Soprano Didem ve Sinem Balık Alaçatı'daydı
Üstün Akmen
Türkiye’yi dünya çapında temsil eden ve pek çok ülkeye “Opera Twins” olarak nam salan ikiz kardeş sopranolar Didem ve Sinem Balık, uzun bir aradan sonra Çeşme’ye geldi ve Alaçatı’nın olamazcasına sevimsiz ve kıytırık “amfitiyatro”sunda İzmirli hemşerileri ile buluştu.
Yaşamlarını Viyana’da sürdüren Didem ve Sinem Balık kardeşler, “Aşk ve Tango” adı altında eylül ayında çıkacak albümlerinin bir anlamda kısa tanıtımı amaçlı ve albümleriyle aynı başlığı taşıyan konserlerinde geniş bir yelpaze içinde hazırladıkları repertuarlarını Zafer Çebi Orkestrası eşliğinde sundular.
Kimi tangolara ise Türkan Bulut Yiğitdinç-Tanju Yıldırım çifti de danslarıyla renk kattı.
Avrupa’da Placido Domingo, Lia Lantieri, Katia Riccarielli, Dolora Zajick, Eraldo Salmieri, Juan Diego Florez, Maximilian Cencic, Toma Popescu ve Manfred Mayerhofer gibi dünyaca ünlü müzisyenlerle repertuar, yorum ve teknik çalışmalar yapmış olan deneyimli sopranolar, konserlerinde sesleriyle beğeni kazandı.
“EĞİLMEZ BAŞIN GİBİ”
Bizet’nin “Carmen” eserinden “L’amour est un oiseau rebelle” ya da Gershwin’in “Porgy ve Bess” operasından “Summertime” gibi aryaların yanı sıra, Atatürk’ün sevdiği Mustafa Sarısözen imzalı Rumeli türküsü “Bülbülüm altın kafeste”yi de seslendirirken, Bedri Rahmi Eyüboğlu/Zülfü Livaneli eseri “Yiğidim aslanım burada yatıyor” ile Nâzım Hikmet’e de selam gönderdiler. Kaptanızade Ali Rıza Bey’in hicaz makamındaki “Efem”iyle alkış toplayan Balık kardeşler, İzmirli hemşerileri Dario Moreno’un “Hatıralar hayal oldu”sunu da seslendirmeyi savsaklamadılar.
Albümlerinden Mahmure Hanım’dan “Bir çapkına yangınım”ı ve ilk Türk tangosu olma özelliğini taşıyan Necip Celal Antel’in “Mazi kalbimde yaradır”ını ve bugün Türkiye'deki birçok düğün töreninin açılış parçası olarak çalınmakta olan Gerardo Matos Rodriguez’in “La Cumparsita”sını playback ile seslendiren Balık kardeşler; Atilla Özdemiroğlu-Sevgi Sanlı ikilisinin “Yalnız Kullar”ında seslerindeki derinlik, dinginlik, olgular ve yönelimlerle ilgi çektiler. Opera sanatının nitelikli sanatçıyı hak eden yüksek bir sanat formu olduğunun somut örneğini veren sanatçılar, aryalarını ve şarkılarını tüm gamın ⅔’ünü göğüs sesinden cömertçe söylediler.
“OÇİ ÇORNİYE” TANGO OLUR MU
Ukraynalı şair Evgeni Grabenka Pavloviç’in klasik romans tarzındaki halk şarkısı “Oçi çorniye”sini tango ritminde yorumlayan ve söylerken gövdelerini tamamen duygularının hizmetinde tutma yeteneklerini de gözler önüne seren Balık kardeşler, Arjantinli müzisyen Angel G. Villoldo’nun 1903 yılında bestelediği tango parçası “El Choclo”nun İngilizce versiyonu “Kiss of fire”da da hayli başarılıydılar.
Eleştirmen gözüyle, fiziksel donanımlarıyla bilinç üstü görünmez duyguyu seyirciye iletemediklerini saptadığım ikiliye, tüm parçalarda, örneğin “Por unu cabera”da ya da ne bileyim Melih Kibar-Çiğdem Talu parçası “Gel ne çektiğimi bir de bana sor”da bu özelliğe mutlak gerek duyulduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Sözlü müziğin anlamının, sunan kişinin yüz ifadeleri ve vücut hareketleriyle ifade edilmesi gerektiğine inananlardan olarak Balık kardeşlere profesyonel anlamda sahne duruşu yardımı almalarını önereceğim.
Opera sanatçılarının tango ya da türkü söyleme trendine karşı olmadığımı ifade ettikten sonra, aryalarda ya da sıradan dahi olsa her hangi bir şarkıda dramatikliği, duygu dolu sözlerin müziğe kattığı melankoliyi dinleyiciye duyurmanın ön koşul olduğunu anımsatacağım.
Bütün şarkılarında, örneğin “bis” parçaları “İspanyol Meyhanesi” ve “Kalinka”da koreografik düzenlemenin ve teatralliğin konserin başarısını ikiye katlayacağını “iddia” olarak ortaya atacağım.
Yazar olmak ister misiniz?
Yazar olarak tiyatrodunyasi.com ailesine katılmak, yazılarınızı yüzbinlerce tiyatroseverle paylaşmak isterseniz tiyatrodunyasi@tiyatrodunyasi.com adresine mail gönderebilirsiniz...