkmak gibi bir acelem yok çünkü insan bir yere hızlı çıktığında düşüşü de hızlı oluyor. Ama maddi anlamda belki hak ettiğim ölçüde paralar alamıyor olabilirim. -‘Hakettiğiniz yer’ derken kastettiğim yerde olmak istiyor musunuz, bir de bu var. Zafer Algöz: Yok hayır. Halimden memnunum, çok mutluyum. -Televizyonda oynayınca bile –bazen çok büyük tiyatro adamları beceremiyor bunu- ‘tiyatro oyuncusu’ olduğunuzu belli ediyorsunuz. Salt yetenek mi bu? Zafer Algöz: Yalnızca iyi oynamaya çalışıyorum. Yeteneğin yanında iyi projede oynamak da önemli. Proje iyi olmayınca da gemiyi kurtarmaya çalışıyorum, iyi olmak zorundayım düşüncesiyle. Maçı kaybettik ama ben sonuna kadar mücadele edeyim diyorsun. İLK OYUNDA ‘DELİ MİSİNİZ, BU NASIL BİRŞEY?’ DEDİM! -‘Münasebetsiz’ ilk tiyatro deneyiminiz. Konuyla ilgili haber başlıkları ‘Seda Akman tiyatrocu oldu!’ şeklinde. Bu biraz sinir bozucu değil mi? Seda Akman: Sinir bozukluğu değil de çıkan haberlerin hiçbirisine engel olamıyorsunuz, kötü bir başlık. Tiyatrocu olmadım, bunca yıldır bu mesleği yapan okulunu okumuş kişilere haksızlık olmasın istiyorum. Ben oyunculuk mesleğine konservatuar okuyarak başlamadım- illa okunması gerektiğini de düşünmüyorum- fakat dizide ve sinemada oynadım. Yıllardır tiyatroya kendini adamış, çok değerli oyuncu arkadaşlarım var zaten onların desteğiyle ben bu oyundayım. Onların desteğiyle bir şeyler öğrenmeye, bir şeyler yapmaya ve o tiyatro sahnesindeki heyecanı yaşamaya çalışıyorum. Benim için bir macera aslında. Ama Seda Akman tiyatrocu oldu başlığı hoş değil. -Peki, neden bir tiyatro oyununda oynamaya karar verdiniz? Seda Akman: Aslında çok da fazla düşündüğüm bir şey değildi açıkçası. Görüştüğüm birkaç kişi oldu, tiyatroyla ilgili önüme tekstler verildi, okudum. Benim oynamak isteyebileceğim türde oyunlar değildi. Bir de kendimi çok dışarıda gördüğüm için ‘yok’ dedim. Ama Zafer çok sevdiğim bir insan, çok değer verdiğim bir oyuncu. Onlar bu projede yer alınca, Zafer bir gün beni aradı. Aslında biraz da Zafer’in etkisi diyebilirim. Biraz da onlara inandım, güvendim. Kendimi emanet ettiğim insanlar benim için çok değerli. Boşlukta kalmadım yani birilerine tutunabildim. Onlar da destek verdi ve de istiyordum hayatımda bunu deneyimlemeyi. Bambaşka bir heyecan, bambaşka bir adrenalin, başka bir duygu. Diziyle hiç alakası yok. -Memnunsunuz anladığım kadarıyla durumdan. Keşke daha önceden oynasaydım diyor musunuz? Seda Akman: Yoo, keşke diye bir şey yok. Sadece yaptığım şeyden ve andan memnunum. Her gün de bir şeylerin geliştiğini görüyorum. Yani oyun oynadıkça rahatlıyorum. Her oyunun dinamiği, gidişatı farklı. -İlk oyun? Seda Akman: Uuuu! Ben ilk perdenin sonuna doğru çıkıyorum. Hidayet yanımdaydı, dedim elimi tut. Siz manyak mısınız, deli misiniz? Bu nasıl bir şey? Çünkü dizi öyle bir şey değil yani. Bir hata yaparsınız, bir anda kestik. Burada tek planda, birebir seyirciye, çok başka bir adrenalin. -Tiyatrodaki bir sonraki rolünüzün hayalini kuruyor musunuz? Seda Akman: Hayır, aslında hiçbir şeyin hayalini kurmuyorum. Şöyle bir rol oynayayım, böyle olsun filan diye. Herkesin bir kapasitesi var, her oyuncu her şeyi oynayabilir diye de bir durum yok. Ama bence her oyuncunun hayali; olabildiğince birbirinden farklı karakterler oynayıp kendi sınırlarını zorlamaktır diye düşünüyorum. Röportaj: Onur Şimşek onrsimsek@yahoo.com Fotoğraf: Ceren Kırca Yazarın Tüm Yazıları Paylaş Tweet aydın korçak - ( 8/27/2011 ) gerek oyunculuk gerekse içerik olarak çok başarılı..ben çok beğendim umarım gerektiği ilgiyi görür...don kişot-a teşekkürler ve başarılar.. |
Tiyatro Kursu Başlıyor! 19 Kasım'dan itibaren her SALI Kadıköy'de! Çalışanlara yönelik hobi sınıfı! Duyuru Panosu!
Son Eklenen Tiyatro Oyunları
Güncel Yazılar
Yazar olmak ister misiniz? Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...
Güncel Haberler
Tiyatro Dünyası'nı takip Edin | .. |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|